Tay e eee KY EN A NE NEY va “Son Pasta , Gene o ıslık sesi... İçli bir insanın var- ığından kopuyormuş gibi derin, acı ses... Üç gecedir Nerime bu ıslıkla çalınan ha- sin havaları dinliyor ve bunları bekli- yor; işte gene başladı. Genç kız, gayri şuuri bir hareketle ka pıyı açarak bâlkona çıktı, Mehtablı bir Boğaz gecesi... Ay ışığı ile gümüşlenen Sular, kıyılar, yamaçlar ve ağaçlar derin bir uykuya gömülmüşler gibi sessiz... Bu sessizliği bozan, yalnız bu içli insanm varlığından kopan hazin ıslık sesi... Üç gecedir Nerime bu ıslığı bekliyor, bunu istiyor ve titizleniyor. Ne der'n, ne candan şarkılar söylüyor bu adam! Kâh eski alaturka bir beste, kâh garb © musikisine aid hüzünlü bir hava... Fa- kat bunların hepsi birbirinden güzel, hepsi birbirinden yanık ve insam çıldır. tacak, insana çılgınlıklar yaptıracak ka- dar sürükleyici. Nereden geliyor bu ses? Bu ıslığı çalan san'atkâr kim? İşte üç akşamdır Nerime bunu merak ediyor. Hele bu gece konse- Tin getikmesi onu adetâ sinirietti, huy- suz yaptı, Meçhul san'atkâr şimdi bir İtalyan ha- vasını söylüyordu. Genç kız bu derin ve duygulu sesin tâ iliklerine kadar girerek kendisini büyülediğini hissetti ve hiçbir şey düşünemeden, kendinden üstün bir kuvvetin tesirile sürüklenerek odasından çıktı, deniz kıyısına, onu aramağa gitti. Hafif bir rüzgâr saçlarını geri geri a- fiyor, her adımda, bu rüzgârla gelen se- #in biraz daha yakınlaştığını hissediyor- du. İlerdeki beyaz köşkün önündeki tahta sırada, genç bir adam oturmuş... Meçhul san'atkâr işte o... Nerime gürültü etme- mek için ayaklarının ucuna basarak yak- laştı ve bir kedi hafifliğile sıranın bir Ucuna ilişti. ; — Geldin mi? — Şey... Sizin sesiniz o kadar hoşuma gitti ki, bilâihtiyar bunu dinlemek için © geldim. Fakat birisini beklediğinizi anli- “Yorum.. şimdi gideceğim. Bir el elini tuttu, — Hayır, birisini beklemiyordum; se- © ni bekliyordum; geldin işte... — Yamlıyorsunuz efendim, yüzüme bükıniz, benim «0» olmadığımı anlıya- caksınız. « — Biliyorum; o sarışındı, sen esmersin. » — Hayır. — Hakkın var, o esmerdi, sen sarişın- gın; ziyanı yok... Gitme! — Islik çalmıyacak mısınz? Gene o hazin havalar ve delikanlının dalgın, uzak bakışları. Son Postanın edebi romanı: 46 nun Hikâyesi. Yazan : Muazzez Tali — Hava ne güzel bü akşam. — Evet; mehtab öyle purlak ki... — Parlak. gümüş gibi... SON POSTA ISLIK SESİ in Berkand Akşam işinizden geç mi dönüyorsunuz? — İşimden mi? Ha., evet... Gündüzleri dolaşmasını sevmiyorum. Gece olunca Bu sesteki acılık genç kızın kalbini bir | havaya başka bir güzellik çöküyor değil ok gibi deldi. — Geç oldu; gidiyorum. mi? İşte ben o saatleri seviyorum, — Siz mutlaka bir şairsıniz... Bana — Yarın akşam gene geleceksin değil isminizi söyler misiniz? mi? Ufak bir tereddüd... — Peki, * — Hayır. şair değilim; ismim de Fe- ridundur... Fakat bu sözlere ne lüzum Var yavrum. Sen güzel, şirin, genç bir kızsın, ben de güzelliğe âşık bir gencim, 'Tam bir haftadır, Nerime ile Feridun |ker akşam buluşup sevişiyoruz. Bu sas- her akşam bu tahta sıra üzerinde buluşu-| det bütün ömrümüze kâfi değil mi? Böş yorlar; her akşam genç adam ıslıkla hazin | sözlerle ve suailerle niçın kendimiz; yo- besteler ve güzel melodiler çalıyor Ve | ralım? Bak hava ne güzel, deniz ne koyu; genç kız bunları, duaya benziyen büyük bir saygı ve sevgile dinliyor. Hemen hiç konuşmuyorlar gibi... Yal nız #lk buluştukları dakika, elleri birl rinin içinde kitleniyor ve yavaş yavaş Nerimenin başı Feridunun omuzuna dü- şüyor, Feridunun eli genç kızın saçların- da, yüzünde, omuzlarında dolaşırken du- dakları uzak, hazin ve içli şarkılar çali- yor. Her akşam tam saat onda buluşuyorlar; on bir oldu mu, Nerime ağı: ağır yerin- den kalkıyor, Feridun da onun ellerini tutarak soruyor: — Yarın akşam geleceksin değil mi? — Evet, — Güle güle git; yolun açık ve aydın- ık olsun güzel kız; yarın gece seni gene bekliyeceğim.. Ayrılıyorlar... Genç kız kanadlanmış gibi sevinç ve saadetle evinin yolunu tu- tarken düşünüyor: — Ne güzel, ne sevimli adam; fakat niçin o kadar mahzun? Neden hep me- lânkolik havalar söylüyor? Niçin öyle dalgın? Hiç konuşmadan bir saat beni kolile dolayıp okşadığı halde ağzından bir tek kelime çıkmıyor?” Dudaklarında esrarlı bir hüzün var; bunun sebeb' ne- dir acaba? Mutlaka yarın akşam bunu kendisine soracağım. Fakat ertesi akşam gene bir şey sor- mağa cesaret edemeden, irade ve şuu- runu kaybetmiş bir insan gibi onun ©- muzuna başını dayıyor ve hiçbir şey dü- şünmeden o saatin derin zevkine kendi- sini bırakarak onun içli sesini iliklerine kadar alıyordu. Ya Aradan bir hafta daha geçti... Feridu- nun kesik kesik söylediği kelimeleri bir yıldızlar ne parlak! Başını omuzuma koy ve sana, senin için çalacağım bu gürel | aşk destanını dinle! Nerime bu sıcak sesin büyüsü altında #itriyerek Feriduna daha çok sokuluyor, delikanlının kolu onu daha, daha sıkı sâ- rıyordu, Bir hafta daha böylece geçti, Bir akşam hava bulutlu idi ve birkaç saat sonra fırtına kopacağı anlaşılıyordu. Öyle iken Nerime gene saat onda Feri- duna gitti, gene başını onun omüzuna dayayarak onun ıslıkla çaldığı hazin şâar- kıları dinledi. Genç adam bu akşam her vakitkinden daha hassas ve daha asabi görünüyordu ve saat on birde Nerime kalkmak istedi- İği zaman onun ellerini tutarak yalvardı: — Gitme Nerime; biraz daha kal; bak göğün yıldızları ne güzel parlıyor, deniz ne tatlı tatlı hışırdıyor, karşıki sahilin lışıklar içinde nasıl yandığını görmüyor | musun? Bu güzelliği biraz daha beraber seyredelim sevgili! Gökteki simsiyah bulutların korkurç ve tehdidkâr bir manzara aldığın ve kârşı sahilin karanlıklara gömüldüğünü İ gören genç kız, Feridunun bu sözlerini evvelâ şakaya almak istedi, fakat onun yüzündeki ağır manayı görünce korktu ve ilk defa olarak genç adamı omuzların. dan tutarsk yüzüne, — gözlerinin - içine | baktı. — Ne diyorsun Feridun? Havadaki simsiyah bulutları görmüyor musun? Delikanlı birdenbire sıranın Üzerine düşüyormüş gibi oturunca Nerıms müt- hiş ve feci hakikati anladı: Feridunun gözleri görmüyordu. Bir saniye. bir dakika. bir ebediyet ihtiyat eratın ŞUBAT 6 SKERLİK İŞLERİ i yoklamaları Fatih Askerlik Şubesinden: 1 — Fatih ve Eyüb kazalarının ber sene mutad olan ihti- yat askerlermin yoklamularına $ Şubat 939 dan başlanacak ve 15 Mart 936 da hitam bulmak üseve devam edecektir. 2 — Yoklarünlier ber sabah saat 9 dan 17 ye kadar doyam edeceğinden bunun hari - cinde müracaat edilmemelidir. Her ihtiyat çağında bulunan, yoklamasını yaptarmağa ve nüfus cüzdanına işaret ettirmeğe mecbur olduğundan aksi halde hareket edenler hak- kında askerlik kanununun maddel mahsu- suna göre ceaalandırılacaktır. 3 — Fatih ve Eyüb kazalarının yoklama-! ları nahiye nahiye ve doğum doğum muay- yen günlerde yapılacağından bu günler 8- çağıda srasile yarılmıştır: | A) Fatih nahiyesile Karagümrük, Şehre- mini ve Samatya nahiyelerinin $10 ile 320 do gumluları 6 Şabat 939 dan (Pazartesi, Sa- lı, Çarşamba, Perşembe ve Ouma günleri) 13 Şubat 838 a Kadar. B) Eyüb kazası merkez nahiyesile Fener ve Rami nahiyelerinin 310 ie 320 doğum - luları 1i Şubat 939 dan (Cumartesi, Pazar- tesi, Salı ve Çarşamba günleri) 15 Şubat 939 a kadar. C) Fatih merkez nahiyesile Karagümrük, Şehremini ve Samatya nahiyelerinin 321 ile 325 doğumluları 16 Subat 930 dan (Perşem, be, Cuma, Cumartesi ve Pazartesi günleri) 23 Şubat 939 a kadar, D) Eyüb merkez nahiyesile Fener ve Ra- mi nahiyelermin 321 tâ 325 doğumluları 21 Şubat 039 dan (Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri) 35 Şubat 999 a kadar, E| Fatih merkez nahiyesile Karagümrük, Şehremini ve Samatya nahiyelerinin 328 NA #30 doğumluları 27 Şubat 939 dan (Pazar- tesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri) 3 Mart 930 a kadar. F) Eyüb merkez nahiyesile Fener ve Ra- ml nahiyelerinin 326 (lâ 330 doğumluları 4 Mart 939 dan (Cumartesi, Pazartesi, Sah ve Çarşamba günleri) 8 Mart 939 a kadar, 4 — Rasmi, hususi müsaseselerde, şirket lerde ve fabtikalarda çalışan ve Ihtiyatlı çağında bulunan mükelleflerin muayyen günlerde yapılacak olan yoklamalara gel “ miyenlerini bu müesseseler Amirleri temin edecektir. Aksi takdirde askeri'k kanunu mucibince haklarında muamele yapılacak * tar. 5 — İslanbul haricindeki diğer askerlik şubeleri mıntakalarında bulunan mükellef - ler bulundukları şubelere müracaatle ihti * yat yoklamalarını yaptıracaklar ve müra - caat ettiklerini şubeler vasıtasile esas şube” lerini haberdar ettirsceklerdir. — Türkiye haricindeki ecnebi memle * lerde buluranların İstanbuldaki alle v9 akrabaları tarafından şubeye müracaat e - derek yoklamaları yaptırılacaktır. 7 — Bu sene askerlik çağına giren 336 do- Bumluların da ilk yoklamaları yapılacaklar. Bunlarin yoklamaları ayni zamanda 6 Şu * bat 939 dün 15 Mart 939 a kadar devam 6. deceğinden behemehal müracaat etzmeleri lâ sımdır. 8 — Fatih ve Eyüb kazalarının mahalle mümessilleri mahallelerinde kayıdı bulunan mükelleflerin yoklamalarının devamı müd detince şubeye gelmeleri mecburidir. Gelmi- yenler hakkında kanuni muamele yapılacağı Hân olunur. Malkarada yakacak sıkıntısı çekiliyor Maikara (Hususi) — Burada mebzul olan linyit maden kömürü tonu # - 4$ liradan satılmaktadır. Mangal kömürü çuvallı kilosu 2 kuruş, odun merkeb yükleri 20 kuruştan satılmakladır. Kurban bayramına kadar yaz günleri” ni andıran havalar bayramda yağmuris başlıyan karla her taraf tamamen ör * tülmüştür. ie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız zak bir tavırla yerinden kalkarak Neri- meye elini uzattı: — Allaha ısmarladık... Yirmi iki gündenberi, ilk defa olarak, | larak koşa koşa evine döndü. ona eyarın akşam gelecek misin?» diye — Yarın akşam gene geleceğim; beni bekle Feridun. Dedikten sonra göğsü hıçkırıklarla sar- ri iğ e Vek a a araya toplıyan Nerime, onun beyaz köşk-| kadar süren bir zaman sustular, ITzaktan te kiracı olduğunu ve her gece evin ö-| gök gürültüleri gelmeğe başlamıştı, Ağır nündeki sıra üzerinde oturarak hava al-| bir damla, Nerimenin elinin üştünde tit- YARINKİ MÜSHAMIZDA: Günahkâr kadın sormamıştı. Bitkin, biçare bir hali vardı; fakat yirmi iki gündenberi ilk defa ola- dığını öğrenmişti, — Gündüzleri sizi hiç görmüyorum. Yazar: Halid Fahri Ozansoy redi; bunu binlerce damla takib etti. Feridun büsbütün dalgın, büsbütün u- Fakat her tabak değiştirişte n bü me- zelerin dörtte üçünü hemen kendisi silip süpürmüştü. Ben Daver ağabeyimin bu hususiyetine bayıldığım için hiç ses çı- karmıyor, tenkidlerini sadece başımı sal- lıyarak tasdik ediyordum. Maamafih o, ikide bir avdet ettiği bu meze tenkidleri arasında bana balo gecesinden, Neclânın şişmanlarım korkusile son günlerde kuş kadar bile yemek yemediğinden, Hafız rak Nerime onun ellerini avuçlari arâm- na aklı ve: di beynimi uyuşturmak için bu masaya çöktüğüm akşam... Yazan: İnci Özkurt Daver ağabeyim eniştemi bu Rut kızlarile görünce birdenbire şaşaladı. Fakat ne bileyim ki, hiç beklemediğim | Eniştem de bizi görünce afallamış kak bir hâdise (zaten ne zamandır hep böyle beklemediklerim oluyor) bu korktuğu. mu başıma o getirecekmiş ve karşımda *sth tatlı konuşan şu adamcağız birden- bire zır deli olup da ortaya çıkacakmış! Yarsbbi! ne skandal! O dakikayı, Da- ver ağabeyimin bu masadan kalkıp da mıştı, Kızlara gelince, ne oluyor diye hayretle bir bizim, bir eniştemin yü" züne bakıyorlardı. Hele Despina, beni evvelce bir gün evlerinde gördüğü hak de şimdi pek tabif olarak eniştemle alâkamı kestiremediğinden elile bir karşı maşadaki eniştemin kafasına rakı |takım işaretler de yapıyor, hayretimi- şişesini fırlatışını düşündükce debşe -|2in sebebini anlamağa çalışıyordu. timden hâlâ ürperiyorum. İyi ki şişe | Bense ona vaziyeti anlatacak halde de çardağın kenarına çarptı da eniştemin | Bildim. Sadece içimden: «— Eyvah! * kafasına isabet etmedi. Yoksa o zaman|dedim ve Daver ağabeyimi : burada muhakkak karakolluk olurduk ve bu ge-| çıkarmak için kolunu tutacak oldum Süleymanın dualarından, Şadan halamın ©. Burası, heni serin, hem daha güzell Nihayet rakı geldi ve arkasından me -İtütsülerinden bahsetmeğe de vakit bu- © olduğu halde nedense ön kısımdan da-)zeler... Daver ağabeyim bir kaç mezeyi| Tuyordu. Öyle ki; bir saat süren ve tam © ha tenha idi. Yalnız birbirlerinden uzak | beğenmiyerek değiştirtti, bir kaç da a -İ kalkacağımız sırada, gene Daver ağabe- bir kâç masada oturanlar vardı. Onla-|çıktan kendisi ilâve etti; yimin arzu ve ısrarile ikinci şişey. ge - © rında ekserisi Adalı rumlardı. Birkaç! — Sizde yoksa bile şuradan taze beyin) tirtmekle devama başlıyan içki ve sohbe- kadınla gelmişler, şimdilik hafif sesle konuşarak bira içiyorlardı. Maamafih, birinci salonun kitara sesleri, © tangosu ve büfesindeki tabak, çatal tı - © kırdıları ile tezad teşkil eden bu tenha- © ak hoşuma gitmişti. Musiki buraya da- ha tatlılaşarak, hafifleşerek geliyordu. © Dekor da göz okşayıcı bir dekordu. İki © taraftan tâ dibdeki denize karşı came kâna kadar ilerliyen iki uzun geniş tah “ta oluk içindeki topraktan fışkırıp yük- selmiş gündüzsafaları, hanımelleri ve sarmaşıklar, buraya, yukarıdan sarkan bir kaç elektrik ampulünün ışığında “ rarhı bir Babil bahçesi manzarası ver - mişti. © © Bu masalardan birine oturduk ve he- © men koşup. kirli olmadığı halde sırf bir * alışkanlıkla elindeki bezi masanın üstün- “den geçiren garsona bir şişe rakı ısmar- ladık. Yalnız Daver ağabeyim şu ihtarı unutmadı: © Ç — Mezeler iyi olsun ha.. hem bol.. bak, © buna meraklıyımdır. Ha. kavunla tur. Şuyu da unutma! aldırın! Bir de beyin salatası hazırlayın! Dedi. nın cinsine, markasına hiç aldırmıyor, timiz esnasında, ben, kendi hesabıma, nihayet on cümle ya söylemiş ya söyle- rumca| Görüyordum ki, rakı içerken de, rakı-| memiştim. Şimdi ispirtonun tesirile biraz başı - şu veya bu şişe olsun demiyor, hangi şi-| mın uyuştuğunu ve akşamki can sikici şeyi önüne getirirlerse razı oluyordu. düşüncelerimin, Daver ağabeyimden din Yalnız mezeler gelince, meseie değişi -İlediğim hikâyeler gibi kafamın içinde yordu. Çünkü o zaman, asıl kendi ihtisa- sına, yemek faslına intikal etmiş oluyor- du, Elinde evire çevire bir elmasa kıymet takdir ederken nasıl bir zevk duyarsa, bir kavunun da tatlı sarılığından lezze- tini ve bir pirzolanın kokusundan nefa - birbirine karıştığını ve bana hemen he- men hiç ıztırab vermemeğe başladığını hissediyordum, Benim de zâten istediğim bu idi ve Daver ağabeyim bu suretle bana bu akşam, başlangıçta, bilmeden en büyük iyiliği yapmıştı. Maamafih o, gii- tikçe benden daha fazla setinin derecesini ayni zevkle tayin edi. sarhoş olmuş yordu. Bu onda, fazla inkişaf etmiş bir| görünüyordu. Çünkü ben bir kadeh için- nevi burun ve mide istidadı idi. Fakat! ceye kadar, o üstüstüne iki kadeh atıştı. istediğini bulamasa da, bir iki ş'kâyetten | rıyordu, hem de susuz! İşte bir âdeti de sonra eyvallah demesini de bilird', Na-|bu idi: İlk kadehlere daima yavaştan gi“ sıl ki düşündüklerim çıktı. Turşuyu iyi|rişir de sonra böyle birdenbire işi azı- sirke emmemiş buldu, beyin salatası Bes) tazdı. Bunun için hafiften canım sikıl - tirilince «Pek taze görünmüyor ammâ|mağa başlamıştı. Fakat artık itiraz ede- ne yapalım?» diye homurdandı, Beyaz|mezdim. Çünkü o zaman kızacak ve ih- peyniri iyi cins değil, fasulya pilâkisini| timal bana çatacaktı. Bense rakının bu fazla ezik, taratoru fazla sirkeli, ciğer hiddetle büsbütün beynine vurmasını Javasımı kayış gibi sert diye beğenmedi, | hic istemezdim. Hele simdi. yalnız ken- ceki rezaleti şu anda hiç bir şeyden ha- Fakat beri olmıyan bizimkilerden, bilhassa ablamdan bile gizliyemezdik. Bu iş nasıl oldu?. Bunu da bu defte- rimde anlatmalıyım. Çünkü neticesi nereye varacağını şimdi ben de kesti- remiyorum ve korkuyorum ki bunun arkasından benim için diğer aile facia- ları da birbirini kovalamasın! Bu vak'aya sebeb, eniştemin artık pek tatsızlaşan ve işi açığa vuran çap- kınlığı.. aksi gibi bu akşam biz burada iken koluna iki Rum kızı takarak bu meyhaneye gelişi ve önce bizi görme- den karşımızdaki masaya onlarla otu- ruşu.. kızlardan biri de kim olsa iyil. Suphinin oturduğu evdeki kız.. Despi- na... Anlaşılın bu matmazel, anasının dırdırından kurtulmak için drahomasını daha çabuk, daha kolay yoldan Hazır- lamağa başlamış! Hele eniştem gibi bir iki hövardaya daha çatarsa mesele yok! Fekat bu gece enişteme çattı amma, belâda bizim başımıza çattı... o, daha fazla sarhoşluğuna râğ- men, benden tetik davrandı ve birden bire masadan fırlıyarak dimdik ayakta durdu. Arkasından da: —,0! Fuad beyefendi! Maşallah 58 fadasın! Diye haykırdı. Onun bu haykırmasile beraber kit ralarım susması, Rumca türkülerin k& silmesi ve her iki kısımdaki müşteri “ lerle garsonların birbirlerine karışma” ları bir oldu. Fakat Daver ağabeyim bununla da kalmadı, masadan yakal#” dığı rakı şişesini bir sallayışta Kars” dan enişteme doğru fırlattı. Artık oradan nasıl çıktığımızı bitmis yorum. Gözlerimin önünde yalnız şi son levha kaldı: Kızlar, çığlık çığlığ” korkarak kaçışıyordu, eniştem de kor” küsundan çardağın köşesine yapışmı$” tı. Arkamızdan da müşteriler, garso” lar, gözlerile bizi takib ediyorlardı. (Arkan var)