-- L Si AAA A a A S . aa aa M SON POSTA eni zorla baytar yapacaklardı “Yahu, benim aklım fikrim tiyatroculukta, ben ayvanlarla uğraşmaktan hazzetmem, yapamaml,, dedim, fakat kime dinletirsin? Mektebe yazıldık Çıkan kısmın hülâsası Pai Gutunu, dün bize 1889 da İstanbukda doğ- B fok yaramaz ve haşari büyüdüğü- Güyanı Müçlnin başbelâsi, tiyatroların be- Ü için Mötterisi olduğunu, içeri alınmadı- ÖU Cafgey ün tiyatrosunu taşladığını, Ba-| Nn—. Manakyana patronluk yapan İatdan, Yaramlıık yüzünden tiyotro - Mlarga YS kamdışarı edildiğini, boş ar - Yütaç gocuklarına karagöz, Ü - *Yatışımı anlatmıştı. Bugün hatıra- ediyor.) karagöz merakı ı'“"llır olan merakım daha küçük - Gnz —:î'h 'ur hayali Kâtib Salih Şehzadeba - hıı.,h'.u"_ boş bir arsa olan Feyziye Kat 9 Pesinde karagöz oynatırdı. Fa- Tağaç N karagözü, bizim bildiğimiz ka- hı.u“b?“ı O hayalde inkılâb yapmış, İrına geç SAn'atkârdı. Hem onun oyün- ei İ Çoluk çocuk gitmezdi. Mem - hı.,%: tanınmış ailelerini, en yüksek *W Münevverlerini, mütefekkır- Memgggi ea görmek mümkündü. Meşhus Müaze ıeuv' Tatyos Efendi tarafından Kitp, p, <© Mükemmel bir de sazı vardı. n T;l-('lh. karagözü tiyatro gibi oyna *#derdi, OAt oyunlarını karagöze tatbik de bedava girmek yolunu Salik Koraşulasımızdan kalem - bz peta Efendi isminde bir adamca - Tasın höüy et toplardı. Beni eksik oi- M ahıy, yilbede) içeri salıverirdi. Leble- belı g; FSstaneyi cebime doldurur. uslu Söyrederdim. Orada yaramazlık ya- Vat Zira muhitim yoktu. Ne ta - K, Bi dadılarile, tayalari'e gelmiş Bana gyşekları görürdüm. Onlar elbette —.ı— b:I-lnrelı Fakat karanlıkta hiç ir l_kmnı çimdiklemeden içim | Kuğütum Tünlürı Kğçei, Kâtib Salih Efendinin 0- Tüzeta AaTıkadim değildi. Dediğim gibi, Böre < 1 Efendinin oyunlarını kara - . Kâtib Salihin üzerine ka- Söniş ol MMemiştir, dersem mübalâğa M. Tasvirlerini kendi yapar - M Sinda halka yenilik göster - deği, _“;İL Karagözü basit bir eğlen- Vde; Tekkeb ve mühim bir temaşa ı:gıuıi';"' didinirdi. Onun Tlağını düşürüşünde, ha « Ydi gB Pkutuşunda bile bir başkalık adeta tecessüm ettirirdi. Karagözü taklid mhkud etmekte de gecikme- Arı mukavva karagözler a - . hamamının ya - bitişik L Lâğımcılar kahve- 'Ğıbem“k' Meşhur (Killi kız - İi çi Hdi Aktar İzzet Efendi satardı, Bir on fî Yi 1 Fi fFe k adi deve aç , Mukavya idi. 30 para- diT ve yapı ndirırdı. Biraz dâ- Yirlar “TErdim. Rl Bibi idi. Ben bunları F Y Ka SRR Yaztık kğqf“."d’ iki ağeç vardı. İ 1 yatı rığ“m“d"" perdoyi ge - ADardık. ; Sarşafları, battaniye- Vülda *!xı,, 'akat her Becs oyunu ya- never Umuzdan getiren bir z Vet Tevcuddu. Mahal'e bekçisi n H â X Ş teş _“'*'* Vitan, gel eyıktin « Dah, , SMek, kı; Bağ, AA bi SMet olmamıştır ba- p'!leş 'N oraya i harıb Eylerdi. Çocuklar çi | Ben pehlivanlık ta yaptım, hikâyesini ileride okuyacaksınız yavrusu gibi dağılırlar, ben yallah ha - minremin evine. —- Ne zaman vazgeçeceksin bu maska- ralıktan, karamasak oğlan? diye, bir ıki çimdik yerdim rahmetliden. Aklım fikrim, tahsilde değil tiyatroda idi İlk tahstlimi Kuyucu Murad ve Şeh - zadehaşı mekteblerinde yaptım. Derse pek kulak asmaz, muziblik tahsiline de- wsm ederdim. Aklım fikrim tiyatroda, karagözde idi. Ders kitablarının yaprak - ları arasında, Hamdinin, Hasarın, Abdi- nn mütebessim yüzlerini, Manakyanın bol mimikli suratını görür gibi olurdum. İlk tahsil bittikten sonra Beyazıd rüşdü - yesine devama başladım, Büyük hare - kette bina sakatlandı. Bizi Çukurçeşma mektebine gönderdiler, Tamir bitince tekrar Beyazıd rüşdiyesine döndük, * Şevki beyin duacısı ,, Buradan mızıkaya geçtim. Fakat ha - yatımda bir dönüm noktası teşkil eden bu kısma geçmeden evvel biraz daha ço- cukluk hatıralarımdan bahsetmek iste - rim. Hatıralarım arasında bir tasnif yap- tığım için arasıra unuttuklarımı tekrar gerilere dönerek ilâve etmemi her halde mazur görürsünüz. Şimdi Şehir Tiyatro. su artistlerinden bulunan Şevkiyenin ba« Şevki, Hasan, Abdi derecesindae büyük gelmeden o bir &o-| ve san'atkâr bir komik değildi. Lükin o sıralarda piyasanın en kuvvetli kadın u—-[ İtistlerini toplıyarak Şehzadebaşında Ha- sana rakib olarak çalışmağa başlamıştı. Ben her tiyatroya bedava giriyorum yal Ne yapıp ne edip Şevkinin tiyatrosu- na da parasız girmeli idim. Arkadaşları- nit toplayıp Şevkinin kapısına giderdim. — Şevki Bey Hasandan çok komiktir, diyerek hulüs çakmağa çalışırdım: Bir de «İnşaallah Hasan Efendi iş ya - parrasın, Şevki Bey çok kazansın'» gek- linde duâalar ederdim. Hattâ bana «Şevki Beyin duacısı» ismini takmışlırdı. Be - nim mahalle çocuklarile fisebilul'ah gelip kinin nazarı dikkatini celbetmiş.. Oradan da bedava girmek icazetini aldım. Gene tyatroda yapılmış bir yaramazağım var- dir ki, hatırladıkça hem gülerim, hem tüylerim ürperir Hem gülünç, :.em tüyler ürpertici bir hatıra Bu tiyatroda paradi en arkada, yüksek- çe, kalaslar üzerine sandalyeler dizilmiş bir yerdi. Hemen önü de parterdi. Tabit ön dolunca arkadakiler göremiyorlar. Gü- remedikleri için de ayağa kalkıyorlar, sandalyeler üzerine çıkıyorlardı. Bir ge- c« gene tiyatro hıncahınç dolu. iğna at- M radinin ileri £ sonız yere lenleri, önlerinin silme insan ensesile <o.- duğunu görünce, ihtara filân kulak as - mamuş sandalyeleri, - zaten kırık döl şeylerdi - üstüste koymuşlar, birbirle: ne tutunarak bunların tepelerine çıkmış- lardı. Oyun galiba (Kızıl Sihirbazlar) dı. Bu oyunu pek çok gördüğüm için ismini hatırlıyorum. Temsilin heyecanlı bir ye- ri.. herkes dalmış.. sandalyelerin tepe rine çıkanlar her türlü ihtiyatı, dikkalli davrarmağı filân unutmuşlar, kendice - rinden geçmiş bir vaziyette oyunu seyre- diyorlar, Şöyle bir etrafı kolaçan ettim. Bana kimse dikkat etmiyor.. yavaşça ar- kadan dolaştlım. Sandalyelerdea - birinin ayağını çekince «paldarrrr!» diye bir gü- rültü koptu, o birbirlerine tutunaras sal- dalyelerin tepesine çıkanlar tiyatroyu ye- zinden oynatan bir gürültü ile iskambü kâğıdıarı gibi birbirlerini devirerek bir yuvarlanış yuvarlandılar görmeyiln.. Bu tam bır panik yaptı Üyatronun Içinde. Yuvarlananlar yirmi yirmi beş kişi var- &. Yekdiğerlerinin altında kalarak bir kayli de sakatlanmışlardı. Muzıbliğimin umduğumdan büyük bir netlce verdiğini görünce, kimseye gö - rünmeden kaçıverdim. 'Tiyatroyu sevmekle, her gecs onsuz ya- pommamakla beraber, yaramazlığı da bir türlü terkedemez, orada bile bir hâdise çıkarmadan duramazdım. Artık beni o kadar öğrenmişlerdi ki, bir patırtı oldu mr hemen yüzüme bakarlar, Ben derhal masum tavırlar takınır, boynumu büker- im, #enlarlardı. Mazlüm halımle bile mahkâm olurdum. Dışarı çıkmam — için bir gör etarlar: » * Ben yapmadım amma, der.. tiyat . royu terkederdim. Seyrettiğim ilk oyun 'Tiyatroda fik seyrettiğim oyun (Ana- dolu köy düğünü) dür. Çok küçüktüm, |bir gece adliye rüesasından Halil Ney'et Boy bize misafir gelmişti. O gün de ka- zara bur dersten «aferin» âlmıştım. Ge- ce babamla Halil Neş'et Bey tıyatroys giderken bu «aferin» e bir aferin olmak ü İzere beni de beraber götürmüşlerdi. Ha- lil Neşet Beyin locasında oturmuştuk. Ab. |d* merhum söylediğim oyunu temsil e - Perdeyi, eyle - bası büyük Şevki bir heyet yapmıştı. | diyordu. Hiç gıkılmadım, uykum gelme- ımışı Gözlerimi kırpmadan oyunu sey- rediyordum. (Anadolu köy düğünü) ilk (Devamı 13 üncü sayfada) kazancına duada, niyazda bulunmam Şev | $ k| vardır. Bu Uzun zaman Macaristanda bulun - muş, yurdun muhtelif köşelerinde tür- lü ziraat işlerile uğraşarak daima mu- vaffak olmuş bir meslekdaşım vardır. Bilhassa sebze ve meyva mevzuların- daki fikirlerile temayüz etmiş olup, bu yolda hayli bilgi ve görgüye de sahib- tir. Geçen gün kendisini biraz deşmek bay A... dedim. 938 zira- at köngresi bir çok mevzular arasında sebzeciliğimizin slâh ve inkişafına aid kararlar da verdi. Hepimizin özlediği bir (Sebze ıslah istasyonu) nun kurul- s1 lüzumunda ittifak edilmiş. Senin bu husustaki düşünceni öğrenmek is. terdim. « — Evet, dedi. Heyeti umumiyesi itibarile senelerdenberi bir türlü halli- ne gidilemiyen ve memleketimiz için çok mühim bir kazanç kaynağı olan | ibimizin, bu defa Ziraat Vekâ- a iş proğramında esaslı bir yer| 1 #örmekten büyük bir sevinç aslı bir plâna 3 da; yetiştirilecek seb - zenin banti ceşid ve tiplerden olması lâzımgeldiği birinci mesel Takdir edersin ki bu dileği ancak bir ıslah is- tasvonu cevablandırabilir. Böyle bir ıslah istasyonu bize: | — Mahalli piyasada satmak üzere, 2 — İstanbul, Ankara gibi merkezle. re K erilmek üzere, 3 — Pelte, turşu ve emsali ziraat san'atlarına elverişli olmak üzere, şeyden önc 4 — Varsa konserve fabrikasının arı- yacağı tiplerden bulunmak üzere, 5 — Ve nihayet yabancı memleket- Jere ihrac edilmek üzere, Ne gibi sebzelerin hangi çeşid ve tip- Jerine mühtac olduğumuzu öğretecek- tir. Ve bu nokta halledilince de sebze| ziraati mutlaka kazanç getiren bir iş olacaktır. « Meselâ çokça yetiştirdiğimiz bir domates cinsi vardır. İri meyvalı ve bol verimli heveslendirir. Fakat nakliyata- taham- mülü olmadığı gibi hastalıklara da hiç mukavemeti yoktur. Mahalli piyasada satılamadığı zamanlar atılmıya mah « kümdüurlar. Halbuki Pomona gibi tip- ler bunun aksine olarak daha az verim- H, lâkin çok tatlı, az çekirdekli ve etli olduğundan İstanbul, Ankara gibi mer- kezlere nakle elverişlidir. Bahçıvan, piyasanın ihtiyacını göz önünde bu- tundurarak biraz da bu çeşidlerden e- kerse elbet daha kolay satılır. « Diğer taraftan bu iki cins de kon. serveye müsaid değildirler. Konserve |fabrikaları kutulara bütün bütün yer. | ler arıyacaklardır. Malını kolayca sat- mak isityen bahçıvan fabrikanın iste- diği çeştdleri de düşünmek mecburiye- tindedir. men farklı olarak küçük armud şek - lindeki cinsleri arar. Kısacası mutlaka Be ve yalnız bunları yetiştirmeğe za- ruret vardır. Aksi halde işe uymıyan tek çeşid yüzünden bahçıvanların va- kit vakit (mahsul para etmiyor) diye sızlandıklarını görürüz. Çeşidlerde te- « * * Ziraat Vekâletinin tesisine karar verdiği bu ilim müessesesi, sebze- ciliğimizin bugünün icablarına göre kalkınmasını temin edecek, tebze ziraatini müstahsil ve memleket için kazançlı bir iş haline getirecektir. |leştirilebilecek San Marsano gibi cins- | « ihtiyacın icab ettirdiği einsleri bilme-| zamanı piyasaların kabiliyeti fevkinde gelen malı, günlük satışlar kaldıramıa yor ve büyük fiat düşüklükleri başgös. tererek müstahsil dehşetli zarar edi - yor. «Kaldı ki yabancı memleketlere satış keyfiyetini düşünmek ve ihracata elve- rişli tipleri de artık ele almak gerektir. Biz Kartaldan İstanbula sağlam doma- tes getiremezken, Avrupaya ta Kanars ya adalarından domates geldiğini bi « lirsin! «Domates hakkında saydığım şu mü« lâhazalar aşağı yukarı diğer sebze çe şidlerinde de karşımıza çıkar. Bilhassa koanserve ve ihracat çeşidleri tamamen başka başka şeylerdir. İşte memleketi- mizin sebze ıslâhatından beklediği nok- ta: Maksadlara göre tiplerin ayrılması ve tesbiti, bu ayrılan tiplerin vasıfla. rınm tayini ve bize cinsinin hususi - yetini muhrfaza eden temiz tohum te. i. Bu meyanda ihracat için ayrıla- k tiplerin nakliıyata tahammülleri, üsürülmüş derecei hararette taze ola- rak muhafazaları, jülyen tabir edilen € İsebze kuruları imaline kabiliyeti, sebze mamulitı ve tursula imaline yarıya- cak tiplerin ayrılması gibi hususat da (Sebze ıslahı istasyonu) ndan bekledi- Bimiz noktalardır. « Hele tohum işi.. bu ancak böyle müesseselerden beklenebilir. Sebze 18. lah istasyonu faaliyete başlayıp bir iki sene mesaisini muvaffakiyetle yürüt. tükten sonra (sebze tohumu ticareti) devlet monopolu veya kontrolu altına (almabi'ir. Bugün hiç bir şart ve kon- trola tâbi olmiyan sebze tohumları ti. careti yüzünden, sebze ziraatile uğra: şanlar büyük zarar görüyorlar, Her- hangi bir sebzenin turfanda yetişir diye alınan tohumu, bir çok emek ve mas- raf ettikten sonra geç yetişir bir cins olarak meydana çıkarsa zararı bir dü. şününüz! «Sebze ıslah istasyonumuzun fhali- yetini bütün memleket bahçıwanlart ve onlar kadar tarla ziraati arasında sebze yetiştiren müstahsiller de büyük bir iştiyakla beklemektedir. Öğreniyo- ruz ki çilek, kavun ve karpuzun da bu sebze ıslahatı arasına alınması mükar rerdir. « Memleketimize milyonlarca döviz getirecek olan (sebze ve meyva ihracatı işi) yalnız ambalâj, yalnız nakliyat, valnız müsteri bulmak meselesi değil; her şeyden evvel (ihracat yapılacak ya- bancı memleket piyasalarının alıştığı, İnakliyata mütehammil ve bizatihi da- yanma hassasını haiz) sebze çeşid ve tiplerinin aranıp — evsaflarının tesbitl meselesidir. Onun için bir sebze ıslah istasyonunun bu yoldaki hizmeti, tae #vurun fevkinde büyük olacaktır. Burada bay A...ya sördum: — Ya kayunlarımız için ne dersin? « — Kavun ve karpuzlarımın ihraç tmkânları yok değildir. Bir. şartla: «Turgu sanayli ise ötekilenden înma-:Mii:tpM"s piyasaların Adet ve tema- yülatımı gayet iyi bilmek ve sale, piyasaların arzularına ve taleblerine göre veçhe vermekle. «Almanya pliyasası pörenekleri icabı ufak 7-800 gramlık kavunları aramak- tadır. Bizim 3,5 - 4 kiloluk kavunları « mız lezzet itibarile hoşlarma gitmeklr beraber rağbet bulmuyorlar. Niçizi nevvü olmayınca, mahsufün döküm (Devamı 10 uncu sayfada)