yle Kii! De —— çi iş dn» Be: ykm da yürekleri pek | Ri da, bizim otelin ha:| i, “day... , “Ayânamazlar.. daha v, May alnarak şu buz gibi de- a â, o serilirler.. bir iki ii İnize korkutan şu sim- İk ila arlmip giderek, du. Şalları yem oluverir. P ez, Çi, “mü, kimseyi alöka- ' Kar ön onların ne burada old, ne de buradaki sefa- - Bi klarmı kimse bilmez... a nd “sia bir kaç sivil tahavri Yay lendi #ka, herkese mechul ida i dolu anamda Avurtları ye- akay Su halde, boğulur gibi "özle, “BİL V, ş ; * Bene boğulur gibi » Seni in — şe İepemizden ş , geçen in- z e ne kadar hocâ- b Bilene dört köşesini ka- pe vardır. Halbuki bun- ia lngi Reçtikleri şu demir ny İY e, kendine mahsus ha- İng İle Day anları ile, kanın ve e, ilmek bir #lem mevcud İİ Rana ler. hami böyle bir mel bile geçirmezler. le bir serserinin ağzından hat çimde iv ı Size belki ib ge- emi i garib & | Say uz ki, bazı kelime J İç dertle, onun ağzımdan Beni, Yaşadığı bir hakikattir. Mal "drak hayatın acılığımı ta- iie vi. karan çox seyler söyliyerek <p, Pele ikta, karşıki dubadan Tüy Yare iy vE Ağah : re, Y!. Sen misin? ye yürünü a tarafa çe ri İnce Manol?. 4 / di 2eki serseri, ih.|$, a, Tayy Re Bu sefer, koder am rm” 5 Zaman kaçılır mı ?. Li e. Bag ye İh # biray Çi Safaş Mi hm kadrini bilmek Dimi pod Şekmeli... Siz ne 8- » “A SR vip gidiyor mu?, z NE mayyeiyle : Pp Lİ ün ) var mı?. İm va Ben ge FI Ahmedi en- i Dak ğa Hakkıyı Mİ İnn e var, ne yok> i “ye Ağ. bu tarafta e ek yy : Ye Bitirelim de, ge- denileri area kesildi, a k, sl Şa onlan ... İm in, an aaa rim va vü de alâka ile din- görmez, Parçası tıka- dir j Dün Olmadı rafından zapte. Hoca Kin hısımları Vi yüz çevirmiş ANİ, şunu demek *Peyos asılzadeler İdoyurcu) tuğa özeniyor. diye içlerini çek- —İile bavtarlık.. birbirine ne kadar zıd şey. enan Paşa Zade Kenan Paşa Zade Sarafim P İnce Manolun hikâye SON POSTA Yazan: ZIYA ŞAKIR si Ağzıma büyük bir ekmek parçn tkarken sözüne devam etti da, kalın deriir potrellerin ârasından, dubadan dubaya geçtik. Fakat nasıl geçiş?. Tayyare, baha yol gösteriyor, ve yan- lış bir harekette bulunarak denize yu-| varlanmamam için sik sık ihtarda bu-| İunuyordu. Ben ise, korkudan titreye titreye onu takib ediyordum. Dubaları geçtikçe, buralarda yaşı - yanların kalabalığı da artıyordu. Ka- ranlık köşelerden, konuşmalar, kah » kahalar, şarıl” taşıyordu. Tayyare, bütün bunları seslerinden ,. ve hepsine ayrı ayrı söz at tk. Bir duba sonra, Köprünün geçid yeri idi, Buraria transava değişmişti. Yerlere, talaşlar, güzete kâğıdları, kirli paçav- ralar serilmiş, demirlerin ara'nma mumlar dikilmişti. Burası bambaşka bir âlemdi. Bir mu- mum dibinde, bir kaç çocuk.. gündüz topladıkları, sigara izmaritlerini açı - yorlar.. tütünlerini çıkarıyorlar. har. man yamyorlar. Kuytu bir kösede kırık bir saç man- galın önünde, küçük ve kirli bir tava içinde bir çocuk balık pişiriyor; ara 8i- ra boğuk bn sesle; — Eh, maşşallah. kebaba gel yav - rum, kebaba... Diye bağırıyordu. Ortada bir çocuk kümesi, Bunlarm ortasında üç çocuk. başlarındaki kirli fesleri çıkarmışlar, Bunların içlerinde- ki zarları sa'layın sallayıp yere atıyor. lar. Büyük bir heyecanla kumar oynü- yorlar. Biraz ötede, gene bir gurup. Bunlar da; dört kol oynanan hararetli bir is kambil partisini tekib ediyorlar. Bunlardan başka, yüzüstü yere w- Son Posta'nın telrikası: 11 İ Haydud Baron de Tott'un hatıralar Mustafa Hâlâ haydud ismile müftehir olan Mustafa irtikâb ettiği bütün cinayetleri gayet sakin bir sesle, Fransız sefirinin önünde — Bunlar mutantan fakat boş lâkır - dılar. Hiç bir şeyi tenvir edemezler, bize hiç bir hakiki fikir veremezler. Açık ola- lim. Butün insanlar ayni ihtisaslara maâ- liktirler. Zevkleri birbirinden farklı de - Bildir. Fakat tâbi oldukları batıl fikirler, usul ve Adetler çeşid çeşiddir. Bütün bir takım ahlâki ihtisaslar çıkarıyorlar ve maddi ihtisaslarını tadil ediyorlar. Bun- ları birbirlerine karışlırmıya'ım. Küçük bir cemiyetin küçük kanun ve nizami rını Hüdayi lemyezalik ileri kanun'arle karıştırmak ister misiniz? — Bu kadar beyhude ve manasız bir teşbih yapmadan, evlâd muhabbetine inanmak kabil olamıyacağı zannında mi- sınız? — İnsan hissettiği şeye daima inanma- dır ve mümkün olduğu kadar da çok şeyler bissetmeğe bakmalıdır, Fakat hiş- sedilen şeylerin kâffesinin tabiatte derin kökleri olmadığını, onları duymamakla fıtratı beşere karşı bir kusur işlenmiş sa- yılamıyacağını da bilmelidir. Sırf ahlâki ihtisaslar bulunduğunu, bunlarm mad - diyat üzerinde tesir icra ederek ona hâ- km kesildiklerini ve maddiyattan hariç kaldıklarını #kimiz de teslim ediyoruz. İnsan bu hislere kendisin: terkediyor. bü hisleri itiyad sevkile muazzez bulüyor. Belki de hakikaten kıymettardırlar. Bü- tün bunlar imkân dahilindedirler. Gö -| İrüyorsunuz ki ben sizin ne demek iste - İdiğinin keşfediyorum. Siz de benim mak- sadımı keşfediniz. Bütün arzularımızı te- min eğebilmekteki kolaylığın bizi lâ - birer birer anlattı Mo'la ise, meselede hiç şüphesi olmamak- la beraber, herifi hizmetinde tutuyordu. Gezmiye çıktığı zaman, cesaretim böyle sik sık isbat eden bu adamı yanına alı - yordu Kötü heriflerin kekliklerden ziyade bol olduğu bir memlekette ava çıkmanın mâhzurları bana balığa gitmeyi tercih et» tirmişti. Orada deha rshat edebileceğimi tahmin etmiştim. Du keyiften sık sık is fade ediyordum. Kayıkla, Karadeniz ağzuda, Anadolu ve sahilindeki koylar- dan birine gidiyordum. Bu mevki Türk- lerin © zaman melik oldukları kaleden hariçte idi, Yanımda bazı delikanlılar da bulunu. yordu, Hep'miz yoldz, Boğuzda dolu ©- Jan bazı yabani kuşları vurmak için, ya- mıza birer tüfek alıyorduk. İki Rum kayıkçı sandalı idare ediyorlar, oltalara yen takıyorlar, ağları atıyorlardı. Biz altı kişi idik, Kuşları avlamak zev. kine meciüb olduk, Bundav dolayı Bo ğazi geçerek kuşların akıntılar dolayı - sile, bilhassa hoşlandıkları Anadolu kr yısına vardık. Arada sırada bir kuş vu - rarak kıyı sıra ilerliyorduk. Bu sebeble Anadolu kalesinin önünden geçmeğe xeoburduk. Orada bir kuş vurdum. Ka- lede kumandan bulunan bir bostancı za- biti kulenin birine büzülmüştü. Orada, ötoritesirin bütün azameti içinde, çubu- Bunun dumanını büyük bir vakar ile et- irafs savuruyordu. Karaya yanaşmamızı lişaret etti, Kayıkçılarımız bu işareti bana göstesdiler. Bunun üzerine, ne İstediğini zenan, sırt Üstü yatan, birbirinin kar | kayıtlığa sevkettiğin! anlamak için çok| kendisinden sordum: şısında bağdaş kuran, büyüklü küçük*| bin yormağa hacet yoktur, Bu bizim ir) lü guruvla Biz, ellerimiz pamlalonlarımızın ce. binde. yavsş yavaş bunların arasında dolaşıyoruz... Tayyare, şuna buna kısa kss& sunller soruyor. bazan duruyor; kendisinin haniste bulunduğu müddet zarfında yapılan faaliyet hakkında iza- hat alıyor. (Arkası var) Hayatım: Beni zorla baytar yapacaklardı (Baştarafı 7 inci sayfada) seyrettiğim ve beni tiyatroya âşık Gis oyundur. Şimdi ne zaman (Anadolu köy düğü- nü) nü oynasam, çocukluğumu ve o ge- ceyi hatırlar, bu oyunda batıralarımı, kendimi ve oynamakta da diğer eserlerin | üstünde bir zevk bulurum. Naşid baytar talebesi Ailem © zamanki tahirle (oyuncu) lu- öd kara olan bu aşkımı hiç te sempati ile karşılamıyordu. Kardeşini merhum Ziya (Güllü Agop) zamanında muızıkiyü intisub etmiş, o zamanlar kadın sahneye çıkmadığı için, kadın rollerini erkekler yaparlardı - kadın rollerinde fevkalâde muvaffak olmuş.. fakat ondan canları yas| ren ve çok müteassıb bulunan ailem, be-| nim tiyalroya düşkünlüğümü ciddi bir| endişe ile takib ediyordu. Bir çok za -| Toanlar ermemin, babamın: — Eyvah, bu oğlan adam olmıyacak, #klerini, beni bu hevesten vazgeçirmeğe giyret ettiklerini bilirim. Eenim arzom mızıkaya kapım atmak- tı; babam baytar olmamı istiyordu, Yalvardım, ayak diredim; kaçarım di- ye karşı koydum. Benim bu kuru sıkı israzlarıma, tehdidlerime kims9 kulak asmağı. Babam kararında ısrar ediyordu. İllâki Neşid baytar olacaktı. Aktörlik ler değil mi?.. «Yahu benim aklım: fik - rim tiyatroculukta, ben hayvanlarla u#. raşmaktan hazzetmem, yapamam» dedim se de, kime anlatırsın derdini... Nitekim anlatamadık., babam o zaman Eyübde olan Baytar mektebine müra » taat etti. İş müracaatla bitmiyordu. Bir de imtihan ulmamız Iâzendı. İntihana irdirı, muvaffak olduk. Buna herkes sım da burnunu soktuğunu niçin saklıya- yım? Baytar mektebine girmiştim aruk. Mektebin açılacağı gün surulım asık, >imde en ufak bir heves ve istek duymi- , in elini öptüm. Düşün - in yolunu tuttum. Mektek bzna bir zindan kadar korkunç ve sıkınti'x gelmişti. Herkes imtihanı kazan” manın neş'esi içinde birbirile şakslaşı - yor, tanışıyor, gruplar yapıyordu o Bir kenara çekildim., bir öksüzlük hissedi - yordum kendimde.. Yazan: Nusret Safa Coskun köketci eczaneler Bu ece nöbetçi olan ecraneler şun - lardır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Şeref), Âlemdarda (Ab - dülkadir), Beyamdda (Cemil), Samaiya- da CTeofilos), Eninönünde (Hüseyin Hüsmtü), Eyübde (Hizme: Atlamaz), Fe - nerde dikmilyadi), Şehremininde (Ham- di), Şehzadebaşında (İ. Hakkı), Kara - gümrükte (Arif). Küçükpazarda (Neca - ti Ahmed), Bakırköyünde (Merkez), Beyoğlu cihetindekiler; İstiklâl enddesinde (Della Suda), Ga- latada (Hüseyin Hüsnü), Taksimde (14- manciyan), Pargaltıda (o (Nargilociyan), Beşiktaşta (Seyman Receb). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda (İstihad), Sarıyerde (Os - man), Kadıköyünde (Moda, Merkez), Büyükadada (Şinasi Rıza), Heybelide (Tanaş). dar ben de şaştım. Fakat araya iltima- kib ett detlerimizin kabahatidir. Onları değişti- İremeyiz Bize mukabilinde bir külict yüklemeden zevkler temin ederler, hiç menfaat temin etmiyen külfetler tabmil eylerler Her şey telâfi edilir. Fakat ben merük ve tecessüsü elden birakmadıkça, Sizin zannettiğiniz kadar bedbaht olmı - yacağım. Muradın bu merak ve tecessüsü caiz 0- lan hududlar haricine de teşmil ettiği tahmin o olunabilirdi. bunları mubik göstermek vaz'fesini dı ruhte emiyordu. O serbestça bu meylmi istimal edip duruyordu. Etrafında bulunan insanlar arasında Haydud Mustafanın adı defent ile dikkati- m colbetmişti. Haydud kelimesi hıraz manasını ifade eder (1). Filhakika, Musta fanın-eşki mesleği bu idi, Hâlâ bu ünvan ile müftehir bulunuyordu. Efendisi irli. *: cinayetleri bana hikâye elmesi içn emir verdi, Yüzlerce kahramanlık hikâyesi bu habisin irtikâb etmiş olduğu katiller ve kötülükler hakkında bize ar- zettiği levha derecesinde necsber ve te- vazu ile anlatılarmazdı. Hikâyeden zevk almak için uşıkların bir çoğu koşuşup geldiler, herifi alkışladılar. Bitirdiği za- man, Molla bana dedi ki: -— İtiraf ediniz ki bu habis her balde p»k cesaret sahibidir. — Her halde, cinayetlerini itira! ederek « İkanuna meydan okumak hususunda bü- yük bir cür'etkârlık gösteriyor, dedim. Siz tutmamış olsaydınız, zannederim kı şim- diye kadar cezasım bulurdu. Molla sakin sakin cevab verdi: — Kat'iyyen, dedi, kanun artık ona bir şev yapamaz. Mesleğini fora ettiği sırada aleyhinde bir hüküm verilmemiştir. Mes- leğini terkettikten sonra artık hakkında tak'bat yapılamaz. Bu adöma efendisi sonra bir nevi çe - banlık vazifesi vermişti. Arkadaşların - dan birile hayvanları muhafaza edıyur- du. Beraber yattıkları kulübede bir gün srkadaşı balta ile öldürülmüş bir halde bulundu. Haydud Mustafa gelip bu vak'a- yı yüzsüzce haber verdi, Katilin e olduğu muhakkak addedili - yordu. Fakat vak'a pek yeni olduğu için bununla iftihar etmeğe cesareti yoktu. (1) Türkiyede hırmetar o «Camberlandılar gibidirler Hökimlerin eline düşmekten kur- tulup da ellerindeki para De bir mansab sx- tın alırlass ehliyet ve kabiliyetlerine göre çalışmaktadırlar. Türkiyede bir paşalık bi- kimiyetine bedeldir. Mabadettabüyatı Je“ İmak istediğine hükmettiler, Fakaj onları | — Sizinle konuşmak isterim, dedi. — Benim &#ize söyliyecek bir şeyim yok, diye cevâb verdim, Filân yere balık tutmağs gidiyorum. Eğer gezmeyi sever- seniz oraya geliniz, sözlerinizi dinlerim. Bunun üzerine Tiirk bana karşı biraz hürmet eseri gösterir gibi davranarak, yalnız kayıkçılarımı kabahatli bulduğu- nu söyledi. Kayıkçılar iptida pek korku içinde kaldılar. Kale civarında attığım İtüfekten dolayı kendilerini mes'ul tut « | bırakmıyacağımı vâdederek teskin ettir, Türkü, merak ediyorsa, balık avına gel- meğe tekrar davet ederim. benim istih « fafkâr tavrımdan şüphesiz canı sıkılan Türk baridane cevab verdi: — Oraya gider, sizi bulurum. dedi. Biz yolumuza devam ettik. Bana refakat eden gençier arasında yalnız bir tanesi Türkün cevabından en « dişe eder görünüyordu. Burada doğmuş olduğu için sütle beraber bir korka da emmişti. Her an kendisine; — İşte bostâncıler geliyorlar! diyerek auyduğı korku ile eğleniyorduk. Fübhukika, hiç birimiz bostancıların bi. zi aramağa geleceklerine ihtimal vermi » yorduk. Onları böyle bir harekete sevke- decek vahim bir sebeb göremiyorduk. Fakat, balığı mebzul ölan koya tam gireceğimiz sırada, muhafız sandalınn hakikaten bize doğru gölmekte olduğunu gördük, , O zaman, mücadeleye kârar vermek mecburiyetinde kaldık. Bunun fena ne- ticeleri olabilirdi. Fakat her türlü yar - dım ihtimalinden o kadar uzak bulunu - yorduk ki ya galib, ya mağlüb gelmek şıklarından birini tercih ıztıcarında idik. Tereddüde imkân yoktu. Ban kumandayı ele aldım. Siyaset, askerlik, her şey be- nim elimde toplandı. İptida kayıkçıları « mıza olta ve ağlarını atmalarını emret- tum. Bu da düşmanın bu hareketi göre- rek bizim hiç endişe ve telâşa kapılma- dığımıza hükmetmesi içindi. İki Ruma, başlarına hiç bir şey gelmiyeceğini de te- min ettim. Silâhlarımız hazırlandı, Piyade kuv - vetine, bostancılern zabitlerine silâh ct- mak nezaketini göstereceğim zaman bos- tancılara hemen nişan simaları emrini verdim. Fakat bir an evvel ateş etmeme- lerini sıkı sıkı tembih ettim, Bu tedbir» ler alındı. (Arkası var)