a emma SON POSTA Km, Çenizez: Faik Bercmen gym Navet kalesinin satılığa çıkarıldığı ha- beri şehirde bir bomba gibi patladı. Bu - na herkes şaşmıştı. Sengu kaymakamı da bunu duyunca: — Yazık, hayvanları besliyecek en iyi mer'a elimizden gidecek, diye mırıldan- dı. Hele âşıkların şikâyetine diyecek yok- tu, Kale satıldıktan sonra nereye gizle - nip sevişecekler artık. Orası n& kadar &- Baçlıklı ve kuytu güzel bir yerdi! Üç çey-| rek asırdanberi zaten kalenin gördüğü iş! Aşıklara yuva olmaktı, Müstahkem mev. ki sayılmasına rağmen bu hususta hiç bir geye yaramıyordu. Atlas Okyanusuna ba- kan kale bir zamanlar oralardan geçen korsın gemilerini tarassud için kullanı - ardı. Halbuki zamanımızda medeni mem leketlere aid donanmalardan ve gemi » lerden başka bir şey geçmiyordu. İşte bu| yüzden biçare Navet kalesi boşboşuna du- racağına hiç olmazsa beşon kuruş geti- sir ümidile müzayedeye çıkarılmıştı. Sancağın, kale direğinden başka sal- lanması için müsaid yer olmadığından bir çok vatanperverlerin canı bu noktai nazardan sıkılıyordu. Hülâsa bu havadis; şehirde herkesin canını sıkmıştı. i Müzayede 15 Haziranda yapılacaktı. Belediye bir aralık 500 lira teklif ederek| Navsti almağı tasarladı, Karar vermek Üzere toplanan belediye meclisi azaları içtimada hep bir ağızdan kükrediler: -- Ne münasebet? Otlağından başka hiç bir tarafı on para etmiyen yere beş yüz lira mı? Âlâ. — Taşı toprağı para etse bari!. Onu yıkmak için kıymetinin iki misli de di - namit lâzım. — Dinamitle yıkmağa kalkışsak bile ne işe yarıyacak? — Sinemaya. sinemaya. hemen bir film şirketine haber veririz. Kaley! di - namitlerken manzeraı parayin satarız. Al aşağı, vur yukarı, bir çok münaka- şalardan sonra az da olsa tarihi bir kıy - met haiz olan böyle bir yerin yabancı - lara geçmesine gönülleri razı gelmediği İçin, dört yüz lira teklifine karar verdi - ler. Müzayedeye başlanmadan evvel ka - lenin kendilerine satılmasına dalr ku - mandanlığa bir mektub yazdılar. Fakat iş çıbuk biter mi? Teklif mektubu tetkik olundu, keyfiyet Parise yazıldı, cevab beklendi, derken Haziran ayı da geldi çattı. İşte bu sirüda da casus göründü!. Casus döyince bunu sessiz sadasız, ha- kunduracılık yapan, az konuşan ve çok içen Ponvalen idi. Bir ırktan ve mezbeb- den de olsa, hemşeri olmadığı için doğ- rusu ya ona pek ısınamamışlardı. Bir gün valiye çıkıp: — Biliyor musunuz, dedi, ben şu Na- vet kalesini verirlerse satın alırım hani.. Bu işe pek şaşan belediye reisi: — Allah Allah, diye cevab verdi, ora- sını re yapacaksın sen? — Epeydir sıhhatim yolunda gitmiyor. Yüksek, güneşli ve denize bakan bir ye-| re ihtiyacım var. oraya çekilip kafamı Gnlemek niyetindeyim. — Tuhaf şey doğrusu!. Yoksa orasını tamir edip seyyah mı celbedeceksir.? — Yok canım. amma uğrarlarsı, hoş geldi. sefa geldi. Kunduracı birden çok ileri gitliğinin farkma vararak geriledi: — Hani pek te ısrar etmiyorum yani. belediye müşteri çıkmazsa şayed ben ta- libirr demek istedim.. Bunun üzerine vali: — Ne olursa olsun, bunu duyarlarsa hakkmda pek iyi olmaz, diyerek nasihat | te bulundu. Kunduracı sesini çıkarmadan kasketini | kıvırıp çıktı. Fakat ertesi gün gene vali - nin yanma damladı; — Bay vali, meselâ vatandaşlardan biri 'bu kaley! almak istese ve almadan evvel içerisini gezmek istese buna imkân yok mu? — Ban» bak Ponvalen, sen zorla belânı arıyorsun? Neme lâmm senin, Bu koca harabevi ne yapacaksm? Kunduracı israr ederek: — Söyleyin bayım, dedi, orasını gez - mame» müsaâde var mı? Allah müstahakını versin. parmak - hığı olmadığı icin kapısı, kapısı olmadığı için kilidi, kilidi olmadı in de anah « tarı bulunmüvan bu veri gezmek için mü. saade mi istivorsun? Şevet bu ısrarmda devam eder de kaleyi alırsan taşını top- rağını muhafaza etmek için bir hayli pa- rs harcıvacaksın! Bütün bu ihtarlar, kunduracının kale. y: gezmesine mâni olamadı. Kalenin ye- nındaki söğüdlerin altında oturup keçi -| lerini otlatan küçük Terez kumduracının | oralarda dolaşmakta olduğunu görünce soluğu şehirde aldış etrafındakilere: — Gözümle gördüm vallahi de, billâh de, diyordu, 'armud topladığımız ip mer- diverle kalenin tâ tepesine çıkmıs, elini Teketleri &srarengiz, boynu, yakan fo - toğraf makinelerile dolu bir ecnebi zan- nö'meyiniz! Bu iki senedenberi şehirde Son Postanın edebi romanı: 36 yolcuları ten sonra bu yolun yolcusu olmuştu. Hâsili, daha karar veremediğim bu me- selede düşünmem lâzımdı. Süheylâ ise; yüzüme bakarak, hemen cevab bekli- yordu. O zaman, onu biraz tatmin için şunu söyledim: — Hele bu yaz geçsin.. nasıl olsa si? de İstanbula taşınacaksınız. Bu mese eyi orada hallederiz. Kaşlarını çatarak: — Niçin? diye itiraz etti. Niçin yas zn geçmesini bekliyelim? mademki sevişiyoruz... Bunu derken öyle sıcak bir sokuluş- la yüzünü yüzüme yaklaştırdı ki... he- men saçlarından çekip, Ihtirasla gözle- rinin tâ içine baktım. O dakikanın sarhoşluğu içinde biraz evvel konuştuklarımızı unutmuş git » m Fakat bilmem hep böyle mi ola- . Yoksa, çok geçmeden, kendi par- ım parmağına birer nü geçireceğim? * Bu beş günün İkinci fevkalâdeliği: ablamın. ilk defa olarak, eniştemle kiskirçlık kavgası... Galiba Daver ağabeyim ablama bir nişan yüzüğü fit geçmiş. enişlemi, yanında bir kaç| rüşşefakalı Nüzhet üç gündür bacağı| içim sıdıyarak, babalarının çapkınlı.İ Dedi, Babam, birdenbire Aşıklar yolunun dürbün gibi gözüne koymuş bütün etra- fı seyretti. Ondan sonra bir hırsız gibi sıyrıldı, gitti. Zaten dolu olan halkı, bu haber, taşir- mağı kâfi gelmişti. Herkesin fikrince Ponvalen, alış verişinde namuslu iyi bir esnaf olmakla beraber, hiç kimseleriz te- Toaş etmemesi ve şçhirden bir kız alma- ması şehirlilerin midesini bulandırıyor - du. Bir kusuru da politikadan hiç bah - setmemiesiydi. Buna mukabil bir sürü ki- tab, kataloğ ve mecmua okuması ayrıca şüpheyi o uyandırıyordu.. Muhakkak ki kunduracı bir casustu; ve kalenin ecnebi- lere geçmesini temin için buralara gel - mişti, Kim bilir Portekizli miydi, İrlan - dahı mıydı? Neyse, gürükü patırtı derken 15 Ha - ziran geldi; ve müzayede başladı. Bütün şehif, hattâ civardaki kaza halkı bile mü- zayede meydanına toplanmışlardı. Belediye 400 Lira.. Uzun bir süküt.. arkadan Ponvalen 4- yağı kalktı: — 465 lira. Gene uzun bir süküt. hiç kimsenin ges çıkarmadığını gören tellâl: — 465. 465.. diye tekrarladı. Bu suretle bir ölüm sessizliği içinde İkale düşman tarafın casusu. addedilen Ponvalenin üstünde kaldı. O gün ekşam kahvelerde evlerde bun- dan başka mevzu konuşulmuyordu. Dükkânı tarassud altında busunduran çucuklardan biri bir aralık nefes nefese koşup haber verdi: — Simdt dükkândan çıktı; elinde bir fenerle bir ip merdiven vardi, Ortelik adamakıllı kararmıstı. Karan- ikta kalenin üstünde oraya buraya gi dip gelen bir ısıklan baska bir sev gi rüyordu; fakat madeni bir cisim üze ne inen bir çekicin sesi duvuluvotdu, İş- te korktuklarma uğramışlardı. Casus işe kovsimuştu Kurdurecının 463 lira verip buraya sa- men koştular ve hop birden: — Ey, haydnd, katil orada ns yapı - yorsun? diye haykırdılar. size ne? Hâdi defolun buradan.. Defolmak mı? Nerede? Bilâkis gürül- tü gittikçe büyüyordu: — Alçağı öldürmeli! Kurşuna dizmel!t, Bu kadar patırtıdan kunduracının ken- disini kurtarmasına imkân yoktu, Feneri ve merdivenile aşağı yuvarladılar. baş tarâftarı olmasaydı oradıkıa muhak- vem «diyordu: — Ular Allah belânı versin! Gece vak» tiode kâlenin tepesinde ne arıyorsun? çamlarda cambazlığın sonu budur. N hayet işte böyle, asıldığı çürük bir dal a Yazan; Halid Fahri Ozansoy Peki 'amma, annesi ogvlendik -|arkadaşı ile birlikte bir gece Viranbağ.|tütsüden de geçirdi!. Gülşen dadı da, da Rum kızlarile görmüşler diye... Eniştem pişkin.. yalan diye yemin üstüne yemin ediyor. Gelip bir de ba- na sorsalar! Zavalh ablam!. Rakibelerini eniş - temle yalnız Büyük tur yolunda dola- şir sanıyor... Halbuki komşu göşkteki Naciye hanım dalgasını bilse. karşı çamlıktaki o gece buluşmalarını?. E - minim, bunu anladığı gün evin içinde kızılca bir kıyamet kopacak! İşte o za- man Süheylânın benimle evlenmek ar zusu da ket? olarak suya düşmüş de - mektir. Fakat bilmem, Süheylâyı büsbütün kaybeder miyim? Ümidi kırılınca, ar. tık metresim olmaktan vazgeçer mi ? Bunu düşünmek bile bana dehşet ve. riyor, Süheylâsız yaşamak.. bu, benim igin ne imkânsız şey! Ona öyle ihtiras- la bağlandım ki... Ah şu Daver ağabeyim.. iş etti san- ki!.. Aklınca eniştemi yola getirecek!... Yaptığı, sadece, ablamın içini zehirle. kırılınca irsan tep: taklak yere yuvar. lanır. Bereketversin ki yd'nız biraz kolu sıyrıldı ve bacağı incindi. Yoksa beyn! patlıyarak ölebilirdi de... Artık Şadan halamı görmeyin. ha - fızla beraber, üç gün ve üç gecedir, Nüzhetin başı ucunda ne düalâr oku - yor, ne dunlar!i Dün akşam hepimizi aklına geldikçe arab nevhagerler gibi dövünüp duruyor: ya oğlan ölse idi ne yapacaktık diye... O ne çığlık, Allahım! Hani oğlanın cenazesi kapıdan çikarıl- sa İdi ancak bu kadar matem tutardı! * Bu bes günün plânçosunu kapamadan Suphiden de kısaca bahsetmeliyim, Ma- şa'lah, karı koca yatıştılar! Dün akşam; ben balkonda iken, çocuğu da yanları. na almışlar, bizim evin önünden Âşık- Jar Yoluna doğru geçtiler. Yavrucağın, boynunu bükmüş, anesinin elinden tus tarak yürüyüşünde ne gizli, ne sessiz bir hüzün vardı! Suphi, beş günde ta. bileşen sesile aşağıdan bana: — Merhaba, Tuğrul! Diye seslenmişti. Ben iki selâmlarken, Nevin de gül hafifçe başını eğmişti. Hasılı geçip gittiler ve ben arkala - rmdan uzun müddet baktım. Hep böy- le çiftler yoludur bu yol.. fakat bu de- #n, Âşıklar Yolu, iki yeni sevdaya MP” “ Sn Posta, nın Hikâyesi “UNMmRsnm111nı1yz SATILIK KALE hib olduğunu akıllarına getirmeden he-| — Evimdeyim; ne yaparsam yaparım, Üç; kak, ki linç edilirdi, Hiddetli sesie: de -| Alman tayyareciliği havalara hâkim olacak mi ? (Baştarafı 9 uncu sayfada) 1900 kamyonu da bu mikdarlara ilâve et- melidir, Bu sene içinde bu tayyarelerden 500 Almanya dahilinde bir devir seyahatine çıkacaklardır. Vukubulzcak zayiat ve fabr kalar Harb vukuunda ilk haftaların zayiatı| harekâta iştirak eden tayyarelerin yüz de yeimiş'ne varacağı taslik edilmekte - dir. Buna binaendir ki Almanyada fazla mikdarda ihtiyat tayyare ve büyük ran - dımanlı fabrikalar vücude getirilmekte- Gir Bugün Almanyada tayyare fabrikala -| rında çalışan smelelerin sayısı (100,000| dir, Günde iki parti olarak çalışılmak - tadır. Haftada 60 saatlik mesa: yapıl - »oâktedir. Fabrikalar çalışan amelelerin| iki mislin! istiab edecek şekildedirler. | 1987 senesi randimanı aydı 1500 mo 1 tör ve 600 tayyare İken 1933 senes'nde bu m'kdar 2000 mtör ve 1000 tayyareyı bul-| r tur. Noksanlar... Bu kudretli tayyareciliğin noksan kı - sımları vardır. Harbi Umumiye iştirak evlemiş clan tayyarecilerin büyük “bir kısımı formlarında değildirler. Bir çokis- ri da yuşlanmışlardır. Yüksek zabitan kadrosu kara ve deniz ordularından te « 'n edilmiştir. Küçük kadrolarda ek » siklik vardır. Çünkü tayyarecilik gru - punur ilk nizami mezunları 1937 sene - sindendir. Tayyare filo kumandanları ek- siktir. Küçük zabitler kadrosu dolgun de- He | —> Canımın istediği nim değil mi? — Pekâlâ öyleyse karakola yürü ba - kalır | Kunduracı bir müddet, sessiz sessiz! durd'n sonra gülerek cevab verdi; | Hadi canım değmez, karakolı mı gi- ceğim, alın Navet Kalesi sizin olsun! here tepe kullanm! Benim istediğim pa- ratoner ve onun ucundaki on bin liralık ararım; mal be-| İbuldum ve içimden: « - Sevimli yavru. cuklar, dedim dilerim ki hep böyle gü- lüp haykırınız ve büsbülün yetim ol - manın acısını düymayınız! İşte bunun için artık onların gürültüsü bile bana her şeyden hoş geliyor ve susarlarsa kederleniyorum. Demek şimdi gürültüyü de sever ol- dum. Bu, ruhumdaki münzevinin uğul. tulu hayat yolunda son ve kat'i dizçö - küşüdür, di IX Mehiabda araba ve eşek turları bu akşam, dün ve evvelisi akşamdan daha fazla olacağa benziyordu. Aşağıda, Nizam yolundan Dile doğru koşan çıngırak sesleri ile nal ve tekerlek te- kırtıları hiç kesilmiyor ve bu takırtı- lara, bazan, alay alay eşeklerle geçen çok ney'eli kafilelerin çılgın haykırış- ları ve kahkahaları karışıyordu. Zaten bu tarafta, İsa tepesi çamlıklarının ar- kasında kalan toparlâk ayın birdenbire hatırlatamıyacağı sonsuz nur âlemini görebilmek için bu arabaların yolunca gitmek lâzımdı ve ancak Viranbağı geçtikten sonradir ki denizin ve sema- ın O piril pırıl yanan lekesiz sadefli - ğine kavusulurdu. İşte bu akşam, belki eniştem gelir diye pek geç oturduğumuz sofrada her kesin neş'esiz bir şeyler konuştuğu $i- rada ben valnız uzaktan bu araba ses- lerini dinlemiştim. Nihayet sofradan mek oldu. Eniştemse, eminim, gene bil. | kollarını açarken bir yetimi de bağrı-| kalkmış, henüz kahvelerimizi içiyor - diğini okuyacak!... * Bir fevkalâdelik dsha.. bizim Da - na basmıştı. Bu esnada bizim bahçe - den de küçük Erdinçle Ülkünün sesle- ri, kahkahaları duyukıyordu. O zaman İ madav evvel onunla bir anlaşma RADYOLİN ie LABAH, OĞLE ve AKŞAM. r yerekten sonra muntszaman dişlerinizi fırçalayınız. Hidir. Pilotların içinde rasi4 olanlar Mi. dıe Halbuki Fransız pilotlarının çoğu 1 sıddırlar, Alman tayyare mak ve günkü fatkiyeti devamlı olmayacak” Fakat diğer memleketler tayyareciliki İ rindeki yenilikler Almanları da yenilik » lere sevkedecektir. Yeni prototipler ş— diden bu sahada çalışıldığını isbat € ğ mektedir. Bu da Alman iktısadiyatını Bİ halıya malolacaktır hiç şüphesiz. FeV kalâde şayanı dikkat gayretlere rağ!” Almaryenın daha bir çok sulh, sensei rine ihtiyacı vardır. Bu seneler zart ğ duha tozla miktarda yağ, esanslar j eylemek yorundadır, İngiltere ile YeP” | mak örsüsünda bulunduğu hava «ği ması buna delildir. İngiltere tam ©” nasile hava kuvvetini tanzim ve arti ” yapmik muhafa? 4 suretile şimdiki faik mevkiini eslemek arzusunu beslemektedir. Alman. tayyareciliğinin kıymeti Bu roksanlara rağmen Alman # elliğinin manevi kudreti çok yükseki”. Hükümet ona çok müzaheret etmekteğ”. Gerek parti, gerekse Mareşal Göring 4”. yareciliğm inkişafı için çalı lar Efkârı umumiye de tayyarecibk e hindedir. (N. S. K. K) teşkilâtının P.. yük faaliyeti Almanyada bir al Va» cereyanı yaratmıştır. Bu sayede İİ eden elemanlar kolayca bulunmaktad” j Netice: Alman tayyareciliği ppi müthiş bir harb silâhıdır. Bu silâhın © duğu gibi kullanılacağından şüphe edi” memelidir, “ plâtindi, Hamdolsun şimdi bunlar yeni ya... Ava! aval ne bakıyorsunuz yüzüSEi Peşimden geleceğinize akıl edip te Kİ” dg yi siz slaydımz? dü gi YARINKİ NÜSHAMIZDA: , Yün yumağı ği Yazan: Muazzez Tahsin Berken | g sarılı yatıyor. Trapez atlıyacağım diye !ğı yüzünden o yavruları da yarı yetim | susturdu ve dudaklarının arasında şeyler bomurdantdı. Ablamsa hafi, sarardı ve gayri ihtiyari bir hare$" ayağa kalkmışken tekrar isi oturdu. Üstelik, sanki kendisine bii kaydlik hissi vermek istiyormuş 8, © ellerini göğsünde kavuşturdu. A9” bu hal valnız ablamda mı? Salon©& şağı yukarı herkeste bir şaşkınlık meti belirmişti. Sebeb de eriş karısile münakaşasından beri, üç S4 dir İstanbulda kalış idi, Böyle 05.” iç gece gelmediği hiç görülmemiş 2 Neclâ beklerken bir müddet sa”, da birbirimizin yüzüne hakarak 2 tuk ve yalnız duvardaki büyük “ği saatin tiktaklarını dinledik. NX. camlı kapı ile salonun > mer döşeli methalden takır takır es i sesleri duyuldu ve arkasından wi evde de ayaklarından çıkarmadığı | ta plâj ayakkabılarını çatırda a lona atilde! f — Eniştem geliyor! Evet, eniştemiz geliyordu: sane bir şey olmamış, sanki Üç gerdi Ce sile dargınbk rolü oynıyan Ken: .. vi Hilmiş gibi, taze tıraşlı çehresinğ?. gül bessümlerle içeriyi eniştemiz buyuruyordu! Babam, oturduğu koltuktan maksız'n, fakat yalma biraz ei somurtkanlığını bırakmış, yarı | yarı alaylı, damadın: kargıladı beğ j Ml Y dd N i duk ki demir kapı gıcırdadı. Annem derhal yerinden doğrularak: — Neclâ, koş bak, enişten mi geldi? radyosunu — Oo!. maşallah.. bakteriyo' Neredesin?. Üç gecedir geldi idi canım... ii ger)