Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
| Evvelki yazdı. Ben şehrin nisbeten gessiz, misbeten tenha — sayfiyelerinden —— birinde kiraladığım bir köşe taşınmıştım. — Köşk komşularım kendi hallerinde in- sanlardı. Bilhassa bitişik köşkte oturan | | Abdi Bey çok. babacandı. Sabahleyin kal- | kar kalkmaz arkasında pijaması bahçe- — ye çıkar, saatlerce çiçeklerin köklerini — düzeltmekle, ağaçların kurumuş yaprak- | larım ayıklümakla vakit geçirirdi. B Abdi Beyi taşındığım gün tanımıştım, | benm eşya arabasından, eşya indiren ha- mallara bakarken, 0 yanıma gelmişti, | — kendi bendini tanıtmış ve benim kendi- (| gine komşu olmamdan hissettiği sevinci | izhar etmşti: Ü — Ne yapalım beyciğim, demişti. İnsan | — konuşacak, derdleşecek bir komşüsu- ol- mazsa edemiyor. Sizin bu köşkü kirala- — dığınızı haber alınca doğrusu çok mem- — nun olmüşlüm. Gerçi tanışmıyorduk am-| — ma ne olsa tanışacak, görüşecektir. Ma- lüm ya, böyle küçük yerlerde insanlar - daha çabuk ahbab olurlar. __ “Birtesi akşam, haber göndermiş, gece — de evime gelm şti. Şuradan buradan u- — zun uzün konuşmuş, vakit — geçirmiştik; — bu arada onun husüsi hayatı hakkında — da epey malümat sahibi olmuştum. Kırk — beş yaşında idi. Henüz hiç evlenmemişti. — Kimsesi de yoktu. İhtiyar bir hizmetçi- — giüe birlikte oturuyordu. Yemeğini ya- pan, evinin işlerine bakan bu ihtiyar hiz- metçiydi. * -Artık Abhdi Beyle iyi ahbabdık. Pazar günleri beraber gezmiye çıktığımız, işim- — den erken döndüğüm günlerde ya onun | bahçesinde, ya bizim bahçede karşı'ıklı — otürup tavla oynadığımız sık sık vakidi. | Bir akşam şehirden döndüğüm zamen bir haber aldım. Abdi Beye o gün bir- /— denbire bir fenalık gelmiş, bahçede pat- tadak yere düşmüş bayılmış, ihtiyar hiz- - Mmetçi şaşırmış, çırpınıp durüyormuş. | Karşık! bahçıvan tesadüfen onların bu | halin: görmüş. Koşmuş, Abdi Beyi köşke — almış, yatağına yatırmış ve kendisi dok- tor aramaya çıkmış.. aksi gibi köyde de doktor yokmuş.Koşa koşa tam yarım sa- atlik yere gitmiş; bir doktor bulmuş, ge- tirmiş. Doktor gelinciye kadar Abdi Bey - 6 halde kalmış. Doktor bir enjeksiyon - yapmış.. Âbdi Bey de bu sayede kendine gelebilmiş. Doktor söylem's; eğer biraz daha geç kalınsa imiş, Abdi Bey ölür- mMmüş. * mıı-ıııı-ıııı-ııııııını_uı.. Çeviren: İsmet Hulüsi AMEEMİHiZ — Geçmiş olsun komşu! Beni görünce gülümsedi: — Teşekkür ederim komşu, başımıza bir hal geldi. İnsan bu, sağlamım; dıye güvenmemeli, Az kalsın öbür dünyayı baylıyacakmışım.. — Ne ise atlattınız ya! Karşıiki bahçı- van da çok işe yaramış. — Allah razı olsun, onun hayattayım.. — Fakir bir adam, bari bırkaç para verseniz. — Evet, evet; görür görmez on lira ve- Teceğim.. On liravı fazla bulmamıştım amma ne olsa fakir adam için gene bir şeydi. — İyi edersin komşu, fakir adam se- vinir.. — Evet evet.. Abdi Bevin hayatiını kurtaran adama karsı bu kadar lâkayıd hareket etmesi nedense bana biraz garib gelmişti. Bir kaç gün sonra konuşurken sözü gene ay- ni mevzua getirdim: — Bahçıvana vereceğinizi verdiniz mi? — Ha; evet, şu mesele değil mi?.. O gündenberi hiç tesadüf etmedim. İlk gör- düğümde kendisine bes lira vereceğim. — Beş lira mı? — Evet beş lira.. Abdi Beyi bir iki gün sonra bir kere daha gördüm. Bu sefer lâfı dolaştırma- dan, asıl mevzua girdim: — Ne var, ne yok; beş lira bahçıvana verd'ğinizde adamcağız herhalde çok se- vinmiştir. — Ha şu mesele mi, ben daha başka türlü düşündüm. O tavuk meraklısıdır. Kozanda saralı br ihli;ır bir yalakta boğuldu Adana (Hususi) — Kozanın Kuyulu köyünde Mehmed adında bir ihtiyar, aptest almak üzere köyün çeşmesine gitmiştir. Bu esnada Mehmedin sarası tutmuş ve çeşmenin üzerine düşmüş- tür. Adamcağızın kafası yalağın çuku- runa girdiği için nefes alamıyarak bo- gulmuştur. Bergamada ihtiyar bir kadın bir kaza neticesinde öldü Bergama (Hususi) — Kurtuluş ma- hallesinden 70 yaşında bir kadının e - vinde duvarda asılı duran av tüfeğini yere düsmüş ve çıkan kurşun kadına sayasinde 0 Abdi Bey' ertesi gün bahçede gördüm. 4 Sapasığlamdı: Soıı Poslanın edebi romanı: 3l A A üi - K " : SON !OS'IL L Ş Şee, Benim de güzel bir horozum var. Bu ho- rozu kendisine vereceğim.. güzel bir ho- roz; iki yaşında, fakat görseniz kocaman! Hattâ benim ihtiyar hizmetçi onun adinı koca horoz koymuş. Geçende tartmıştım, tam iki kilo geldi. * O günün ertesi günü şehre taşınmış- tını Fakat bu meseleyı de bir türlü unu- tamamıştım. * Bu sessiz, tenha sayfiye yeri hoşuma gitmişti, Bir mevsim sonra gene - ayni köşkü kiraladım. Eşyalarımı arabadan indirtirken Abdi Beyi karşımda gördüm: — Vay komşu, hoş geldin, gene sizin bu rayı tuttuğunuzu duyunca ne derece se- vinmiş olduğumu tasavvur edemezsin'z, — Teşekkür ederim komşu.. Mahud mesele aklımı kurcalıyordu: — Abdi Bey, dedim, hani şu sizin koca horoz vardı. İki kiloluk horoz. — ©O mu, hiç sorma komşu, kışın onu bir güzel besledim. Ağırlığı artlıkça art- tu Üç kiloya çıktı. — E sonra! — Daha evvelki gün kest'm. Öyle de yağlı çıktı ki, kestiğime değdi. İki gün- dür onu yiyoruz. — Kim kim? — Kim olacak, kimim var da.. ihtiyar hizmetç'm. ben ve " YARINKİ NÜSHAMIZDA: Fırtınadan sonra Yazan: Muazzez Tahsin Berkand 4 Bursanın Gürsu köyündn bir biçki Fursu açıldı. Bursa — (Hususil — Gürsu nahiye merkezi olan köyde bir biçki ve dikiş kursu açılmıştır. Bu kurs köylerde ilk defa vaki olan bir eserdir. Açılma tö- reninde Vali Bay Şefik Soyerle Maarif müdürü Fakir Erdem belediye reis mu avini Bayan Zehra Budunç ve diğer ze vat hazır bulunmuşlardır. Birkaç gün zarfında genç köylü kızları ve evli köy İbayanlarından mürekkeb — 45 talebe kaydedilmiştir. Orhangazi köy'er'nin imarı Orhangazi, — (Hususi) — Kaymakam Fusad Alperin köylerin imarı üzerinde yaplığı tetkikler bitmiş, bu husuüsta ça- lışmalara başlanmıştır. İlk olarak Çel- isabet etmiştir. İhtiyar kadın aldığı ya- ranın tesirile ölmüştür. O zaman, merdivende birbirimize çarpâ- O rak, el yordamı ile yukarıya, üçüncü ka- — ta çikabildik. <» Bu anlattığım iki yıllık mesele.. fakat obana dünkü gibi geliyor. Süheylâcığım — © vakit tam genç kızlık çağına girmişti. - - Buraya cnun ismini sokuşum, karımla -. kendi odamızda geçen kavğamızın sonun- — da onun yanımıza girmiş olmasındandır. Ah, hiç istemezdim, anasının, birdenbire | kendinden geçerek, o papağan kafesini — kafana fırlattığını ve benim kan içinde yere yıkıldığımı görmesini hiç istemez- dim. * Sanki bu faciayı yeni gibi haykırdım: — Nasıl?,.. Demek başınıza bir kafes — firlatti? A — Evet. bır kafes fırlattı. Çok sevdi- — ğim ve daima odamda masamın üstünde bulundurduğum papağanımın kafesini... Evde kedi yoktu, köpek yoktu, o kuşca- | ğiz oracıkta, güzel renkli tüylerini ka- bartıp ve toparlak gözlerini açarak, bir döst gibi hep bana bakardı ve beni gö- —- Tünce sevincinden kanadlarını çırparak öterdi. Onunla ikimiz ne samimi dosttuk! | Fakat karım hırsından bu kuşu kafesile ' — beraber kafama fırlatmaktan çekinmedi. .E | Bense ona yalnız teessürümü, bana yap- işitiyormuşum Yazan: Halid Fahri Ozansoy tığı haksızlığı söylüyordum ve hiç ol- mazsa -kızımızın şerefini, onun istikbali- ni düşünmeli değil mi idik? diyordum. O ise, gözlerini kan bürümüş bir cana- var gibi hareket etmişti. - Yıkıldığım halının üstünde başım deh- şetli ağrıyor, papağan kanadlarile kafte- sini döğerek haykırıyor, bu ânda içeriye giren Süheylânın çığlıkları ise apartıma- nı inletiyordu, Bu gürültüye beslememiz koştu. O zaman, ıztırabımın içinde karı- man şu sözünü iyice işittim: — Demin bir otomobil kazası atlatmış- tık Bey şiddetle başını camın kenarına vurdu, yaralandı, şimdi ağrısı ziyade- | leşti, Fakat eminim, onun beslemeyi aldata- mıyan o yalanı bir anda bana bir aydın- biraz evvelki şiddetini, kuduzluğunu kaybeden vea yaptığı işin -korkusundan yümuşayan, hattâ tatlılaşan bir sesti ve bu ses bana bir yalvarış gibi gelmişti. E- vet, hakikati herkese böyle göstermemiz lâzımdı. Yoksa işe polis müdahale eder ve karım mahkemeye verilir, hapse gi- rerdi. Bense bunu istemiyordum. Hiçbir zaman bunu istemezdim. Çünkü ondan ©o dakikada bile ayrılmağı düşünmemiştim, Ne zillet değil mi, yavrum? | mukaddes şeyler satmadı ki!.. lık olmuştu. Çünkü bu ses, birdenbire| tikçiköyünde asri ve nümune köy kona- “San Posta , nın Hikâyesi SAa MNN Almanyanın yapacağı şeylerı claım= KUCA HORÜZ Gay evvelinden bilirim ! « (Baştarafı 7 inci sayfada) lâstik ithalâtı 1939 da 98,.000 — tonu buldu. Almanya bu siyaseti — uğruna daha 1937 ye gifmeden ihracatından - eline geçeni tüketmiş bulunuyordu. Doktor Sehacht itiraz etti. Ve işden çekildi. Fakat siyaset devam etti. Ü senenin Martında Avusturyayı ilhak eden Al- manyanın eline oldukça büyük bir al- tın stoku geçti. Bir kaç ay geçmeden hepsi harb hazırltğına sarfedildi. Bu son ihtivatın da silâhlanmak için elden çıkarılmasının ne kadar manalı olduğunu, insar: ancak modern silâhla- rın ömürsüzlüğünü bilirse takdir ede- bilir. Tayyareler bir iki sene geçme - den eski tip savılryorlar. İspanya mu- harebesi, harb başlamadan alınan bü- tün tankların harbde eski sırasına geçi- verecekleini açıkça göstedi. Şu halde Alman erkânıharbivesinin maksadı, İn- giltere gibi 1940-1941 de son kuvveti- ne ulaşmak olsaydı Seheht'in siyaseti- ne uyulur, ihtiyat elden çıkarılmazdı. O, son markını bile 1937-1938 tip si - lâhlara vermekle ©o sene içinde bir «harb buhranı»snın bütün mes'uliyetini gözüne kestirmiş oldu. Ve bunu muvaffakiyetle başardı. Tam buhran zamanı Almanya; İngilte- re ve Fransanın tayyareleri mecmu - undatı daha çok tayyareye sahibdi, Bu, geçici fakat endişe verici üstünlüğü bir sene sonra artık bulamazdı. * Kurduğum plânı teyid eden diğer bir enteresan hâdiseyi daha anlatma- dan geçemiyoceğim. 1937 senesi İlkkâ- nunun İl inci günüydü. Çekoslavakya- h iki Nazi alevhtarile konuşuyorduk. Söz arasında kendilerine Almanyanın Avusturyayı ilhak etmeden Çekoslo - vakyaya saldırmıyacağı kanaatinde ol- bit Almanyanın bu koca lokmayı yut- ması icin biraz vakit istiyecekti amma ne kadar? Cekler: «Biz hesabladık, A- Baş, Lis, Nezle, N evral_;ı, kırık'ık ve bütün B yepilmaktadır. «İşte iki ay hastanede yatışım bundan- dır ve sakat kalışım da bundan... Bu ya- Tım sara, bana o gecenin yadigârı.., «Papağana gelince, ben hastaneden döndüğüm zaman, kafesile haraber orta- dan. kaybolmüuştu. Kim bilir, belki karım |satmıştı onu?...» Burada kâlb'm sızlıyarak Süheylâyı düşündüm ve Namık Beye, içimde «Âh bilsen, bedbaht, dedim, karın;, iki yıl ev- vel, dargın âşığı ile barışmak iç'n, düşün- cesizliğinden, ihtiyatsızlığından daha ne! karşımdaki, susmamış, başını iki elleri a- rasında sıkarak söylüyordu: — Neticede herkes bu yalana kandı, çok eski, çok sadık bir beslememiz olan Emine ise hakikati bizim gibi herkesten gizledi. Süheylâ, sevgili kızım da, sonuna kadar bu sırrı tutmasını bildi ve biza bir daha tek kelime ile o geceyi hatırlatma- dı.» Sevgili kızı Süheylâ!... Namık Beyin onu, böyle sevgiden içi titreye titreye a- nışını dudaklarımda acı bir tebessümle dinledim. Zavallı adam! Dünyada inan- dığı şeylerin hepsi ona ihanet ediyordu! Ne bilsin ki Süheylâ da bu sırrı dün ge- cekı âşığına fısıldamıştı? Namık Bey, gözlerinin yaşını mendili ile kurulayarak, acıklık macerasını şu cümlelerle bitirdi: — İşte benim hayatımın faciası... Bu facia Litmez tükenmez, Tuğrul Bey!.. Hele ben sakat olalı, artık hiç ses çıka- ramaz oldum. Biliyorum, karım gene es- kisi gibi eğleniyor ve beni hergün yeni bir namussuzlukla kirletiyor. Fakat in- san namussuzluğa da alışıyormuş. çocu- ğum! Kalmerli, kaşarlanmış bir namııs- İsuzum ben! Hiç değilse hayatımı elimle yok edemiyomm. Bu, belki en doğru, en temiz iş oclurdu. Fakat korkağım ben.. ö- lümden korkuyorum. Ve sonra.. karım- dan korkuyorum. Onu sevdiğim kadar şiddetle korkuyorum ondan... Ben gö- rülmemiş, işitilmemiş bir bedbahtım!...> Aramızda artık konuşacak ne kalmış- tı? Karşımda bir balmumu gibi büsbütün gararan, büsbütün eriyen bu adama her hangi bir teselli verebilir mi idim? O da benim düşündüğümü düşünmüş olmalı ki, koltuğuna tutunarak, ağır ağır yerinden kalktı: — Çok yoruldum, dedi. Artık yatmak zamanı.. yatmak.. ve belki, mümkün ©- lursa uyumak... — Uyursunuz, dedim. Yalnız bunları biraz unutmağa çalışın... Elem dolu bir bakışla: — Unutmak mı?.. diye yüzüme doğru eğildi. Unutmak mı?.. Ne mümkün... Se- ven ve sevdiği için rezil olan bir adamın bu şeyleri unutması kabil mi?.. İyi ki sa- kat oldum, iyi ki hiçbir yere gidemiyo- rum, Yoksa insanların yüzüne nasıl bha- |kacaktım? Hattâ şunu bilin ki, bir ak- şam size gelişim bu iki yılın içinde tek bis hâdisedir. Biliyorum, arkaraıdan, u- zaktân «Ne namussuz!» diyenler çoktur. Kim bilir belki «Ne zavallı adami» di- dansınız öeğil mi? Cevab clarak sadece elini öptüm. Ba- na son sözü şu oldu: — Bu konuştuklarımız tabif aramızda kalacak.. size teşekkür ederim. Derdimi döktükten sonra biraz hafiflediğimi his- sediyorum. Bu, benim, sekiz yıl sonunda ilk hafifleyişim... Bana acıyınız! Bu ses hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Ah, duğumu söyledim. Tasdik ettiler. Ta-| radan altı ay geçmelidir.» dedila' Hitler 12 Şubatta - yani Ağ çıkacak harbden tam altı ay Berechtesğaden'de — Şuşnigi 20 fahd Şuşnig — memleketine dönünce rerin dediğini yapmadı. Ş man devlet şefi bu aldanış Y! den bir ay kavbetti. Sonra şiddt * daha açığa vurdu. (1 Martta - /? «Nuremberg>de sulh maskesini . den sıyırıp atmadan tam altı ay 0 Ayvusturyayı ilhak etti. | Almanya (Avrupa tekniğinin bir tabirince manevra adı verılen ! ferberliğe de Perchtesgaden hâdist” altı ay kala başlamıştt. Arada bif fazla geçtise buna sebeb eski Avü$? ya Başvekili olmuştu. Maamafih £ geçikme de Almanyanın işine y Bu sayede hem Ren müdafaasını * vetlendırdı Paris ve Londramn he mekle kışa daha çok yaklaşıh ç Çekoslovakya ile harb nasıl olsa V" sürmiyecekti. Almanya bir kere © lâya girisince elbette ki kışın getli” ni ve düşman milletler ordularml <A lüğe düşürmesini isterdi. Çeviren K. N Eski Şehremini operalör Topuzlunun hatıraları — (Baştarafı 8 inci sayfada) — kaybediyordu. Bu halin mahzuru "î şıldı. Son zamanlarda Almanyada Fransanın Lyon şehrinde, tıb f |' derli toplu bir vaziyete getirildiler. Hattâ o civara yakın yerlere, ıu!'j için, yatı yurdları yaptılar. Bu ; J vaktin ziyaına mâni oldular ve daimi * rette çalışılmasını temin ile daha 5 daha muktedir hekimler yeti başladılar. İşte, ben, bunlari düşünerek 1908 içi yani otüz bir sene evvel fakülte 450.M00 altına yaptırılan Havdarpuldi_,f EREE G İcabında günde 3 kaşe alınabilir. W yenler de bulunur. Siz herhalde onlar-| binadan münasibini goremedım. Grip, Fiomatızmi ağrılarınızı derhal kesel'* Süheylâ, sen bu adamın ve o ananın ğ olmamalı idin! ! V | - Ertesi günü öğleye “F:Ğ Bu sabah hiç evden çıkmadım. lâ anasıle dönecek diye, odamın bâ'” nundan hep yokuşu gözetledim. öğle oldu, hâlâ gelmediler. Öğle rundan da çıkmadıklarına bakılırsa da gecikecekler! Fndişedeyim. Acaba ne oldular? — Hep eklim Süheylâda... Namık sırf o bedbaht aşkı yüzünden bütün zilietlere nasıl katlanmış, wü nın bütün namussuzluğuna nasıl b d eğmişse ben de şimdi onun gibiyim. J heylânın bu gece neler yaptığını, letle kur ettiğini bile ona belki hiç j mıyacağım. Yeter ki çok geçmeden '“ğ sin, ıçime güneş saçan sarı bukleli rile gözlerime görünsün! l'! Bu satırları balkonda karalıyorum: M kat fazla duramıyacağım, güneş bâ vurdu, gözlerimi yakıyor. Çamlarıl tırdadığı bu saatte artık içeriye gİ L yimm, - Öğleden sonra biri ıwf-'"! Bu anda odamın kapısı vuruldu. Bıll, küer plâjdan gelmişler, yemeğe Ç !l' lar. İştiham yok! diye seslendim "'_* men yattım. w Faka: uyuyamadım, gene kalktım- yj ten vatışım uyumak için mi idi?.. HA gözlerim kapalı, sadece Süheylâyi l şünmek için... Süheylâyı ve tabiati” | nasını... sonra, Namık Beyin bana * tıklarını... — (Arkası ıırl