Evvelki yazdı. Ben şehrin nisbeten sessiz, nisbeten tenha gayfiyelerinden birinde kiraladığım bir köşe taşınmıştım. Köşk komşularım kendi hallerinde İn- sanlardı. Bilhassa bitişik köşkte oturan Abdi Bey çok. babacandı. Sabahleyin kal kar kalkmaz arkasında pijaması bahçe- ye çıkar, saatlerce çiçeklerin köklerini düzeltmekle, ağaçların kurumuş yaprak” larını #yıkısmakla vakit geçirirdi. Abdi Bey! taşındığım gün tanımıştım, ben eşya arsbasından, eşya indiren ha- mallsra bakarken, o yanıma gelmişti, kendi kendini tanıtmış ve benim kendi- sine komşu olmamdan hissettiği sevinci izhar etmişti; — Ne yapılım beyciğim, demişti, İnsan konuşacak, derdleşecek bir komşusu ol- mazsa edemiyor. Sizin bu köşkü Kirais- dığınızı haber alınca doğrusu çok mem- bun olmuştum. Gerçi tanışmıyorduk | ma ne olsa tanışacak, görüşecektir. Ma. 1m ya, böyle küçük yerlerde insanlar daha çabuk ahbab olurlar. Zrtesi akşam, haber göndermiş, gece ds ewme gelm şti, Şuradan buradan u- zun uzun konuşmuş, vakit geçirmiştik; | bu arada orun hususi hayatı hakkında da epey malümat sahibi olmuştum. Kırk beş yaşında idi. Henüz hiç evlenmemişti. Kimsesi de yoktu. İhtiyar bir hizmeiçi- sile birlikte oturuyordu. Yemeğini ya- pan, evinin işlerine bakan bu ihtiyar hiz metçiydi. * Artık Ahdi Beyle iyi ahbabdık. Pazar günleri beraber gezmiye çıktığımız, işim. den erken dönlüğüm günlerde ya onun bahçesinde, ya bizim bahçede karşılıklı Oturup tavla oynadığımız sık sık vakidi. Bir akşam şehirden döndüğüm zamon bir haber aldım. Abd: Beye o gün bir. denbire bir fenalık gelmiş, bahçede pat- tadak yere düşmüş bayılmış, ihtiyar hiz- metçi gaşırmış, o Çirpinıp duruyormuş. | Karşık! bahçıvan tesadüfen onların bu halin! görmüş. Koşmuş. Abdi Beyi köşke almış. yatağına yatırmış ve kendisi dok- tor sramaya çıkmış. aksi gibi köyde de dokter yokmuş.Köşa koşa tam yarım sa- atlik yere gitmiş; bir doktor bulmuş, ge- tirmiş. Doktor gelinciye kadar Abdi Bey © halide kalmış. Doktor bir enjeksiyon yapmış. Abdi Bey de bu sayede kendine gelebilmiş. Doktor söylemiş: eğer bıraz A — Geçmiş olsun komşu! Beni görünce gülümsedi: — Teşekkür ederim komşu, başımıza bir hal geldi. İnsan bu, sağlamım; diye güvenmemel!, Az kalsın öbür dünyayı boylıyacakmışım.. — Ne ise atlatlınız ya! Karşıki bahçı- van da çok İşe yaramış. — Allah razı olsun, önun hayattayım.. — Fakir bir adam, bari bırkaç para verseniz. sayasinde receğim.. On lirayı fazla bulmamıştım amma ne olsa fakir adam için gene bir şeydi. — İyi edersin komşu, fakir adam se- vinir.. — Evet evet.. Abdi Berin hayatını kurtaran adama İkarsı bu kadar lâkayıd hareket etmesi nedense bana biraz garib gelmişti. Bir kaç gün sonra konuşurken sözü gene ay- ni mevzua getirdim: — Bahçıvana vereceğinizi verdiniz mi? — Ha; evet, şu mesele değil mi?.. O gürdenberi hiç tesadif etmedim. İlk gör. düğümde kendisine bes lira vereceğim. — Beş lira mı? — Evet beş lira. Abdi Beyi bir iki gün sonra bir kere daha gördüm. Bu sefer lâfı dolaştırma- | mevzua girdim: e var, ne yok; beş lira bahçıvana inizde adamcağız herhalda çok se- ir. vinmiştir. — Ha şu mesele mi, ben daha başka türlü mdüm, O tavuk meraklısıdır. Kozanda saralı br ihtiyar bir yalakta boğuldu Adana (Hususi) — Kozanın Kuyulu köyünle Mehmed adında bir ihtiyar, aptest almak üzere köyün çeşmesine gitmiş'ir. Bu esnada Mehmedin sarası tutmuş ve çeşmenin üzerine düşmüş- tür, Adamcağızın kafası yalağın çuku- runa girdiği için nefes alamıyarak bo- ğulmuştur. Bergamada ihtiyar bir kadın bir kaza neticesinde öldü Bergama (Hususi) — Kurtuluş ma- daha geç kalınsa imiş, Abdi Bey ölür. müş. * Abdi Bey ertesi gün bahçede gördüm. Sapasağlamdı: Son Poslanın edebi romanı: 3İ hallesinden 70 yaşında bir kadın vinde duvarda asılı duran av tül ni | isabet etmişti ranın tesirile lmüştür. O zaman. merdivende birbirimize çarpâ- rak, el yordamı ile yukarıya, üçüncü ka- ta çrkabildik. Bu anlattığım iki yıllık mesele.. fakat bana dünkü gbi geliyor. Süheylâcığim 0 vakit tam genç kızlık çağına girmişti. Büraya cnun ismini sokuşum, karımla kendi odamızda geçen kavgamızın sonun. da onun yanımıza g'rmiş olmasındandır. Ab, hiç istemezdim, anasının, birdenb're kendinden geçerek, o papağan kafesini kafan.a fırlattığını ve benim kan içinde yere yıkıldığımı görmesini hiç istemez- dim Senki bu faciayı yeni işitiyormuşum gibi haykırdım: — Nasıl?. Demek bâşınıza bir kafes fırlattı? Evet. bır kafes fırlattı Çok sevdi- ğim ve dalmn odamda masama üstünde bulundurduğum papağanımın kafesini. | Evde kedi yoktu, köpek yoktu, o kuşca- Bız oracıkta, güzel renkli tüylerini ka- bartıp ve toparlak gözlerini açarak, bic dost gibi hep bana bakardı ve bni gö rünne sevincinden kanadlarını çırparık öterdi. Onunla ikimiz ne samimi dosttuk! Fakat karım hırsından bu kuşu kafesile berabor kafama fırlatmaktan çekinmedi, Bense ona yalnız teessürümü, bana yap- Yazan: Halid Fahri Ozansoy tağı haksızlığı söylüyordum ve hiç ol- mszsa kızımızın şerefini, onun istikbali ni inmeli değil mi idik? diyordum. O ise, gözlerini kan bürümüş bir cana- var gibi hareket etmişti. « Yıkıldığım halının üstünde başım deh- şetli ağrıyor, papağan kanadlarile kafe- sini döğerek haykırıyor, bu ânda içeriye giren Süheylânın çığlıkları ise apartıma- nı inletiyordu. Bu gürültüye beslememiz koştu. O zaman, ıztırabımın içinde karı- mun şıt sözünü iyice işittim: — Demin bir otomobil kazası atlatmış- tık Bey şiddetle başını camın kenarına vurdu, yaralandı. şimdi ağrısı ziyade- Jeşti, Fakat eminim, onun beslemeyi aldata- miyan o Yalanı bir anda bana bir aydın. hk olmuştu. Çünkü bu ses, birdenbire İbiraz evvelki şiddetini, kuduzluğunu kaybeden ve yaptığı işin “korkusundan i yumuşayan, hattâ tatlılaşan bir sesti ve bu ses bana b'r yalvarış gibi gelmişti. E- ivet, hâkikati herkese böyle göstermemiz lâzımdı. Yoksa işe polis müdâhale eder ve Karım mahkemeye veriliz, hapse gi- — Evet, evet; görür görmez on lira ve-| gi “Sen Posta, nın Hikâyesi KOCA HOROZ Çeviren: İsmet Hulüsi giyiniz i N Benim de güzel bir hörozum var. Bu ho- rozu kendisine vereceğim.. güzel bir he- roz; iki yaşında, fakat görseniz kocaman! Hattâ benim ihtiyar hizmetçi onun adını koca horoz koymuş. Geçende tartmıştim, tam iki kilo geldi. * O günün ertesi günü şehre taşınmış- tım, Fakat bu meseleyi de bir türlü unu- tamamıştım. . * Bu $essiz, tenha sayfiye yeri hoşuma . B'r mevsim sonra gene ayni köşkü kiraladım. Eşyalarımı arabadan İndirtirken Abdi Beyi karşımda gördüm: — Vay komşu, hoş geldin, gere sizin bu rayı tıntuğunuzu duyunca ne derece se vinmiş olduğumu tasavvur edemezsin'z. — Teşekkür ederim komşu.. Mahu mesele aklımı kurcalıyordu: — Abdi Bey, dedim. hani şu sizin koca horoz vardı. İki kiloluk horoz, | — O mu, hiç sorma komşu, kışın onu! tı. Üç kiloya çıktı. —E sonra' — Deha evvelki gün kestim. Öyle de İ yağlı çıktı ki, kestiğime değdi. İki gün- dür onu yiyoruz. — Kim kim? — Kim olacak, kimim var da.. ben ve Ihtivar kizmetç'm. YARINKİ NÜSMAMIZDA: Fırtınadan sonra Yazan: Mua>zez Tahsin Berkand MZ Bursanın Gürsu köyündn bir biçki Tursu açıldı. Bursa O (Hususi — Gürsu nahiye merkezi olan köyde bir biçki ve dikiş kursu açılmıştır. Bu kurs köylerde ilk defa vaki olan bir eserdir. Açılma tö- reninde Vali Bay Şefik Soyerle Maarif i Fakir Erdem belediye reis mu avini Bayan Zehra Budunç ve diğer ze vat hazır bulunmuşlardır. Birkaç gün zarfında genç köylü kızları ve evli köy bayanlarından mürekkeb (45 talebe kaydedilmişti Orhangazi köy'rr'nin imarı Orhangari, o (Hususi) — Kaymakam | Fusd Alper'in köylerin imeri üzerinde yaptığı tetkikler bitmiş, bu hususta ça- yere düşmüş ve çıkan kurşun kadına | lışmaslara başlanmıştır. İlk olarak Çet-| İhtiyar kadm aldığı ya- | €rçikösünde asri ve nümune köy kona- MERİ $ı yopumuktadır. «İşte iki ay hastanede yatışım bundan-| dır ve sakat kalışım da bundan... Bu ya- rım sara, bana o gecenin yadigârı... «Papağana gelince, ben hastaneden döndüğüm zaman, kafesile hersber orta- dan kaybolmuştu. Kim bilir, belki karım satmıştı onu?...» Burada kelbim sızlıyarak oSüheylâyı düşündüm ve Namık Beye, içimde «Ah bilsen, bedbaht, dedim, karın; iki yıl ev. vei, dargın âşığı ile barışmak iç'n, düşün- cesizliğinden, ihtiyatsızlığından dah? ne mukaddes şeyler satmadı ki!...» Fakat karşımdaki, susmamış, başını iki elleri a- rasında sıkarak söylüyordu: — Neticede herkes bu yalana kandı, çok eski, çok sadık bir beslememiz olan Emine ise hak'kati bizim gibi herkesten gizledi. Süheylâ, sevgili kızım da, sonuna kadar bu sırrı tutmasını bildi ve bize bir daha tek kelime ile o geceyi hatırlatma- dıs Sevgili kızı Süheylâ"... Namık Beyin onu, böyle sevgiden içi titreye titreye p- nışını dudaklarımda acı bir tebessümle dinledim. Zavallı adam! Dünyada inan. dığı şeylerin hepsi ona İhanet ediyordu! Ne bilsin ki Süheylâ da bu sırrı dün ge- ceki âşığına fısıldamıştı? Namık Bey, gözlerinin yaşını mendili ile kurulayarak, acıklık macorasını şu cümlelerle bitirdi; — İşte benim hayatımın faciası... Bu j facia titmez tükenmez, Tuğrul Beyi. Hele ben sakat olalı, artık hiç ses çıka“ remaz oldum. Biliyorum, karım gene e3- kisi gibi eğleniyor ve beni hergin yeni rerdi. Bense bunü istemiyordum. Hiçbir) bir namussuzlukla kirletiyor. Fakat in- zaman bunu istemezdim. Çünkü ondan o|san namussuzluğa da alışıyormuş, çocu- dakikada bile ayrılmağı düşünmemiştim! gum! Kalmerli, kaşarlanmış bir namıs- Ne zillet değil mi, yavrum? suzum ben! Hiç değilse hayacımı elimle bir güzel besledim. Ağırlığı arttıkça art) Almanyanın yapa cağı şeyleri daima kincikân 6 ay evvelinden bilirim ! (Baştarafı 7 inci sayfada) lâstik ithnlâtı 1939 da 98.000 tonu buldu. Almanya bu siyaseti (ouğruna daha 1937 ye gitmeden ihracatından eline geçeni tüketmiş bulunuyordu. Doktor Schacht itiraz elti. Ve işden çekildi. Fakat siyaset devam etti O senenin Martında Avusturyayı ilhak eden Al manyanın eline oldukça büyük bir al- tın stoku geçti. Bir kaç ay geçmeden hepsi harb hazırlığına sarfedildi. Bu son ihtivatın da silâhlanmak için İelden çıkarılmasının ne kadar manalı jolduğunu. Insan ancak modern silâhla- İtin ömürsüzlüğünü. bilirse takdir ede- bilir. Tayyareler bir iki sene geçme - İden eski tip sayilıyorlar. İspanya mu- harebesi, harb başlamadan alınan bü- İtün tankların harbde eski sırasına geçi- verecekleini açıkça göstedi. Şu halde Alman erkânıharbivesinin maksadı, İn- giltere gibi 1940-1941 de son kuvveti- ne ulaşmak olsaydı Sehcht'ın siyaseti- ne uyulur, ihtiyat elden çıkarılmazdı. O, son markını bile 1937-1938 tip si - lâhlara vermekle o sene içinde bir «harb buhranısnın bütün mes'uliyetini gözüne kestirmiş oldu. Ve bumu muvaffakiyetle başardı. Tam buhran zamanı Almanya; İngilte- re ve Fransanın tsyyareleri mecmu - undan daha çok tavyareye sahibdi. Bu, geçici faket endişe verici üstünlüğü bit sene sonra artık bulamazdı. * Kurduğum plânı teyid eden diğer bir enteresan bâdiseyi daha anlatma- İdan geçemivceeğim. 1937 senesi İlkkâ- nunun İl inci günüydü, Çekoslavakya- lı !ki Nazi slevhtarile konuşuyorduk. Söz arasında kendilerine Almanyanın Avusturyayı ilhak etmeden Çekoslo - vakyaya saldırmıyacağı kanaatinde ol duğumu söyledim. Tasdik ettiler, Ta- n i yok edemiyorum. Bu, belki en doğru, en temiz iş olurdu. Fakat korkağım ben.. ö- lümden korkuyorum. Ve sonra.. karım- dun korkuyorum. Onu sevdiğim Kağar şiddetle korkuyorum ondan... Ben gör rülmemiş, işitilmemiş bir bedbahtım!...> Aramızda artık konuşacak ne kalmış- $1? Karşımda bir balmumu gibi büsbütün sararan, büsbütün eriyen bu adama ber ,hangi hir teselli verebilir mi idim? İ O da benim düşündüğümü düşünmüş İ olmalı ki, koltuğuna tutunarak, ağır ağır yerinden kalktı: — Çok yoruldum, dedi. Artık yatmak zamanı. yatmak.. ve belki, mümkün ©- lursa uyumak... — Uyursunuz, dedim. Yalnız bunları biraz unutmağa çalışın... Elem dolu bir bakışla: — Unutmak muı?.. diye yüzüme doğru eğildi. Unutmak mı?. Ne mümkün... Se- ven ve sevdiği için rezil olan bir adamın bu şeyleri unutması kabil mi?. İyi ki sa- kat oldum, iyi ki hiçbir yere gidemiyo- rum. Yoksa insanların yüzüne nasıl ha- kacaktım? Hattâ şunu bilin ki, bir ak- şam size gelişim bu iki yılın içinde tek hâdisedir. Biliyorum, arkamdan, w- zaktan «Ne namussuz!» diyenler çoktur. Kim bilir belki eNe zavallı adami, di- yenler de bulunur. Siz herhalde onlar- dansınız değil mi? Cevab clarak sadece elini öptüm. Ba- na son sözü şu oldu: — Bu konuştuklarımız tabil aramızda kalacak. siz9 teşekkür ederim. Derdimi döktükten sonra biraz hafiflediğimi his- sediyorum. Bu, benim, sekiz yıl sonunda ilk hafifleyişim... Bana acıyınız! Bu s0 hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Ah, m eee ge pm Em Bas, Lx, Nezle, Grip, Romatizmâ Nevralji, kırık'ık ve bütün ağrılarınızı derhal kı BARAN İcakında günde 3 kaşe alınabilir. gg ! da gec'kecekler! radan altı ay geçmelidir.» dediler. Hitler 12 Şubatta - yani Ağı çıkacak harbden tam altay ÖDÜL, Berchtesğaden'de . Şuşnigi Şuşmig O memleketine dönünce rerin Oo dediğini yapmadı. man devlet şefi bu aldanış den bir ay kaybetti Sonra Şi daha açığa vurdu. |! Martta” «Nuremberg»de sulh maskesini den sıyırıp atmadan tam altı ay Avusturyayı ilhak etti. Almanya (Avrupa tekniğinin 75 bir tabirince manevra adı verilen) £& ferberliğe de Perchtesgaden Ti altı ay kâla başlamıştı, Arada bif / fazla gectise buna sebeb eski Avaf'ii ya Başvekili olmuştu. Maamafib geçikme de Almanyanın işine yâr” Bu sayede hem Ren müdafaası vetlendirdi, Paris ve Tondranın W viyatını kırdı, hem de bir ay geçi mekle kışa daha çok (yaklaşılıyf Çekoslovakya ile harb nasıl olsâ sürmiyecekti, Almanya bir kere lâya girisince elbette ki kışın gel ni ve düşman milletler ordularını lüğe düşürmesini isterdi. Çeviren K. pi Eski Şehremini pperatör 4 Topuzlunun hatıraları (Baştarafı 8 inci savfada) kaybediyordu. Bu halin mahzuru şıldı, Son zamanlarda Almanyağs Fransanın Lyon şehrinde, tıb fakül derli toplu bir vaziyete getirildiler. Hattâ o civara yakın yerlere, için, yatı yurdları yaptılar. Bu vaktin ziyana mâni oldular ve re'te çalışılmasını temin ile daha daha muktedir hekimler başladılar, İşte, ben, bunları düşünerek 1908 A bil Almanyanm bu koca lokmayı yut-İyani otuz bir sene evvel fakülte ması için bivaz vakit istiyecekti amma (450.000 altına yaptırılan Hayd e kadar? Çekler: «Biz hesabladık, A-'binadan münasibini göremedim. - i ! j j Süheylâ, sen bu adamın ve o ananı9 olmamalı idin! X - Ertesi günü öğleye defi”, Bu sabah hiç evden çıkmadım. lâ anasıle dönecek diye, odamın nundan hep yokuşu gözetledim. öğle oldu, hâlâ gelmediler. Öğle rundan da çıkmadıklarına bakılırsa Tndişedeyim. Acaba ne oldular” Hep sklım Süheylâda... Namık sırf o bedbaht aşkı yüzünden bütün zililetlere nasıl katlanmış, veri nın bütün namussuzluğuna nasıl eğmişse ben de şimdi onun gibiyim- heylânın bu gece neler yaptığını. lerle kur ettiğini bile ona belki hi$ mıyacağım. Yeter ki çok geçmeden sin, ıçlme güneş saçan sarı bukleli rile gözlerime görünsün! Bu satırları balkonda karalıyoruf kat fazla duramıyacağım, güneş bs! vurdu, gözlerimi yakıyor, Çamis1? tırdadığı bu saatte artık içeriye gire yim, - Öğleden sonra biri çeş” Bu anda odamın kapısı vuruldu. küser plâjdan gelmişler, yemeğe Şi lar, İştiham yok! diye seslendim V* men yattım. xt. Fakat uyuyamadım, gene kal! ten yatışım uyumak için mi idi?. gözlerim kapalı, sadece Süheyl? şürmek için... Süheylâyı ve tablalilf! “3 i