—- w n a ”E lür ea V a S S a a a A aA Birinci kısmın hülâsası : ı;::""“l Harbde —Almanlar, İngilizlerin lmipi” Sazusu Lüvrens'e mukabil Vasımus Sde bir adamı çalıştırıyorlardı. Vassmus Zeki, kurnaz bir Almandı. ı,._” patladığı zaman 35 yaşlarında İdi. __"kı kendisini İranda Buşir şehrine Blm 08 tayin etmişlerdi. Vassmuz, burada Mayç YA İchine ün gark İstihbaratını he , Sdlyordu. Kısa bir samanda büyük iş- | dürdi. Hatta Kayser Vilhelm Arzı Mu-| ee l Zyaret ettiği sıralarda konsolosun N'L—ı ! duydu. Az sonra da kendisine fev- * tahsisat bağladı. Nihayet İr: hağliklarından G ( lerkif eltiler, fakat Vasımus ellerin- ı..,:j-g cenubi İrana indi, orada yerli ka- Ti elde etti, cenubi İranı mümkün ol - h. "udır Alman nüfuzu altında tutma- BuyaaEilizlerin petrol işlerini baltalamağa ı (Yazısı devam ediyor) (B; ASDAÜ v üşir) de İngilizlerin elinden ka - dağ köylerine sığınan genç Alman losu bir kere muhalefet ve casus- tabiyesine geçtikten sonra bir da - biç bir şeyin kendini — bu plândan “lürmemesi için hemen işe girişti. #Eyden önce, Almanların — İrana U büyük bir dostluk duyduğunu İ - #Olanca kudretile göstermek 14 - . Wasmuse bunu ne - karakteris « ;M tuhaf bir hamle ile başardı bilir eZ? İranın en nüfuzlu şeflerinden D kızile evlenerek... Aradaki din '*İlıı lezelden düzeltildi ve «<iki büyük h ;Cını bu mes'ud leşmesi Avru - » “Blomatik formalitesile yarışa çık- İüı'ı F'»ı Ünen şark Âdetlerinin, yaratlığı M bin merasimle kutlulandı. k:'lü istihbarat annalları sayısız, şa- Bepa, Sötrikalarla, bilelerle — doludur. ? yüz yıllarla süren büyük casus- %szı*xnm hiç bir sahnesi Wası , M_:" bu garib düğünü ile boy ölçü- %_L*ul ve âdetin zıddına, mes'ud da - h gi,düğünün bütün masrafını ısrar - Biygrite aldı. Alman hükümetinden Va :— bir ihsan-atmış olan kayınbaba- Bm, $ vakın bütün tanıdıklarını ça - RA AM tenbih edildi. Geri — kalanları Muss'un davetlisi olarak çağırıla- Tdı. Tabit bu muazzam ziyafet ve *İn tekmil masrafı Alman casus - Asasından çıkıyordu. İkazı Ber ile Şahım yahud Wilhelms - İtçm, e İran petrol kaynaklarının bir Tf * demek olan bu düğüne kız ta - İk :f*an büyük bir kalabalığı bulan 2- Tağ Tadı, arkadaş, dost ve - tanıdıkla - '“*v:ln başka köylü ve avamdan çoğu Ü Üeninişti. Bu ikinci partide çiftçi- yh'_,“!“ıa!:an tutun da balıkçıya, ka - “Ya, çobana varıncıya kadar het sı- $e San vardı. Bunların böyle bir dü- 'uum ?ı'ığm]mış olmaktan mütevelltd q,_"'fl.ın şaşkınlık, herhalde bu eşsiz *Ü veren garib — yabancıya karşı (qkıü î"'ııi Uk .|manlarda bir de (doktor Lindberg) a - ı.;—;'»'—ıkv.m hayranlıktan büyük de - ıııııııııuıııııııııııııu S L U Koounununz u Tarihinden Birkaç Yaprak « Lavrense taş çıkartan Alman casusu Vassmus İranda neler yapmıştı? Bir casustur filminden bir sahne Halbuki genç konsolosun onları da- vetten maksadı başka Jd. Şenlik sıra - sında Wassmuss'un kendi gibl A'man olan asistanı Brugmann, — yanında bir tercüman ve külliyetli para ile misafir- ler arasında dolaşıyor, gizliden gizliye Alman casusluğuna Alet olacakları tes- bit ediyordu. İngiliz istihbaratının san- radan haber aldığına göre o gün orada yiyip içip zevkedenlerin yarısı Wasg - muss'un Hindistanla Süveyş, Dicle ile |) Fırat arasına meharetle yaydığı casus şebkesine yazılmışlardı. İran, Wassmuss'un geniş — plânına, uzaklığından umulmıyacak kadar uy - gun bir merkez oldu. Bombayla öbür Hind limanlarından gelen ve hayati e- 4 bulunan münakalât hep İran körfezinden, Kızıldenizle “Akdenizden | geçmek zorunda idiler. Wassmuss bir | çok ufak gemilere bindirdiği, görünüş- | te zararsız, adamlarile Hindden gelen gemilerin yollarını tarattırıyordu. Mezopotamyada, Canakkalede, Afrikanın şarkında harb başlamıştı. Bir Rus ordusu — Erzurum, 'Trabzon üstüne yürüyordu. Eski Al - man konsolosunun ajanları — müttefik devletlerin bu ilk kuvvetleri arasında- ki irtibat noktalarına kadar — sökulup haber topluyorlardı. Wassmuss'dan başka biri muhakkak ki müuhtelif cephelerden yağan yığın - larla raporla başa çıkamazdı. Hem de Brugmann'la, birk Alman biri İsveçli iki kâtibinden başka yardımcısı da yok du. Öteki ajanlar en yüksek tabaka -| | dar en aşağısına kadar hep yerli balk | arasından seçilmişlerdi. Yalnız ilk za - dında bir iş ortağı daha vardı. İnw_i)iz' mukabi! casusları bu adamı 1915 de &| V Ç le geçirdikleri vakit âdeta bayram et - mişlerdi. Wassmuss — ve erkânıharbiyesinin düştüğü güçlük, ardı arası — kesilme - vor raporları tedkike inhisar etmiyor- du. Bın dikkatle gözden geçirip, kısal- tıp hemen yakın şark orduları başku- mandanı (General Van Sonder) e ona olmazsa öbür kumandanlardan biri e dusunun bazan birdenbire çekildiği o - luyardu. Wassmuss'un gizli muhabere ağı her yeni vaziyette — hiç şaşmadan kendine düşen! yapmanın yolunu bulu- V. Sanders'le maiyetine mütte - fik devletlerin nakliye işleri, takvi: yor, SÖON POSTA rını önlemek için ölü veya diri yaka - layıp getirecek adama 3000 lira mükâ- fat vüdetmişlerdi. Eski Alman konso - kosunun tehlikesi gözlerinde büyüdük- çe yakalayana verilecek parayı da art- tıra arttıra 14.000 Jiraya çıkarmı d 1917 de Wassmuss'un adı hâlâ is - barat haritalarında! arına çıkmıştı. Efganistanda a - klandırmak istediği isyanda, zaten a- J tutmuş olan iht ün bütün suyunu çekm Bu - r eraber plânının edeniz kısmı» yolunda idi, Onun hâlâ büyük yelken- lileri (Singapur) a kadar uzanıyorlar, «uydurma balıkeıları» küçi kayık- larile denizlere açıliıp ona tâ Hindistan- dan, Avustralyadan, Yeni Zelandadan Rizli haberler getiriyorlardı. 1916 da binlerce İngiliz askerini yer lerinden kımıldanmaz etmekle kalma- dı, Alman taraftarı yerli kabileleri si- lâhlandıracak kadar ileri gitti. Bunun üstüne donanma havadisleri gibi şim - di ona bir de cebhane tasıyan yelken - lilerini yakalamak için İran körfezine dört harb gemisi yollamak zarureti hü- sı! oldu. Miralay Lauvrens Arabistanda mu- vaffakiyetin en yüksek derecesine e - ği zaman Bile düşmana — bundan fazlasını yapamamıştı. — Hatlâ büyük harbin şark kısmını tedkik — edenler Lauvrens'den daha yapayalnız kalmı daba a7 yardım görmüş olan — Wass un, geniş gayesi ve aldığı netice- Tile Lauvrens'i geride bıraktı- ğm iddia ediyorlar. Onun, en bi muvaffakiyetlerini, Almanlar galibiyet umudunu açıktan &; kaybettikleri bir sırada, kazanması da kendi h ydedilmesi lâzım gelen aytı bi şerefdir. Harbin sonlarına doğru İran efkârı müumiyesi, sulh şartlarını Berlinin di- Ber mağlüb milletlere dikte edeceği hakkındaki eski kanaatinden birdenbi- re dönüvermişti. Alman ajanları bir vakit ortaya uydurma havadisler attı- lar. Hem de ne yalanlar!.. Güya Alman ordusu İngiltereyi istilâ etmişti. Kral "|Core alenen asılmıştı Wassmuss yerlileri buna benzer düz dürmelerle oyalamakla daha on iki ay yerinde tutunabildi. Yerli şefleri İngil- tere aleyhine çevirmek için Yi Brugmann'ı alelâcele Hindistana kuvvetleri, zayiatı, levazımı hakkında kıymetli muntazam raporlar yetiştiri- yordu. Denilebilir ki Mezopotomia'da har- bin uzamasına, Wassmuss'un o hava - lideki İngiliz kuvvetlerinin — flerleme hareketini erkenden sezmesi sebeb ol - muştur. İngilizler daha bu hâdiseden ti. çok önce, sırf onun İrandaki zararla - ladı. Fakat ayni vapura itilâ leri mukabil casusları ş Brugmann gittiği yerde bir hafta bil tutunamadı. İngilizlerin eline düşdü. Asılmadı. Yalnız hapsedildi Bu kadarı da eski konsolosun gittikçe daha çok Almanya aleyhine dönen İran kabile - Teri arasında bir başına kalmasına yet- (Devamı 10 uncu sayfada) ük | “|deki sa: " |rilen saatler birbirine uymuyordu. Bu - Sabık Kay izdivacının içy zerin ikinci uzu * * * Bütün dünyadan gelen gaz diye yüzü peçeli başka eteci ve fotoğrafçılara gelin bir kadını göstermişlerdi, halbuki asıl gelin şatoya çok evvel gelmişti. Kayzer gazetecileri atlatmak istemiş, Fakat muvaffak olamamıştı Birçoğumuz gazeteciliği çok kolay — bir möslek zannederiz. Halbuki keyfiyet büs- bülün Aaksidir. Bir gazeteci çok dela bir sütunluk bir yazı, üç satır içine sı - kaştırdan bir haber için bayatını tehli- keye koyar. Misal mi İstiyorsunuz, işte İngiliz gazetecilerinin anlattıkları: 1922 yılının ikinciteşrininde bir Lon - dra gazetesi tarafından, eski Kayzerin Holândada Doorn'da yapılacak olan dü - ğününü takibe gönderilmiştim. Köye geç vakit vardım, ve yatacak bir yer bula - madım. Zira, küçük köyün bütün odaları Holanda, Amerika, Belçika, İtalya, Al- manya ve İngiltereden gelmiş olan gaze - teciler, fotoğrafçılar, ve sinema apera - törleri tarafından tutulmuştu. Nihayet oraya buraya baş vurduktan sonra köyün kenarında bir kulübenin en izbe bir köşesinde yerleşebildim. * Yorulmuştum. Daha fenası sinirli idim. Üstelik atlama korkusu da vardı. Zira çekirdekten yetişme yüzlerce usta gaze- tecinin mükemmel mevzular bulup çıka- rarak benim yazacaklarımı allak bullak etmek ihtimali beni fena halde ürkütü - yordu. Fakat biraz etrafı kolaçan edince, boş bir hayale, evhama kapılmış oldu - ğumu anladım. Zira eski Kayzer, gaze - dı. |tecilere yüz vermiyor, gazetelerin diline düşmekten çekiniyor, ve iaharrilerle po- lisler elele vererek Doarn köşkünü di ya matbuatının istilâsından korumak için her çareye baş vurmuş bulunuyordu. Tanınmış bir harb muhabirini, sabık Kayzerin malikânesini kuşatan duvarla- rın üstünden bakabilmek arzusile, bir ek- mekçi kamyonunun üzerine tünemiş ol - duğunu gördüğüm zaman bayağı sevin- ştim. Sizin anlıyacağınız, hepimiz bir idik. Düğünden iki güü evvel gazetelerde çıkan resmi bir tehliğde, gelinin Doorn'a gelişi programı bütün teferrüatile bildi- rildi. Biz de, bu tebliği dünyanın dört bucağına telledik. Bu tebliğe göre, Reusa'lu prenses Her- mine geceleyin hududdan ilk Holânda is- tasyonuna varacak, ovomobil ile Doorn'a areket etmeden evvel bir şeref kıt'asını teftiş edecek, kendisine sunulacak olan bir buketi kabul edecek, bir «hoş geldi - niz'.» nutkunu dinliyecekti. * | O gece kulübeye döndüğüm zaman, genç bir kıza rastladım. Ev sahibimin Kayzerin evinde mutfak hizmetinde ça- hşan kızı imiş meğer... Genç kızın, ingi - lizce öğrenen nişanlısı da orada idi. De- likanlı imza toplamıya meraklı imiş. Müthiş neş'eli görünüyordu. Lâkırdı a- rasında, bu neş'esinin sebebini de anla - A, Bizim meraklı nihayet emeline ka. muş. Ve o gece Kayzerin imzasını da elde etmişti. Sevgilisi o sabah Kayzerin odasını süpürmeğe memur edil- epetini boşaltırken — gözüne maktan kendisini alamamış, doğru nişanlısına koşa - rak hazineyi ona vermiş! , Delikanlı bunları söyledikten sanra, cebinden bumburuşuk - olmuş bir kâğıd çıkardı. Ve hepimiz de âdeta ürkerek bu esrarengiz şeyi seyrettik, * zıyı okuyamadım. Fakat delikanlı, n burasından bir şeyler uydur du, çıkardı. Bu, matbuatta neşredilmiş o- lan prensesi karşılama programının as - 'İlma benziyordu. Fakat bir nokta dikkat nazarımı çekti. Matbuata verilen Lebliğ- Jerle, bu el yazılı kiğıdda göste- n erine, yazıyı kelimesi kelimesine tercüme etmesi için delikanlıya yakvar - dım, Delikanlı yazıyı tercüme edince, se - vincinden aklımı kaçıracağım — sandım. Zira Kayzerin kendi yazısı ile yazdığı kâ- ğıdda, gelinin, hududdaki ilk istasyona | Sabık Kayzer ve zevcesi gelmiyeceğini, bilâkis öbür taraftaki Al- man istasyonuna varacağını Doorna bü. yük kapıdan değil de, pek az kullanılan Potsdam kapısından gireceğini öğrenmis bulunuyordum. Eğer bu işittik m doğru ise, Kayzer, o tebliği ile n dünya matbuatını at- latmış'oluyor ve ben de sirf talihimin cil- vesile, hakikati öğrenmiş bulunuyordum. | Bununla beraber: «Acaba, bu kâğıd, sonradan kat'i şeklini alarlık matbuata 'Wrilen tebliğin ilk müsveddesi olamaz mı?.. Buna bel bağlamak doğru mu?.. di- ye de düşünmekten kendimi alamadım. çürük — tahtaya ada istasyona gi- dip te eli boş dönmek te vardı. Onun için |daha tecrübeli bir arkadaşa işi açmıya, akıl danışmıya karar verdim. Ve, bana mesleğin sırlarını öğreten Amerikalı ga- zeteci dostum, müteveffa Wyren'in otur- duğu otele koştum. Küâğıdı önüne serdim. Bir Alman gibi mükemmel almanca ko- nuşan ve yazan Wyre (zaten çalıştığı gazetenin Berlin muhabiriydi) kâğıdı o- kudu, okudu, sonra: — Dostum, dedi, bu kâğıd, ya bize talih getirecek, veyahud da bizi büsbütün eli- mizi böğrümüzde bırakacak cinston bir şey.. Gel, birlikte çalışalım. Birimiz, res- mi programı takib etsin, diğeri de hudud- da nöbet beklesin. Haydi para atalım... Uzatmıyalım, ben kazandım. Hududa ben bakacak, resmi zıyaret programını da o yazacaktı. Wyre: | — Bana bak, dedi. Kımseye bir şey söyleme, hattâ uykunda bile... Yerin ku- lağı vardır ha!.. Ertesi sabah Wrecht'e giderek, bulabil. diğim en kuvvetli bir Mersedes ptamobi. lini kiraladım. | e | Şoföre Doorn'da k'mseye bir şey söy - lememesini tembihledim. O gün öğleden sonra da hududa giderek, etrafı bir ko - laçan ettim. Oradan Potsdam kapısına ka- dar kaç dakikada geldiğimi anlamak için saat tultlum. Zira, prenses hududu olu - mobil ile geçtiği takdirde, onun Doora şatosuna girişini seyretmek için, süratle geri dönmemek ıcab ettiğini biliyondum. Gece oldu. Hudud yolunda oturmuş, he yecanla bekliyor, bir şey — gözlüyordum. Otomobili Doorn ist miştim. Motör de ışliy kesmek üzere idim ki, perdeleri in salon modeli ötomobilin karanlıkt - kırarak, Doorn yolu: u aktıklarını gördüm. Onları hemen takibe koyulduk. Arka ışıklarına vardık. Ayni hizada bir müddet ilerledik. Ve biraz sonra da on- ları geçmiş bulunuyorduk. * Motörümüzün homurdanışlarını dinli « ye dinliye ve bomboş, ıssız yolda sallana sallana kaydık ve nihayet Potsdam ka - pısına giden karanlık ağaçk yola girdik. (Devamı 10 uncu sayfada)