samanı” “Son Posta,, ESKİ raz daha yükseliyor. Eski mektubları yır- tayorum yorum. Bunlar kütübhane- min alt gözünde senelerdenberi kalmış, hattâ bir kısmı unutulmuş bir takım ha- tıralı sı aile mektubları; bunları 'yazunların bir çoğu bugün ölmüş.. bazısı arkadaş mektubları; bunların - sahibleri kim bilir dünyanın hangi köşesinde; Ki- misi mes'ud veya beobaht bir ömür sü- rüyor... Dünya ne acayib! Bir paket mektub var ki, çekmecemi Açar açmaz onu sağ tarafıma koydum. Yırtmağa pek cesaretim yok onu... Ya - waş yavaş kendimi buna alıştırmağa ça- lışıyorum ve öteki kâğıdları yırtarken başımın içinde devamlı surette onu dü - Şünüyorum, onu yaşatıyorum. Bugün saçlarıma — ak düşdü.. yaşım kirk beşi bulâ fakat hâlâ o gararmış kâğıdlar ndeki, belki de solgun ya- zıları hatırlarken kalbim çarpıyor. Dı - şarıda çocuklarım oynaşıyorlar, tü uzak- ta, salonda radyonun neş'eli sesi bir dans Yanımdaki küğıd yığını her saniye bl-) havası çalıyor. — Arnne, yanımıza gelsene, bak hepi - miz gülüp oynuyoruz. — Burada işim vâr çocuğum, siz eğ - leniniz, birazdan ben de gelirim. Kilidli kapı arkasından kızımın sesi içime garib bir korku ulaştırdı, suç üs - tünde yakalanmışım gibi kalbim kuv - yetle çarpi Hayır, artık tereddüde mahal yok; kı- zım büyüdü, ben de ihtiyarlıyorum. Bu eski k. latın bir gün olup onun eline düşmesi çok fena olur, Yanımdaki kâğıd yığını her saniye bi- raz daha yükseliyor. Hiç — düşünmeden, yalnız imzalara bakarak mektubları bi - rer birer yırtıyorum. Bazıları üzerinde gözlerim bir saniye duruyor, dudaklarım bilâihtiyar mırıldanıyor: — Zavallı! Bu tek kelime, senelerce evvel tanı - dığım ve sevdiğim kimselere karşı son bir mersiye... Onların çoğu bugün bir a- ık... Başım ve kalbim hep eskilerle dolu Firadi... Kim demiş ki yaşım — kırk beşi geçti? Saçımdaki ak telleri kim görmüş? Hepsi yalan bunlar... Ben işte yirmi ya « —e — —a — Haydi bakalım; Öyle olsun! De - mek ki adam kıtlığında biz de «büyük adam» elduk? Kalabalık ya - vaş yavaş seyre - liyordu. Belediye reisl sıkıştırmağa başladı: — Şu halde, ar- tık size tamamile güvenebiliriz. De- ğil mi? Buyurun: Şu, bugünkü he - diyeniz. Az amıma kusura bakmayın. Torik kendisine uzatılan şişkin zarfı aldı. Açıp bakmak arzusunun şiddeti- ne dayanamıyordu, Lâkin kendini yen- di. Açmadı, ceketinin yan cebine koy- du. — Boküu mersi, mösyö! Eksik olma! dodi. Reis, karşısında bir defa daha eğilip çekilirken: — Nerede oturuyorsunuz? diye sor- O du. — Şimdilik mekâmmız belli değil.. deminden de söyledi idim galiba. — © hakle size bir yer tahsis edelim. Ben, arkadaşınıza tarif ederim, sizi gö- türür. Bittabi kaldığınız müddetce be- lediyenin misafirisiniz. — Eyvallah! Reis, Moize, Toriği nereye götürece- ğini tarif ettikten sonra veda ederek ayrıldı. O uzaklaşınca Torik, yahudiyi bir ye çekti.. — Sen hele şöyle gel bakalım! Senin- e konuşacaklarım var, dedi. — Buyur paşam! r defa şu uçlandıkları mangizi im, nenin nesidir? Zarfı çıkardı, içindeki banknotları saymağa başladı. On tane idi. Moize Bgösterip: — Bu ne eder? diye sordu. — Bu on bin peçetadir.. — Elimi mi sileceğim? Para değii ! bu? — Paradır. Burda paraya peçeta soy- - nın Hikâyesi ON POSTA BİR MASAL BU AAA Yazar : Muazzez Tahsin Berkhand MWWEMliz şındaki sarışın kızım; bakınız yüzüm ne| kadar gergin, cildim ne kadar parlak; he le saçlarımın altın renkli bukleleri... Yavaş yavaş elim sağ tarafımda du - ran sararmış pakete gitti ve kâğıdları tu- tan renksiz kordelayı çözdüm, Yirmi yaşmda bir kızın yazısı, kındl—, si gibi genç, sevimli, fakat biraz mana - sız oluyormuş... Kalbim ne kadar kuvvetle — çarpıyor! Yirmi beş sene sonra kendi yazdığım bu satırları görmekten niçin bu kadar hele- canlaniyorum? Refikten ayrıldıktan son- ra çok ıztırab çekmiş miydim ben? O « nun bana yazdığı mektubları kendisine | iade edip benimkileri geriye aldığım za- man bugünkü gibi göğsüm heyecanla 1-| nip kalkmış mıydı? Hayır değil mi? Yal- nız birkaç ay hastalanmıştım.. o kadar... Uzun bir ömürde birkaç ayın mevkii ve ehemmiyeti nedir? | Hem esasen Refiği çok sevmiş miy - dim ben? Bugün bundan da şübhe etmek istiyorum, Ben on beş yaşımda — idim 0 | yirmisinde... Mekteblerimiz birbirine ya- | kındı. Her sabah sokak başında birbiri - mize rastlardık. Bir gün koltuğumun al- tındaki çantamdan nasılsa bir defterim sıyrilarak yere düşmüş, bunu vermek ve- silesile yanıma yaklaştı. Kendisine te -| şekkür ettim; fakat tam yürüyeceğim sı- rada bırakmadı, beraber gitmemizi tek - Jit etti. Çok gençtim.. o da çok güzeldi; bütün arkadaşlarımın beğendiği, sevdiği bir tipte idi. Onun bu teklifi gururumu okşadı. Yürüdük. Ertesi günü, sonra da hergün mektebe beraber gidip geldik. Seneler geçti... O Darülfünunu — bitirdi, ben liseyi... Hâlâ birlikte geziyor, konu - | şuyor, sevişiyorduk. Bana öyle candan; öyle sıcak ve tatlı mektublar gönderiyor- du ki bunları okumak ve bunların getir- diği heyecanı yaşamak bütün genç kız « lık hayatımı doldurmağa yetişiyordu. O bankadaki vazifesine başladığı za - man nişanlandık ve ondan sonra da her- gün ailemizin gözü önünde seviştik. Ne temiz; ne masum bir sevgi ile bir- birimize bağlı idik! Büyüklerimiz bizim | bu rabıtamızla alay ediyor; bize — türlü | türlü ıiımler veriyordu. Şark ve Türk e- debiyatını seven bir amcam bizi: «Ley - 1â ile Mecnuns yahud «Ârzu ile Kanber» diye çağırırdı. Refiğin garb edebiyatile meşgul olan bir dayısı da bize — «Pol ile Virjini» derdi. Belki de onların bilmiyerek bize tak- dıkları bu isimlerin kahrına uğradık; bel ki de bunun için biz de birbirimizden ay- rıldık! Refik niçin; ânf denecek bir surette bana olan sevgisini kaybetti? Yirmi beş sene sonra hâlâ bugün bunu anlayamıyo- rum. İnsan beş sene birisini böyle samimi ve riyasız bir aşkla sevdikten sonra; hiç bir sebeb yoökken neden ve nasıl onu sev- mekten kalır? İşte bunu anlayamadığım içindir ki bir sabah babam beni odasına çağırıp artık Refikle nişanlı olmadığımı söylediği zaman ne kadar çok şaşırmış ve babamm elime sıkıştırdığı bu mektub pa ketini alıp odama çıktıktan — sonra; hiç bir şey olmamış gibi bu kâğıdları olduğu gibi kütübhanenin çekmecesine atmış - tırn, Sonra ne oldu? Hiç bir şey; o gün ba- Şımda acayib bir ağrı duydum. Bu ağrı - ya bir sebeb yoktu; çünkü ıztırab çekmi- dum. Hayır; Refikten ayrıldığım için hiç üzülmüyordum. O halde neden o ak- şam hastalandım ve on beş gün ölümle çarpıştım? İyileştikten sonra da babam ve annem beni tebdilihava için İsviçreye götürdüler, Buna niçin lüzum görmüş - lerdi bilmem? Ben gayet neş'eli idim; bir | İki sağken onun mevcudiyetini hissetme damla gözyaşı dökmüyordum; fakat an-| ü vERİsı diğim gibi, öldükten sonra da etrafımda neler titiz olur; ben de şimdi kızımın ü - zerine öyle titremiyor muyum? Rengim sarı, işlihamı az olduğu için beni dümya - nın bir ucuna götlürmek ihtiyacını duy - muşlardı. Oradan döndükten — sonra da ben' evlendirdiler, Kocam da babam gibi müşfik bir adamdı. Aramızda yirmi yaş fark olduğu için beni hem karısı hem de kazı gibi seviyordu. Bir gün beni üzme - di; bir gün hırpalamadı ve hayatıma bir gibi girlp yirmi senelik müşterek den sonra gene bir gölge gibi çekildi gıtti. | Ondan yadigâr olarak bir kızımla bir oğlum olmasaydı, kocamla yirmi sene bir|rez daha yükseldi... OSTANIN gğp POMAN! Erciş Halkevi binasının inşaa Ercişten yazılıyor: Bir müddettenbe- | ri inşaatına devam edilen ve cam — ve| çerçeve gibi cüz'i aksamın tamamlan- masına çalışılan Erciş Halkevinin ya- pı ve teferrüat işleri bitmiştir. Geçende Valimiz ve C, H. Partisi başkanımız Süheyp Karafakoğlu, na- fia müdürümüz Fahri Kuran, Halke - winin açılış törenine çağırdlmışlardır. Valimiz, Halkerllerinin memleketin kültürel ve içtimaf sahasında göster - diği önemli faydalarda alınmakta olan muvaifakiyetli noticeler ve bu me - yanda Erciş Halkevinin de devam eden faaliyetinin yeni binasında daha canlı ve verimli bir surette inkişafından bahseden bir hitabede birlunmuş, bilâ- hare uğurlu ellerile kordeleyi keserek resmiküşadı yapmıştır. Bu arada devlet teşkilâtında yürü - tülen işlerle halkın istekleri ve mem - ei e tin mühim ihtiyaçları üzerinde teb kik ve temaslarda bulunarak bir ge? Ercişte kaldıktan sonra dönmü ; Bigadiçde ramukçuluk Bigadiç (Hususi) — Bigadiçte Pâ mukçuluk günden güne inkişaf etm! tedir. Piyasa, — halkın mucib olacak derecededir. Gelecek sene için şimdiye ud: ekilmekte olan yerli, kapalı plm“' le oradan, buradan tedarik edilen .h: la cinsi pamukların ekilmiyeceği bil dirilmiştir. Çiftçinin gelecek seneki #” hum ihtiyacının tesbitine tır. Geçen gün Nazilli pamuk istasyölü memurlarından Hüseyin Balcı v ye gelerek bir konferans vermiş, Pf muğun ekimini, timarı ve piyasâ ziyetini anlatmıştır. ua —a a Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal kes?r- M G İcabında günde 3 kaşe alınabilir. HN dam allında yaşadığıma bile inanmıya « caktım. Öldü zavallı adam; fakat ne garibdir| bir boşluk duymadım. Niçin acaba? Yok- sa onu sevmemişr kelimenin ihtiva ettiği mana Kocamı sevdim mi? Refiği sevdim mi? Sevmek hangisi? Yirmi beş sene evval sarışın' bir genç | kızın yazdığı mektublar kucağımda du ı ruyor; bunları okumak için kalbimin çar | pıntısının durmasını böklemek 'ne böşlir Titreyen ellerimle bunları birer birer aç- ğ ve ağır ağır yırttım. | d yığını her saniye bi- En Üsttekiler mavi, | ! lerler. , — Acaibi! nedir bunun? Tutarı — Deve! — Anyi deve? — Ah, yavrum E- dirneli! Öyle ya, sen bizim tâbirleri çak- san, zaten kalkıp ta buralara düşmezdin. Şimdi onu bırak ta doğrusunu söyle Sâhi kac para eder şu papeller? — Vallayi duğru - sunü diyorum. Bir peçeta on kuruştur. buyunki — piyaçaya yöre. On tefa on bin: Yüz bin, yaniya bin lira etmez mi? Kara cümlesi, sıska denecek kadar zayif olan Torik Necmi, cevab verdi: — Eder zaar. Ne bileyim ben? Bu enayi pilâkilerinin, bir öküz öldürdüm diye bana böyle dünyanın mangizini toslıyacakları akla sığar iş değil. Rüya görüyorum desem, uyanığım. Sarho -| şum diyecek olsam, öyle üç beş kadeh | şarabla sapıtacak hergelelerden deği -| lim. Şu halde, hepsi hakikat! Lâkin... Gene durdu. Aklına bir şey gelmiş, içinde bir şüphe uyanmıştı. — Hişt, bana bak, sinyor! dedi. Sin - yor, madem ki büyük adam demekmiş, sen bana kızmazsın. Şu papellere bir göz at, sakın kalp malp olmasın? — Hiç ulur mu? Belediye reyizi kal- pazanlik eder mi? — Vallaha, bu yerde hr c bişey müm- — Hay Allah lâ - yiğini — versin, * be! bayram haftesi di - yorum, sen mangal| tahtası — anlıyorsun. | Ben buraya babal;—, ğımla , , analığımla | beraber geldim. Bir de senin gibi bir ay- nasız var: Hırtlam - banın biri. Dört ki- | şŞiyiz. Anladın mı? | — Nerede onlar? — Ulan ben de o0 nu soruyorum, İş tel « — Otelde barabar inmediniz mi? — Hengi otel? Ne- beyaz, pembe parçalar halinde odanın & rafığa dağıldılar. Son mektubu da yırttıktan sozıra dÜ 0 — Başım dönüyor, kulaklarım uğul rimden yaşlar akıyordu. — b yorum niçin, yırmi Ki sarışın kızın gönül masalı beni böyle B” yecanlandırmıştı. Kırk beşini geçmiş Yi “|şımdan, saçıma düşen aklardan l“““: bunca yıl sonra, ilk defa olarak bi ve anlayarak o eski masalı — uzun düşündüm. dan Başımı ellrimin orasına — aldım x uzin YARINKİ NÜBHAMİZDA: Hayvan sevgisi.. Çeviren: Paik Beremtti yakaladı * li yıuı::; etek — dol sinyor — diye htk ram ederler, papele peçete derlef, li edirene aşkolsun! Eh, ne yapat haydi, patiniyi tutturalım öyle iSt: — Ağnamadım. Kimi tutturacay' — Patiniyi. — Polis çayirayim mi? — Ne olacak? — © adamı, haçan ki diyorsun, turmaya içun. — Haydi oradan, enayi! seyreder, bir lar mı zorla U tut * Moizi merakile başbaşa bi yürüdü. O da çaresiz peşinden Sokağa çıktılar, — Liman ne tarafta di? — Liman mı? Nah, bu yınıi'; O cihete doğru yürüdüler. 1T0” şünceli idi. İçini bir kurt ı.gnırıym"; elini, ceketinin İÇ le "9 kinliği yokladıkça yuyor, bir taraftan da ertesi ruz kalacağı tehlikeyi hatıra çe yüreği hızlı hızlı çarpryordu. g tüi KI rem diyorsun? Ote le inen kim? Ben dün geceyi fışkı palasta geçirdim. Bu gün başıma gelenlerin hepsi de zati o kün. Değil mi ki, bir ökü - öldürene bin | yüzden. O hengâme arasında, bir ara- lira veriyorlar? hk bizim Zırtullahı Kirmaniyi — gör « — Sen kefine bak! Y Jecelr hafta,| düm, gene sırra kadem oldu. O benim işallah bin beş yüz alir sini — Sağ kalırsak., peşimi bırakmazdı amma, kim bilir? — Yidip ta arayalam. Olmaz mi? — Neden kalmayasın” Maşallahı çok | Belkit ta buluruz. yüzel edare ediyorsun kendini. Senin içun korku yok. — Haydi, şuradan bir taksi çağır, gi- delim. Çok şükür, cebimizde — çentez — Sen onu bir de bana sörl Lâkin| var. mesele o değil Ben şimdi moruğu kaybettim. — Anyi boruyu?, — Boruyu demedim. Moruğu! Bizim babalığı, senin anlıyacağın. — Burda Babaliye yok. Hukümata yitmek istiyorsan yotureyim, — Burada taksi bulunmaz. — Ulan bulunmaz olur mu? Bizim Çemişgezekte bilem vardır! — Olabilir. Amma burdakilerin epsi de marebade. — Ne acaib iş, yahul Otomobifler muharebeye gider, millet öküz dövüşü bilse çok olacaktı. Lâkin, “”rııılf rağmen, ömründe hiç bir vakit pd“ madığı, hattâ kazanamıyacağı gh para sahibi olmuş, daha da otmak mali vardı. pi Muhakemesini allak bullak !d':.,.- derumi ve zıd duygülar ke' v'f du. Onun bu durgunluğunu sev — Neden? Ne var? u"gl — Ne olduğunu ben buldmm”_.’ kadar, başka yerlerde işim Vaf muhlanıp kaldım. Daha ne DW — Paşa efendi! Bir şey ll"» mi? Bana diğnersan yitma. PArâ seni ilan barabar burada zinyin oluruz, tbitti — —Zi İ.F!! K ğğ TArkanı V EE / FDD | Fi LAİESE TLEKİŞ LEEEFE ÇELTERS F SF PP PPTT