18 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

18 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Mareşal Falkenhayn beni, belki “ Z Sayfa SON POSTA İkinciteşrin 18 A']['A'll'_lÜRKlÜN HATIRATI yüksek kadınlığına kani olduğum anam ile kız kardeşim ınkılab işlerinde bana manmışlar ve hizmet etmişlerdi,, “ Faziletine, —S Emir verdiğim arkadaşlar grup ku- mandanı Falkenhayni tanıyan adanılar değildi; fakat beni çok iyi tanıyorlardı. Onun için bir saat sonra Falkenhaynin elinden benim imzamı havi kâğıd parça- sıra alıp avdet etmişlerdir. Kölayca tahmin etmek mümkündür ki benden başka bir çoklarını böyle sandıklarla al- ftın Vererek iğfal etmek y ecek param olmadığının farkın- da değilmişim, Yalnız beş o0 atım ve kıs- zamanla edinilmiş, yetışti- rilmiş cins atlar ve kısraklardı. Salihi ça- Halebde bir aile nezdinde misafir bı Ü- büyordum. Fakat benim en güzel atları- ma pazarda satın alan bir tek adam çık- zamıştır. Hayret ettim, halbuki hayrete u, zabitlerimizin mali kuvvet- Jemezdi, Halebin zenginleri ağa çok meraklı iseler de, se- olduğumuzdan, hayvanları B da ümldimiz! kestik. “Vatan mı, evlâdlar mı ?,, Fakat takib ettiğimiz davı ve göster- diğimiz mukavemet bu kadar sıfırülyed olluğumuzu belki zananettirmezdi. Bunu ne için üyorum, bilir misiniz, bir gün ayni Haleb şehrinde çok büyük tanınmış bir kumandanla hasbıhal ediyordum. Be- pim bütün fikirlerime iştirak etti: apmak lüzundır, dedi. “apamazsanız, hiç olmaz- Ba istifa ediniz, dedim. * Muha.a'sm göz yaşlarile teyid etüği fikir ve hissi iştirakinden sonra, bana de di, ki: - Y.ıp:ım:ım, çünkü keridim ve çok sevdiğim evlâdlarım için medarı iştina- dım yoktur. Hatırladığıma göre şu cevabı verdim: — Efendim, mevzuu bahsolar koca bır Türk milletinin hayat ve mematıdız, mehvolan budur ve buna emin olduğu- nuzu göz yaşlarınızla izhar ediyorsunuz; bu hayat ve memat manzarası karşıs.n- €a hususi mülâhazat ve endişeler varid olmamak lâzımdır. O tarihte vaziyeti ve sözü umum üze- “rinde müessir olacağına şübhe etmi Bim bu zatın harekete gelmes'ne çok in- Uzar ettim. Cemal Paşa ile bir mülâkat Atlar ve kısraklarınlızın pazarda âati- lomamış olduğunu söylemiştik; o sırada dürdi ordunun bahriye nazırı —ku-| mandanı bana Halebde mülâki oldu. Çok şeyler konuştuk; müşterek çok kararlar vermiş olduğumuza zahib oldum. Bu saf- haları hikâme etmek uzümn olur; bu da ay- m bir fasıldır. Fakat merhum Cemal Pa- şenin bana ayrıca bir muhabbet ve mer- butiyeti olduğunu zikretmek te vazifem- dir. Ben Cemal Paşayı Cemal Pâğisol- * düktan, yahud Cemal Paşa Müustafa Ke- moli kendisile Halebde konuşan ordu ku- mandanı Mustafa Kemal olarak bulduk- ten sonra tanışmış değildik. Bu son cümle ile Büyük Gazi tâ oeski, 324 inkılâbından evvelki Selânik hatıra- larına temas etti. Belki bu uzak hatırata övdet ederek, hasbıhali kesmek a da değildi. Fakat onun bü! hayatından bir anı bile kaybetmek gafletinde bulu- rabilir mi idik? Kendilerine Cemal Paşı ile Selânikteki Münasebetlerinden *bah-| settirmek, dalma biraz karanlıktar kalan © devre aid kıymetli notlür almak iç'ı güzel bir fırsattı. Nezaketlerinden istıfa- de ederek, Haleb meselesine gelmek üze- re, Selânik hikâyelerinden bir kaçın. din- lemek istedik. Selâniğe aid bir hatıra Gazi Paşa bu yorgunluğa da katlandı: |dürgurluğumduk! maânaya dikkat |yoktu. Benim onlardan daha çok, hergün — Çök seneler evvel, Selâniğin gıyri takif, daha doğru bir tâbic ile, tan Hamidvari bir teşkilât Babilecek (Üçüncü ordu mi yeti erkânıharbiyesi) nin küçük bir odı- sında o erkânıharb binbaşısı Cemal Bey, ben erkânıharb kolağasısı Mustafa Ke- mal Bey olarak tanıştıktı. Cemal Bey, es- ki zamanın enva: türlü tecrübelerine ol- dukça sahib, mafevklerini zekâsı, faail- yeti ve teşebbüslerindeki sür'atle kendi- ve hürmet ittirmiş, rütbesi küçük fakat mevkil büyük vaziyette idi. Ben isze mek- tebden yüzbaşı çıkar çıkmaz evvelâ ha- pis ve tevkif, sonra nefyedilmiş acemi; yahud eskilerin tâbirine göre «çömez»e | bir gençtim. Hakkımda bu sıfatları bi- perva kullanan tecrübedidelere çok te- sadüf otmişimdir. Ben kendimle diğer tarafın vaziyetini düşündüğüm zaman, ne yalan söyliyeyim, bu arkadaşlara acımak- tan nefsimi menedemezdim. Takdir edi- yordum, ki bu zevat bizim nazarlarımıza açılmış ufuklar üzerinde, yeni tulüleri kaber veren alâmetleri görmek istidadın da değil idiler. Bir aralık bu zaruri ve takif ce:betmek hatırımdan geçmedi deği!, hat- al ş|tE buna teşebbüs te ettim; fakar ki unların bulundukları âlem baş- blarını, yeni âlemin güneşlerine yak rmak güçtür. Herkes parlamak, par- rak ve parlaklığını göstermek heve- sindedir, kendilerine hak verdim. “Büyük adam ve büyük vatanperver kime derler ?,, — Arkadaşlar, Selânikte Hürriyet mey- dani denilen bir meydan vardıc, maruf bozi yerler bu meydanı ihata eder: Olim- pospalas, Kristal, Yönyö, vesaire... Bir gece Yönyönün mahşer gibi kalabalık, büyük salonunun bir köşesinde “ufak, merdivenle çıkilır; bir de hususl oda ol- duğunu haber aldım ve oraya çıktım. U- fak, zarif bir salondu ve ağız ağzına dolu idi, Salımda bir masaya yaklaştığımı ha- tızladım; bu masada ihtilâlci zevat var- miş, Rakı ve birâ içildiğine dikkat ettim; masayı işgal edenler çok vatanperverane konuşuyorlardı. İnkılâb yapmaktan, in- kılâb yapabilmek için büyük adam ol- maktan bahsolunmakta idi. Herkeste bü- yük adam olmak hevesi vardı. Fakat bü- yük olabilmek için insan nasıl ve kımin gibi olmalı? İçlerinden biri bağırdı: «Cemal gibi ol- mak isterim.» Sofrayı işgal edenlerin hepsi: «Bravo, dediler, Cemal gibi..» Son- ra hiçbirini yakından tanımadığım — bu zevat hep birden bana döndüler. Ben dürğün ve sabit bir nazârla kendilerine baktım. Bu bakışimla tabil bir şey aniat- mak istiyordum. Benim tavrımdaki ve eder. ve her gece temas etmekta olduğum Ce- mal Bey hakkındaki teyid etmekliğime muntazır idiler. Ben, bilmem neden, bu zevatı tâtmin edecek bir işarette bulanamadım. Fakat içimden şa mülâhaza geçti: «Bir adam ki büyük olmaktan bahse- der, benim hoşuma gitmez. Bir adâm, ki memleketi kurtarmak için evyelâ büyük mdam olmak lâzimdır, der ve bunun için | * '. tir de nümüne intihab eder, onun gibi almayınca memleketin kurtulamıyacağı kanaatinde bulunur, bu, adam değildir.» Bu mülâhazada bulunurken, sofra ar- kadaşlarımı memnun edemediğimi hıis- im. Hiç şübhe etmem, ki, bana d&ir ümleri menfi olmuştur; ve bu hi kümlerini makul bir suretle izah edebi mok için demiş olsalar gerektir ki: «— Bu acemi vfendi, galiba kendini o kadar büyük görüyor, ki ve bu sebebden dairei rüyeti o kadar daralmıştır, ki ar- tik büyüklüğü göremez hale gelmiştir. Bu adam, arkadaşımız olamaz.> Bu gece, o ıufnnm mahmurluğu etra- hada iki telâkki tebellür etti: Biri müs- ht.blrlmmâ.ikhlkkvııünwvdl —iboköbüriğüe e V tahavvüllere nazarı dikkatlerini | noktai nazarlarını | Büyük Millt Kahramanı doğuran mukaddes ana Merhum Cemal Paşa büyük adam olmak, sonra memleketi kurtarmak lâzundır. Diğer telâkkiye gö- re büyük adam lâfla olmaz, evvelâ mem- leketi kurtarmalı, ondan sonra dahi bü- | yüklük mevzuubahs değildir. Arkadaşlar size bu hikâyeyi bügünkü nkü tecrübemle — söyle- nün hususi odasın- min bana ilham ettiği fi- Cemal Paşanın makalesi Bir gün Cemal Bey Selâniz gazetele- rinden birine imzasız bir başmakale yaz- miş; beraber çalıştığımız daireden çıkıp tramvaya- binmiş, Olimposa gidiyorduk. İdeğil, |di bana hak verdi. İmzasız makalesini Cevab verdim: yordum, yazmamış olmamızı temenni e- derdim.» Ve ilâve ettim: «Cemal Bey, şu ve bu tarzda siz bir ta- kım kuş beyinli kimselere kendinizi be- ğendirmek hevesine düşmeyiniz, bunun hiçbir kıymeti ve ehemmiyet) yoktur. Siz içinde bulunduğumuz vaziyeti müta- lea ediniz. Ve evvelâ kabul ediniz, ki biraz feragat sahibi olmak lâzımdır. E- ğer şünün bunün teveccühünden kuvvat almağa tenezzül ederseni, halinizi bil- mem, fakat atiniz çürük olur. Çünkü bi- zim henüz hakikatle temasa gelmemiş vâsi muhitlerimiz vardır; bu muhitlerde henüz acemikâri hayalât ile meşbu olan- lar çoktur. Büyüklük odur, ki hiç kimse- ye iltifat elmiyeceksin, hıç kımseyi al- datmıyacaksın, memleket için hakiki| mefküre ne İse onu görecek, o hedefe yü- | rüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bu- Kunacaktır. Herkes seni yolundan çevir- meğe çalışacaktır. İşte sen bunda muka- | vemetsüz olacaksın, önüne namütenahi manialar yığacaklardır, kendini büyük küçük, zâyıf, Vasıtasız, hıç telâkki | ederek, kimseden yardım gelmiyeceğine | kani olarak bu maniaları aşacaksın. On- dan sonra sana bu yüksek derlerse bunu diyenlere de güleceksin!» Cemal Bey sözlerimi sükünetle dinle- tenkid ettiğim için hâsıl olan 278İl olmuş göründü. Gazi Paşa, Cemal Bey hakkındaki ha- tıralarına, her zaman İçin bir ders ölan bu cümlelerle fasıla verdi ve Haleb hi- kâyesine devam etti: | — At ve kısraklarımın satılamamış ol- duğunu söylemiştim. Halebde Cemal Pa- ya. merhumla birçok ciddi mevzular üze- | rinde münakaşadan sonra, şu basit mü- küleme cereyan etti: Bir at satışı hikâyesi — Cemal Paşa, benim bazı cins at ve kısraklarım var. Bunları satmak ihtiyns eadayım; talib bulamadım. Siz buranın eski bir kumandanısınız, bana bir yol| Bgösterir misiniz? | — At ve kısraklarınızı evvelâ baytar- | larıma muayene ettireyim. — Diyarbakırda iken Alman ve Avus- furyalılar bu atlarla kızrakların mühim bir servet olduğunu söylediler, kıymet- lerinde şübhe etmiyorum, maahaza öyle yapınız, Cemal Paşa hepsi için iki bin altın tek- | Hf etti; kabul ettim ve bu suretle İstan- | bula hareket ettik. | Bir gün İstanbulda bahriye müsteşarı Vasıf Paşadan bir tezkere aldım, Bu tez- kereye raptedilmiş olan «Cemal Paşar | teessürü vanlarınızı beş bin liraya sattim, sizden çok ucuz almışım, Üç bin lirasını nereye göndereyim!'» Bu telgraf üzerine müsteşar Vasıf Pa- şanın yanına gittim; kendisine dedim, ki: «— Bu telgrafın manasını anlıyama- dim; ben paşaya atlarımı, iki bin liraya sattım; o beş bin liraya satmışsa Üst ta- rafını bana vermeğe mecbur değildir!> Fakat ilâve etmeliyim, ki bu istiğnama rağmen Cemal Paşa merhum, üç bin li- reyı Vasıf Paşa delâleti ile bana gönder- miştir. Âdi entrikacıların reddedilen teklifleri Bü para yeni teşebbüsatımda benim için medar olmuştur; bunu zikretmeği vazife addederim. Çünkü ben mütareke zamanı İstanbulda bulunurken, ve çok vâsi teşebbüslere karar verirken, bana, | bi hu teşebbüslerimin manasını hissedenler «Affedersiniz, bilmi-|hane tekliflerde bulunmuş — olduklarını kabul edeceklerdir. * At ve kısrak parasile İztanbula geldik. Anam ve kız kardeşim Akaretlerde 70 numarada ikamet ediyorlardı. Ben diğer bır âkametgâh arıyordum. Çocukluğum- danberi bir tabiatim vardır. Oturduğum evde ne ana, ne kız kardeş, ne de ahbab de bulunmaktan hoşlanamazdım. Ben alnız ve müstakil bulunmağı, çocuklu- ğumdan çıktığım zamandan itibaren dai- ma tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. Tuhaf bir haltim daha var, 9e ana - babam çok erken öimüş - ne kar deş, ne de en yakın akrabantın kenül zih- nıyet ve telâkkiler e gör- buna gu veya bu tavsiye ve nasihatte bulunmasına ta- hammülüm yoktlu. Alle arasında yaşır yanlar pekâlâ bilirler ki sağdan soldan pek saf ve samimi ihtarlardan masun bu lanamazlar. Bu vaziyet karşısında —( tarzı hareketten birini intihab etmek z4- uridir. Ya itaat, yahtıd bütün ihtar ve rasihatleri hiçe saymak. Bence ikisi de |doğru değildir. İtaat nasıl olur, en aşı |benimle yirmi, yirmi beş yaş farkı ol anamuzın ihtarlarına itaat, maziye 7i demek değil midir? İsyan etmek, fazi büsnüniyetine, yüksek- kadınlı; kani olduğum anamın kalbini, telâk rini altüst etmektir, Bunu da doğru bul- mar “Anam ve Kardeşim ,, — Maahaza size bu münasebetle ana:- mım | kız kardeşimin Tnkılâb işlerinda bana Inandıklarını ve hizmet ettiklerin! de zikretmeliyim: Biz Selânikta, tahmip edeceğiniz tarihlerde, zahiri manası na olduğunu bilmem, fakat fedakârane kö* mitecilik yapıyorduk. Meşrutiyetin ilâk nından çok evvel, bir gece biğim evde bir içtima yapmıştık. Bu ev Selâniktu Mek- tebi Sanayi ka nda, pemhe boyalı büs yücek bir evdir. İşte bu evin bir odasın- da Bir takım arkadaşlarla toplanmiştık. Bu arkadaşlardan biri, ki şehid oldu veya vefat etti, kemali hürmetle yâdederim, Kâmil Bey isminde bir süvari zabiti idi, şişmanca bir zat... Çok paralar toplamış- lardı, Mralar, mecidiyeler ve gümüş ma- deni paralar... Bizim müzakere yaplığı maz odaya bakan hizmetçi, anama bunu baber vermiş. Yukarıda paralar, bahls- ler, münakaşalar ve plânlar var, mana- sında bir takım sözler söylemiş; anâma basta, ihtiyar, yatağından kalkmış, bizim bulunduğumuz odanın kapısına kadar gelmiş ve kısmen ne konuştuklarımız! dizlemiş tekrar odasma gitmiş. İttihaz olunan mukarreratları sonra âr- kadaşlar beni terkettiler, müteakiben, U4 tine, imzalı telgrafin muhteviyatı pu idi: ıHıy-ğ yumakta olduğunu zannettiğim anam yü- mma geldi, bana dedi ki: — Çocuğum, bir şey anlamak iztiyo- rum, sen ve senin arkadaşların yedi ev- liya kuvvetindekl padişaha İsyan mi edi- yorsunuz?'» Anama ne düşündüğümü, ne yaptığı- mızı söylemek istomiyordum, Fakat bi- zim o akşamki içtimalmızı görmüş, hef şeye vükıf olmuş olduktan sönra, artıl annemden ve kardeşimden hakikati giz lemeğe lüzum görmedim, bilâkis onlari tenvir etmeği tercih ettim. — Evet anne, dedim, senin yedi evliyâ kuvvetinde farzettiğin adam hiçbir kuv” vete malik değildir. Biz burada toplâr DAan insanlar memleketi bu zalimlerdeü kurtarmak istiyoruz. Senin aklın bunf ermiyebilir, yahud evlâdın oldıguıııu w nutarak, gider, evliyalara kavuşursun' A.nam ©o vakit aklını başına aldı, dedk — Evlâdım, siz acemisiniz, madem, İ& Cemal Beyin elinde o gazete vardı, bana | tayafından gok teklifatta bulurulmuştur; | böyle şeylerle uğraşıyorsunuz, beni yap" uzatıp dedi, — Bu başmakaleyi okudunuz. mu? — Hayır. — Oku.. dedi. Okudum: «— Nasıl?> diye sordu. — Alelâde bir gazetecinin alelâde bir yazısı dedim. - Amına yaptın ha, buntı, ben yııdım |bepsini reddettim. Çünkü bana bu yolda teklifat yapanların hiçbiri mefküre sahi- bi adamlar değillerdi. Tâbirimi —mazur görürseniz, bu satırları okudukları za- man kendilerinin ima edildiklerini anlı- yacaklarına şübhe olmıyan o zevat dahi, âdi entrikacılar olduklarını teddetmeğe muvaflak olamazlarsa, bana çol küstü- yEŞ yese ee tığınız işlerden haberdar ediniz ve gi geylerinizi bana veriniz, çok dikkat € Telisiniz. Muvaffak olmak zordur; mah” volmak daha tabit kabul edilmek lAzıft gelir. Ne yapayım, yegâne erkek evlâdıri” sın, senin mahvolmanı istemiyorum, çok gücüme ııdlyur - (Devayma 8 inci sayfada) — yit

Bu sayıdan diğer sayfalar: