18 Tkinciteşrin BON POSTA Tarihte hiçbir şehir dünkü İstanbul kadar ağlamamıştır! (Baştarafı 1 inci sayzaaaı Dolmabahçeye yürüyerek veya tram- Vay, otomobil vesair ile gelenler Dol - Mabahçe camiinin kapısı önünd alınmak- fa, dörder idişi olarak meydana doğru Yürütülmekte idi. Meydanda bir kavis çi- 2ildikten sonra sarayın kapısına giden Yolda yürünüyordu. Halk, buradam iti - beren palto, pardesü ve şavkalarını çı - larmakta, Atasına son ihliram borcunu ğe hazırlanmakta idi. — Mateminizde bile bir asalet varl. * Sabahın çok erken saatlerinden iti- baren Dolmabahçeye giden yollar bir insan seli halinde idi. Tramvaylar, oto- mobiller halkı taşımakla bitiremiyor- du. Saat 9 dan itibaren halk ve mekteb- ler sıra ile büyük ölüyü ziyarete 'baş- ladılar. Aziz nâşın başucunda gene iki general ve iki genç sübay bekliyor... Bugün yeni gelen çelenklerle sanduka- Evvelki gün, heyecanla bavılarlara pek | nır etrafı daha ziyade bir çiçek bahçe- Çok tesadüf edildiğinden dün tedbirler | si halini almıştı. Alınmış; bayılanları ve baygınlık geçi »| Ayni ıztırab, ayni matem, ayni göz- Tenleri tedavi etmek için iht'ram borcu Ha edildikten sonra çıkılan kapının ya - hmdaki oda tahsis edilmiştir. Bu odaya T türlü tıbbi levazım konulmuş ve dok- forlar ayrılmıştır. Doktorlar münavebe Te bu odada bulunmakta, bayılanların Yatdımına koşmakta idiler. Fazla teha - tümü karşılamak üzere dörder kişilik sı- Talar halinde salondan çıkıldıktan sonya L""!ını iki sıra halinde yürünmekte Dünkü ziyaretçilerle salona giren Da- himarka sefiri Mösyö Vençmank Büyük lünün önünde eğilmiş ve bir müddet takkuf etmiştir. Bu esnada sefirin ko- llnda matem alâmti olan siyah kordelâ Ulunmakta idi. Dün de Dolmabahçe sarayının bütün $da, koridor ve salanlarında çıt yoktu. büvük salon ve odalarda gezinenler Yük Ölünün manevf huzurlarımı rahat- z etmemek için birer gölge gibı süzü - ? gidiyorlardı. Dolmabahçe sarayında bulumanlar, kırt Bekiz saattenberi halkla birlikte ağla - Maktan bitab bir hale gelmişler, kendile- Hne fihsis edilen salonun bir köşesinde külçe halinde Ihtiram vaziyetinde Surmakta idiler. İyarete bugün de saat ondan itibaren Yarısına kadar devam eltilecek, ya- Pa Büyük Ölü büyük merasimle Anka- götürülecektir. Gündüzün intıbaları Âracle, esnaf, yüksek tabaka men- Subu bayanlar, sokağında emanet ede-| kimse kalmadığı için çocuğunu ku- a almış kenar semt kadını, daire , boyacı çocuk, Üniversiteli ='ç'“71 ilkmekteb yavrusu, hülâsa kelime ile bütün müllet yanyana de mukaddes ölünün önünden ge- ©nu hürmetle selâmladı. yaşı. Daha salonun kapısından girerken o- nun meşaleler ortasındaki sandukasını görenler hıçkırmağa başlıyorlar. Bu hıçkırık yavaş yavaş ve artarak yak- laşıyor, büyüyor, kubbede âkisler ya- parak, diğer taraftan ağır ağır uzakla- şıyor. Baştaraftan işitilen kısık, boğuk bir sahne, bir hıçkırık derhal sârileşe- rek bütün kütleyi istilâ ediyor. * Millif kahramanın önünden dün kim- ler geçmedi ki... Yedisinden yetmişine kadar, genci- le, ihtiyarile, kadınile, erkeğile, saka- tr. sağlamı, fakiri, zengini ile bütün İs- tanbul. İçlerindeki elemi, acıyı içleri- ne atarak, gözyaşlarını kalblerine akı- tarak geçenler, gök gürültüsü gibi bir sesle bu ölüme isyan ederek, bağırarak, feryad ederek geçenler içlerinde onun tabutu önüne gelince dizleri kesilerek düşenler, içlerinde fevkalbeşer bir kuv- vetle, dişlerin! sıkarak, duyduğu ağır ıztıraba mukavemet gösterip geçtikten sonra çıkış kapısı önünde düşüp bayı- lanlar oldu. * Hele bir genç kadın! Bunu bütün ömrümce unutmıyaca- ğim. Kucağında çocuğu ile tem onun önünde başandı. Kendini tutamadı. A- na evlâd yere yuvarlandılar. Kadın ba- yılmıştı. Kucağından çocuğumu aldı - lar, memurlardan biri kendisini kaldır dı. Ayıltmak için bir odaya aldılar. Dün tedavi maksadile bu odaya alınanla - rın adedi elliyi buldu. Bir Ihtiyar kadın daha salon kapı - sında diz çökmüştü. Yanındakiler yü- rümesini fısıldadılar, Güçhalle yerin - den doğruldu, yıkıla, yıkıla ilerledi. İ- ki gözü iki çeşme idi sanki. Yumrukla- rırı başma vuruyor, saçlarını koparı- yordu. Büzel misalini ölümile gene bize o w h&"hn kapısında polisler halkı Ü- Mı;.î" sıraya dizerken hiçbir müda- meydan bırakmadan, - istirahat :::'nındı birdenbire toplanma emri kopit GÜsiplinli bir ordu gibi yürüyüş .—:ı% intizamla toplanıveren vatan- v_"' zenginle fakiri, yeni ile eskiyi, la yoğu birbirine o derece telif edip ;::ı:" bir millet manzarası arzedi - hamıj ki, büyük acı önünde milletin dan pöltleştiğini bundan güzel isbat e- Bopej “FS bir levha bulunabilir mi? h,_d:îvvmmnde ayni ıztırabı, hüşuu ler, k, hıçkırıklar içinde geçiyor- Evvelkt gün tam 200,000 kişi aziz Kam önünden geçmişti. Dün bu ra - .,_u;:'fkm: misli artmıştır, demek mü - at =nu Bütün vatandaşlar ebe- Dol e son vazifeyi yapmak için hxl"'"—hme giden yolları tkamış Brm."rhıdı. Fakat bu on binlerin .nm_"“*ü.vı teveccühü şehrin intiza - ah ükünetini bozmuş değildi. Dol- lerce ü in saat kulesi dibine on bin- Bir gaç tik toplanıyordu. En küçük .,.;"“Y: olmuyor, binlerce çocuk bir â Beliyar da en ufak bir gürültü haley, “Yordu. Polikler böyle müda- 98 Mecbur kalmadıkları bir insan defa DN kaynaşmasını belki de — ilk Rörüyarlar. Bu intizam ve sükü - MM bir ecnebi meslektaş - şöyle ifade ediyor: — Atam, paşam; paşa evlâdim! Bu ecel sana nasıl kıydı? Nasıl ayrılıyor- sun aramızdan!. Sandukanın önüne geldiği zaman sesi girtlağına takıldı. Boğuk bir iki sayha çıkardıktan sonra bütün şidde- tile kendisini yere çarptı. Koştular. O- nun cesedleşmiş vücudü yerden henüz kalkmıştı ki, salon kapısından kopan bir erkek sesi, bütün'ıslak gözleri o ta- rafa çevirdi; avazı çıktığı kadar bağı- rıyördü: ; — Hayır, yalan, ölmedi o.. Yalan söylüyorlar. Tabutun içindeki o değil! Yalan sövlüyorsunuz. 'Tabutun önünde diz çöktü: — Söyle Atam, söyle sevgili başı - mız, sen hakikaten öldün mü?. Sen &- Kürsün de biz yaşar mıyız?.. Yalan, ya- lan., Allah bu kadar insafsız değildir. Kollarıma girdiler, o bahçeye çıktığı zaman hâlâ bağırıyordu: — Yalan, yalan .. Atatürik ölmedi, yalan ıöylüyur:m; - Bütün bu hafle sahneleri birbirini takib ederken halkın gösterdiği soğuk- kanlılığı, muhafaza ettiği süküneti ve intizamı kaydetmeden geçemiyeceğim. Önlerinde, arkalarında bu yürekleri dağlayan manzaralar cereyan ederken kimse durup seyretmek, alâkadar ol - mak gibi, yürüyüşün intizamını kay - bettirip, geriden gelenleri durduracak, yolları tıkryacak bir harekette bulun - müuyor. Herkes kendi ıztırabile başba- ga.. Başları göğüsleri hizasına düşmük, elleri kavuşuk, gözleri yaşlı, mütevek- kil ilerliyorlar. * İşte bir feryad daha koptu. Kolla - rından tutan iki delikanlıyı sürükliyen çarşaflı bir kadın. Sesi gırtlağını yır - tarak çıkıyor: — Paşam, Mustafa Kemal Paşam, on senecik daha yaşasaydın!. Bütün mil- let sana ciğerini, kalbini verirdi. Sen- siz dünyanın tadı var mı, Mustafa Ke- mal Paşam!.. * Sevgili Atatürk çocukları.. Sizin gözyaşlarınız bize daha çok do- kundu. Belki atasının önünde kendini yere çarpan kadın sizin kadar heyeca- na düşürmedi bizi. ; Gözlerinizi kurulıyan minimini elle- riniz yarın onun emanetini teslim ala- cak! Biz, bu emaneti bir milletin göz- vaşile cilâladık, temizledik, size bıra- kıyoruz. * Geçiyor, geçiyor. Durmadan, dinlen- meden, arkası kesilmeden millet tavaf ediyor onu, Aksakallı, çok temiz giyinmiş, nura- nt yüzlü bir ihtiyar: — O evliya oldu, diyor. Fakat © na- sı! sığdı bu küçük tabuta. OÖn sekiz milyon nasıl bir metrelik yere sığar?.. Kendi kendime Akiften iki mısra m- rıldanıyorum: Hereülmerç ettiğim edvara da yetmez o kitab Seni ancak ebediyetler eder istlab. Nızret Safa Coşkun Gecenin intıbaları Denilebilir ki'dün bütün İstanbul sa - bah karanlığından itibaren gece yarısın- dan sanraya kadar Dolmabahçede idi. Be- çiktaştan, Maçkadan, Ayaspaşadan, Ka- raköyden Dolmabahçeye giden yollar, in- san, otomobil, tramvay, araba mahşerile örtülmüştü. Dolmabahçe meydanına gelince, in « sonlığın kuruluş tarihinden bügüne ka- dar, dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir meeydan bu derece kesif bir kalabalığa şa- hid olmamıştır. 'Tâ Karaköyden Beşiktaşa kadar uza - man bu hareket ve ses kütlesinin gecenin derin karanlığı içinde büsbütün artan, sonsuzlaşan velvelesi, anlatılması pek güç bir heybet iktisab ediyordu. Kalabalık geceleyin daha arttı. Dolma- bahçe sarayının bahçesine dalga dalga yığılan İstanbulluları o sahanın kucak - Jamasına İhtimal yoktu! Nitekim öyle de oldu. Müteaddid fam- falarla garay kapılarının kapanması za - ruzeti İle karşılaşıldı. Sonsuz, uçsuz bu » caksız bir göz yaşı ummanı belinde cad- deye, Camlı Köşkün önüne dökülen halk, değil yürüyecek, dağılacak bir saha, tek adım atabilecek bir yer bile bulamıyor- duü! Dün gece yarısına kadar Dolmabahçeye akın eden vatandaşların sayısını anlata- bilmek için, mübalâğasız bir tahmin ile, 800,000 demek lâzımdır! Bu tehacümün Milli Kahramanı ziyaret etmenin, üç gü- ne münhasır olması yüzünden vukua gel- diğini sanmayın! «Millet sarayı» nın kapıları değil 3 gün, üç hafta, üç ay, açık bırakılsa bu mah - şerl kafilenin son bulması imkânsızdır! İçimizde duyduğumuz acı bu kadar de - rindir, Sabih Alaçam Fransa Almanya Paris 17 (A.A.) — Petit Journal, B. François Poncet, Fransa ile Almanya- nın müşterek bir beyanname mneşret - meleri için zemin hazırlamış ve hattâ bir misak projesi vücüde getirmiş okdu- ğu için yakında bir Fransız - Alman mukavelesinin akdine muhtemel na - zarile bakılabileceğini yazmaktadım, Sayfa 11 Ecnebiler şehrimizde toplanmağa başladılar (Baştarafı 1 inci sayfada) Suriye Meclis Reisi hükümetini temsil edecek Diğer taraftan, balen şehrimizde bu - lunan Suriye meb'usan meclii reisi Fa- ris el-Kouri de cenaze merasiminde Su - riyeyi temsil edecektir. Filistin meselesine dair Arab mümes .- sillerinin Londrada yapacakları toplan - tıda Suriye murahhası sıfatile hazır bu - lunmak üzere İngiltereye gitmekte olan Faris el-Kouri, geçen perşembe * günü, şehrimizden geçtiği sırada Atatürkün sıh- hatlerini sormağı ve kendilerine afiyet temenni etmeği bir vazife telâkki etmiş- ti Bu münasebetle, Faris el-Kouri geçen perşembe sabah; saat 10 da Dolmabahçe sarayına giderek, açılan hususi defteri imzalamış ve Atatürkün gsıhhatine dair sorduğu vakit, Büyük Önderin bir saat evvel gözlerini ebediyen dünyaya ka - padığı kendisine teessürlerle söylenmiş- tir. Hiç beklermediği bu haber üzerine elim bir teessüre kapılan Faris Bey, yaziyeti derhal Suriye hükümetine - bildirmiştir. Hükümet tarafından verilen talimat mu- cibince Bay Faris Londraya gitmekten sarfı nazar etmiştir. Kendisi, Büyük Şe - fin cenaze merasiminde Suriyeyi temsil edecektir. Halen Perapalas otelinde misafır edil- miş olan Bay Faris, dün kendisile görü - şen gazetecilere şunları söylemiştir: «Bütün Suriyeliler, Atatürke karşı de- rin bir muhabbet ve hürmet beslemekte- dirler. Atatürk, Süriyenin istiklâli hakkında- ki hissiyatını Frangsızlara ve İngilizlere müteaddid defalar açıkça anlatmıştır. Ve Onun bu hissiyatı Suriye istiklâlinin ta- hakkukunda mücssir olmuştur. Atatürkün Türkiyede yarattığı yenilik, yükselttiği şan ve kurduğu modern ha - yat tarzına karşı, biz Suriyelilerin bü - yük alâka ve hayranlığı vardır. Onun, bi- zim gibi bütün şark memleketlerine bir yol gösterdiğini şükranla — yâdediyoruz. Ve bu yolu takib etmek fırsatlarını kay - betmiyeceğiz. Büyük Şef, harbden' sonra kudretini göstermiş insanların en şayanı takdiridir. Zira, O, hiç kimseninkine benzemiyen şartlar içinde yoktan var etmek gibi bir mucize yaratmış, Türkiyeyi en yüksek ve hürmete şayan bir mevklie çıkartmış- tır. Bunu biz görüyoruz. Bu, biz şarklılar ve bilhassa Suriyeliler için iftiharla tak- dir edilecek bir haldir. Atatürkün, Suriyelilerin zihninde yer etmiş hatıraları pek çoktur. Bilhassa O - nun: «Muhal yoktur. Bu kelime mecnun. ların kamusunda bulunuyor. Madem ki irade vardır, her gey yapılabilir» yolun - daki sözü, kendi eşsiz muvaffakiyetleri- nin sırrını teşkil etmiştir.» Merasime iştirak edecek olan ecnebi - kıt'alar Ankara 17 (Husust) — Şehrimizdeki merasime İştirak edecek ecnebi kıt'alar 1060, sübay, küçük zabit ve erden mü - rekkebdir. İngiliz kıt'ası Terbiye Enstitüsünde, Fransız kıt'ası Siyasal okulda, Bulgar kıt'ası polis enstitüsünde, Yunanı kıt'ası inşaat usta okulunda, Rumen kıt'ası jan- darma enstitüsünde, Yugoslavya kıt'ası Earbiye okulunda. 100 erden mürekkeb Sövyet kit'ası Ziraat enstitüsünde, İran kıt'ası Harbiye okulunda ve Alman kıt'a- sı eski Avusturye sefarethanesinde mi- safir edileceklerdir. Alman hükümeti Karadenizde bulu - nan Emden kruvazörüne İstanbula ha - reket emrini vermiştir. Kruvazördeki deniz erlerinden müteşekkil bir kıt'a An- kara merasimine iştirak edecektir. İran heyeti Ankarada Ankara 17 (Husust) — İran heyeti bu sabah Toros ekspresile geldi. Merasimde hazır bulunacak İran kıt'ası yarın gele - cektir. Fransız heyeti geliyor Ankara 17 (AA.) — Atatürkün cena- ze merasiminde bulunacak Fransız dele- gasyonlarınım kat"i Listesi: B. Albert Sarraut, umiral de Laborde, General Hutzinger. Maiyet: Dabhiliye nezareti kalemi mahsus mü- dürü B. Fraysse, amirâalin emir zabil körvet kaptanı Lacaze, generalin emi zabiti yüzbaşı Dumoulin de Labarthelş Befaret kâtibi B. Gassouin. (Devi üncü İsmet İnönünün Orduya taziyesi (Baştarafı 1 inci sayfada) mak arasında aşağıdaki mektublar teati olunmuştur: 15/11/938 Mareşal Fevzi Çakmak Genel Kurmayan sayın Başkanı Atatürkün ebedi hayata intikali- ni, Onun hazarda ve selerde ya - kın arkadaşı olan size ve Onun za- ferlere sevkettiği ve gözü gibi sev- diği gşanlı ordusuna taziyot ede « rim. Sevgili Başbuğ Atatürkün ha- tırası karşısında acımız teselli bul- maz derecede derin ve duyguları- mız samimi şükran ve tazimle meş- budur. Emekli bir mensubu olmakla if- Hhar ettiğim Türk — ordusunun Başkumandanlığını temsil etmekle, yüksek vazife hisleri içinde bulu - nuyorum. Azimkâr ve tecrübeli ku- mandanlar, şefkatli ve fedakâr za- bitler ve Türk milletinin hakiki ö- zü olan kahraman erlerden ve cümlesi ehliyetli, vazileseverler Ç den vücud bulan Türk ordusuna, salet ve heybetin timsali olarak, gu- rur ve güvenle bakıyorum. Türk ordusu, cümhuriyetin ve vatan mü- dafaasının yenilmez âbidesi olarak gözlerimizin önünden bir an uzak bulunmiyacaktır. Sayın Mareşal, siz muzaffer ku« mandanlarla muharebe meydanla - rında geçirdiğim yakın arkadaşlı - n hatıraları zihnimde canlıdır, Bu sözlerimi, ayni zanıanda, ka- ra, deniz ve hava ordumuza selâm ve muhabbetimin voe sizin yüksek sevk ve idarenize hâlis itimadımın ifadesi olarak kabul buyurmanızı Tica ederim. Reisicümhur İsmet İnönü 16/11/1938 Sayın İsmet İnönü Yüce Başbuğ ve Cümhur Başkanı Atatörkün ebediyete intikalin - den mütevellit taziye ile gerek şah- sım ve gerekse kahraman Türk oör- dusu hakkında lütüf buyurulan yüksek iltifatlarınız Türkiye cüm- huriyeti kara, deniz, hava ordusu « na tamim edilmiştir. Sevgi ve itimadınızın değerli bir misal olan bu kıymet biçilmez il- tifat, şahsımda ve Türkiye Cüm - huriyeti ordusunun her ferdinde ebedi? şükran ve minnrt hislerile anılacak ve vazifemizin büyük bir enerji ile ifası için kıymetli bir di. rektif olarak varlığımızda yer a - Tacaktır. Güven ve gururla anmaz lütfüz- de bulunduğunuz Türkiye cümhu- Fziyeti orduları Yüce Başbuğ ve Cümhur Başkanına ayni hislerle bağlı kalacağını izhar etmekle şe- ref duyar. Hakkımda gösterilen yüksek iti- madlarından dolayı bilhassa gük - ranlarımı saygı ile arzederim, Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak İsmet İnönünün Ankara genç- Jerine - telgrafı Ankara 17 (A.A.) — Reisicümhur İsmet İnönü Ankara yüksek tahsil gençliğine aşağıdaki telgrafı gön - dermişlerdir: Ankara yüksek tahsil gençliğine Ankara Yüksek tahsıl gençliği - nin candan ve asilâne duygularına teşekkür ederim, Şifa ve teselli ka- bul etmez büyük acrya tahammülü, ancak siz gençlerin vatana hizmet aşkile yetişmekte olduğunuza gü- vende buluyorum. İsmet İnönü