SÜİT ee 12 Sayfa SON POSTA Samam” “Son Pasta,, nın HikâyeSi : aait KİRK Katil kapıyı, öldürdüğü adamın üstü- ne, usulca kapadı. Geldiği gibi görünme- den sıvyışmak için gene geldiği yere, ti- yatro binasının sağına düşen — balkona doğru acele #cele uzaklaştı. Tabanca sesini, seyitciler çılgın bir al- kış tufanı içinde farkedememişlerdi. Fa- Kat içerdekiler pek iyi duymuşlardı. ve işte aktör, dansöz localarının kapıları te- lâşla açılıyordu. Birer ikişer hepsi ne ol- duğunu anlamak için silâh sesinin geldi- ği yana koşuyorlardı. «Kırk yüzlü adam» bu sıradaâ yaşça kendinden çok genç bir aktör arkadaşile lecasında oturmuş, paradan, şöhretlen kenuşuyorlardı. Delikanlı aktör: — Nafile, diyordu, bu meslek karın do- yurmaz. İşte sen... Bütün ömrünü bu u- Burda tükettin de ne oldu? Vaktile şöh- retin dünyayı tutmuştu. Makyaj eirnde Şoyuncaktı. Her sahnede bir başka yüzle göründüğün için sana ekirk yüzlü adam> diye hayran olüyarlardı değil mı? Hal- buki bugün ihtiyarsın. Modan geçti, ye- ni yetişenlerin makyajını senin gibi bir yapan olsa burada bu kadarcık yeri bile bulamazdın. Böyle azizim, nafile... İşte tam bu dakikada tabanca patladı. Genç aktörle kırk yüzlü adam da neye uğradıklarını bilemeden dışarı fırlıdılar. Herkesin koştuğu yere koştular. Burada bir kadın cesodi, o günlerde halkın pek çök sevd'ği bir dansöz yere ölü olarak uzanmıştı. Polis gelenleri dağılıyor, kim. seyi cesede yaklaşmaya köyvermiyordu. «Kırk yüzlü adam>: — Vahvah, dedi, meğer Glinda imiş! No de güzel bir kızcağızdı. El çak şey söylerdi amma günahı kendi boynuna.. şunun bununla düşer kalkarmış. Bize ne... Yazık oldu zavallıya.. * Cesedin başma birikenler dağılırken iki arkadaş da geri döndüler. Genç aktö- rün oyun sırası yaklaşmıştı, ayrılıp gıtti. «Kırk yüzlü adame locasına girdi. Fakat daha makyaj masasının önüne otürup bir nefes almadan kapısı aralandı. Siyahlar giyili, üzun böylu, şık bir adam müserde almadan içeri dalıp kapıyı kapadı ve bir- denbire cebinden çıkardığı tabancasını ekirk yüzlü adam» a çevirdi: — Bilmeni. Ambar rütubetli idi. Ü- şüttüm galiba. Sırtımdan aşa; snğuk sular - döl Başım çımyı - cak gibi ağrıyor.. İfakat hanım a- tıldı: * e — Yalan! Sa - kın inanmayın ! Bir şeyciği yok. Ce Deminden, şura « dan geçen aşifte- ye öyle bir bakı - yordu ki, yiyecek gibi Allah vermesin!. Hasta adamın, kokmuş karılarda gözü olur mu hiç? Aralarında kavga başgösteriyordu. Zavalli Gurabi efendi, şiddetli başağrı- sının verdiği asabiyetle, karısına çı -« — Behey câzü!, Behey insafsız, iz'an- sız mahlük! Önümden geçen herhangi bir hatunu görmemek için gözlerimi mi kapayaydım? Sen dahi geçsen, sa- na da bakardım. Bu, tabit bir hareket- tir. Senin, körolası gözlerin heriflere baktıkca benim sana serzeniş ettiğim, böyle ahmakca, eblehçe târizde bulun- duğum var mı? — Haydi, sus, sus! Gene beylik sıfat- larını bir bir dökmeğe başlarım ha! Torik araya girmeğe lüzum gördü. — Bırakın! dedi; anlaşıldı. İkiniz de haklısınız. Bizim babalık gerçekten hasta: İspanyola tutulmuş! Takvor dayanamadı: — E, âlerim, bravo! diye bağırdı. Bu espriye haryan olmuşum. Lâkin şim - dik esprinin kertesi değildir. Sen ne halt edeceı;ıni düşün, karere bağlayı - ver. Torik, derhal ciddiyetini takındı, ve düşünceli düsünceli söylendi: — Evet. Mesele ol Ne yapacağız? Memlekette yabancı olmasam, ötesini berisini azıcık bilmiş olsam, bir tarafa gizlenir, İlerisi için rahat rahat tedbir alırdım. Gurabi efendi sordu: | bırakılan tektük dişi bu ihtiyar yüze yarı YÜZLÜ ADAM ( ven görse tanıyamaz. Kapıdan serbest serbest çık. Katil aynaya sön bir göz attıktan sön- |İra kalktı, elmasları masanın üslüne bı- raktı, bir şey demeden çıktı. Çıkarken genç bir adamla yüz yüze geldi. Adam o- »a şöyle bir bakıp geçti. Merdivenleri inerken de iki süslü kadınla karşılaştı. Hiçbiri dönüp ona bakmadı bile. . Anla- lan tanınmıyordu, Cesareti artti. Sah- enin yanından da bir geçebilirse alt kö- ridorun öbür başına, kapıya kadar git- ek işden bile değildi. Fakat Üüçüncü stladığı genç kadın nedense yüzüne şaşkın şaşkın baktı ve korkunç bir şey görmüş gibi bir çığlık kopararak kaçma: ya başladı. Az sonra önüne çıkan yaşlıca bir adam da onu tepeden aşağı sık sık süzdü. Ani bir korkuya tutulmuş gibi bir şeyler mırıldana mırıldana adımlarımı sıklaştırıp kaçtı. Bu ne demekti, önceki- ler hiç aldırış etmemişlerdi de bu sonun- culara ne oluyordu? İçini bir korku aldı. Ne yapacağını, nereye sapacağını şaşırdı. Ne olursa olsun © hızla sahneyi göçti, so- kak kapısına doğruldu. Arkasından ka- dın, erkek birkaç kişinin bir şeyler fısıl- daştıklarını duyar gibi oldu. * Katil Jocadan çıkar çıkmaz «kırk yüzlü adam» çetin bir imtihan geçirmiş bir in- Ban gibi yorgun argın sandalyasına çök- müştü, Daha kendini toparlıyamadan ka- Fisı vuruldu. Beraber silâh sesıme koş- |tukları genç aktör arkadaşı telâşlı telâşlı içeri girdi: — Yauhu, ne meraksız adamısın. Dışarı- da neler oluyor umurunda bile değil. Bi- HEyor musun katil hâlâ bulunamadı. İçe- ride olduğu muhakkak. Giindanın hiz- metçisi görmüş, siyah paltolu, teriz, pak bir gençmiş, amma nereye sıvıştı bilen yok. Ha sahi onu soracaktım. Kuzum kimdi şimdi buradan çıkan bunak herii? Az kalsın ayağımı çiğniyordu. «Kırk yüzlü adam» cevab vermedi. Yalmız uzandı, katilin bıraktığı sıyah pol- toyu aldı ve arkadaşının yüzüne manalı manalı baktı: — Ne, yoksa katili... ÇADDA AAA İzTglizceden çevirem: Neyyir AUA — Eller yukarı! İhtiyar aktör titriyen ellerini yukarı kaldırırken kekeledi: — Benden ne istiyorsunuz — Kimsin sen? Rejisör mü, baş aktör mü? — Ne o, ne de öteki... Makyajcıyım. Bana «kırk yüzlü adam» derler. — Tamam... Ben de seni arıyordum. Glndayı öldüren benim. Alçak kadın öl- meyi hak etmişti. Beni aldattı. Öcümü al- dim, Binayı poliş sardı. Kaçamıyorum. Beni buradan çıkarmak senin çlinde. Bunu yaparsan (tabancasız elini paltosu- gun cebine soktu. Yüzük, küpe, kolye bir vığın mücevher çıkardı) bunların hepsi senindir. Dikkat et, bütün ömründe ka- zandığın paradan çok... İstediğimi yap- mazsan kafana bir kurşun yersın. Zıtı—nW ben canını dişine almış bir adamım. Na- sıl olsa önüme geleni vurur, gene kaça- Tım. Hem bu mücevherlerde kimsenin hakkı yoktur. Onları Glindaya ben al- mıştım. Kabul ediyor musun, çabuk söy- le. Bekliyecek vakit yok. Kırk yüzlü adamın silâha dikili gözleri korkudan kısıldı, kısıldı, havadaki elleri daha çok titredi. Bu elmasları alsa... Sa- | hiden bütün ömründeki kazancının bir kaç mişline değecek. Almasa... Gözü ka- raran katil onu da, önüne çıkacak daha başkalarını da öldürecek. Kısık, ürkek bir sesle: — Pekâlâ, dedi, kabul ediyorum. Otur da hemen yüzünü boyayayım. Ve başladı. Şimdiye kadar kaç kereler kendini, kaç kereler de başkalarını böy- la şekillerden şekle sokmuştu. Bu sefer can korkusu sanki san'atının bütün me- haretini fırçasında toplamıştı. Aradan best on dakika geçmeden katilin genç yü- zü altmışlık bir ihtiyara döndü. Styaha boyanan dişlerinin arasında kendi haline perişan, yarı korkunç bir hal veriyordu. Kendini aynada gören katil, şaşkınlıktan doönakaldı. «Kırk yüzlü adam» onun paltosunu da çıkartıp yerine eski püskü bir elbise Bgiy- dirince: — Haydi, dedi, şimdi durma git. An- DARE LAĞ GA <a aa SON EDEBİ RPOMANI tehlike mi var? Toriğin yerine Takvor cevab ver « di: — Tehlikenin hem de âlyâsı, düz pem - |besi vardır. Doğru - dan bizler için değit |de, hısıa!en Torik - Blrlm mi vur- du? Bir vukuat mı çıkardı? Ne oldu? — Yok. Daha he- nüz kimseyi vurmuş değildir amma, kaç- mazsa o da olacak, Zavallı ihtiyar çıl- dıracaktı. — Ayol! Söylesenizel, dedi. Merak|tün merakib hem yerli, hem de asker içinde bırakmayın beni, bu hasta ha - | işgali altında idi. Mevcud bir iki ufak limde! kayığın da, oralarda dolaşan jandarma- 'Takvor meseleyi kısaca izah eder -|ların göz hapsinde bulunduğunu gör - ken, Torik de tırnaklarını yiyerek, ne|dü, Oradan böylece ümidini — kesince tedbir alacağını düşünüyordu. Birden- | de, gerisin geriye döndü. Şimdi de so- bire: kak aralarında bir yangın yeri, bir vi- — Hele ben bir dolaşayım! dedi. Ge-|rane araştırıyordu. Bulursa, orada giz- lir sizi bulurum. Buradan bir yere ây- |lenecekti. Zavallıcık, burasını İstanbul rılmayın. sanıyordu! Ve süratle uzaklaştı. Maksadı li- Gele gele, büyük bir kapının önüne manı şöyle bir kolaçan etmek, hareket | geldi. Üzerinde, iri harflerle Anena de üstünde yabancı bir vapur, — yelkenli, | Toros yazılı idi. Kendi kendine: kayık, ne bulursa, kaptanla, sahibi Ilel — Tuhaf şey! dedi. Bizde — Arenayı pazarlığı uydurup, onun içine kapağı çingeneler sırtlarında çuvalla satarlar. atmak, sığınmaktı. Bu Toros adındaki herifci oğlu her kim Boşu boşuna her tarafı gezdi. Hali|se, şu koskocam ardiyeyi — yaptırmış. harbde bulunulduğu için, limandaki bü| Anlaşılan burada, arenanın — sürümü A ae M L ada — Evet, o hale koydum da buradan çı-| w zaman zatürreeden ölmüştü. Anladın FOSTANIN a N Cinsi Mikdar — Muhammen B. Muvakkat Eksiltmenin Beheri Tutarı teminatı —Şekli saati LKS LK LK — —i 82 x 114 ambalaj kâğıdı 30000 Kg. — 3050 9150— 68625 Kapa.zart 14.30 'Toz tütün çüvalı 2000 Ad. — 26,75 535— — 40.12 Açık 15 3/8 200 m/m boyunda yu- varlak başlı civata 4000 » 3/8 120 m/m boyunda yu- varlak başlı civata 8000 » Mü— SS— » 15.30 3/8 demir pul 12000 60 Kg. Terazi 20 Ad. Iİ7—— adü— — 2550 Pararlık 16.30 I — Nümunesine uygun olmak şartile 30000 kilo 82 x 114 ambalâj kâğıdı, 2000 aded ince şeyler konabilen standard normal sık örgülü toz tütün çuveli, Cibali bakım evine yapılan plâtformlara lâzım olan yukarıda eb'ad ve mikdarı yazılı civata ile demir pul ve taahhüdünü ifa etmiyen müteahhid hesabına satın alı- nacak 38 damgalı ve kefeli 10 kiloluk ve yanlıkları aleminyum ve ölçüler mü- fettişliğince damgalı 20 aded terazi ayrı ayrı hizalarında yazılı usüllerle eksili- imeye konmuştur. 11 — Muhammen bedellerile muvakkat teminatları hizalarında gösterilmiştir. H — Eksiltme 21/X1/938 terihine rastlıyan Pazartesi günü hizalarında yazıli şaatlerde Kabataşta Levazım ve Mübayaat şubesindeki alım komisyonunda ya- pılacaktır. IV — Ambalaj kâğıdı nümunesi hergün sözü geçen şubede görülebilir. V — Açık eksiltmeye ve pazarlığa iştirak etmek istiyenlerin münakasa — için tayin edilen gün ve saatlerde 96 7.5 güvenme paralarile birlikte yukarıda adıi yazılı komisyona gelmeleri. Kapalı zarf eksiltmesine iştirak etmek istiyenlerin de mühürlü teklif mektubunu kanunt vesaik ile 96 7.5 güvenme parası makbuzu veya banka teminat mektubunu ihtiva edecek olan kapalı zarfları eksiltme gü- nü en geç saat 14 de kadar adı geçen alım komisyonu başkanlığına makbuz mu- kabilinde vermeleri lâzımdır. — «8084, ——— —— kardım. Şu gördüğün elmasları da bana|mı şimdi işi... Bir ölünün dirilemiyeceği bıraktı. Fakat bunların hiç birin! iç et-|mi herkes bilir. Onun için katili o kıya mek aklımdan bile geçmedi. fotte görür görmez derhal şübheleniğ — Öyle ise ne diye kuçmasına yardım yakalıyacakları muhakkak. Kim bilü ettin? belki de şimdiye kadar yakalarımıştır bi — Kaçmasına yardım etmedim, sadece le... Bak gene koridorda koşuşma var. odamdan çıkardım. Eli tabancalı, azgın * bir insanın dediğini yapmaktan başka e- limden ne gelirdi? Hayır desem Glinda gibi hem ben, hem de belki daha birkaç kiş! arada kurban gidecektik. İstediğini yaplım, yüzünü boyadım, üstünü başını değiştirdim amma buradan dışarıya bic adım bile atamıyacaz. Çün- kü: Ben o katil herifi kimin kılığına sok- vum bilir misin? Tiyatronun bundan ev- velki kapıcısının... Sen bilmezsin, senin gibi yeni gelenler de bilmez anıma eski- ler onu hep tanırlar. Bu kapıcı geçen yıl Hakikaten o, bunları söylerkef katil de yakayı ele vermiş bulunuyordu. Tam kapıdan çıkıp gideceği sırada eski kapi- cıyı bilen artistlerden biri, arkasından â- tılınış, tabancasını kullanmasına — vakit bırakmadan onu yakalamıştı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Kiralık apartıman Yazan: İsmet Hulüsi du. Nazarı dikkatini o anda ufak ufak hücre gibi yerler celbetti. Zihnindt beliren muammayı — halle çalışıyordu. Kaybedecek vakti olmadığını — unut * müuştu. Aklı, fikri, düşüncesi hep bura ya takılmıştı. — Arema.. sinema ilânları., kodesde ki ağır cezalıların kapanları gibi dap * daracık hücreler.. ne mina? Diye söylenip duruyordu. Birden kendi başında dolaşan felâketi hatırlâ” dı. Bu hücrelerle onun arasında der * hal kendince bir münasebet tesis ettl İçeride, in cin top oynadığı — ses sadâ gelimediğinden — anlaşılıyordu. Buradâ n2 güzel saklanabilirdi! — Hele önce bir keşfedivereyim! Kâ” rarile, kocaman meydanı — çevreleyefi |tahtaperdeyi tavaf etti; sonra da irtifâ” ını ölçtü. En nihayet bir yolunu bula * tak içeriye dalıp, kendi tabirince: Me * kânını peylemek lâzım geldi. Bunu yaptıktan sonra, tekrar geri * sin getiye dönüp arkadaşlarına habtf verecekti. — Bismillâh! Fotinlerini çıkarıp koynuna soktük fazla, ve insana da| para kazandırıyor. Biraz geriye çe - kildi, baktı.. onun ardiye sandığı, ge - niş, Ankaranın stad- yomu kadar yer kap- lıyan bir şeydi. Birkaç adım ile- riye doğru gidince, bunun duvarların - » da acayib restimler gördü. Durdu, sey - retti. Bunlar, ace - mi bir elden çıkmış hissini veren, göz a- licı renklerle boyan- mış bir takım, aca - yiblâ"ı“d'" tonlu, | Bövlece, ayaklarında sade dK siğ P';nl' 'nlü, ' zamanır cilâlamış olduğu ÜŞ NÜ cepkenli, matruş | 1 4A iyi tutunarak üzerine — tırmandi t adam, önünde âdeta diz çöker vazi- $ , n çeniş bif yetteki bir öküzün boynuna bir kılıç saplıyordu. Bunun müukabil tarafında- ki diğer bir resimde, gene — bir takım adamlar, nalları havaya dikilmiş ökü - zü. bir çift beygir koşulu bir kızağın içerisinde sürüp götürüyorlar, ve bu esnada sahnenin gerisini dolduran ke- sif insan kalabalığı da o deminki ayni adamın üzerine yelpaze, portakal, şap- ka, mendil, hasılı bin bir — çeşid eşya yağdırıyorlardı. 'Torik Neemi — bu resimlere baktı, baktı.. bir mana veremedi, Kendi ken- sahadan ibaretti. Etrafta, fırdolayı V” anCitiyatro şeklinde, oturacak yll'ıw' tâ karşıda, kapalı bir kapı, bir in ağ” zıra andıran loş bir medhal vardı. İçeriye atladı. Kulak verdi.. her v raf etiste di. — Ne tuhaf! dedi. Burası şimdi het bizim Fenerbahçe stadyomunu andır” yot. Herhalde bir oyun yeri ammâ, Tacısı, patronu iflâs etmiş, kıpılıu'i lacaklar. Yahud ki muharebe yüzlüif der: oyua paydos. Hücrelerin kıP'”bn— dine: daki- örümceklerden — belli, Hele — Zehir, burası bir sinema, falan o- | buraya bir yerleşeyim de, bulup lacrk; dedi. dana çıkarana aşkolsun! Etralı şöyle bir gözden geçirecek ol (Arkan var)