Holivudda konservatuarı açılacak Aranılan evsaf_: Güzelli Şahsiyet: *20, İrade ve hüsnüniyet: *10, Artistik kabiliyet: * 30, Muhtelif evsaf: * 10 Yazan: S. Göoldwyn En yüksek ücrer alan sinema Sinema san'atkârlarını halk arasından seçmek zamanı çoktan geçmiştir. Halk tabakası içinden çok yüksek, pek çok de- ğgerli san'atkâların meydana çıkarıldığını tasdik ederim, Fakat bundan çok ta zarar gördük. Bu suretle seçilen san'atkârlar günün birinde o derece yüksek talebler- | de bulundular ki az kalsın zinema sana- yül tehlikeye düşecekti. Düşündük, ta- gındık. Nihayet şu karara vardık: İstedi- Kimiz evsafla, istediğimiz tarzda san'at. kârlara malik olmak için Hollywoodda yahud Los Angeleste bir sinema konser- vatuarı açmamız lâzım geliyor. Bu kon- servatuarda sinema san'atına tam mana- sile malik san'atkârlar yetiştirilecektir. ema san'atklırları çekirdek- olacaklardır. Bu da sinema yük bir kazançtır... Öyle ya... Tiyatro- culuk için, şan için konservatuarlar bu- lunduktan sonra, bunların ıkisini de ge- ride bırakan büyük sinema sana: den bir könservatuari bulunmasın?.. Sinema konservatuarına girecek olan- lar çok büyük bir titizlikle seçilecekler- dir. Seçiciler vazifelerinde evvelâ hak- kın, sonra da prodüktörlerin arzularını gözönünde bulunduracaklardır. Yedisi sessiz, sekizi sesli olmak üzere, on beş yıllık sinema hayatımızda şunu öğrendik ki halk yalnız ecinsi cazibe» ye meftun değildir. Zekâya, kabiliyete, san'ata çok büyük bir ehemmiyet voer- mektedir. Konservatuara girmek için derecrler eyledik. Bu dereceleri aynen aşa- azıyorum: üzellik: 96 10. Eskiden bu nisbet yüzde elli derecesin- de idi. Zekâ: Şahsiyet veya cins! cazibe: ©» 20. İrade, işde hüsnüniyet: © 10. Hele bu son dört sene içinde iradı hüsnüniyete hiç bakılmaz olmuştu. Artistik kabili. 96 30. Sinema könservatuarı film kumi Tarı arasındaki yıkıcı rekabete verecektir. Bu konservatuar kümpanyalar vasıflarını iyice bildikleri san'atkârlar alacaklardır. Şimdiye kadar film kumpanyaları mil- yonlar sarfettikten sonra güç hal İle bir kaç değerli san'atkâr elde ediyorlardı. b 2 ve bir sinema k: ** 10, Zekâ : * 20, yıldızlarından Mae West Fakat henüz iki film çevirdikten sonra bu san'atkârlar müdhiş taleblerde bulunma- |ğa başlıyorlardı... Bu da film kumpan- yalarını hayli zarara soktuktan maada sinemacılıkta bir nevi ahlâksızlığa yol j açıyordu... Bence sinema koönservatuarı, güzel |san'atlar akademileri. gibi devlet müecs- sesesi olmalıdır... İmtihanlar resmi ma- hiyet iktisab ederse verim o nisbette faz- a olur... | Bugün açıldığı takdirde bu konserva- tuardan elde edilecek ilk hayırlı netice |ancak on sene sonra meydana çıkacak- tır. Geç olacak, fakat temiz olacaktır. | S. Golduyn / Sinema yıldızlarının garib mukaveleleri Sinema yıldız ve san'atkârlarının film kumpanyalarile akdeylemiş — oldukları| mukavelenamelerde bazan çok — garib maddeler bulunmaktadır. Meselâ: Crosby yüksek bir san'atkâr olduğu iddiasındadır. Bu yüzden film kumpanyası olan Paramcunta ilânlarda isminin filmin isminden evvel dereodil-| memesini şart koşmuştur. Kumpanyanın mütevali ısrarları İsında Crosby geçenlerde bu iddlasın istisnaf bir surette vazgeçmiş ve İsmini, İson çevirmiş olduğu (Sug You Sinners) | filminin isminin üzerine yazılmasına mu- | vafakat eylemiştir. Cecil B. de Mille — Kumpanya ile yap- | ede edasına bir | ve| mış olduğu mukavelena projeksiyon makinesinin köonmasın: maiyetinde daima bir maki rulmasımı taleb etmiştir. mucibince filmler münasebetile çekilen fotoğraflarımı kabul veya ademi kabul hakkına malik bulunmaktadır. Sabahl rı da istediği vakit yatağından kalkaca- ğını tasrih eylem Bob Burus — İstediği vakit filmlerinin |muhaverelerini yazmak veya *adil eylo- mek hakkına maliktir. Çevirecek olduğu filmlerin muhaverelerine çok ehemmi- |yet vermektedir. Kumpanya ona ge bulundu- | Claudette Colbert — Müukavelenamesi | verdiği vakit muhavereleri tadil eyleme- |mesi hususunda ricada da bulunmakta- dır, aai — anc'lel ei T Birinciteşcin 6 İki kişilik Karı koca lokantaya — gitmiş lerdi. Yemekle beraber salata da geldi. Erkek salatayı çatalile ka. rıştırdı. Garsonu çağırdı — Garson. — Bay?., — Ba salata iki kişilik mi? — Eveti — Öyle ise niçin içindeki so Tucan iki tane değil! * Izin günlerinde Memur on boş gün izin âlmiş- tı. İznin bitmesine beş gün kala işinin başına döndü; şef: — On gün daha iz Dedi. Memur düşündü: — Biliyorum amma, çok yo- ruldum da.. z vardı Gördüğüm için İki eski arkadaştılar. Bir akşam mey banede oturmu: "'â': lar, — çakıştırıyor- lardı. Şuradan bu- radan konuştular. Biri: — Ben bir oto- Dedi, öteki güldü; — Sen mi? — Neye gülüyorsun, — Gülünmiyecek gibi mi, şu ayakkab- larının altlarındaki delikleri gör de on- dan sonra otomobil almayı düşün! — Onları gördüğüm için otomobil al- mayı düşünüyorum ya, kışın yağmurlu, karlı havalarda yaya yürümem, ayakla- rım su almaz. — Karım, bugün çamaşır yıkayor, ço- cukları da beraber aldım, geldim. — Ses çıkarayı i iyormuş, der gider. — Şu üç Hirayı al, senden üç ay evvel borç almıştım ya.. biraz geç lade edi- yorum amma.. — Teşekkür ederim, ben unutmuş- tum Dile.. Bunu evvelden niçin söylememiş- m, deme, bayan görse bile; saat yediyi Nereden biliyor Sırnaşık âşık, kendini sevmls geldi. Kapıyı nişanlısının küçük kar deşi açtı: — Ablan bugün benim gelee teğimi biliyor muydu? — Biliyordu. yen nişanlısının evine — Nereden anladın! — Sabahleyin erkenden sokât Ja çıklı da., * Ültimatom Kocası eve geldiği din çıkıştı: — Evvelki akşam, gene evl dün sabah geldin.. dün al bugün geldin.. en; ben d€ yanınlf geni bırakır, âanını dönerim. A Çok değişmiş ışın, öteki esmerdi, ikisi de set vimli ve cana ya- & 1 / kındılar, birkaç ay “Fri birbirlerini — göre Z7 memişlerdi. — Tek İj rar — görüştükleri - zarnan sevindiler: — Nasılsın? — Ya sen? Hemen en esaslı şeylere geçtiler. E$ mer sarışına: — Sen yokken, nişanlın çok — değiştii dedi, artık eskisi gibi şurada burada gÖ” t€ünmüyor, her rastgeldiği kadına bak* mıyor. — Hakikaten çok değişmiş, benim dü haberim var. 2191? — Ben burada yokken evlenmiş tel Şpiker — Şimdi size, söğ bir derenin sesini dinletece) Başım ağrımaz Yumurta alıyordu; yumurta sordu: — Günlük mü? — Vallahi billâhi günlük. Yumurtaları sattı, yumurtaları alan gittikten sonra; kendi kendine konuştu: — Başım ağrımaz, tavuklar geceleri yumurtlamıyorlar ki! Aksilik — Ava gidiyorum. Der evden çıkardı. Bazan da: — Balığa gidiyorum. Der, gene evden çıkardı, o gün de ev - den çıkmıştı. Saatlerden sonra eve dö - neceği zaman düşündü: — İşte aksilik buna derler, dedi, evden gıkarken ne dediğimi unuttum. Şimdi bir yerden bir tavşan mı alıp eve dönmeli - yim, yoksa bir balıkçıdan balık mı al - satana — Ben bütün bu mücevherlerden, b* eldiselerden, bu kürklerden bıktıt" Hepsini atmak istiyorum. — Lüks merakın geçti demek.. ti ne tin malıyım' — Hayır, yenilerini alacağım dı Â) WİİZ ı Bir tek biletle, çoluk çocuk hep birlikte sinemaya girebilmek mümkündür. N