aa “Son Posta,, nın L GÖKTE Ay soönlarında, bir delikanlının, kuyum Deu dükkânlarının önünde durarak Üze- rinde 50 lira yazılı bir broşa ini çektiğini görürseniz hemen yaf- rınız: Bu delikanlı âşıktır!... manlarda, zevk ve safa günle- Tinde, böyle bir derde mü, lmuş bir Renç aya bakarak iç çekerdi, şimdi ise, “bilhassa ay sonlarına doğru üzerinde 50| liya yazili olan bir brc kadar sürüli bir tarafa kate geçelim. Broşa ha- nın ismi Pirsi idi. Kuyum- hasında da Hammerton ve Şe- riki adı okunuyordu. Broşun hakiki de-| e bakın baktığını | Çeviren kins beni atlatacak değilsin a.. tı. ğerini anlamak istersel - lerimizle kaydedelim ki - gene nazariyeye baş vu- | Fakat, real! ndan, eğer | delikanlı bu broşu bir hovardalık edip | te alsa ve Marisine verse, genç kızın se- vincinden top gibi sıçrayıp boynuna atı- lacağı muhakkaktı. Bröş ta genç — kızın B şeydi hani... * Fakat, delikanlı, cebindeki birkaç man-| giri şakırdattı dürttü. Tam bu sırada, bi- İ risinin ndiğini duydu. | | — Vay canım, iki gözüm Tomkins, Se- Pni gördüğüme ne memnun' oldum bile- , Mezsin... diyordu. | Delikanlı aldırmadı. Bütün serveti olan f birkaç mangırını gene şıkırdatmaya ko- — yuldu. Fakat bu sefer omuzuna bir el do- kundu ve ayni ses adetâ: B —- To | diye k Pirsi, o zaman kendisine hitab edildi- " ğinin farkına vardı. Yanı başında, yakı- | şıklı, şirin şirin gülen, güzel dişli, fakat ' ömründe hiç görmediği, tanımadığı bir “delikanlı duruyordu. Pirsi: — Affedesiniz, zannederim ki — sizin- le... diyecek oldu. Meçhul delikanlı sitemli bir tavırla: — Beni tanımadın mı?.. Doğrusu bek- | JTemezdim bunu yahu!... Dur ben sana hatırlatayım. Yardım edeyim: İki sene evvel, Abbazlada.. eylülde. üç hafta| | mükemmel bir tatil geçirmiştik... Hatır- dladın mı?.. dedi. | — Pirsi, ömründe Abbaziaya ayak bas- “Mış değildi. Özür diledi: | ——— 'Torik işaretle ifadei meram etti, Me- — Peki! dedi; geliniz benimle ! Çıktılar. Pa -| kat dışarıdaki manzara — zavallı| Toriğin bütün ü- midlerini — kesti. Orada, yanyana dizili on tane ka- dar, üstleri bey - lik battaniyeler - - le örtülü, karyola duruyordu. Ve bir kaç tanesinin içinde, o aralık istirahat — halinde bulundukları anlaşılan polis - — ler uzanmış, yatıyorlardı. © Memur, Toriği buradan geçirerek, yüksek duvarlarla çevrilmi i Avluya çıkardı, ve kapısı tan yarımşar arşın kesik bir abdestha- ney — Haydi, çabuk ol! dedi. 'Torik orada kaldığı bir iki dakika — zarfında, kendi kendine şu suali sordu: k ı herife muhtaç eden kara bah- sın! K İşi herhalde mülâyimliğe dök- mekten, kendine acındırmaktan başka Çikar yol yoktu. O da, çıkarsa şayed. — Kendisine kılavuzluk eden memu - — rün önünde tebessümle baş kesti. €mersi'» diye de teşekkür etti Me- mur, biraz dürüşt fakat ayni zamanda | “babacan bir tavırla onu omuzlarından itmekle beraber, homurdanır gibi söy- | Jendi : — Haydi, çocuğum! Bu akşama ka - — Gar bizim misafirimizsin.. içeride uslu — Hüslu olurmana bak! - Yazık ki Torik bu sözlerin mânasım sanlamamıştı. Anlamadığı için de, mü - şı önde, köskös hücreye ki yerine geçti, oturdu: onra kapı tekrar açıldı ve Tak- — Yanlışınız olacak, diye mırıldandı. | ğ Delikanlı neş'eli bir kahkaha fırlattı ve anun sözünü kösti: — Hakkın var. Filvaki, Lovranoda otu- ruyorduk. Amma, vaktimizi daha fazla Abbaziada geçiriyorduk, dedi. Pirsi, sabırsızlanmaya başladı: — Fakat ne diyorsunuz, ben Lovrano neresi bilmem, sizi de tanımıyorum. Beriki, tınmadı, kederli kederli: — Yal... diye üzüldü. Sonra ancak Şövalyeye vergi bir sevimlilik ile lendi: — Haklısın dostum. Yerden göğe kadar haklısın. İşte onun için sana seslendim ya... Beni fena bir insan sanma sakın... Ödünç verdiğin 60 lirayı unutmuş deği- lim, Pirsi alık alık bakındı ve ağzından: — Ben.. ben.. den başka bir söz çık? madı. Meçhul delikanlı, Pirsinin konuşması- na meydan vermeden ine devam etti: — Tabil, bir daha görünmeyince seni söy- İNEN HEDİYE İbrahim — Hoyi SON POSTA AMKREENİE: dolandırdım sandın. Kabahatım büyük, . Amma sebebi var.. dinle.. hâ- n değil mi, senden parayı git- gün evvel almıştım. Üzerinde adresin yazılı olan kartını not deftı içine koymuştum. Pariste tron deği kabal ken düşürmüşüm. Özrtün tinder | ricı diyi ki etmene tahammül ede- mem, Namuslu olduğumu isbat için de, seninle konuşmam, sana seslenmem kâfi | değil mi? Hemen parayı ödemek mi isti nuz?, — Elbette. hem bu kadarcık paranıtı he ehemmiyeti var? Pirsi, gene namuslu kalmak için son| et daha sarfetti, fakat o ana değin sesini çıkar- mkins, sen de bu kadarcık para- hemmiyeti olur, diyeceksin ve Abbaziada bulunduğumuz zamanlar ge- | anun gibi kaç elli liralar harcadı- | ü ksin, amımma borç borçtur, | yerek Pirsiye 6 tane onlük lira| nın ne uzattı. Pi banknotları aldı. Kâğıd paralar naklarını yakıyordu. Fakat ken- di kendine şöyle bir muhakeme yürüttü: | Bu delikanlının muhakkak surette biri- sine borcu var. Bu birisinin ismi de Tom- kins. Delikanlı, hakiki Tomkinsi bulun- caya kadar kim öle kim kala?.. Madem ki borcu var, Ödemek te istiyor ve madem ki beni de Tomkins sanıyor. Şu halde ba- İna ödese ne çıkar?. Ve bu suretle vicda- nn temize çıkardıktan sonra, paral, kayıdsız bir tavırla yelek cebine yer- leştirdi. Meçhul delikanlhı Pirsinin elini sıktı, |ayrılırken: — Bu iş de bitti Tomkins. Geç kaldığı için affet. Beni zemmetme e mi?.. dedi. Pirsi bütün kalbi ile cevab verdi: — Ne münasebet dostum. Çok teşekkür ederim Mister... Yahu bak isminizi bile unutmuşum.. (Devamı 13 ncü sayfada) Cumartesi günü çıkıyor... İSTANEUL TRAMVAY ŞİRKETİ Üniversite ve Yüksek IL mekteb talebelerine ÂN Tenzilâtlhı tarjifeden istifade etmek hakkını bahşeden ve evvelce verilmiş değiştirilece el yeni kartlarını nda, Söğüd sok: ân olunur. olan 1937/1938 mekteb senesine mahsus sarı kartlar 1935/1939 senesi için den, Üniversite ve Yüksek meh eb talebeleri 16 İlkteşrin almak üzere Tramvay Şirketinin Ga- ında Hareket kalemine yesikalarile İstanbul, 30 Eylül 1938 DİREKTÖRLÜK Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal kesor. EEEE — GERE İcebinda ginde kül gibi idi. Dalgın nazarlarında ehem - miyetli bir endişe - nin izi okunuyordu. Peykenin — üzerine yığılır gibi çöktü. Toriğin bu hal kar- şısında: — Nen var, Tak- vor? Ne oldu?.. Su- aline: — Ben b.ü ye - mişim! cevabını verdi. — Neden? Hay - - |rola? — Beni için en - dezirabl doorlar. — Ne demekmiş o? — Beni bunda is temoorlar, — Sebeb? — Bilirim ben? Yirmi dört saatten seni kapı dışarı edeceğiz demiş iseler, onun ötesinden habarım yoktur altık. — Vah, Takvorcuğum, vah! Fakat insan merak edip de: «Suçum nedir?» diye sormaz mı? — Sormuşum.. cevab etmediler, — Mutlaka gene yahudi sanmışlar - dir: — Yok! Bunda yahudiler selbezdir - ler. Onlara dokanan yoktur. — Bana dair de bir şey söylediler mi? Ben kodesi boylıyacak mıyım? — Bilmem, Lâfı olmamıştır. 'Torik acı acı düşünceye daldı. Tak - “vor geldi. Fakat ne halde? Beti benzi vor bu suretle kendilerinden ayrılacak SON POSTANIN OMANI «— Nen var, Takvor? Ne oldu?... olursa iş fena idi. Yalnız olmuş olsa, ne ise ne.. Gurabi efendi ile karısının mev- cudiyeti tahammül olunmaz bir ağırlık teşkil edecekti, Takvora döndü: — Baksana! dedi; sen giymişin hük- münü, Artık bir şeyden pervan olma- malıdır. Şu heriflere benim tarafım - dan sor: Ben ne olacağım? — Soramam. — Ulan, ne çıkar be? Elçiye zeval yok. — Teminden zör ilen konsolos etti- niz; şimdik de elçi oloorum? — Değil, canım! Münasebetsizlik et- mesan el Bu adam soruyor de. — Kime deeyim? — İçerideki mamurların birine. — Hepsi de Fran- sızca bilmoor. Ba - zısı “Almancadan gayri lâf ağnamoor. Almanca ise bana söylemez. — Dene be yahul! Belki bir bilenine çatarsın. 'Takvor — kuürtuluş olmadığını — anladı. Naçar, kalktı, ka - pıya gitti, tık tık vurdu. Ne gelen oldu, ne de ses veren. Torik: — O öyle olmaz! dedi,Yumruğunu-sık adamakıllı kütlet. Kütledoorum. — Daha sikı, Takvor kapının kanadına olanca kuvvetile vurmağa başladı. İçeriden kalın bir ses Almanca bir küfür savurdu: — Donnervetter! Kapı, bir itişte ardına kadar da - yandı. Palabıyıkları, enli ve gür kaşla- rile hemâhenk, tokmak burunlu, lokma gözlü öfkeli bir surat içeriye doğru uzandı. Öbür köşede sızan Çinli gözlerini açıp ulumağa başladı; Lehli, oturduğu pey- keyi hemen siper aldı; Habeşli Zambo- ki: eGumba., gumba-.» diye bir hava tutturdu; Arjantinli Kodoş <estepotarya uğramış gibi, olduğu yerde dondu, kal- dı; Arnavuda gelince o da dişlerini gı- cırdatarak kendi dilinde bir şeyler ho- 3 kaşe alınabilir. NNS murdandı. Bütün bunlara sebeb, içeriye uzanan korkunç kafanın arkasından dev gibi bir iri kıyım vücud ve o vücudün sırtın da gizlenen elin tutmakta olduğu sırım kırbaçtı. O kırbaç ta, onu sallayan adam da bu muhitte ayni; derecede meşhur idi ler. Torikle Takvordan, ve Arnavuddan bıkalı oldukları için bunla: orlardı. Ve işte, bu acaip hare bu havf ve haşyetleri bundandı hüc! n her tarafına, serij gezdirdikten sonra, gök gü - andıran bir sesle, gene Al - manca bir şeyler söyledi. Çinli gene uludu.. Lehli, peykenin arkasına biraz daha sindi.. Habeşli, gumba, gümbasının temposunu birâz daha hkızlaştırdı.. Arjantinli, dizlerinin — Pardon müsü, dedi, arkadaşım so- | roor.. Ayni gök gürültüsü koptu: — Vas vyollen zi, şıyayneray ?! (|. — Ji ni kampıran pa Alman parlevu Fıranse? (**) Bir gürleyiş daha! Müteakiben de, kırbacı tutan el ha - valandı.. indi,. Şırrak!, Takvorun sır - tına, Acı bir feryad.. zavallı suçsuz er- meninin feryadı.. bu sefer, yarı erme - nice, yarı türkce: — Aman, mayrik!. vuur!. Upuzun ve incecik sırım böğrüne dolanmış, vücudünü ateşlen bir çem - ber gibi kuşatmıştı. Duyduğu acının şiddetinden, baygın bir halde yere yuvarlandı. (Arkası var) Öloorum! Ka, (©) Ne istiyorsun, domuz? (*66) Almanca unlamam.. Fransızca konu- şuyor musunuz?.