15 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

15 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kulakta kal L EDEBİYAT | an edebiyat Yazan : Halid Fahri Ozansoy Bilmem, hiç düşündünüz mü? Dailma sevilen, meşgul olunan ve bizi sık sık kü- tübhanemize çeken bir edebiyat olduğu Bibi, kafamızda yalnız hatıra olarak ara- sıra dirilen bir edebiyat ta vardır. Buna, kısaca, kulakta kalan edebiyat ismini ve- rebiliriz. Bu edebiyat, mekteb sıraların- da edebiyat muallim:lerinin okuyup ©- kuttuğu parçalarla kafamızda birleşir ve mektebden sonra seneler geçtikçe bu parçalar kafamızın içihde tekrar parça- lanmağa, başı, ortası, sonu kopup dağıl- mağa, çok kere mevzuları bile unutul- mağa başlar. Yalnız bunların unutul. yan, kalan ve yaşıyan bazı cümleleri ve- ya mısralarıdır ki hatıramızda bütün öm- rümüzce birer vecize olarak kalırlar. İşte | kulakta kalan edebiyatır kuvvetli tarafı buradadır ve ayni derecede zayıf nokta- Sı; püf noktası da burada... Kuvvetli tarafı tatlı tarafıdır. Çünkü bize gençliğimizi, uzakta kalmış, gölge- lenmiş yıllarımızı - hatırlatır. — Zayıftır, çünkü, resmi edebiyat programlarının çerçevesi içinde ekseriya bir zevkten zi- yade bir vazife olarak öğrenilmiş, bel- lenmiş ve biz, uzun zaman sonra, hayatla başka mesleklere atılınca unutulmuş git- miştir. Maamafih,,eğer herhangi — mes- lekte devam ederken de edebiyat zevki- | ni kaybetmemiş, güzel eserleri okumak- tan geri kalmamışsak, bunda, pek nadir olarak, sınıflardaki edebiyat derslerinden ziyade edebiyat muallimlerinin şahsi te- sirleri vardır. Yahud, doğrudan doğruya, san'ata ilk gençlik çağımızdan bağlılık göstermişizdir ve o heyecanla eski, yeni her türlü edebiyat cereyanlarına karşi alâkamızı kesmemişizdir. Ancak bu alâ- ka iledir ki, edebi eserleri okuyuşumuz artık bizim için bir vazife olmaktan çık- mış, kelimenin en tam ve asil manasile derin bir zevk olmuştur. İşte bir muhitte edebiyatı canlandıracak, edebi eserlerin çoğalmasını, takdir ve alâka görmesini temin edecek olan da, bu ikinci neviden san'at bağlılığının münevverler arasında fazlalaşabilmesidir. Ama bu nasıl olur? Hangi imkânlar dahilinde buna tam bir muvaffakiyet elverir? Bunu, doğrudan doğruya, o muhitteki san'at ve kültür hareketlerini, hava, gıda ve su ihtiyacı gibi bir ihtiyaç haline getirmedikçe mü- nakaşa etmek bile faydasızdır. Fakat buna karpı, öteki edebiyat, yani kulaktân kapma ve mektebden hatira kalma olanı her zaman yevaçtadır. Bunu ben de, siz de, filân veya falan kişi de #yni suretle hergün kafamızda ve bazan da dilimizde devam ettirir dururuz. Çün- kü, yukarıda dediğim gibi, çok defa bizi en eski yıllarımızın gençlik ve talebelik hatıralarına götürürler. Nasıl ki işte ben, daha geçen gün, böyle hoş bir hatıranın zevkini yaşadım. Hani Son Posta okuyu- tulafının, son ay zarfında, Amerikadaki sinema yıldızlarile mülâkat yazılarını o- kudukları İbrahim Safa yok mu? İşte o vatandaştan bir mektub aldım. Resmini de mektubuna leffetmiş. Bona yirmi se- kiz yıl evvel Galatasnray lisesindeki ta- lebeliğimizi hatırlatıyor. Meğer — yirmi dört yıldır Amerikada yerleşmiş ve bir daha vatana dönmemiş olan, fakat mektu bundaki hararetli satırlardan derin bir daüssila ile tutuştuğu anlaşılan bu va- tandaş, benim o kadar eski bir zamanda nıf arkadaşım değil mi imiş!' Kendisi- ne daha cevab yazmadan, ismini bu ya- zımda sevgi ile anıyorum. İbrahim Safa mektubunun ilk sayfasında bana kendi- sini hatırlatmak İçin şu satırları yazıyor: «Şimdi size kendimi hatırlatmak için 28 sene geriye gitmeliyiz. Galatasarayın- |da Moskosların, Brendizilerin devresinde pilâv yiyen ve Kont Jüerininin sınıfında Le Cid okuyanlar arasında 278 İbrahim Safa, Kont Jileri maamafih © mektebin en iyt Fransız hocası idi, Coyneille'den ez- berlettiği güzel parçaları hâlâ — hatırla- rum, Rodrigwe, as-tu du coeur kulaklarım- da bugün bile çınlıyor.m Ne hoöş hatıra değil mi? Hem 28 yıl ev- velki arkadaşa, uzaktan resmi ve mek- tubu ile kavuşuyorum, hem de kulakta kâlan edebiyatın bir trajedi sayfasından dirilerek sanki Fransız edebiyatı muelli- minin sesi ile benim de kulaklarımda çınladığını duyar gibi oluyorum. Ve göz- lerimin önünde o Fransızın çehresi can- lanıyor: kızdığı zaman dikleşen ve cam gibi acaib bir parıltı çıkaran iki göz ve bu gözlerden birinde, yalnız öyle hid- detli zamanlarında bazan bir lâhza için çıkarıp gene taktığı bir monokl... Sonra siyah bir çelebi saka'ı... Fakat ne zevkli ve edebiyat bilgisi ne derin, ne kuvvetli | adamdı! Hele sentaks'a verdiği ehemmi- yet!.. Öyle ki, üçüncü sınıfta bize yalnız Fransız klâsiklerini okuyup, okutup izah | etmekle kalmazdı, aynı zamanda hem on yedinci, hem on altıncı asır ediblerinin cümleleri üzerinde sentaks tahlilleri yap- tırırdı. Hele bir defasında bana, La Bru- yöre'den yaptırdığı otuz bilmem kaç sa- tırlık bir cümlenin tahlilinde, ayak üstü kürsünün önünde adetâ ecel terleri dök- tüğümü hiç unutamam. İşte kulakta ka- lah edebiyatın bizde bilhassa böyle hatı- raları canhdır ve evvelce kuvvetli de- diğim tarafı da ancak bu hususiyetidir. Hâsılı neticede bu edebiyat, bizim için bir dereceye kadar şahst bir - «hatırat» kıymeti alıyor ve yıllardan sonra bile kalbimizde bir heyecan uyandırabiliyor. Fakat bu haz, edebiyatın kendisi değil, yalnız salçasıdır. Nükte, zarafet ve fıkra gibi bir şey... Eğer bu kadarı kâfi ise! Halid Fahri Ozansoy Belgrad sırgısınde Turk pavyonu Pavyonun harici manzarası Belgrad, 12 (Hususm — Yuğgoslayya Tica- ret Nezaretinin teşebbüsile hazırlanan Bel- grad Beynelmilel sergisindeki Türk paviyo- mu 10 eylül cumartesi günü sabahı saat onda büyük merasimle açıldı. Belgradın ortasından geçen Sava nehrinin kenarındaki.büyük mrazi sergi için ayrılmış ve Türkiye, Çekoslovakya, İtalya, Macariş- tan, Romanya, Bulgaristan, Fransa, Holanda ve Yugoslavyyanın Iştirak ettikleri bu sergi tidden pek güzel ve o derece itinalı bir şekilde tanzim edilmiştir. On gün devam edecek olan sergi sabahleyin sekizde açılıyor, akşam onda kapanıyor. Küçük küçük dairelere taksim edilmiş ©- lan Türk paviyonu Utanbulun ve diğer şe- hirlerimizin en güzel resimlerile süslenmiş, Küçücük bina, tıklım tıklım dolu. Gözlerimin hiç yadırgamadığı binayı ra- hat rahat dolaştım. Paviyonumuzun tertib ve tanziminde, eşyaların teşhirindeki intizam ve mükemmeliyet, dahill ve harici dekoras- yonun sadeliği herkesin takdirlerini celbet- mektedir. Paviyonda başlıca ihrac mallari- mız olan pamuk, fındik, üzüm, incir, hubu- bat, zeytinyağı, ve köümüre büyük yer ayrıl- mıştır. Meyva ,balık könservelerimiz de gayet iyi teşhir edilmiştir. (Devamı 10 ncu sayfada) Radyo, akşamları «Devlet Meteoroloji istasyonundan» diye günün hava vaziye- tini verir. Gazetelerde görürsüünüz: «Dün hava yağışlı geçmiş, rüzgâz şimali şarki- den şu kadar sür'atle esmiş ve bazı mın- takalara da kar düşmüştür.» Kandilli rasadhanesinden eonra yeni bir devlet teşekkülü olarak ortaya çıkan meteoroloji — istagyonunun — tebliğlerini gördükçe, dinledikçe bu genç teşekkülün nasıl çalıştığını dalma merak ederim. E- ğer sizin merakınız da benimkine eş ola- cak kadar ileri ise buyurunuz beraberce Yeşilköydeki Meteoroloji istasyonuna gi- | relim, 1925 de kurulan ve şimdiki Umum Müdür Bay Tevfiğin himmetile bu işi yapan zirai bir teşekkülden ve daha çok heyet ilmile iştigal eden Kandilli rasad- hanesinden 1937 ye gelinciye kadar res- mi bir meteoroloji teşkilâtımız — yoktu. Bugün vardır. Başvekâlete bağlı bir mü- dürü umumilikle idare edilir. Şimdi Ye- Şilköy tayyare istasyonundaki — kısımda başmeteorolojist Bay Numan Kipmanın karşısındayız ve beraberce genç müdürü dinliyelim: — Ötedenberi memlekette rasad işle- rile meşgul olan teşekküler vardı. Bun- lar muhtelif vekâletlere merbuttular. Meteorolojiye aid türlü bakımlardan ça- |lışmalar yapıyorlardı. Meselâ: Milli Mü- dafaa Vekâletine aid askeri hava rasad teşkilâtı, Ziraat Vekâleti meteoroloji enstitüsü ve teşkilâtı, Nafıa Vekâletinin su işleri rasad istasyonları gibi kısım kı- sım teşekküller mevcud idi. Meteorolojinin gittikçe aldığı ehemmi- yet önünde bunlar bir teşkilât kanunile birleştirildi, kül haline getirildi. Başve- kâlet Meteoroloji İşleri Umum Müdür- |lüğü ismi verildi. Bugün memlekette bu Vişle meşgul bulunan yalnız bu müdüri- yettir. Bu teşekkül memleketteki bütün devlet müessesatının ve hususi müesse- selerin hattâ şahısların rasa'l işlerine o- lan ihtiyaçlarını tamamen tatmin edecek vaziyettedir. Umum Müdürlük Ankara- dadır. Her tarafta, her vilâyette, bazı ka- zalarda, hattâ dağ başlarında istasyonla- rı vardır. İstasyonlarda hem askeri, hem sivil, hem de iktısadi ve zira? bakımlar- dan rasad yapılır. Bu rasadlar günün mu- ayyen saatlerinde telsizlerle bütün dün- 'yıyı ilân edilir ve bütün dünya devlet- lerinin rasadları da alınır. Meteoroloji istasyonlarının başlıca vazifesi evvelâ mümleket iklimini tesbit, gerek iktısadi ve gerek zirai kalkınmalarda, inşaatta, köprülerin, fabrikaların kuruluşunda lâ- zım olan rasağ malümatım tayin, tayya- re uçuşları için muktazi keşifleri yapıp ilân etmektir. Meteoroloji, aşağı yukarı hatıra gelmiyecek işlerimizde bile Yüzu- mu olan bir meslektir. İnanir mısıniz herhangi bir adli vak'a- da bile meteoroloji rol alabilir. Meselâ, | bir mıntakada vukubulmuş bır hâdisede, taraflardan biri, yahud şahid şu vak'ayı, şu gece, şurada görmüştüm şeklinde bir iddlada bulunabilir. Bunu da heyeti hâ- kime bizden sorabilir. Bunun görülmesi hava vaziyeti itibarile imkân dahilinde midir, mehtab var mıdır, bu mesafeden görüş mümkün müdür vesaire şeklinde. Biz günde üç defa hava kartı çizeriz. Dünyanın her tarafında rasadlar ayni sa- atlerde yapılır. Beynelmileldir. Hattâ memleketler arasındaki saat farkları na- zarı itibara alınarak aynı zamanlara te- isadüf ettirilir. Neticeler telsizlerle dün- yaya ilân edilir. Her memleket kendi memleketile alâkadar telsizleri alır. Bun- lar bir hava kartına doldurulur. Meselâ, biz Türkiye Ile hemhudud olan kısımla- rın rasadlarıniı muntazaman alırız. Bu suretle diğer mıntakalardan bize tesir etmesi melhuz hava vaziyetlerini siklon, antisiklonları tesbit eder, gazete ve rad- yolarla ilân ederiz. — Memleketimizde havanın nasıl ola- cağını ne şekilde tayin ediyorsunuz?.. — Bunun için tivar memleketlerin ba- va vaziyetini tedkik ediyoruz. Telsizler- le malümat alınmasının sebebi budur. Devlet meteoroloji istasyonunda bir Saat Hava vaziyeti nasıl tesbit ve evvelden nasıl tahmin edilir? Meteoroloji istasyonu memurları yurdun hava vaziyetine aid tahminlerin bazan tahakkuk etmeyişine ne diyorlar? Numan Kipman yüksek hava sondajı yaparken Hangi hava tahavvülleri, cereyanları bi- zi müteessir eder. Bunlar malümdur. Bir an dinlenmek istez gibi duran genç meteorolojist sözüne meşgul bulunduğu *ak olurlar. Bü istidlâlin çok kuvvetli ole ması için eski rasadların da bulunması normallerin bunlardan çıkarılması icab eder. Bizim teşkilâtımız Cumhuriyetin e“ | seridir. Eskiden kalma sağlam raporları" mız yoktur, Sonra düşününüz ki hav3 vaziyeti insan; dalma aldatabilir. Maam2- fih ekseriyet itibarile istidlâllerde mu- vaftfak olunur, Yüzümüz umumiyetle ka- Ta çıkmaz. Konuşmamız burada bitmişti. Bay Nu- man Kipman: — Arzu ederşeniz, dedi, Size âletleri- mizi göstereyim. Şimdi sonaaj ameliyesi de yapacağız, görmüş olurgunuz”.. Beraberce evvelâ istasyonun işgal et tiği küçük fakat sevimli, derli toplu bi nayı dolaştık. Nazik rehberim her âlet önünde umumi ve coğrafi Mmalümatıma ek olan kozmoğrafya hakkındaki - fikir depamun bir hayli mahmul — olduğunu sanarak uzun boylu izahat veriyot. İştt hava tazyik tahavvülâtımı kaydedet, dünyadaki bütün sarsıntıları hemen dü“ yan âletler.. Telsiz odası. İki genç telsiz memuru kulaklarile büs tün dünyayı dolaşıyorlar, Günde üç de“ fa beynelmilel rasad raporlarını alıyor" ilmin ehemmiyetini tebarüz ettirmek İs-| Jar, tiyen başka bir bakımdan devam etti: — Meteorolojinin kıymeti ve ehem- miyeti her tarafta tamamile anlaşılmış- tır. Meselâ zirat sahayı ele alalım: Bir şeker fabrikası kuracağız, bu fabrikanın iyi pancar yetiştinen bir mıntakada ku- rulması Jâzımdır. Pancarın ne kadar ya- ğışa ihtiyaç gösterdiğini, ne biçim — bir toprak istediğini ve nihayet buna tesir edeçek diğer âmilleri tayin ve tesbit e- den bir meteoroloji faaliyetinin ademi mevcudiyetini kabul edelim. Bu takdir- de evvelâ muhtelif mıntakalarda deneme pancar zeriyaltı yapmak iktiza edecektir. Bunun için birçok zaman kaybedilmiş 0- lacaktır. Halbuki elimizde memleketin iklimini tesbit eden raporlar mevcud ©- lunca böyle bize vakit kaybettirecek de- neme ameliyelerine lüzum kalmıyacak, doğrudan doğruya bu raporlara istinaden tesis ameliyesine geçilecektir. Bir diğer misal alalım, Farzedelim ki, memlekete yeni bir tohum getiriyoruz. Bunu nerede yaşatabiliriz. Tabiatile to- humun bir sertifikası vardır. Şu şartlar | ki: altında ve şöyle bir toprakta yetişir di- ye.. derhal rasadları tedkik eder, bu to- hum için elverişli topruğı bir an içinde buluruz. Meteoroloji o kadar taammüm etmiştir ki, yüksek teknik hareketlerden en küçük teşebbüslere, meselelere kadar her şeye şamil bir hal almıştır. Halk ta aliş- | mış, ehemmiyetini idrak etmiştir. Gezme- Jerimizi bile gazetelerde (hava bugün böyle olacak) şeklindeki rasad Taporla- rına göre tanzim etmiyor muyuz?. Aklıma Kandilli rasadhanesinin rapor- ları gelmişti. Gülümsedim. (Bugün yağmur yağacak) diye verdiği haber üzerine pardesülerimizi giyip, şem- siyelerimizi elimize aldığımız, bilâkis güneşten pardesünün sırtımıza, şemsiye- nin kolumuza ağır geldiği, yahud da (bu- gün hava açık geçecek) şeklindeki rapo- runa aldanıp dımdızlak sokağa çıkarak suya düşmüş kedi yavrusuna döndüğü- müz bazı ahval gözümün önüne geldi. Demek oluyor ki yalnız bizim kafala- yımızın değil, makinelerin, âletlerin de tahmin kabiliyetleri bazan azalıyor, ya- hud kuvvetini kaybediyor, bazan da âl- danıyor. Sordum: — Peki bu rasad raporlarında aldan- dığınız oluyor mu?.. Bazan tamamen ak- si bir vaziyet hâsıl olmaz mı?.. Zeki muhatabım bu suah niçin sordu- ğumu sezmişti, gülümsedi: — Burada dayandığımız ameliye istid- lâldir. Biliyorsunuz, istidlâl nihayet bir ihtimalden ibarettir. Yüzde yüz kat'i de- ğildir. Tahmin nisbeti muhtelif memle- ketlerde farklıdır. İstidlâlde Amerikalı- lar şu kadar, Almanlar gu kadar muvaf- 8 de, 44 de ve 20 de... Sordum: — Bütün memleketlerin rasadlarıni anlamak nasıl mümkün oluyor?. Cevab verdiler: — Şifre ile.. beynelmileldir kullanılai şifre.. her millet anlar ve de şifre edebilir. — Bütün memleketler hep birden mi İân ediyorlar, karışmaz mı?, — Hayır, het memleketin ilân ” sağti tesbit edilmiştir. Saatler malümdur. Fi lânca saatte filânca memleketin - rasad — ilân saati olduğunu biliriz. — Niçin İstanbul için ayrı bir hava ra* poru neşredilmiyor?.. — Türkiye için yaptığımıt — istidlâli — mıntaka mıntaka — yapıyoruz. Egedö Trakyada; Orta Anadoludu hava vaziyt“ ti göyledir diyoruz. — Bana İstanbul için böyle bir istidlâl yapmak imkânsız gibi geliyor?. — Neden?.. Şakaya olan tahammülünü — ölçtüğüm m muhatabıma gülümsiyerek dedımi — İstanbul havası malüm. Kadını de* nize benzeten şairler olduğu gibı İstan* bulu da kadıma benzetenler de yok de“ ğil. Nasıl olur da fettan bir kadın gibi bir dalda durmıyan İstanbul. havasıni tesbit edebilirsiniz. Bu istidlâlde daimâ yüzünüz kara çıkmaz mı?.. Bay Numan Kipman güldü: —Hıkkmııvıramz,omnw da huyunu, suyunu bilmek, ona göre 4* yar etmek mümkündür. - Biz de istidlâ/ hesablarımızı bu vaziyete göre yapar:4 Şimdi sondaj ameliyesi yapılacak! Tayyarecilik ve'hava istidlâli bakımıf” dan yüksek havayı bilmek lüzım! Yuka” vıda nasıl bir rüzgâr esiyor, hangi iştikâ* mettedir ve sür'ati ne kadardır? Bir tay* yareci bunu muhakkak bilmelidir. Bu â* meliyeye (sondaj) diyorlar. Çocukların uçurdukları balonların 17 manı kırmızı bir balona müvellidülmü dolduruldu. Bir adamın güç kucaklıy4” cağı kadar şişen balon Teodolit denilei #letin yanına getirildi ve serbest bırâ* kıldı. Meteorolojist: ü — Balon uçurmak çok keyiflidir? Dedi. — Hakkınız var dedim. Bilhassa bi? gazeteciler hem çok yapar, hem çok ©* veriz!. Teodolit yüksek bir sehpa üzerindi? mikroskoba benziyen bir âlet, Adesesi?” den baktınız mı uçurulan balonu kaybü” luncaya kadar takib edebiliyorsunuz. Yö” nında bir de eaat asılı. Her dakika bW şında ve dakikaya yedi saniye kalan ei hıyor. Başındaki memur her dakika bi” (Devamı 10 ncu sayfadi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: