SON POSTA Abdülhamid devrinde bir aşk macerası : |3 21 Ağustos ——— K Yazan: A. R. " Ğ Ki Şâhâne gözlü genç kız Yarın sabah erkenden, ortalık tenha İ- ken buradan çıkarak ilk vapurla İstanbu- la ineceğim. ş'):mn annesi, derhal harem dı!ı!şl— ne geçmiş; doğruca kızının odasına Bİt- mişti. Artık bu ciddi vaziyet karşısında hakikati daha ziyade saklamaya lüzum görmiyerek her şeyi açıkça söylemiş; Ze- ki beyin mektubunu vermişti, r Leylâ, çılgınca bir sevinç ile mektubu açmıştı. Yüksek sesle okumaya başlamış- tı. Zeki bey, temiz bir lisanla kendisine sevgisin bahsediyar: [g;ud::n de .yıumuıım duyuyorsan Leylâ, bu saf aşkımızı şimdilik kalbleri- mizde gaklıyalım.. aziz hatıralarımız bu iztirablı günlerin verdiği ncıhîra ku;* şi koyalım... Hangi gece vardır ki, sab_ı' olmasın?.. Nasıl olsa, bizim de gece gibi kararan hayatımız bir müddet sonra h- Genç kız mektubu bizzat mülâzim Asafa vermişti az kalsın Sayfa Kınalıada vapuru dün batıyordu Dün saat altıda köprüden Heybeliye ha- reket eden Kınalada vapuru Fenerbahçe ile Kınalıada arasında ehemmiyetli bir kaza geçirdi ve devrilmek tehlikesi at- lattı. Yüzlerce yolcu da büyük bir heye- can ve telâş içinde ölüm korkusuna tu- tuldu. Hüdisenin tafsilâtı şudur; Kınalıada vapuru saat altıda Adaların akşam postasını yaptığı için çok kesif bir yolcu kalabalığı ile köprüden hareket et- miş ve seferini Fenerbahçe önlerine ka- dar arızasız olarak geçirmiştir. Fakat Fe- nerbahçe - Kınalı arasına gelindiği za- man yolcular makine dairesinde bir pat- lama duymuşlar, sonra da makinelerin durduğunu, vapurun yavaşladığını hisse- derek büyük bir sessizlik ve endişe için- de birbirlerinin yüzlerine bakmağa baş- Tamışlardır. Bu sırada üst kattaki su tulumbasının işlemeğe başladığı da görülünce heyecan ve endişeler büsbütün artmış, nihayet birdenbire vapurun imdad düdüğü acı a- ©1 ötmeğe başlamıştır. İşte.bu düdük yüz- Jerce yolcuyu bir anda yerlerinden fır- datmış, alt kat yolcularından bir kadının da: — Batıyoruz! diye feryad etmesile ba- gırmalar, çığlıklar, koşuşmalar baş gös- termiştir. imdad düdüklerini işiten Burgaz vapuru gemiye yaklaşmış, iki vapurun kaptanı vaziyeti konuşmuşlar, Kınalıdaki tehlike |azalmış görüldüğü için Burgaz yoluna |devam etmek Üzere hareket etmiştir. | Fakat henüz 300-400-metre ayrılmadan Kınalının imdad düdüğü yeniden acı & c ötmeğe, yolcuların çığlıkları duyul mağa başlamıştır. Burgaz derhal gerl dönmüş, bu sırada İstanbuldan Buyüka- da doğru seferini yapan Pendik vapuru da görünmüş, her ikisi de sağdan, soldan Kınalıya yanaşarak kazazede gemiyi ae ralarıma almışlar, yolcular büyük kir korku içinde bulunduğu için Pendik va- puruna nakledilmişler, posta da ayni vae pura alınmiş ve Heybeliye, oradan Büe yükadaya uğrıyarak yolcuları bırakmış- * Geride kalan Kınalı da tek kazanını işleterek gayet ağır bir seyirle Kınalıya yanaşmış, bu suretle büyük bir tehlike atlatılmıştır. Hâdisenin buraya kadar — anlattığımız safhası herkesin gördüğlü safhadır. Bir de işin içyüzünü anlatalım: Kınahada vapuru Fenorbahçe açıklarıma geldiği sırada makine dairesindeki maki- nelerden birinin buhar nakleden borusu patlamış, etrafta bulunan makinistlerin elleri, yüzleri yanmış ve bittabi derhal tam bulacak., hayatımıza parlak bir saae | L l GTek yalıdan çıkmış: üno kadar Na 5 Y K g ; ğîîwg:nî :o:ıî?u. ğıives;'m_ ve | iskeleye doğru ilerlemişti. fırsat buldukça; daima senin için çîş;î kalhimde biriken iştiyakları sana l Teceğim.) Diyordu. z dkie Leylâ o gece yatağına girmemişti. zun saatlerini, sevgilisine mektub y::- u Mmakla geçirmişti. Sayfalar aı_ııdurın a mektubda, sık sık şu cümleleri tekrar et- Mişti: - (Mesafenin uzaklığı, beni senden hiç ayırmadı, Zeki._.. Daima daima gözlerimin ea kadar hiçbir insanın kr;vvctli bir aşk ile seviyorum. Ve gün- ler geçtikçe, bu aşkın kudretine tama- i ş. Si men esir olduğumu hıııııilyorumim bî şünmem.. Zeki?... " & ütemadi! kafamı yoruyorum. ni:'[ L:uiıkkıyı;,ıını. ayni şekilde ııu.l'cu_l_)e- le etmek istiyorum. Fakat bütün dl;,îlı: düklerimi; pek âdi, pek kıymetsiz yorum. z Öğle bi G T aa ba klike ni, herkesi.. ve hattâ başımıza B ti getirenleri bile hayran bırmmr.mâw mızın kuüdretini, birbirimize ;e H ne yürekten bağlandığımızı * eri MAĞ lasın. Zulüm ve istibdad ile bıy.ıı:y istiyenler, yaptıklarından utansın. aSi aha Buna muvaffak olabilmek için he " O kadar dalgındı ki; kendisini 'bahçe kapısına kadar teşyi eocn bahç.vun::, köşe başında bekliyen ikl"nvü ı_d_ıum;'gk: li bir işaretle kendisini gnncı-dığınl ari edememişti. Bu iki sivil adam, iskeleye kadar onu takib etmişlerdi. Ve sonra, 'ofıda .hı:n!ıı açılmış ölan kahvelerden hııîıne Birmiş- ler; kahvenin köşesinde sinmiş gibi du- ran bür (kanun zabiti) ne mülâzim Asafı g&mnnlşlcrdi. Kanun zabiti. yanındaki kanun çay larını alarak doğruca mülâzim A: (Baştarafı 1 inci sayfada) lar, Lübnan, Fransa, Türkiye, İngiltere, karşılarına kim çıkarsa çatıyorlur. ve küfrediyorlar. Lübnana isabet eden hisse son zamanlarda o kadar ileri gitti ki ni- hayet Suriye hükümeti buna müdahale- mecbur olarak gazetelere ve halka hi- taben bir tebliğ neşrine mecbur oldu. Bu tebliğde bilhassa Lübnana tevcih edilen neşriyattan bahs ve gazeteler bundan tahzir ediliyor. Ancak, tebliğin ikinci fıkrasında «ekendilerile dostiluk münase- 'petleri tesis etmek İstediğimiz komşula- İyımız» kaydı bulunduğuna göre hükü- met, Türkiye aleyhinde yapılan neşriya- fın da doğru olmadığını gazetelere ve ef- kârı umumiyeye bildirmek lüzumunu hissetmiş demek oluyor. günebileceğim, ve düşündüğümü . tatbik edeceğim?.. Bunları, benüz ücaL yorum... Fakat, tamamile müsteri Siz Her vasıtaya müracaat ederek sen!. &l e adım takib edeceğim; hiç olmazsa M tublarımla olsun, sana yalnızlık 'î sektirmemeye gayret göstereceğinlei Ortalık ağarmaya başlarken; _[ lk yanında Bilâl ağa olduğu halde “';['_'M dalresine geçmiş; yazdığı uzun Me kla mülâzim Asafa bizzat vermiş.. VeTirS” de: — Lütfen Zeki beye söyleyiniz. Tama- mile manevf hislerime tercüman olan b mektuba, madkif bir sözün “"ş"_'“m“’“;y temedim. Kendilerinin, maddi bir Y“İ . ma ihtiyacları olduğunu w'mm'h'“_ Tum. Fakat, şayed böyle bir ihtiyac h sederlerse, benim validemin — serveti, tamamile emirlerine hazırdır. Demişti. Gencliğine rağmen; bayat nun hücra bir köşesinde, maddi nevi mahrumiyetler içinde geçet ö Mmülüzim Asaf; baş döndürücü bir gözü” liğe malik olan genç kızın bu wl.ıen— in ŞHisında, Adeta sersemlemiş; derin ıuetıb içini çekerek, zihninden şunları geçirm!s ti: — Acaba gu gök kubbenin altında, Ze ki bey kadar bahtiyar adam var mi?, K gördüğüm dakikada, kendisini tebi deyim, ti — Anadolu- ve ma- zavallı * Mülâzim Asaf, Leylânın muhteşem gü- İ tetliğinin, ve gühine sözlerinin tesiri ab yanına gitmiş; kısa bir isticvabdan geçir- mişti: — Adınız ne?. — Asaf, — Erzincandan geldiniz, değil mi?.. — Evet. — Bu gece, Sadık paşaların yalısında misafir kaldınız. — Evet. — Buyurunuz. Beraber gideceğiz. Asaf, o kadar şaşırmıştı sorulan su- allere, âdeta bir makine gi bilmeden ve hissetmeden cevab vermişti. Fakat son sözler, onu birdenbire bir is- -| yana sevketmişti. (Arkası var) Suriyede Türkiye aleyhdarı neşriyat Filhakika son zamanlarda Şam gazete- lerinde Türkiye aleyhine yapılan neşri- yat o kadar ileriye gitmiştir ki hüküme- tin bu tarzda bir müdahalesi zaruri ol- müuştu. Lübnan vesilesile yapılan bu teb- liğ içine bu suretle Türkiye de karıştırıl- mıştır. Acaba hükümetin bu tembih ve ihtarı- | nın faydası olacak mi? Zannetmiyorum. Birkaç gün faydası olsa da biraz zaman geçtikten sonra gazeteler tekrar hareke- te geçeceklerdir. Çünkü Suriye muhar- rirleri etrafa küfretmekten başka yaza- cak bir şey bulamıyorlar ve büyle şeyler yazmadıkça da dört küçük sayfadan iba- ret olan gazeteleri tatsıt, tuzsuz bir Wı oluyor! BAŞ Diş, Nezle Nevralji ve bütün ağrılara karşı İstanbul, Bursa, İzmir, Adana Ziraat Mekteblerine talebe alınacak 1 Eylülde açılacak olan bu mekteblerden birine girmek istiyen orta mokteb .ğııur—lmnm Vilâyet veya Mektep Müdürlüklerine acele müracaatları lâzım. dır. — «31S5i» — 5514 Te ea | muama—mua Baş, diş, nezle, NEVROZİN Yolcular birbirlerini çiğniyerek şuur-| Makine durdurulmuştur. Bu arıza üst suzca vapurun sağ tarafına saldırmışlar | Kattaki su borularında tesirini göstermiş, ve böylece tehlike büsbütün artmış, va- |SU tulumbasının çekildiğini gören halk, Bu | bunu müteakip vapurun imdad di ğüle pur sağa doğru meyle başlamıştır. vaziyet karşısında vapurun memur ve müstahdemleri yolcuları teskine koşmuş- lar, sağ tarafa toplanan kalabalık ortaya ve sola alınmış, fakat yolcular arasında- ki korkü ve heyecan bastırılamamıştır. Bu sırada köprüye gelmekte olan ve nü de işitince can kaygusuna düş bu şekilde vapurun devrilmesini intaç edecek tehlike baş göstermiştir. Dünkü kazada yalnız makinistlerin yüzleri yanmıştır. Başka yaralanan yoks tur. Meseleler: Çürük çoraplardan erkekler de müşteki (Baş tarafı 1 inci sayfada) Dün matbaada ötururken içeriye genç bir adam girdi ve çoraplar hakkında ya- zı yazan muharrirle görüşmek istediğini söyleyince kendisini bana gönderdiler, Genç adam evvelâ kendisini tanıttı. Tur- hal şeker fabrikası işcilerinden Bay M. Poyraz imiş: — Siz yerli çorapların çürüklüğü hak- kında yazı yazıyordunuz, okudum dedi. Fakat yalnız kadın çoraplarının kötülü. ğünü söylüyorsunuz. Halbuki yerli erkek çorapları da kadın çorapları kadar çü- rük. Kalın oldukları balde pek dayanık- sız olan bu çorapları biz de bir haftadan fazla giyemiyoruz. Pantalonun paçasını biraz sıvadı. Kon- cundan boyunca ayrılmış çorabını. gös- tendi: — İşte ben bu çorabı iki gün evvel otuz beş kuruşa aldım. İİik günü giydim, er- tesi gün tekrar ayağıma geçirirken kon- cu böyle elimde kaldı. Ben işci bir ada mım. Parama günah değil mi?.. - İki üç kişinin menfaati için bütün memleket balkın: böyle zarara sokmak olur mu? Şikâyet ediyorum, Yazınız gazetenize, Onun söylediklerini not ettik ve bu o- kuyutumuzun şikâyetle ne dereceye ka- dar haklı olduğunu &nlamak için başka İstanbullularla konuşup yerli erkek ço- rapları hakkındaki fikirlerini sorduk. * Patigaltıda Hasan Ünal diyor ki: — Erkek çorapları kalın — olmalarına Tağmen kadın çarapları kadar çabuk yır- tılıyorlar. Buna sebeb de çürük iplikle yapılmalarıdır. Bu sıcak havalarda tram- vay parası verdiğimiz gibi hemen hergün Çorap parası veriyoruz. Ucuzları pahalı- larından daha sağlam. Ben kendi hesabı- | ma bu sıcaklarda terlediğim için bir gü- rabı en fazla dört gün içinde parçalıyo- rum, No taban kalıyor, ne alt! Erkek ço- rapları bir kontrol edilse ne kadar haklı grip, romatizma olduğumuz hemen anlaşılacaktır. Eğer çorapçılar insafa gelip te dayanıklı mal yermiyecek olurlarsa bari hariçte yapıl- mış çorap giyelim, * Bay Safa (Taksim) diyor ki: — Yerli malı çoraplardan çok müşte- kiyiz. Evvelâ iyi yapılmıyoerlar, çabucak gevşiyorlar, İki kere yıkandılar mu bolla- Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, |#P tlstikiyetlerini kaybediyorlar. Biraz BA EE l İcabında günde 3 kaşe alınabilir. M H B giyinmeğe itima eden bir erkeğin yerli mahı caranlardan memnun — kalmasına imkân yoktur. Hem sanra dayanıksızdır« lar. Çabucak yırtılıyorlar. İnsan hiç yıre tıksız çorap giymek isterse haftada bir çorap almak mecburiyetindedir. * Şişlide Bay Hüseyin diyor ki: — Aman bu çoraplardan bıktık, usan« dık, Ben esnaf bir adamım. Kızım fante- ziye merak eder, çorabını ipek ister, İki günde yırtar. Oğlan mektebe gider, top arkasından koşar, ayağı terler, anası ya- ma vurmaktan baş kaldıramaz. Ben iş feabı ayakta dolaşır dururum. Üç gün Çorap dayanmaz. Dikilse dikiş yeri aya- Bumı yara eder, yenisini almak mecburi- yetinde kalırım. Yani sizin anlıyacağınız benim bütün kazancım gçorap fabrikatöre lerinin cebine inmektedir. İnsaf etseler şu adamlar da, biraz dayanıklı iplik kul. |lansalar olmaz mı? Ben kendi hesabıma |ecnebi malı giymek istemem. Yalnız hü. kümet bu adamları sağlam çorap yapma. a mecbur etsin, çürük mal çıkaranlara büyük cezalar versin, hem bizim işcimiz işlesin, hem bununla aileler geçinsin, hemt de bizim paramız şokağa gitmesin, Ere kek çorapları kontrol odilecek olursa bunların da fena iplikten yapıldığı hiş şŞÜübhesiz meydana çıkacaklır. * Bay Şevket diyor ki: — Ben ancak ekmek parasını kazanan bir adamım, fakat şehirliyim, çorapsız gezemem. Halbdki bu sene karı koca çor rapsız gezmeğe karar verdik. Çünkü çi« rük çoraplara para vermekten bıktık, u« sandık. Yerli çoraplar çok çörük yapılıyor. Ga« |zetelerde okuyoruz: Haydi kadım çorap« Tarı ince İmiş te onun için dayanıksız olus yor, tırnak takılıyor diyorlar, bakınız el- lerime tırnaklarım sivri mi, ayağıma da kalın çoraplar giyerim. Gene de, çorabı biraz sertçe çektim mi konç elimde kali. yor. Yerli malı giymek herkesin istediği şeydir. Fakat bizim bu isteğimizden bir takım insanlar böyle fena bir şekilde ise tifade edip, nihayet bizi yerli mallardan soğutmasalar daha doğru olmaz mı? H. H, Modern Türkiye — Modern Türkiye meg- muasidin 26 açi sayısı çıkmıştır,