12 Sayfa enlerde, ıxkndqlm Endi Takker fle, Amerikanın Kaire kasabasında mü- tevazı bir «Rvlenme Bürosu» kurmağı| düşündük. Fakat bu işe girişmeden önce, muhte- lif gazetelere şu mealde bir ilân vermeği | kararlaştırdık: : *Büyük bir malikânesi ve bankada iki bin dolar nakid parası bulunan 32 yaşlarında ol- dukca güzel dul bir bayan, ikinci defa koca- ya varmak arzusundadır. Bayan, kendisine hayat arkadaşı olarak seçeceği kimsenin zen- gin olmasını istemiyor. Fakir, fakat iyi kalb- li bir adam, onun aradığı ideal kocalardan- dur. Bu kocanın yaşlı veya çirkin olması da ehemmiyeti haiz bir iş değildir; fakat sen- gin bayanın kaplitalini iyi bir surette idare edecek kadar namuslu olması şarttır, Bu bayanla evlenmdek arzu edenlerin «Pi- ters ve Takker evlenme büresu» na müraca- atları lâzımdır. Şifahi olsun, yazılı'elsun her müracaat iki dolar ücrete tâbidir.. ş ve ortak olmamız itibarile bu evlenme taliblisi olan kadın nerde?, Enci öfkeli bir bakışla bana baktı: — Cef, dedi, senin bu derece realist olduğunu tahmin e! dum. Ben seni| âdi ve aşağılık realitenin fevkinde bir adam zennediyordum. Kadını ne yapa- caksın?, Kadının burada işi ne?, Bir ev- lenme ilânı ile kadın arasında ne müna-| sebet var?. Sen bana bunu izah et baka- lim. | —- Fakat azizim, dedim Mmademki ka- nuna aykırı bir iş yapıyoruz, bütün ihti- | malleri önceden hesaba katmamız lâzım- dır. Mademki piyasaya bir mal teklif e- diyoruz, bu malın her ihtimale karşı el- de bulunması şarttır. İlk taleb vukuunda | biz malımızı müşteriye — gösterebilmeli- yiz!. Ancak bu kaideye riayot ettiğimiz takdirdedir ki pmııle çatışmaktan, lüzum- anabiliriz. — Bü- tön işin bunda ret olduğunu da iddia etmiyorum: Bu işe taallük eden bütün pölis bizamınamelerini, trenlerin hareket saatlerini bilmemiz de lâzımdır. Fakat bü tün bunlar daha sonraki işlerdir. Şi: mdiki | halde, her şeyden önce, piyasaya teklif ettiğimiz malın elimizde olması şarttır. Bu en basit kaideye riayet etmezsek, en | Ip, gene atıldı; — Ulan, ne andavalli şeysin be a -| dam? İnce pazar- lk olur da| insan bunu karı-| sına — duyurmak | ister mi? Belli ki koca karıyı mak- suzdan sepetle -| dik; seni selbez dinleyelim diye.. Meğerleyim — sen bu zenaatın am - ma da acamisiymişin! — Pek eyi, beyzadem. Darılmayın. Madem beni diğnemek istoorsunuz, bu- yurun: Elimde, gayetlen kiyak bir mal var. — Orasını anladık, Nasıl şey? — Yenidir. 'Torik, (göz kırparak): — Biçimi? Takvor — Kübiktir. Gurabi efendi — Moderen.. öyle mi? Takvor — Tamamilen. Gurabi efendi — (ses rak) — Hesnâ mı? Takvor — Buyur? Gürabi efendi — Güzel mi? mi? Takvör — Ne doorsun? Dört katlı - gdır.. dört katının da her birinde öyle kıyak manzara vardır ki, pencerenin öı;hnc carmakçuru küur, kef et., sanır- sın ki Tarabyada Tokatliyanın tarasa- sında cümbüştesin, | 'Torik de, Gurabi efendi de afalla - mışlardı. Böyle her katından deniz, derya temaşa edilen, dört katlı yosma nasıl şeydi? Karşılarındaki herif deli mi idi, yoksa? Biraz evvel, elinin al - tındaki kıyak maldan bahsederken, şimdi bina medheder gibi kattan, pen- cereden, manzaradan, falandan —dem vuruyordu. Torik Necmi ortaya geldi, 'Takvorun karşısına dikildi: — Sen ne masal okuyorsun, ahpar? Nerem diyorsun? Herif başını, ondan yana çevirdi: — Masal okuduğum yoklur. Doğru ni yavaşlata- Cazip ge /Son Posta'nın hikâyesi gaa Trmam Bir evlenme bürosu Yazan: O. Henry- Çeviren: H. Alaz SON POSTA Kadın şözlerini bi tirmişti ki birdenbire isterik bir eda ile ağlamaya başladı ufak bir güçlük karşısında işin içinden yakayı sıyırmamıza imkân yoktur, Evet, evet, işe başlamadan önce mal elimizde olmalıdır. «Evlenme büro» muzun selâ- metle iş görebilmesi için mutlaka güzel- İce bir kadının elimizin altında bulunma- sı lâzımdır, Hattâ bu kadın güzel olma- İsa bile, ilân ettiğimiz şartlardan hiç ol- mazsa bir iki tanesini haiz olmalıdır. Ak- rde yakamızı polisin elinden kur- Benira bu ikna edici sözlerim karşısın- | » da, Endi de yumuşadı: — Evet, dedi, dul bir kadının elimizin altında bulunması hakikaten fena - bir şey olmıyacak.. bu vaziyette iş daha sağ- lam olur. Polisce veyahud adliyece ya- pilması muhtemel bir kontrol için de bu lâzımdır. Fakat ortada evlenme ihtima- Mi olmadığı halde evlenme bürosunun em- rinde çalışabilecek bir kadını nerde bu- labiliriz?. Arkadaşıma, elimin altında böyle bir kadın bulunduğunu haber verdim. Trot- ter isminde ihtiyar bir arkadaşımın pa- zar yerinde küçük bir barakası vardı.. şu- nun bunun dişini çeker, ekmek parası ka- zanırdı. Bu ihtiyar arkadaşım bir sene önce ölmüş, geriye dul bir kadın bırak- mıştı. Ben sık sık bu arkadaşımı ziyare- te giderdim. İşte şimdi bu arkadaşımın dul karısinı bu işe sokabileceğimizi umu- yordum, İhtiyar dişcinin oturduğu kasaba pok de uzakta değildi. Altmış mil kadar bir mesafede idi. Hemen trene atladım ve SON EDEPİ RPOMANI doğru lâf edoorum. Beni ilen Surp Ha- gopa kadar geldiği. — Eşekyan apar- tımanını. Torik, bu gibi va- ziyetlerde — daima yaptığı gtbi, başın- dan kasketini hızla kopardı ve yere a- tarak çiğnedi. — Tuuuh! Senin demindenberi bize peşkeş çektiğin a » partıman mıydı? — Ya, ne zanne- doordunuz? Senin gibi ler «Eli- |min altında kiyak bir mal var... dedi mi idi, insanın zihni başka yere sapar, Takvor intikal ederek kızdı: — Zo, sen beni tüysüz Haçik sandın? Sıfatımdan öyle ağnoorsun? senin zekâna! diye Toriğe çıkıştı. Gurabi efendiye gelince, o hâlâ me- seleyi kavrayamamıştı. Levin levin ba- kımıyordu. Evlâtlığına hitapla: — Ne olmuş? Nedir, oğlum?.. dedi. Meyanenizdeki niza: bir yana koyun |da fakiri tenvir edin. Haspa apartıman |mı istiyormuş? Torik izah etti. hiddetlendi. Elindeki çam ağızlıkta ta- kılı sigaradan üstüste bir kaç nefes çekti ve: — Ne halt eder ağanın beygiri? diye O zamsn ihtiyar| Gurabi Efendinin sabrı tükendi, bağırdı: İstemem! ?OSTANİN ÇZT x Missis Trotter'i gene eceki evinde bul- dum. Bu kadın, ufak tefek bazı istisnalarla, gazetelere verdiğimiz ilândaki tipe pek uygun düşüyordu: Yani bu kadın, gaze- tede ilân ettiğimiz kadından çok daha yaşlı idi. Sonra parası olmadığı gibi gü- zel de değildi. Maamafih nefret edilecek kadaz çirkin de değildi. kendisini bu işe razı etmek pek de o kadar güç bir şey öl- mıyacaktı. Karısına böyle kolay bir kazanç temin edebileceğim için arkadaşımın hatırası- nı tâziz ettiğimi zannediyorum. Meseleyi kendisine açtığım zaman ka- dın bana: -- İşin teferrüatını iyice düşündünüz mü?. diye sordu. — Beni hiç kim- se de göndermiş de- ğildir. İsminizi ve Bgroloyu kazandığı « nızi «Norlüre ceri- Pidesinde okuyun - caz, arzuladım ki cenabınıza bir. hiz- met edeyim. Pan - Kaltada Eşekyan a - partımanı satılık - tır, bilcorum, Mal- sahabısı — ehpaptır. Bendeniz de, zatı - nız gibi tekavit ol - duktan soram em - dâk simsarlığı edo - btrum, Hem şamdan yağlansın, hem de düşündüm. Arzu et- bağırdı. Piyangoudan üç buçuk kuruş|tim ki Eşekyan hanı zatınıza kısmet para aldık diye, kâinat üstümüze mu-|olsun. Yeni binadır. Damdan dibe ka- Jsallat oldu. Rahat ve huzurumuzu kül- liyen selbettiler. Herkesin gözü faltaşı Yazık | gibi açıldı. Ben senden irad, akar, em- lâk.. han, hamam, apartıman istedim mi, be adam? Bir mikdar dellâllık ko- parmak için, sabah sabah beni rahatsız etmeğe ne hak ve salâhiyetin var? Fazla olarak, sanki bir gizli muamele- miz varmış gibi, hatunu da sokaklara düşürdük, Seni buraya kim gönderdi? Hangi saygısız âdemin teşviki ile gel - din? Ha?, Söyle bakayım?! Takvor böyle hiddetlere, — azarlara pişkin, fena muamelelere şerbetli idi. | den! Zerre kadar soğukkanlılığını kaybet- miyerek cevab verdi: dar betondur. Gurabi efendinin sabrı tükendi; ba- Birdi: — İstemem! — Kübiktir.. — İstemem! — Dört kattır.. tak üstünde.. — İstemem! — «böyük taraçası.. — İstemem! — « Çamaşır serecek, ayriyeten me- hali maksuzu.. — İstemem, be herif! Defol önüm - !, İnmallahe maessâbirin! — Ve lakin bir tefa görmeliydiniz.. deyşetli okazyondur. z pişsin deyi! — Müsterih olunuz Missis Trotter, de- dim. Gazetelerdeki İlânı okuüyacak bu geniş memleketimizin ahalisinden et a- şağı üç bin kişi sizi ve dolayısile sizde bulunmıyan iki bin doları ele gecirmek için can atacaktır. Sizin bu servetinize karşılık bu üç bin kişi, paraya susamış haris benliklerinden başka size hiçbir şey teklif edemiyeceklerdir. İşte Endi ile bet bu ylilere, hiç unutmıyacakları bir ders vermek istiyoru' ize sorarım: Bu işde ahlâksızca davranan biz miyiz, yok- sa onlar mı?. Siz de görüyorsunuz ki biz gayet namuslu bir işe girişmiş bulunuyo- TUZ. Dul kadın da benim fikirlerime iştiral etti: — Evet, evel, dedi, yerden göğe kadar haklısınız!, Namu: olmaıyan bir işe gi- rişmiyeceğinizi düşünemediğim için af fınızı çok rica ederim Mister Piters, Fa- kat benim bu işde oynıyacağım rol ne ©- lacaktır?.. Vâki olacak bütün müracaat ları teker teker reddetmek mi?. Yani bu Üüç bin serseriyi ayrı ayrı kapı dışarı et mekle uğraşmak.. Öyle mi?. Hattâ belki de bazan yirmi - otuz kişilik grupları bir- den kapı dışarı etmek icab edecek gali- ba?, — Sizin bu işdeki rolünüz, her hanm bir zahmeti icab ettirmiyecek kadar ba- sittir. Biz sizi sakin ve kuytu otellerden birine yerleştireceğiz. Siz burada yan gelip oturacaksınız!, Başka hiçbir işiniz olmuıyacak.. müşterilerle muhabere işini, büroya aid diğer işleri biz der'uhde ede- ceğiz!. Tabli, bir tren bileti alıp buraya gelebilecek kadar parası bulunan müşte- riler de çıkacaktır. Bunlar doğrudan dhğ ruya sizinle görüşmiye talib nlıcıuıxdır Bu gibilerini kapı dışarı etmek de, arlı! size düşer. Biz gize haftada yirmi beş do lar ücret vereceğiz!. Otel ve yiyecek mâas- rafı da bize alddir. Benim bu son sözlerimi de dinledikten sonra Missis Trotter: — Ben beş dakikaya kadar — hazırım, dedi. Pudra kutumu alayım. Anahtarı da şuma bırakayım, hemen çıkabiliriz.. haftalığımın bu dakikadan itibaren hesab edilmesini rica ederim, (Devamı 15 inci sayfada) — İstemem, dedim, istemem! o kadar!, . Takvor, ciddi bir tavır, bir vâiz, bir akıl hocası tavrı aldı. — Ya bu kıdar parayı işletmezden, çölmeğe köyup, çürütmek fikrindesin? diye sordu. Burada, Torik Necmi gene müdaha leye lüzum gördü: — Elin parasından sana ne, be?.. de- di, Takvor, elile, Toriğe: «Suste — işareti verdi, ve Gurabi efendiyi gösterip: — Seni ilen lafım yok. Bay ilan ko- nuşoorum.. dedikten sonn. nasihat& başladı: — İşlemeyen para çürür.. kokar.. küflenir.. ziyan olur. Onu için en doğ- rusu akaret almaktır. Ağnoorsun? Yaptır demoorum. Bu kerte, yapı yap- tırmak pahalıya mal oloor. Dülgeriye, ustadiye, kalfa parası, kereste, çimento, uğla, ekser, putrel, falan fıstik, hep- sinin de fiyatları fırlaktır. Gelgelelim, hazır ebniyenin piyatsası da ona lisbe- ten çok düşmüştür.. Buldur otuz bin li- Taya yapılan kâvgir binayı yirmi bine alasın diye dabanının dibini öpoorlar. 'Torik hayretle dinliyordu. Gurabi efendi derin derin içini çekti: — Nafile, efendi! dedi. Boşuna nefes tüketiyorsun. Ben, paramı yiyeceğim.. — Afiyet şeker olsun! — Eksik olma! Bir ayağım çukurda. |Onun zevkime, safama bakacağım. Romatizmalarım var.. — Allah şifalık versin! Fena şeydir.. bilirim. — Evet! Bundan ötürü, kararımı ver- dim: Her şeyden önce, Avrupaya gidip, tedavi olacağım., Anladın mı? — Aferim, bravo!. Çok eyi edecek - sin, Barim, hangi yere gideceksin, bi- loorsun?. — Hayır. Tabit sorup, öğreneceğim. — Ben sana deeyim. — Sen, bütün Avrupa kaplıcalarını bilir misin sanki? (Arkan var)