Sarayların esrarlı dehlizleri Şimdi anlıyorum. Prens Nâzım Â- bâd, Fir'avunların hâkimi!. Onların Saltanatını unutulmuş köşelerde keşfet- ti, ölülerini meydana vurdu, mrihl_!ri' Di baştan başa okurken onların ih(ış'i' Mına ve füsununa hayran kaldı. Fir'a- Vunların devri, sevginin, şehvctin ve Süzellik ilâhlarının devriydi. Prens ilk bir kadın sevince bunun için ha — Fir'avunun kızı!... — 30 — Güneş batalıdanberi üç saat ReSti. Cariyeleri savdım. Penceremin önün- de Hindin ilâhi gecesini seyreılıynruzlı Hafif bir rüzgâr, soluk bir mehtal ; ninniler gönderiyor. İlk günler — dör! yanımdaki kalabalıktan bunalıyordum. Şimdi yanlızlığıma ağlıyorum. ZVİaıyBe timde bir kadın ordusu mu yok?... 'ıf #aşaa artık benim için hiç bir mşnn Iı.ı de etmiyor. Varlığımı saran şüphel e: Ve meraklar, saltanat zevkini © deTeC söndürdü. ŞA Genç kimyager muha! BK söylemişti. Vakti geçti. Ganj hâkı:vıe;ic nin tablosu kımıldanmadı daha. Ve &clen, ne giden var. Müfekkiremi aCi acı gıdıklayan yeni bir tereddüd. Niçin gelmedi?.. Hayır... (I;:l"îdıyed:ısî&lsı- Neden gelmedi?... İşte he n rılmış big: insan ancak mühim bir en - ü lik gel karşısında sözünde dunıııımı;_.iı ak geleceğin! etmeğe & E;:;:;kmdm Bu delikanlı, para için menfaat için değil, her yanı bin bir yara taşıyan beşeriyet adını taşır gavallı bir vücude bir merhem s 'x”ch._lı mek için didişiyor. Bu uğurda belk b hayatını tehlikeye koymuş.. bu Hind sarayının esrarengiz duvarhr! ırnsmrıı yaşıyan bir ilim âlemi, beşeriyete düş- mandır, ona hizmet etmek istiyenlere merhametsiz bir tavır takınabilir. Bu çok mümkün ve bunun içindir ki feda- kar gönüllü hakkında bir takım kor- kunç ihtimaller beni muztarıp 'edıy(ır. O, gizli plânlar elde etmiş. Dişardan henüz kimsenin bilmediği gizli geçidle- ti öğrenmiş. Yarın, Hind sarayının bel- ki tek insan tarafından girilmiyen en gizli dairelerini de uşıbilxck. Küçük bir dikkatsizlik veya ufacık bir fena tesadüf bu muvaffak ve meşru Casusu sürükliyebilir... Bir Gdevlet, yykırdı: İnim İmişti. Banyodan çıkmış, terli vücudüm!e € |halde değilim.. Dışarı çıkarsam ne olu - Uçuruma casusa buyurun nın yolunu işaret n mi ki.. Hind sarayları e uğraşan böyle bir adamı keşfetmiş 'nı- sunlar ve... Ob, hayır, hayır, hayır!... Böyle bir felâketin vukubulması ihti- malini bile aklıma getirmek istemem. Ne de olsa bir insandır, belki hıxulıy- dı, belki odama kadar ulaşabilmek için Ee’ç?ccği gizli koridorlarda bu gece bir muhafaza kordonunun v_eyn herhangi bir insanm varlığını sezdi. z iyeceğim. Gece koyulaştı ve bek- k:ış:rıı:;î :::e eser yok, Pencereden baktım. Hayat eseri, yalnız kım:Hnm:in koyu ağaçların hışırtıları, mehtlab da Yoruldu, veda etmek üı;e.] d a Küçücük bir gece sineği alnım! u. Büyük bir el dokunmus g;; ::.T dim, İhtişam diyarında sultan diye an! lan bir mahlüku, bu kadar küçük bir lt:;"nm üueımeddm i in rüzgârında * h k Miğa sı 'a çalışan bir hayvanca' ğınmıya çal at -» Bereketversin, mıı_)ıılmğa m. ;:"_ kudreti eksik, Tabiatin geniş V. ” anda barınamıyarak bir sultanın * hh Oda lâmbasının dar çerçevesine * ak ona kimbilir ne kadar acı gelir- Düşünüyorum da: Bu hayvancağız n. » aramdaki fark ne?.. O yaptığının h::mü değil, düşünceden mahrum. » bedbahtım, çünkü mahkeme de- teje Kudreti taşıyorum. Ana noktaya İnce ikimiz de farksızız. O, rüzgür- korunabilmek için bir ışığa sığın- A Roştu, Ben, içinde bulunduğum demez, idam sehpası- eder. Mümkün değil da aleyhlerine j imesi» bâlâ put gibi. Anla- '(X;dıımlâf:: gelmiyecek. Şu halde?... B gelene kadar beklemek lâzım. Bu ha nu yıpıcak halde değilim. Muhitimi saran Sır tülünü yırtmak için artık o kadar sabırsız bir çılgınım ki!. Bu ge- ceyi geçirsem de yarın akşama kadar hareketsiz bekliyemiyeceğimden emi - $ Bugünü nasıl akşam ettiğimi bir ben bilirim. Madem ki gece yarısı oldu ve gelen, giden yok... Rehberim ken- dim, ışığım da karar:m olacak... Ben de iş başına geçeceğim. 7 Nasıl?.. Henüz kendim de farkında değilim. «Ganj hâkimeiiınnı gö_ıler* i oydum, geçid açıldı. İçeri doğru başıma uzattım. Kimseler yok. Duvar içindeki gizli geçidlere dalmak.. bunu yapamı- yacağım, hayır!... Elimde tek plân yok. Bu yerlerde dolaşırken en ki ın_.- yanlışlık beni bir felâkete sürükliyebi- | lr. Bu geçidi nasıl bulduğumu anla- mak isterler, Sâf bir tavır takınarak işi halletmiye ça ışmak daha — doğru.. herkesin geçtiği yollardan, herkesin dolaştığı koridorlardan geçeceğim. Bu dairenin sultanıyım. Gören « — Nere- ye, prenses?..» diye sormak akkına Sahib değildir. Bir insan, hük! bir evin her yanını gezebilir. Gece daha ilerledi. Kapıdan dinledim. Tek ses yok, Hind Kaf Dağının arkası (Baş tarafı 7 inci sayfada) aksilikler içimde birikmiş bitikmiş, or * tık bir bomba gibi patlıyacak hale gel - bu soğuk havada, oturduğum - odanın içinde bile kendimi muhafaza edebilecek rum?.. En aşağısı Zatürree... Sıhhatli vü- cudümü bile rahat ettiremezken, ben hos- ta halimle buralarda ne halt ederim?. Bu ne rezalet, falan filân derken kan te- peme çıkmış, kendimi kaybetmiş bir hal- de balkona fırladım. Avazım çıktığı ka -« dar bağırmağa başlamışım.. Ne kadar süy- lemişim? Neler söylemişim?.. Buralarını bilmiyorum. Amma, galiba bir felâkot çıkacağından korkmuş olacaklar ki, beni teskin etmiş ve bir müddet sorra da ye-| meği önüme getirmişlerdi.. Eti az, ekmek içi çok bir ıskara kâf « tesi. Lüzumundan fazla yumuşak oldu- ğu için köftelerin yarısı nkşrıı üstüne Şa: pişıp kalmış.. Buna da şükür. Büyük bir iştahla yedim.. İkinci tabak: Makarna. Çok aceloye gelmiş olacak ki, kart tavuk haşlaması gi- bi sert... Üzerine dökülen tereyağını bu sertlikle kabul etmediği için kendi kuru, erimiş yağ da bir köşede kalmış, Çare yok yenecek. Mahareti fevkallde ile ça- tala takabildiğim makarna saplarını, ta- bağın yanında kalan erimis terey: bulıya buliya yeyip tabağı yarıladır. Üçüncü tabak: Komposto.. Cınsini oh- hyamadım amma, tatlıca, mayhoşca bir şeydi. O da hitama erince, «pır pır. eden lâmbama, parlamadan ben dr bir epüf» dedim.. Uyumak için mi yattım, yoksa başıma gelen felâketlerin daha fazlarını görmemek için mi gözümü yumdum, bil- miyorum.. Yalnız bildiğim bir şey var - ga, o dâ; yatağa uzandığım zaman Sız- makla bayılmak arası kendimden geçi - vermişim... Vasti R. Zohu Trabzon - İran transit yolunda misafirhane ve garajlar yapılıyor Trabzondan yazılıyor: Nafıa Vekâleti, « İran hududu arasında transit n i Trşîîıı rinde, altı garaj, bir tarafı 10- y0 üstü misafirhane olmak üzere lern misafirhaneler inşa ot- Jaştırmıştır. Bu misafirha- her türlü istirahat ve temin edecek şekilde yapı- biri için 25 bin lira harca- kanta VE yeni ve modi tirmeği Karar çolcuların neler, $ ihtiyaçların! mış, elektrikleri söndürdüm, kapıyı halılar döşeli koridorlarda şuraya bu- raya serpili yatan cariyeler.. kimi ko- ridor kenarındaki güzide sedirlere u- zanmış, kimi oldukları yerde uyukla miş, bedbahtlar!. Sultanlarının en kü: ç.ık bir emrini geciktirmemek için o * Galarında rahat etmek hakkına bile malik değiller. Esaretin acı tablosu. Hepsi de baygın. Kapıyı yavaşca kapadım. Koridor- Xa_ı-. Toş lâmbaların kırmızılığı altında ıl'ıhi bir manzara taşıyor. İlerleyorum. Nereye?.. Kendim de farkında değilim. Sultan olduğum - gündenberi ilk defa sarayımın iç bölümünü görmiye he - veslenmiş gibiyim.. ilerliyeceğim. Ga- yem, prensin dairelerine ulaşmak. unlar dağın öte başında değil ya, Sa- ğa döner, sola döner, bulurum gene, muhafızlara rastlarsam bahtıma, Em- rime İteat etmek istemezlerse isyan ederim. Heyecanın doğurduğu karar kat'i ve cesurce oluynr. üzerinde Koridoru aştım. Sedirler ifuyuklıyan bedbaht kızlardan birisi kı- maldanır gibi oldu, Kenara saklandım. ndı, döndü ve yeniden dal (Arkası Ankara borsası Açılış- kapanış hatları 30-7- 938 ÇEKLER Açılıy 620 126 105 5,4 6,63/5 4L,B875 4045 Düçe ü 23,3105 Li6 b 6350 L #nAR Hd) 0,/25 &80 0 301965 31966 25 6725 AM Landra Nev-York Parla Cenevre Amsterdam Bertin Brüksel Atina Bofya Prag Madrld Vargova Budapeşte Bükreş Belgrad Yokohama Btokkolm Moskova Anadolu şm. © 60 peşin A, Şm, © 60 vadeli Bomont! - Nektar Aslan çtmebta Merkez Bankası ; Bunkası Telefan İtlihat ve Değir. Şark Değirmeni 'Terkos İSTİKRAZLAR daymeğ 19 20 Maçası) 19 20 peşin D vedeli 'Türk borcu I a yakl) » » Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetçi elan eczaneler şunlardır; İstanbul cihetindekiler : Aksarayda: (Ziya Nurl), Beyamdda: (Cemll), Samatyada: (Teofilos), Eminö- nünde: (Aminasya), Eyübde: (Arif Be- #iz), Penerde: (Vitali), — Şehremininde: (ONazım), Şehzadebaşında: (İ. Hakkı), Karagümrükte: (Sund), Küçükpazarda: (Hikmet Ceomil), Bakırköyünde: (Mer - kez). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Kanzuk), Daire-i de: (Güneş), Topçularda: 'Taksimde: (Nizameddin), da: (Nihad), Şişilde: p n f Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda darağacı altında bi 5 aşissen D memuriyet hayatı: 52 Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım yazan: vedad Üü "Tam zarfı kapamış, mühürlemiştim ki paşa birdenbire : “ Aman, aman zarfı getiriniz! , diye bağırdı. Bir anda hiddetten kan beynime sıçradı sarayı bir kaç saatlik uykusuna da-| Bize yedirmeyi arzu buyurduğunuz | ğım günün gece yarısından sonra « acı biberleri, zatıdevletleri de yemişti- jaraladım. Gene sessizlik.. yalnız, kalm |niz! Çünkü ben hem tabağı çevirmiz, hem de Emin ağanın seçtiği tatlı biber- leri tabağın altına sokmuştum!. Paşanın, cür'etime kızdığını, birkaç elif mikdarı çekerek söylediği: — Ya kelimesinden anladım. |Çünkü yüzünün çizgileri birdenbire karıncalanmış, âdeta somurtmuştu. Bu sebeble, boşboğazlık ettiğime çok piş- man olmuştum, ama, bir kere iş işden geçmişti! Paşanın dindar olduğunu evvelce, muhtelif vesilelerle de yazmıştım. Ni- ı!ek'ım, bir gece rüyasında, beni Seyyid |Bilâl türbesinde görmüş, Seyyid Bilâl bana iltifatta bulunuyormuş. Bu rüya- nın tesiri altında kalan Abdurrahman paşanın, ertesi sabah gönül okşayıcı muamelelerine muhatab oldum. Hattâ: — Şöyle yanıma gel otur, dedi. Son- Ta şöyle ledi: — Bugünlerde ne yapıyorsan ona de- vam et. — Anlıyamadım efendim. Çözemiye- ceğim bir muammadan, bir lügazdan bahseder gibi söylüyorsunuz! Uzun etme, Bu gece Seyyid Bilâl E hazretlerinin türbesinde buluştuk. Fa- kat ilerisini geri Paşa, bu suretle güya beni şımart - mamak için fazla izahat vermivordu. —1 — İSAFRANBOLUDA VALİ ABDUR - SİZLİĞİ VE BİR TARZİYESİ 'Teftiş için gittiğimiz Safranboluda, müftinin bağında misafirdik. Bu kazâa merkezi meyva çeşidlerinin çokluğu, bilhassa nefis üzümleri ile maruf olduğundan teftiş srrası bililti- zam yaz mevsimine tesadüf ettirilmişti. Maamafih o sıralarda Safranbolu züh- revi emraz hastanesinin yaptırılmak- ta bulunması da bü iltizamın sebeble- |rinden biridir. Yola çıkarken, vali paşa, Kastamonu |vilâyeti valisi Abdurrahman. yazılı bü- yük ve sapı müteharrik gümüş mühü- rü bana verdiğinden, mühürdarlık va- zifesine fiilen tayin edilmiş oldum. A- ilemi gelirmek üzere mezüniyetle Niğ- deye gidip geldiğim iki ay müstesna ol- |mak üzere, bu mühürü, altı sene yele- Bimin üst cebinde taşıdım. Safranboluda keklik çok olduğun - dan bunlardan avlamaktan da geri kal- muyorduk. Av yerlerine kadar hep atla gider, oradan biz yaya gezer, Abdur- rahman paşa da katır üstünde bizi ta- |kip ederdi. Son avda tesadüfen belki on yaşında, |büyük bir keklik vurduğum için «Âv- çıbaşı» Ünvanile taltif ediklim! Fakat jaksiliğe bakın ki bu kekliği, aşcı başı İtencerede diğer kekliklerin üstüne koy muş ve hep onun pişip pişmediğini yoklamış! Mübarek hayvanın eti kart (olduğu işin bir türlü pişmemiş ve al- tındaki genç hayvanlar âdeta eriyerek, yalnız kemikleri kalmış idi! Bu yüz- den, az kalsın avcıbaşılık ünvanının şe- refinden mahrum oluyordum! İstanbulda Babıâlide her - vilâyetin bir kapı kâhyası vardı. Bütüm nezaret- ler vilâyetlere yollyacakları muhabe- re evrakını bu kâhyalara, onların bir Tistesile birlikte büyük dosya zarflari- İna koyarak valilere gönderirlerdi. Kapı kâhyalarının odası vükelâ mec- lisi salonunun altında idi. Burayı, bir defa bizim kühyayı znyaret vesilesile görüştüm. Kâhyaların âmelimanda hal- lerile mefruşatın pejmürdeliği birbi- rine uyuyordu! Posta, haflada bir defa geldiği için, bu zarflar hayli yüklü olur, vali paşanın da bulunurma -vilâyet — merkezinden gaybubetinde mektubeu Muharrem e- fendi kendisine vekâlet ederdi - oraya ö ilirdi. İste. avcı basılık Ünvanımı kazandı- RAHMAN PAŞSANIN BİR TAKDİR - |Y haftanın postası geldi. Gün doğmadat evvel paşa ile beraber — işe başladık Elimizdeki evrak yalnız - İstanbuldar gelenler değildi. Bütün livalardan, ka zalardan gönderilen evrakın mühür lenecek, istizan edilecek olanları da Mu harrem efendi tarafından gönderilmişti Öğleye kadar paşa ile birlikte çalış tık. Yemekten sonra, o, istirahat içir odasına çekildi. Ben yalnız başıma, ak şamra kadar yazılması icap edenleri, sa bahleyin kararlaştırıldığı şekilde yazt)p bitirdim. Akşam yemeği zamam gelin ce, paşa bizim odanın yanında bulunan odasından bağırdı: — Yarın erken hareket edilecek, Bi raz kendinizi sıkıverin, işleri bitirin! Yanımda bulunan, fakat bana hiç müavenet etmiyen, merhum Hafız Mahir efendi ile av için gelen naha mühendisi yavaşca: — Allah insaf versin, dediler, Ben de kendi kendime marıldandım: — İnnallaha maassabirin . Mektuhcunun gönderdiği muharre Tattan on beşe, paşanın her biri hak: kındaki reylerini havi puslalardan 'başka, uzun, kısa yirmiden ziyade tah: rirat tebyiz ettim. Yemekten sonrae paşanın (iki kız- kardeşine göndereceği mektubları) © söyledi, gene ben yazdım, Bir ara, mü: şarünileyh, çenesini kaşıyarak — düşün- dü ve: — Artık yapılacak iş kalmadı. Yarın zarfları kapatır, yola çıkarız geceyi geçireceğimiz köy bura: saat kadar bir mesafede imiş, dedi. Yazılan tahriratları ben mühürler - iken, bunların masa üstünde teşkil et- tikleri yığına bakarak, paşanın: — Biraz kendinizi" sıkıverin... diye bağırmasından sıkılacağını beyhude yere umdum. v Yataklar vesair eşya ile birlikte u - şak ve aşçılar bizden evvel yola çıka- cakları için, uyandırıcı saatimi, gün doğumundan bir saat evveline kurdum Bu suretle valizimi ve yatağımı diğet eşya ile birlikte gönderdim. (Arkası var) örer erermereekar kane ae see ee e sereererARARE erer AAA knenA Bir doktorun günlük notlarından Mevsim ârızaları Yazlarda bilhassa bu mevsimin en & - tak olduğu bu zamanlarda çok terleriz, Bazı kimselerde bu fazla terleme noti- vesi vücudün bazı aksamında taharrü ler hüsüle gelir, Mestlâ koltukaltı çıbanları bu meyanda sayılabilir. Koltukaltları pek çok hava- lanmıyan bir sahadır. Orada — mevcud kılların da fazlalığı dolayısile teraküm eden terler hamız olduğu için elldin be- Şeresini tahriş eder ve bir kaşıntı husu- le gelir, kaşırız, İşte bu zaman oralarda bulunan cerabat mikrobları stafilokok- 14 besbit etmek İâzımdır. Koltukaltı çi- banlarına mülik olmamak için sıcak za- manlarda sık sık yıkanmalı ve temiz ça- maşır giyinmelidir. Koltuk altı çok ter- =ıı talk pudrası almalarını tavalye