İ — Aleşki'ye! Aleşki'ye!.. Bu ses, Kerson'dan - Dinyepur nehri boyunca on iki verset mesafedeki - Alöş- ki'yo ve Dinyepır nehrinin kamışlarla örtülü eğri büğrü mansabı olan Konka- ya insan ve yük taşıyan kayıkışlağın 56 Si idi. — Aleşki'ye! Aleşki'ye!. : Güneşin ışıkları, nehrin )ıırtljıhmf" deki kavakların ucunu, bir an için _El:;: vani bir renge boyıyarak suların gf7 © a gaları üzerinden kayıp gittiler.. z bulanıklaştı. Azşamın yumuşak V& karanlığı uzaklardan iniyor ve YaYANA Şehrin, suların ve onun ardındaki .ğğş; ların üzerine çöküyördu. Nehrin ı._u K kıyısındaki sebzeciler, ıı:ı:le' acele P—ıl eT rımı topluyorlardı. Büyük küfeler İç 'nah ki koyu kırmızı damatesler, MOr sı)'le patlıcanlar, havuçlar, maydanozlar “;k acele taşınıyor ve kümeler haluıd;;dm yere yığılıyordu. Bu küfeler yerler kalktıkca, altlarından s'y:ı; ve hazin top- Tak lekeleri peyda oluyordu. Sahil unh:;:ı)şıynrdu, Kayıkcılar gelen geçen yolcuları çağırıyorlar, insan Ve €$- ya yüklü kayıklar biret birer sahilden u- zaklaşıyorlardı. Havada kunnşmılar_, k_lî- reklerin şuya vuruşundan doğma H"N_' tüler dolaşıyor, kayıklar birbiri ard.fıuı suyun dönemecinde gözden Kayboluyor- lardı. Yere inen karanlıkla brr;îher _hl'l' şeyin üzerine bir yorgunluk çöküyordu. Şehirde, gâh şurada, gâh burada, yavaş yavaş ışıklar yanmıya buşladı. Gökte birbiri ardınca yıldızlar ışıldadı. Sahilde hemen hemen kimse kalma - mıştı. Tek tük esmer ıüude; ıih':::; gâh geri gidip geliyorlardı. İşte bunlar da, âdeta karınulı: taralından yu- 'boldular.. m= :Şı'k:yw: kalmıştı. Bunlardan üçü kayıkların içinde oturuyordu. Bşrı Kkayığın kıç tarafında, diğer ikisi ise, yüz- deri suya dönük bir hafde kayığın orta- sındaki sırada oturuyorlardı. Bu ikisi, dü- şünceli ve isteksiz bir şarkı tulturmuş- lJardı. Biri söylüyor, diğeri ise susuyor- du. Şarkı söyliyen, şarkısını yavaşlata- rak yarıda bıraktığı zaman, ikincisi, o0- nun bıraktığı yerden ayni melânkolik ve isteksiz eda ile şarkıya devam ediyordu. Sonra bu da, sebebsiz olarak, yorgun bir tavırla şarkıyı yarıda bıraktığı zaman, gene birincisi başlıyordu. Şarkı, yumu- şak, fasılasız bir şerid halinde nehrin mat bir çeliği andıran pırıltılı - soğuk dalga- ları üzerinde kıvrılıyor, dalgalar ise neh- rin kıyılarına çarparak uykulu bir eda ile şarkıyı tekrar ediyorlardı. n " Kayığın kıç tarafında oturan üçüncü kayıkcı ise sigara içiyordu. Sigarasımın aeşi gâh pırıldıyor, gâh sönüyordu. P- tıldadığı zaman sigara içenin kalın kır- “mazı burnunu, güneşten yanmış yanakla- yanı, koyu ve kırmızı bıyıklarını aydınla- uyg::üuü kayıkcı — ise, — bunlar - fan biraz uzakta, sahilde —duru - yordu. — Elindeki — küreğe gdayanı - yor ve şehre bakıyordu. Bu - sırada bir fenerci, karanlıkların lı;inden_ çıkı- verdi ve oradaki feneri yaktı. ıî" işik huzmesi, sahildeki kayıkcıyı ıyşınlı:u. Bu, kısa boylu, tıknazca, kolları dirsekle- rine kadar sıvalı, kalın elli, kırk beş yaş- larında kadar görünen bir ndnmdı Sir- tında, kıllı ve kuvvetli göğsünü gösteren , ir gömlek, başında geniş ke- açık yakalı bir gömlek, n narlı eski bir hasır şapka vardı. Şapkası nın yırtık kenarları altından, şehrin :e- rinliklerine doğru uzanan az ışıklı C“:ı j“ ye dikkatle bakıyordu. Caddeden, '?4 e doğru, acele adımlarla bir adam geliyor, ŞK lıyordu. Gelen adam, neş'eli neş'eli ısbık çalıyol İ Ka işte merdivenlerden inmeğe baş ü Yıkcı, onu karşılamak Üzere O 3 Yürüdü: — Boyefendi, siZ rimsiniz, benim kayığa a — Mademki eski müşterinim, #a halde, Yalnız biraz çabuk Ol- — Benden memnun kalacaksını: birçok defalar sizi götürdüm. — Ya öyle mi?, Peki öyle ise. Yolcu çevik bir hareketle kayığa atla- di Kayıkeı, bir itişle kayığı sahilden V- z. Ben Zaklaştırdı. Acemi bir hareketle kayığın |o0 !"4 tarafına geçerek oturdu. Avuçlarırın sanılı içine tükürerek küreklere yapıştı. Kayık | ve mer'' ileriye doğru hareket etti. Yolcu sallan- | bü ©, Kürekler âhenkli bir hareketle suya | ettikleri NİT M intikamı Yazan: Maksim Gorki - Çeviren ; H. Alaz Kayıkçı Kaj burnile yarılan sular â:î:’:; _:l::ınyorludı. Ağaçlardan nehrin üzerine uzun ve düşünceli gölge- ler düşmüştü. Bu gölgelerle yarışan ay aşığı, uzun, yumuşak lekeler halinde su- yun üzerinde yatıyordu.. kayık iki sahil boyunca, hafifce hışırdayan, uzun saplı kamışlarla örtülü nehrin dar yatağında yüzüyor, uykulu suyun üzerinde âdeta sessizce kayıyordu. Kayıkcı kürekleri çok arkaya doğru atıyor, küreklerden nehre, #henkli bir ses çıkararak sular damlı- yordu. Gök, milyarlarca neş'eli yıldızla yeryüzüne balıyordu. Yıldazların edl6lı ve durgun suya vuran akisleri, kayığın önünde hafif ve hazin bir aydınlık yara- tıyordu. Etrafta her şey sessiz, her şey yumu- şak ve iyi idi. Yolcu şapkasını — çıkardı. Kayığın arka tarafında iyice yvfkş!f:ıl yarı uyuklar, yarı düşünceli bir hal al- dı. Nehir, ve bunun her iki kıyısında sı- ralanan kamışlar, bunların ardındaki sık ağaçlar harikulâde ay ışığı altında o :ı- gdar güzeldi ki... Yeni doğan gece o ka- dar taze ve © kadar nefisti ki... Gecenin etrafa saçtığı gölgeler hafifece - kımıldı- 'nsan bu vaziyette çok kolay ve Çok rahat nefes alabiliyor ve iyi şeyler- den mâda başka bir şey düşünmek istemi yordu. Hayat... İşte o, hayat burada!.. Kayık uykulu dalgalar üzerinde hafifce kımıldıyor, kamışların hafif hışırtisi vu- ha bir ninni gibi geliyordu. İnsanı suyun karanlık diplerinden ayı- ran tek bir tahta parçası idi. Bu öyle ba- sit bir hakikatti ki... Bundan şöyle bir netice çıkarmak kabildi: İnsan mümkün olduğu kadar, çok değil, fakat Iyi yaşa- mıya gayret etmelidir. Beş şişe kırmızı şarap yerine bir şişe şampanya içmek hiç şübhe yok ki, daha iyi idi. Kayıkcı, tahayyülâta dalmış olan yol- cunun güzel, boyaz, ince yüzüne bakıyor, kayığı sağa sola sallıyarak habire kürek çekiyordu. 'Yolcu düşünüyordu: Gençti.. sevimli idi.. leylâklar, akasyalar araşında kaybo- lan bir evde kendisini seven ve" sabırsız- hıkla bekliyen sevgilisi ile buluşmıya gi- diyordu. Gideceği ev, minnacık, rahat, güzel ve sessizdi. Bunun açık pencerele- rinden koyu - mavf kadife gökyüzü ha- kıyor, bahçedeki çiçek kokuları içeri da- luyordu. Sevgilisi gelip kucağına otura- cak ve tombul kollarını boynuna dolya- yorlardı. İi ki|yak, sevdalı bakışlarile, gözlerine, bahçe- n karanlığına ve gökyüzüne hülyalı hül :î;ı bakacaktı... Sonra da, bilinmez na- 4 lı, hazin bir hissin tesirile onu sıkı gl, tati j îıkı kucaklıyacak, © da sevgilisini öpe- önecekti... cek, op?:smıır vardır ki bütün bunlar ü görünür. Evet, böyle in- Bu gibi insanlar bahtsız Jâyık kimselerdir. Belki n bunları şiddetle arzu antete pütün , bit halde yapamadıkları elinde kürek olduğu halde ayağa kalktı. şeyleri gülünç görürler.. bu böyle ise, o|önünde durmakta olan karanlık ve siyah takdirde bu gihiler iki kat merhamete )â- | gölgeye ellerini uzatarak inledi: yık kimselerdir! Kayıkcı yüksek bir sesle: — İşte geldik! dedi.. — Fakat niçin?.. Bütün paralarımı.. her şeyimi al.. Fakat beni öldürme!. İnilti yavaşca suyun üzerinde kayarak, Ve kürekleri durdurarak bunlardan bir | hiçbir iz bırakmadan karanlık ve sessiz- tanesini kayışından çıkardı ve eline #l-|lik içinde kayboldu. d, Yolcu: — Doğrusu çabuk geldik; mersi, dedi. Ve cebinden para çıkararak bakındı. Sonra şaşkın bir eda ile: — Bu da ne?, diye sordu. Kayık genişçe bir gölün ortasında ha - |i etrafına Kayık bir yandan diğer yana sallanı- yordu.. bu, kayıkcının ayak değiştirme- en ileri geliyordu.. kayıkcı, gene, ay- ni boğuk ve sakin sesle konuşmağa baş- ladı: — Niçin olduğunu mu öğrenmek isti- yorsun mel'un adam?, Katüşka'yı hatır- röketsiz duruyordu. Sessiz, simsiyah ve|lıyor musun?. Annenin hizmetcisi Ka- soğuk su pirildiyordu. Etrafta sahiller- |tüşka?. Hatırladın ma, rezil?, Onun kar- de, boydan boya uzanan bir duvar gibi â- ğaçlar dizilmişti. Bu ağaç gölgelerinin suya aksettiği yerlerde nehir, nesuz bu- caksız deneccek kadar derin görünüyor- du. Her şey sessizdi. Kamışlar hışırdamı- yor, kayığın altındaki su şırıldamıyordu. Uzaklardan bir çıngırak sesi geliyordu. Bu sex hafifti.. güçlükle duyulabiliyor- du.. suyun üzerinden uçar gibi geçiyor, hareketsiz duran ağaç kümeleri içinde sönüp gidiyordu. Ortalıkta da korkunç bir sessizlik vardı. Yolcu titredi. Gayri tabif denecek kadar yüksek bir sesle sor- dü: (a şehir?. Şehir nerde?. Sahiller: — Nerde?. diye cevab verdiler.. Kayıkcı elinde kürek clduğu halde a- yağa kalktı: — Şehir buradan epey daha uzakta- dır, dedi. Oraya gitmemize ne Jüzum var!, Sana gelince: Allahma yalvar, İs- tavroz çıkar.. hazırlan!,. Şimdi ben senin kafana bir kürek indireceğim.. ondan son- ra da.. haydi bakalım!. Kayıkcı küreği omuzuna doğru kaldır- dı. Sesinin âhengi boğuk, fakat kat'i idi.. yolcu mecalsiz bir hareketle kendini sı- ranın üstüne bıraktı. Yavaşca içini çe- kerek başını elleri arasına aldı. — Haydi haydi, davran bakalım!, Hi- ristiyanca ölmek istersen biraz çabuk ol! Kim bilir ne kadar günahın vardır?. Ha« tırlarsın ya?. Haydi bakalım Allahına yalvar.. dua et!. Yolcu titredi ve başını kaldırdı. Etraf- te her şey sessiz, her şey hareketsiz, her şey korkunçtu. Her şey ölmüş gibi Mdi.. çıngırak sesi, can çekişir gibi suyun üze- rinde mecalsiz yüzüyordu, İşte © da son nefesini verdi. Âdeta insan hayatının son dakikaları- nı sayar gibi kürekten sular damlıyordu: Kayıkcı, sert ve bekler bir vaziyette duruyor, bir elile küreği tutarken diğer elile de alâkasızca sakalını kaşıyordu. O ayni zamanda hem hâkim, hem de cellâd bakışile yolcuya bakıyordu. Etrafta çıt bile yoktu. için, böyle Yoluı.eı_nunındıküıüolduğuhıhlı nanı kim şişirdi?. Sen, değil mi?, Katüş- ka benim kızımdır. Anladın Nihayet kafana dank etti. değil mi?, Haydi şimdi hazır oll. Hem çabuk ol. küreği kafana indirirsem <«Ah..» bile demeğe vakit bul- madan öbür dünyayı boylarsın!. Yolcu, bütün bu sözleri büyük bir sü- |künetle söyliyen adamın yüzüne dehşetle bakıyordu. Adamın sözlerinde hissedilen öfke ve alay yüzünde de olsaydı bu yüz © kadar kurkunç olmiyacaktı. Yolcu titredi.. ağlıyarak kayıkcının a- yaklarına kapandı. Kayik sallandı. Ka- yığın bu hareketinden suyun üzerinde dairecikler meydana geldi. Âdeta su, ge- niş, karanlık ve korkunç bir gülümseme ile' gülüyor gibi idi. Kayıkcı oturdu. Küreği dizlerine ko- yarak bir solucan gibi ayakları dibinde kıyrılan adama bakmıya, onun — yalvar- malarını dinlemiye başladı. — Yaşamama müsaade et, beni öldür- mel, Şayed beni üldürecek olursan bu derhal meydana çıkar, Sonra sen de mah- volursun!, Kıyma bana!, Üstümde ne var- sa hepsini sana veririm. Sonra gene gel. ben sana daha başka şeyler de veririm.. ne kadar istersen!.. Benim zengin oldu- ğumu bilirsin!. Kıyma bana!, Öldürme beni!. — Ya kazım ne olacak?. O şimdi ge- eeleri şununla bununla dolaşıp duruyor. Dün gece yüzünü gözünü kan içinde bı- rakmışlardı.. peki, onu bu hale sokan kim?. Sen değil misin, mel'un köpek?. Gene her şey sustu. Kayığın dibinde yatmakta ölan yolcu u. Müstehzi bir eda ile yolcuya bakmakta olan kayıkcı da susuyordu. Yolcu, hareketsiz yatıyordu. Kayıkcı bir yandan diğer yana dönüyor, kayığı oynatıyordu. Sudan halkalar — karanlık gülümseyişler halinde sahile doğru açı- hyordu. Birdenbire sahildeki ağaçlar gürültü çıkararak hışırdadılar.. suyun yüzü kirı- şıklaştı. Su, kahkaha ile gülmemek için suratıni buruşturarak kendini zorluyor gibi idi.. — Hey bana bak, zırlamayı keş', Ya- nında kaç para var?. vuçlarına tükürdü... Daha sonra yolcuya Yolcu sür'atle dizleri üzerine doğrul- du. Cebinden beyaz bir zarf çıkardı.. tit- riyerek, tıkanarak, bunu kayıkcıya uzat- t — İştel. Al! Hepsi burada.. yetmiş üç ruble.. yüzüğümü, saatimi de al!.. Şu kü- peleri de al, bunları hediye olarak götü- Tüyordum. Al, bunların hepsini al.. fakat Allahaşkına bana kıyma!. Bilsen ne ka- dar yaşamak istiyorum!. Beni öldürmi- yeceksin, değil mi?. Canıma kıymıyar- sun, ha?, — Sus! Paralarını “lacağım, fakat di- ğerlerini ne yapayım?. Ben onları nereye saklarım?. Ben hırsız mıyıta?, Hiçbir va- kit hırsızlık etmedim. Bu gibi şeylerin nerelerde satıldığımı bile — bilmiyorum. Satarken derhal yakalanırım, — Ya paraları?, Paraları alacak m- sın?! Demek ki bana kıymıyacaksın, be- ni öldürmiyeceksin.. öyle mi? Ne olur sun, Allahaşkına söyle, bana eziyet & me!, Kayıkcı: — Ya Katüşka ne olacak?. diye sordu. — Sahildeki ağaçlar da: — Ne olacak?. diye tekrarladılar., Su kırıştı ve gülümsedi. Katüşka hak- kındaki sual cevabsız kaldı.. Yolcu büyük bir yeis içismde ellerile ba- gim tutarak gene kayığın dibine yattı.. Kayıkcı küreği aldı ve baktı., sonra &« bakarak geniş bir tebessümle gülümsedi.. çevik ve kuvvetli bir hareketle her iki küreği yerlerine yerleştirdi. Küreklere asıldı.. kayık kımıldadı. Su, ihtilâçla ya rıldı. Bir, iki, üç... Kürekler yeniden & henkli bir hareketle suyun içine batıp çıkmıya başladılar.. kayık, düzgün suyun üzerinde kaymıya başladı. Su, mes'ud bir neş'e ile şırıldadı. Yolcu kımıldamıyordu. — Hey arkadaş, bana bak!. Kalk ar- tık!, Vakit geldi. korkma!. Sana hiçbir şey yapmıyacağım.. $ bu söyledikle- yim şaka idi.. adam öld iş mi?, Yok kardeş, yok; korkuttuğum için beni affet!, Ne yapar« sın, fakirlik.. yaşamak güç ve ağır.. sen de ama korktun. ha!. Hah hah, hah!. Bu gülüş, şen ve iyi kalbli bir adamın babacan gülüşü idi.. Yolcu yattığı yerden fırladı ve kayık . tıya hayretle bakarak sıranın üstüne O« turdu. Kayıkcı kürekleri bıraktlı ve el- lerile kayığın kenarına tutunarak ve ba- — şını geriye atarak kahkaha ile gülmeğe — başladı.. | Yolcu yavaş bir sesle: — Bana bak, dedi, demek ki sen bü tün bunları şaka olarak yaptın?. — Tabil şaka olarak. bir insan diğer bir insanı hiç öldürebilir mi?. Asla!, Se- ni soymam İcab etti. Şayed senden para rica etsem, bana beş kapikten fazla ver- —4 mezdin!. Halbuki bak, ben bu suretle yet- —| miş üç ruble almış oldum.. insan şimdiki zamanda bu kadar parayı on ayda bile kazanamaz!. Katüşkaya gelince, ondan — kime ne?. Onun gibi kaç tanesinin ben de — Ünahına girdim.. b Yolcu kayıkcıya bakıyor, ve onu şid. detli bir ölke kaplıyordu. Yanında, bir sopa veyahud bir tabanca bulunmadığına | çok müteessir oluyordu.. şayed yanında böyle bir şey bulunsaydı onu muhakkak öldürürdü. O ise kazandığıı zaferi tes'id ediyor, — her sözünde, her hareketinde bu zaferin izleri görülüyordu. — İşte şehir.. geldik. Nereye yanaşa- Lm?, i Yolcu yüksek bir sesle: — Nereye olursa... Fakat çabuk!. Kumandasını verdi, 4 — Emredersiniz!, Allahın inayetile, şimdi, çabucak yanaşırız.. Kayık sahile çarptı. Yolcu ayağa kal- karak karaya atladı. Kayıkcı şapkasırı çıkararak hürmetkâr ve ciddi bir eda Ji » yolcuyu selâmladı. Yolcu ölke ile kayıl.- cıya baktı ve dişleri arasından: — Gidiyor, gidiyor!. sözlerini fısılda- di Yolcu, sahilden uzaklaşır uzaklı N kayıkcıya hitaben: a V $ — Edepsiz!. diye bağırdı, alçak!, Kızı- nı yetmiş üç rubleye sattın!. İt!, : Kayık, ağır bir hareketle sahilden v zaklaşıyordu. Kayıkcı sakin bir sesle: (Devaaır 24 meü saylada)