Genç k Bu rehber, bu müıîid.vsen ul?ah#n. Nâzım Abâd!... Sen dıîıllıu;lslor. yep- yeni bir fen ilâhı olabilirsi İ Prens, kımıldnnmıyoîdu_ led;î koltukta, ellerile yüzünü XGPE""Ş:W tik hıçkırmıyordu da. Pîvf60:ıbı)bek_ başında, ayakta idi. Alacağı cevi elt lemekle beraber prensin halini di le süzüyor gibiydi. : * Aradan bir lâhza geçti. Ansızm ğuk bir inilti duyuldu. hğzi Prermsin başı kımıldanmış, *dgeî,;'âî' öne doğru dikitmişti. Ancak işi ğ ir sesle: j ğimiz bir ses Üü eARİRaİ Bend;: bir şey istemesinler!.. İstemesinler b? şeyi. : Bir lâhza daha sustu. Sğnmü v — Ben... diye ilâve cm.'.. Sâ? il ık., insanm derdinden İn$ gilim artı n ciçElEİ anlar, Misir!... Fir'avunların DA ı Mısırt... Misit!... Krallar vadisi .!?.sı_ n köşesinde bir ilâhın tarihi gomğlu.î:“ ve'ben bu mezarları araştırırken * ğ hğımı gömdüm aralığml.v âum:re"ıi tarihtn damgasıydı. Bir HJ* ıns Sie o tarihin sır Memîerini)mey_da aü du, ama bir âlim o tarihin içine grihinî dü. Beşer bir yeni Fir'avunun :nquleri kazanırken bir insan o tarihin 10 arasında yok oluverdl!_. İhtiyar profesör di kımıldanmıyordu: B — Ben o tarihi, ehra! pların Te ra yakın taşları ortasında d::*ğ"ç;m rin kuş uçmaz, kervan scçn;vr bir mer izi dibinde . Bu denizi dibinde b_uğil'ı“ğe_' millet boğan, iyor ve o hiç rın insanla- Kİ millet yakan zalim hü&UT ğil, aşkile milletleri ”"d;'fğ,'. ihtişam rile orduları gerileten ilk medfeni sultanlarının bjnZerC:n ağw sedef- idi. Kraliçelerin en bi ür ta- ten tahtlar üzerine yatırılmıa D C ha. , henüz kan'a oB ;J::ığünî:ıux ilâhı gibi, “:l%rği_d ifet bakıyorlardı. Bu sultan OÜ ; odasına gi ü"”d. $ idi. genç kız kadar taze iO: A önce değil, hiç ölmemiş giz ilmi, onları hi : bedi güzelliğin W’,“.'“'::;â avunlar ilmi, güzelliğin * jn nu asırlara isbat etme v üşe ları, birer ve! üzeliiklerin, :?len rVeno... Bu ölmiyen 8 G bu sönmemiş - güzelliklerin ortasında idi... Prens Nâzım Abâd kxn::ld;ın:;î:_' gözler kayıba dikili, rüya !»""K disine san gibi, sadece söylüyordu. ibegîr e malik değildi. Nıı;'hnm Bgarİi lut kaplamış gibiyı Bdü Pmlı')ııör. başı ucunda, sade dl“l'—“’:ı' prensin her sözünde, bir muammanıı anahtarımı arıyordu. Yavaş yavaş lanan başı prense doğru döndü; San , Kim? işitmemişti. Devam e- ifade eden bu sununa esir K z ya merak icabı, qn.a; nahtarını çözmeğe Y i S Bîğan;u î-:!ışanlaıdındım âle(.ıclı'ıı;J ı:; vun kraliçelerinin her “Mvd:m : tarih okudum, bir dünya bul ır b zelliğin, güzel saltanaflarının enn K retli ve canlı âlemlerini bu cu_ns' a sedler üzerinde gördüm. Puî:;:hşw tum, şaştıkca daldım. Göz KaT Ş bir âlemin derinliklerine N Öi Be çalışırken, günün t'ıı.vmde,_bî Ü ki bütün varlığımda yaşar gibi BC ğüm bir devAin içine, müm kesilmiş bi dünyanın zihnimde canlanan 'şa îınıîır Tına prangalanıvermişti. Fir'av' “*, bu kadar güzel sultanlarının ölmiyece- ini dünyaya anlatabilmek için mum- Yacılığın n Aretini kesfetmislerdi. Ben, ıllarca — çalışırsa, “cumdarların de€“ | hükümda! bakışla" | imyagerin kolunda Profesör: <Asabisin Nâzım Âbâd, seni bu gece yormıyacağım!» dedi vere vere, fikrin ilimle uğraşa uğraşa, uğraştığın ilim şubesinin prangasını takındın... Yalnız bir nokta: İlim, ma demki en değerli bir adamının hürriye- tini, kalbini kurban vermiştir. müsaade et, hiç olmazsa bir farmül, bir ışık, bir keşif kazansın., Prens olduğu yerde idi: Bir feryad kommmg_ip ucu kamış. Yanımdaki kolumu çekti: — Ne yapıyorsunuz?... Mahvolu- İruzl.. Kendimi topladım. Hakkı vardı, Bu gizli maceramızın duyulması bir felâ- ket doğurabilirdi. inleyiriz!... Ş Bay a u. Profesör, omuzunu | — Vermemi... a Prens susmuş; beraber: — Asabisin, Nâzım Abâd!... Bu ge- hafifce Okı“mf:;' diyordu... Yeryü- | ©€ sent fazla yormıyacağım, Düşün, bel- - Nî:mh)Arklm'ı' 'bir hastalığına ya- iR Y'snn ..... l“"und, » seziyorum. Ölülerin füsu- | — Vermemi... kalandığın — Görüşürüz, Nâzım Abâdt.. nuna kapılmak... Bu kolay şey değ Bir ilim kurbanısın. İlme fazla vari (Arkası vavy İstanbul Sıhhi Müesseseler arttırma ve Eksiltme komisyonundan : namesine göre kapalı zarfla eksiltmeye konulmuştur. 1 — Eksiltme 10/8/938 Çarşamba günü saat 11,30 da Çağaloğlunda Sıhhat ve lçtimlİ muavenet müdürlüğü binasında kurulu komisyonda yapılacaktır. 2 — Mikdar, mühammen flat, muvak kat garanti ve şartname bedeli yukarıda gösterilmiştir. İstekliler şartbameyi her gün bedeli mukabilinde komisyondan alabilirler. ü Z. 3 — İstekliler cari sencye ald ticaret odası vesikasile 2490 sayılı kanunda ya- belgeler ve bu işe yetor muvakkat garanti makbuz veya banka mektubu %Iı:lhlrlf" belli gün ve sanatte komisyona gelmeleri, — <4702 1 Gayrimenkel Satış ilânı İstanbul Emniyet Sandığı Direktörlüğünden ecibe ve Saimenin Sandığımızdan 23009 hesab No, sile aldıkları 700 800 İlraya kargı da ikinci derecede ipotek edip vâdesinde bor- da diklerinden dolayı hakların da yapılan takip üzerin> 3202 No. lu ka- cunu addesinin matufu olan 40 cı maddesine göre satılması icab eden nunun 46 C1 M çivarında eski Manisalı Mehmedpaşa, yeni Kirmasti mahalle- Fatihte Ö"'::;y. Mutap, yeni Ferah sokağında eski 26. 24. 26. 24. 26. 24. 42. 15. ginin eski !:c” 15.17.19, en yeni, eski Mutaflar sokağında 15. 17. 19 ve Refah 17. 19, !m“ Öumıal"" 8 dükkânı olan kâgir köşe başında bir evin tamamı bir sokağında "?ldctlli açık arttırmaya konmuştur. Satış tapu sicil kaydına göre buçuk :IĞ :: Arttırmaya girmek isteven 500 lira pey akçesi verecektir. Milli "P:::,mıa'm birinin teminat mektubu da kabul olunur. Birikmiş bütün T ilerle, belediye resimleri ve vakıf icaresi ve taviz bedeli ve _nl:&llye Tü - VĞ boı'çluyl aiddir. Arttırma şartnamesi 30/7/938 tarihinden itibaren tedkik Si istiyenlere Sandık hukuk işleri servisinde açık bulundurulacaktır. Tapu '"fıııkıv;dl'"“k Tüzumlu izahat ta şartnamede ve takip dosyasında vardır. Art- Sicil Kayı mmiş olanlar, bunları tedkik ederek satılığa çıkarılan gayrimenkul TrtMd !;'" şeyi öğrenmiş ad ve itihbar olunur, Birinci arttırma 30/9/938 tari - h_'kkmdî. dif Cuma günü Cağaloğlunda kâin Sandığımızda saat 14 ten 16 ya BER mü“wm Muvakkat ihale yapılabilmesi için teklif edilecek bedelin kader "pımmın Ycab eden gayrimenkul mükellefiyeti İle Sandık alacağını ta- dercan Ha N aZi Şarttır. Aksi takdirde son arttıranın taahhüdü baki kal- gah grıçemş! 7107938 tarihine müsadif Cuma günü ayni mahalde ve ayni saatte mak şarti anılacaktır. Bu arttırmada gayrimenkul en çok arttıranın üs - sön. Attt aat Yaa aa a vapu sicillerile sabit olmıyan alâkadarlar *ve irti- bırl':::(;"m;n bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dair iddialarını Gak hakl saa A lun yirmi gün içinde evrakı müsbitelerile baraber dairemize Han tariindaa ea güretle haklarını bildirmemiş olanlarla hakları tapu :':ldl:::ş:':bıl olmıyanlar satış Mımrğww ughelümem sallkased k osya fazla malümat mye&mâfîm ilân olunur. — (4909) SERi n ** DIKKAT““” tek göstermek isti; l i ek istiyen- Emnivet Sandığı: Sandıktan ıııııın"sıyrune ipol a İhsan Necil Jiraya birinci ve httti imke di de Ü İstanbul sıhhi müesseselerimin 1938 m alf yılı umum et ihtiyacı olbaptaki şart- |orada sizin için gida vardır.» diyor. Ya- | yecek bir şey bulacakları cihete gitmek 3kser vanarAk HEUİÜNE PÖOre kolaylık (zak hılundukca, alelhnana asvahal vea Deîılet altında bil Kastamonunun meşhur ve şöhretine lâyık tandır kebabları yapılıyordu. Ben bu ziyafetlere Akbabaları da iştirak el- tiriyordum. Paşa bir yaz mevsimini, Kastamonu- ya iki saatlik bir yerde olan ve çamla- rın arasında bulunan bir çiftlikte ge- çirdi. Hergün sabah, akşam onunla git- tim, geldim. Bir sabah çifilikte bir dana kesile - cekti. Dürbünü aldam, yüksek bir tepe- ye çıktım. Yalnız bir tarafı orman ve üç tarafı göz alabildiğine kadar uza - yan düz ve pek seyrek ağaçlı olan bu sahâyı dikkatle gözden geçirdim. Ne | uzakta, ne yakında bir tane bile Akba- | ba bulunmadığını av düdüğü ile paşaya bildirdim. Hiç kimseye «Hopoya ciğere ilânı yaptırılmaksızın dana kestirildi; yarım saat kadar tepede kaldım. Bir aralık ovanın ufkundan beyaz bir noktanın belirdiğini dürbünle gördüm. Bu noktalar gittikce büyüyor, sağdan, "soldan beliren akbabalarla çoğalıyor- dü. Nihayet, hopolar ormanın üstünde devirler yapmıya başladılar, Ben tepe- den ininceye kadar dananın akciğeri ile ları üç Akbaba tarafından çekiştirilmiş bilet! On dakika sonra, mikdarları elliye varan Akbabalar, bu h | t $ t d davetsiz ziyâfelte iştirak ediyorlardı... Fikrimce, Akbabaların şameleri pek Ş kokusunu 'orlar, denilemez. Çü Kastamonu çarşısının her tarafında bi çok kasab dükkânı varken bunların ö- nüne tek bir Akbabanın gelip konduğu vâki değildir. Ayni zamanda, ormanlar | içinde kesilen bir dana enkazı na davetsiz toplanmaları da gö 1 yor ki bu hayvanlar — «samiaslarının sevkile de hareket etmiyorlar. kı a c Cinsi Aîuînğ“ Wt m:ı': S Mux:l;ınt Şîgîp | - Galiba, evvelleri (İlhamı hayvani) | O âna kadar rahatsızlığından v gar ——— |yanı kimin tazafından yapıldığı meç-|setmediği ve keyfi, neş'esi de Karaman eti 80,000 - 95,600 41 hul ve hayvanlara mahsus bir ilham ve |olduğu halde, az sonra: Dağlıç eti 40,000 — 537,000 43 88 sonraları (sevki tabii) kelimesile ter-| —. Biraz kırıklığım var, erkı Kuru ei 23,800 31,000 47 1852— 524 kuruşlcüme edilen fransızca İnstinet - Ens- |cağım, diyerek en Üst kattaki Sığır eti 53000 63,600 37 ten bu hayvanlara: «Şu tarafa gidiniz, | Cıktı, hud bizzat kendileri açlıkla beraber yi- meylini hissediyorlar. Zekâmızın ancak bir maymun aklı kadar inkişaf edebildiği devirlerde bu hissin bizi de sevk ve idare etmiş oldu- Pi gitgide artarak hayatrmızı muhafaza etmek için sevki tabil ilhamlarma, kıla- vuzluğuna ihtiyacımız kalmadığı asır- lardan itibaren, kullanılmıyan her şeyi ibtal eden tabiat kanunu bu hissimizi körletmiş demektir. Akbabalarla beraber bütün hayvan- la için bu mülhemiyet yalnız gıdaya mahsus olsa gerek. Çünkü bu sevki tabil tehlikeden sa- kınmak için de telkin ve ilhamda bulun sa, hayvanlar kaza ecelinden kurtulur, tabil ömürlerini ikmal ederek inlerinde Glürlerdi. İnsanlar da mahza gıdaları- ni temin için başladıkları avcılığı eğ- lence haline koyarak kan dökmiye bu derece alışmazlardı. -D ABDURRAHMAN PAŞANIN HOPPALIĞI, MÜUZİBLİĞİ - BILDIRCIN AVI - BİBER ZİYAFETİ - SEYYİD BİLÂL RUYASI Son zenelere kadar İstanbulda pek | az bulunduğum için yakından tanıdı- ğim nazır, vali, paşaların sayısı on beşi geçmez. Bunların evlâdları — arasında, Abdurrahman paşanın mutadi! ve mü- tevazı bir vakar jle hareket eden oğlu Arif Hikmet ve eski müzeler müdürü meb'us Bay Halilden başka, az çok hoppa ve muzib olmıyanlarına rastgel- diğimi hatırlamıyorum. Abdurrahman paşa merhum da ço- cukluğunda bir paşazade terbiyesi al- mış olduğu için, zahiren taazzuma yak- laşır gibi görünen vakarına rağmen, vilâyet ve nezaret sandalyelerinden u- erereeneKEKKA kesecer eee AARE FeReNmE KeneSALeR L el Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda — * di kapısında elli y Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâ İneboluda halk, sayısız sürülerle Karadenizi a şimalden gelen bıldırcınları avlardı. Orada onar p toplanır, İstanbula getirilip kırk paraya satıl dahil olduğum halde, bütün < kını birer bahane ile tazib ede nirdi. ve kasabalarda olduğu gibi, İ da, sayısız sürülerle Karadeni şimalden gelen bıldırcınları lardı. Bu av, ayni zamanda bil membaı idi de. Diri diri tutuli cınlar orâda onar paraya top dı, dıkları günlerden biri idi. Yaj vaş yavaş yağıyor, vakit akşan rinden, halkın karşıki yüksek deniz kıyılarında meş'aleler y Romatizmam için, rütubetten sam, hastaneye giderdik. Orar la nıp vücudlarının ağırlaşmasın |layı, sahilde gördükleri v başlığı altında okuduğumu sonrada| fur ettiğim meşhur mektubun, Şaya isnadı yanlıştır. Bunu ihtar ğuna şübhe yoktur. Zekâ ve idrâkimiz yutuma memnuniyetle teşekkür muzib olurdu. Pek az farklar| Karadeniz sahilinde buluna anbula getirilip kırkar paray Gene bıldircinların — gelmiy yordu. Oturduğumuz evin pı ırmandıkları görülüyordu. Akşam yemeğinden sonra, ti 1 gören paşa: — Bu gece tam bildirein avı ra bıldircin avlatır,“biz de $ ik, dedi — Zavallı bıldircinlar kaca 1 urmadan, dinlenmeden aşmi ıyorlar... Yağmurla, kanatları ışıklı urtuluş müjdesi sanarak bura tıyorlar... İşte bu sırada balı dir tuzaklarla karşılaşmalar nacak bir hal değil mi? Paşa, dalgin bir tavırla şu cex — Evet! (Arkaş Tashih ve teşekkür Ellt bu kadar yıl önce bir kitabda aşanın Silivri nalbine gönderdiği | e rena sena a Bir doktorun günl notlarından Nevrasteni: Tj Büyük sinir zâfı Gerçi şimdi nevrasteni tâbiri eski dar şümullü değildir. Eskiden sini talıklarından birçoğu lâyıkile tefri lemediği için nevrasteni sınıfına d! dllir, Tip nevrastenide baş ağrısı, bı rinde bir demir kasket geçmiş ftazyik, unutkanlık, bilhassa ismili nutkanlığı, bel ağrısı, bilhassa sa! kıldığı zaman bu bel ağrıları el; Beyinde bir durgunluk, çalışam: H, bafıza ökzikliği gibi şeyler ninin belli başlı ârâzıdır. Nevrastenikler ekseriya çok yorguün| lardır. Bu sebeble en Iyi tedavi bir det işden uzaklaştırmak, seyahat açık havada gezmek, kürek çekmi yapmak gibi şeylerdir. Dahilen ©i sabiyenin esaşını teşkll eden bazi decelerle Sinir zâfım izale etimiye malıdır. Nevrasteni tehlikeli bit hastalık dir. Nevrastonikler deli nihayet akıllarında bir bozukluk Hından pek korkarlar. Halbuki yıllar geçtikce nevrasten! az çok Nevrastenikler kendilerinde birçok him hastalıklar tevehhüm oderler, hastalığı, verem hastalığı en gok tukları şeylerdir. Fakat tabli bunla bir esasa istinad etmiyen vehiml başka bir şey değildir. Cevab islteyen — okuyucularımızın pulu yekamalarını rica ederiz. dirde hLtekleci mukabelesir