. * FUN rFUuBTA Resimli Makale: Hergün İzmirdeki usul İstanbulda da Tatbik edilmeli Yazan: Muhittin Birgen ünkü gazetelerde bir haber o- kudum: İzmirde yüksek sesle ispanyolca konuşan 100 Yahudiden birer lira ceza alınmış. Bu haber insana önce tuhaf görünür; bir İhnsanın yüksek sesle konuşması kabahat midir? İspanyolca konuşması da neden ayrıca bir kabahat teşkil etsin? diye düşünülür. Fakat, bil- hassa biz İstanbullular biliriz ki bu iş pek te böyle değildir; yani, İzmirde cezaya uğrıyanlar, alelâde bir keyfin, yahud müfrit bir milliyetçiliğin hışmına uğra- mıaş değillerdir; bu cezayı hak etmiş- lerdir, İstanbulda hergün gördüğümüz şey: Birkaç levanten, bu arada bilhassa le- di. O: K vanten Yahudiler bir araya geldiler mi, — Çocuklarımla, muhitimle, bugünkü görgümle birlikte maazallah! sanki dünya yerinden oynu-| Mi? suali ile mukabele etmişti.. bu takdirde evet, aksi halde yormuş gibi bir gürültü peyda olur; ab hayır diyeceğim, demişti. çak sesle tatlı tatlı konuşmayı bir türlü beceremiyen bu insanlar etrafımızda bir gürültü, hayır bir gürültü değil, tam manasile bir şamata konseri canlandırır- lar. Ekseriya bu hal vapurda olur; eğer kazara bunların ortasına düşerseniz ha- Tiniz harabdır; kaçmıya, bunların bulun- madığı bir yer aramaya mecbur olursu- nuz. Bulabilirseniz ne âlâ, ekseriya bunu da bulamaz veya siz vapurdan çıkıncıya, yahud onlar bir yere ininceye kadar si- nirlenir durursunuz. İstar ispanyolca, ister fransızca, ister almanca, hangi dili konuşurlarsa konuş- sunlar; biz onlardan zaten Türklük bek- lemiyoruz; onların Türk olamıyacakla- rını, hiçbir şey olmaları imkânı bulun- madığını biliyoruz. Fakat, umuml yer- lerde şamata edip herkesin başını ağrıt- mamalarını istemek hakkımızdır. Bunu istiyoruz; galiba istemekte de çok geci- kiyoruz, Yaşlı bir edibe aormuşlardı: — Dünyaya bir daha gelmek ister miydiniz? demişler - yapmadığı İnsülün cenazesinde Yalnız 12 Kişi bulundu gÖT Hergün bir fıkra Bir Arab fıkrası Yalancı bir Arab köylüsü, köyün kahvesindekilere gene bir yalan söy- lTemiş: — Haberiniz var mı? Bize komşu € köyde bugün mükellef bir düğün var. Bol yemek, bol içki dağıtıyorlarmış. Burada oturacağınıza gidip orada iç- ki için, yemek yeyin.. ; Kahvedekiler inanmışlar, hemen ? yola çıkmışlar. Onlar yola çıkar çık- İ maz bir an düşünmdüş: — Onların gittiklerine bakılırsa her halde düğün vardır, demiş. î Hemen kalkmış, kendi de ötekile- j rin arasına katılmış, komşu köyün ? yolunu tutmuş, e yasanLecAcAKAKAKEREN! * Umumi yerlerde herkesi rahatsız ede- cek tarzda yüksek sesle konuşmak, ba- ğırmak, şarkı söylemek, en hafif bir vas- file küstahlıktır, terbiyesizliktir. Türki- yede yaşıyan bir kısım insan vardır ki bunun böyle olduğunu öğrenmemişler- dir. Fakat, derhal şunu söyliyelim ki bu, Yahudilere mahsus bir hal değildir; çün- kü başka memleketin 'Yahudileri herkes Gibi, umumi terbiyeye Tiayet etmesini pekâlâ bilirler. Bizde bu gürültüyü ya- panlar, levanten denilen insanlardır; bunların içinde de İspanya muhaciri Ya- hudiler ekseriyet teşkil ederler. Bilet gi- şesinin önünde, telâşlı telâşlı, açıkgözli- lük yapmak istiyerek, sizi itip sizden ev- vel bilet almıya çalışanlar bunlardır; ya- hüd, kendilerinden birini gişe önünde gördükleri zaman, kendisine de bilet al- dırmak üzere, arkanızdan kolunuzu uza- tanlar da gene onlardır. Bir kahyede, bir kazinoda, bir sinemada, sizi rahatsız e- denler mi gördünüz, biliniz ki bunlar le- vantenlerdir ve ekserisi de Kuzguncuk, Balat, Hasköy levanteni! Bir avuç insan, bütün kütleyi nerede yaklarsa orada ra- hatsız etmekle meşguldür Münevver ve aklı başında Yahudilerin de şikâyet ettikleri ve bizimle-konuşur- ken utana utana bahseyledikleri bu hal, bir saygısızlık bir şımarıklık, hülâsa öyle bir şeydir ki dünyanın hiçbir yerinde gö- rülmez. Yalnız Bize mahsustur; bunları yalmız biz çeker dururuz. Neden? Galiba, © da bizim dilsizliğimizden veyahud sa- bir ve tahammülümüzün çokluğundan ol- ŞÖT ; beneecerarsemeserEAeseLALerALALARAALERSALALALADEN DerErAAN Kral önünde Matemini unutan Fransız aktrisi Vaktile milyonlarca dolarlarla oynıya-| — Fransız aktris- rak, Amerikan maliyesinde müdhiş akis- | lerinden — Rene ler uyandıran, ; sonraları yaptıklarının Sensir, kocası bir hesabını vermemek için memleketinden | tayyare kazasın « kaçıp uzun müddet te İstanbulda oturan | da ölmüş olma - ve birkaç hafta evvel ü:: m"':;”;: $ına rağmen, Pa - E IMM yi 2 Kişİ | pişi ziyaret eden rilmiştir. ”knw:l:ızuhîîmîlm s“dî İngiltere Kral ve n BK rTç Kraliçesinin huzurunda — evvel - «Surreydeki Nr bahçeden Ihtiyaç için- |©€ mukarrer olan oyununu — vermek mecburiyetinde kalmış ve matemini u- de kıvranan bir dosta...> nutarak rolünü muvaflakiyetle temsil etmiştir. Kalifornia ormanlarını yakanlar Kalifornia ormanlarında başlıyan mu- azzam bir yangını söndürmeğe çalışan A- merikan itfalyesi müdhiş bir sabotaj| .Bankacılık meşheri> diye anılan Lon- karşısında kaldığımı dehşetle görmüştür. | drada, filvaki meşhur şahsiyetler. kral- Vancower eyelelinde 50 bin dönümlük İJar, hükümdarlar daha hülâ paralarmı bir araziyi kaplıyan yangın ile uğraşan | bankalara koyarak işletmekte devam e- Orman memurları 300 metrelik bir hor- | diyorlar. tumun bıçakla kesildiğini hayretle dar -| — VYaktile İngiliz bankalarında 20 milyon ketmişlerdir. Yangım tulumbalarını işle- | , limi bulunan sabık Rusya Çarı büyük ten petrola şeker karıştırılmıştır. Muh -| , arb kopar kopmaz, hemen bütün par:- İngiltere bankalarında Krallar para işletiyorlar! — Hayat akşamı ışığı ile birlikte gelir — SÖZ ARASINDA ::?mkdı k:»den ika edilen yangın - gını çekmiştir. Sabık Kayzer de, . ilmüştür. kralların en zenginidir. 15 milyon İngi- Bu hale bir nihayet vermek lâzım ol-| muhalif hareketlerin önüne geçilebilir.| liz lirası serveti olduğu tahmin olunmak. duğu muhakkaktır. İzmir bunlara karşı | Fakat, her nedense bu hal İstanbulda ih-| tadır. Franşız Bürban hanedanı da ser- mücadeleye geçmiş ve ceza almaya baş-| mal ediliyor. Diğer birçok iyi şeylerin | vet sahibi allelerden sayılur, lartış. Belki, İzmir sade yüksek sesle ko-| tatbikatının ihmal edildiği gibi... Yugoslav kralı mütevefia Aleksandın. sa' gerek Bir insan yaşlandığı zaman kayıpta sayılmaz, unutmayı- mız ki hayatın akşamı çökmiye başladığı vakit ışığını da Birlikte getirir, çocuk ve muhit şeklinde, Ziyan insann yaşlanması ile değil, hayatta rolünü yapıp Londrada Arıların bir Muzipliği Londra sokaklarının en işlek köşe - lerinden birinde bulunan işaret fene - rinin, tam «yol açıktır» işaretini vere - ceği sırada, birden vınlamaya başladı- ğını görenler, hayretle başlarını yuka » rıya kaldırmışlar, ve 10 bin arının re - simde gördüğünüz şekilde kümelenişi- ni hayretle seyre dalmışlardır. Türlü türlü çarelere baş vurulmuş, seyrüse fer memurları, polisler gazete kfğıd - Jarını yakarak dumanlâ arıları dağıt - maya çalışmışlar, muvaffak olamayın- ca, arıcılıkla ihtisasi ile tanınmış |5 ya- şındaki bir çocuğu çağırmaya mecbur kalmışlardır. Nevyork hâkimleri haydut- larla ortak mı imişler ? Nevyorkda, şehir tarihinin şimdiye kadar kaydetmediği büyük bir skan - dal meydana çıkmak üzeredir. Şehir hâkimlerile, komiserlerinin doğrudan doğruya gangsterlerin nüfuzu altında bulundukları, onlardan para aldıkları hâaberi, şehri engin bir heyecana dü - şürmüştür. Bu haberi ortaya atan mıntaka müd delumumisi Thomas Dewey'dir. m dilmekle beraber, bunun- aslı astarı ol- madığımı alâkadar makamlar bildiri- . nuşmayı Cürüm saymıyor da bu İşe is- Muhittön Birger (2 milyon İngiliz Hirası kadar bir parayı İn | yorlar, panyolcanın karışmasını da cezaya sebeb ittihaz ediyor. Bence ispanyolca meselesi - fazladır: Herkesi rahatsız edecek tarzda İSTER İNAN, İSTER İNANMA! Yüksek sesle konuşmak küfidir. Herkesin söylemek ve hattâ bağırmak hakkı ise diğer herkesin de kulaklarının rahat ol- masını istemek hakkıdır. Cemiyet içinde mutlak hürriyet yoktur. Hakka hürmet mutlaka karşılıklı olmalıdır. Temenni etmek istiyorum ki İzmirdeki usul İstanbulda da tatbik edilsin. Şama- tanın olduğu yerler malümdur. Buralara | birer sivil polis memuru konulsa ve bu şamatayı yapanlara ceza verilse elbet az zaman zarfında bu cemiyet terbiyesine | «Hükümet çimentoyu devletleştirmiye karar vermiş. «Bu haber geçen hafta Karadeniz kıyılarında gezerken kulağımıza çalınan bir şikâyeti bize hatırlattı: «Zaonguldakta yapılan mühim inşaat için iki ay evvel çi- mento sipariş edilmiş, parası da peşin olarak yollanmış, fakat tröst halinde işliyen çimento fabrikaları bu siparişe hiç cevab bile vermemiş, çimentonun kullanıldığı inşaat iş- leri de öylece yüzüstü kalmış. Bundan sonra şikâyetler baş- lamış. Bu şikâyetler üzerine çimento gönderilmiş mi dersi- İSTER İNAN, Bu sözün manası — Gönderdiğiniz niz? Hayır. Nihayet fabrikanın verdiği cevab şu imiş: — İki ay evyel siparişiniz için makbuz kesilmiştir. edenlerin gönderdikleri peşin parayı çimento fabrikası al- miş, makbuzunu da kesmiş. Fakat parayı aldıktan ve makbuzunu da kestikten sonra ikt ay geçtiği halde meden dolayı çimento gönderilmediği gene izah edilmiyor.» İSTER İNANMAI! anlaşılıyor “değil mi? Çimento slpariş parayı aldık, elimizdedir, diyor. Sözün' Kısası Yazı Çok Olduğu İçin Bugün Konamadı Türk - Alman ticaret anlaşmasının hususiyeti Berlinde Türk - Alman ticaret anlaş- maşsınımn müzâkerelerini muvaflakiyetle idare edip anlaşmayı imzaladıktan sonra dün sabah Semplon ekspresile şehrimize gelen Hariciye Vekâleti Umumi Kâtibi Numan Rıfat Menemencioğlu doğruca Kalamıştaki köşküne gitmiş ve dün köş- künde istirahat etmiştir. Hariciye Umu- » | mi Kâtibi, bugün, Başvekil Celâl Bayarı ziyaret ederek Berlindeki —müzakereler hakkında izahat verecektir. Numan Menemenclioğlu, anlaşma hüke kında şu beyanatta bulunmuştur: «— Berlin müzakerelerinin esasını teş- | kil eden meselelerden en mühimmi Türk- | Alman mübadelelerinin hangi rejime tâ- | bi olacağı işi idi. Biliyorsunuz ki 1936 se- — nesinde altmış milyon lirayı bulan Türk ihracatı, ayni sene içinde Almanyanıni muadil bir ihraç imkân ve kabiliyeti bu- — lamaması yüzünden Türkiyenin — külli« yetli mikdarda alacağı kalması gibi bir müvazenesizlik tevlid etmiş ve hükümet 'Türkiye ekanomisini korumak gayesile Almanyaya vaki olacak ihracat hacmini daraltmak zaruretinde kalmıştı. Geöçen * İsene Almanyaya giden heyetimiz, Al- | manya heyetile de tam bir mutabukat dahilinde bu gayeyi temin için Türk em- Hasının Almanyada kontenjana tâbi ol- masını binnetice ihracat yokünunun bir hayli azalmasını icab ettiren bir muka- yeleyi müzakere ve İmzâ etmişti. Aldığı vazife bu suretle pek te zevkli olmıyanı Türk murahhas heyeti 1937 müzakere- | lerinde tam bir muvaffakiyet elde etmiş | ve bu sene bize daha zevkli bir müzake- — re imkânını hazırlamıştır. 'Türk - Alman tediye vaziyeti ihracatı- muza konulan kontenjanların hiç değilse | tevsii imkânını bahşedecek kadar müsa. id bir manzara arzediyordu. Şu kadar ki Almanlar bu tevessilü arzu ve kabıl et- / tikleri halde ihracatımızı büsbütün sere best bırakmayı, son zamanlarda itilhaz ettikleri umumil tedbirlere nazaran, mu- vafık bulmuyorlardı. Müzakerelerin esa- sını bu nokta teşkil etmiş ve neticede bü- tün Türk mallarının hiçbir takyid ve tah- dide tâbi olmaksızın Almanyaya ihraç e« dilebilmesi temin olunmuştur, Almanların son sene zarfında göstere dikleri ihraç kabiliyeti de önümüzdeki sene içinde Türk ihracatının karşılana- bileceği ve tediye müvazenelerinin bir | taraf leh veya aleyhine olarak ihlâl olun- - mıyacağı ümidi kavisini vermektedir. ;I Türköfis, yakında yaptığımız anlaşmaları l hakkında icab eden etraflı malümatı ga« zetelerimize verecektir. Ben, şeflerime 'j malümat arzetmeden daha fazla tafsilâta giremem. Şu kadarını ilâve edeyim ki ti- İ caret itilâfından başka bu defa bankalar yerine hükümetler tarafından imza olu« nan bir klering anlaşması, bir de Avus- furyanın Almanya ile - birleşmesinden mütevellid vaziyetleri derpiş eden bir hususf protokol Berlin müzakerelari ne< | ticesinde imza olunan vesaiki teşkil ete mektedir. Bütün bu vesikalar mümkün | olduğu kadar sadeleştirilmiş ve 'Türk « ] Alman mübadelâtının esas vasfını teşkil — eden tabilliğe ve normalliğe uygun me“ İ tinler haline getirilmiştir.» 4 Menemencioğlu bir müddet |ehnmı|'5 de istirahat edecektir. i| Fransadünyanın en küçük saatini Prenses Elizabete hediye etti İngiltere kral ve kraliçesi son Fransif seyahatlerinden, yalnız tatlı hatıralarl değil, ayni zamanda da bazı gayet san'at | kârane hediyeler alarak ta dönmüştürler, Majestelerin kızları prenses Elizabethöy Fransız Cumhurreisi Lebrun tarafındafi | hediye edilen saat, yaylı plâtin bir bü",ı zik üzerine oturtulmuştur, ki dünyanıli €n küçük saatidir. Bilezlğinv nihayet çocuk prensese verildiği için, sade tinden olması münasib görülmüştür. Paris şehri krala, muazzam bir sa! taşı ile süslü bir altın tabaka, krali; de masa tezyinatına yarıyan Laligue bir billürdan san'atlı biblolar hediye i J| J miştir. Prenseslere hediye edilen - bel de, kolyoleri, bilezikleri ve lâpisten broğ ları vardır; değerleri epevce vüksektilr.