Anadan doğma bir körle mülâkat Âma Mehmed renkleri tarif ediyor: “Siyahı bilirim. Gözüm görmediğinden dünya benim için karanlıktır. Beyaz onun tam aksi... Lâciverd tam siyah değil, tam karanlık değil.. Mavi lâciverdin beyaza yakın rengi... Yeşil ise maviden daha koyudur ,, Mülükatı yapan : Onu her zaman görürüm. Bir duva- rın dibinde oturur. Bağdaş kurar ve mü: temadiyen öne, arkaya sallanır durur. Şimdi on beş, ön altı yaşında olmalı... Sarışın ve oldukça güzel yüzlü bir ço- cuktur. Güzel ve talihsiz bir çocuk... Anadan doğma kör. Gene geçen gün, Kurtuluştan geçer « ken onu gördüm, gene kaldırımın üze rinde bağdaş kurmuş, bir saat rakkası Bibi sallanıyor. Yavaşca yanına sokuluyorum ve ken- e soruyorum: — Adın ne senin?... — Mehmed. — Mehmed ben gazeteciyim, — seninle görüşmek istiyorum. Bana cevab vermek ister misin? — Gazeteci mi?... dedi... Gazeteci be- nimle ne konuşur? — İstemiyor musun? — Siz istedikten sonra... Ama ben size ne söyliyebilirim, gözüm görmez ki bir şey anlafayım. — Senin gözün hiç görmedi mi? Böyle sakat mı doğdun? — Evet!.. Ben hiç görmedim. Onun i- çin ne anlatayım. — Sen benim suallerime cevab ver kü- fi... Söyle bakayım senin annen, baban var mı? — Yok... Babam dokuz, annem de beş sene evvel ö Babam oduncu idi. İs- tiklâl ve çihan harbinde birkaç kere ya- Talanmış bir gazi... — Sen şimdi kimin yanındasın? — Ben bir akrabamın yanındayım... Onlarla yaşıyorum. — Nerede oturursun? — Bozkurd caddesi kırk üç numarada, — Seni buraya kim götürüp getiriyor? — Kendi kendime gider gelirim. Yal- Dız buraya değil... Bütün İstanbulu tek başıma dolaşırım. Her tarafı bilirim. — Nereye gittiğini nasıl bilirsin... El- Jerinle yoklıyarak mı? — Hayır, ben fehimle gezerim. Nerede |dır, çi SON POSTA Temmuz 14 Suad Derviş Mehmed — Elbet te severim... Güzellik benim için sesten ve dokunmaktan başka nedir... İnsanlar vardır. Güzel seslidirler. Dinle- mek, hep dinlemek isterim. İnsanlar var- | seslidir. Yanımda konuşurlar- sa içime sıkıntı verirler, Bir de güzel bir şeye dokunmak hoşuma gider. Bu da - pekli kadife gibi kumaşlardır. Basmaya, dokumaya dokunmak iyi değildir... İpek- li, kadife ve iyi yünlünün ele gelmesi ho- pa gider. Çiçek yaprakları da iyidir. — Daha büyüdüğün zaman evlenmek istemiyecek misin? Biz sakatız ve hayatta bu gibi şeyler. den mahrur « Böyle şeyleri aklıma| getirmem bile. — Genç kızların sesi hoşuna gitmez mi? Yüzü kızarıyor: — Gide — İçlerinde sesi en çok hoşuna giden yok mu?... olduğumu fehimle anlarım. — Evinin numarasını hasıl bil görmüyorsun, | iyorsun? | — Ben yalrız kendi evimin numarası- mı değil... Bütün bizim civardaki evle- rin numaraşını bilirim. Çünkü ben işit- iğimi bir daha unutmam, Beni sokağa türsünler, Mehmed şu numaraya git desinler giderim... Dedim ya fehimle bu- u anlarım, tutarak, dokunarak değil... Bu fehim nasıl şey? Anlatamam, Yalnız duyarım. Sen hiç göz hekimlerine gittin mi?. Gittim... Açılmaz mı dediler?. — Evet açılmaz dediler... Ama bak- Madılar uzun uzadıya çöyle bir baktı- lar... — Neden uzun uzadıya bakmadılar? — Beni fakir insanlar götürdü. Fıkara hastanesine, orada daktorların başında binlerce insan var, Eğer belki büyük bir insan beni götürseydi, parasile gözüme baktırsaydı, kim bilir belki de bir çarem | bulunurdu. — Renklerin ismini elbet te duydrur. | Onlar hakkında nasıl bir fikrin var? — Siyahı bilirim. Çünkü gözüm gör- | mediği için dünya benim için karanlık-| ftır. Beyazı önun tam aksi olduğu için an- larım. Lâciverd tam siyah değil, tam ka- ranlık değildir. Mavi... Lüciverdin beya- Za yakım olan bir tarafıdır. Yeşil mavi- den daha koyudur. Gök mavi, deniz ma- vimtraktır. — Mevsimlerden hangi mevsimi sever- sin?. — Yazı severim. Yazın çiçekler açar, ağaçlar yeşil olur güzel, Soğuk yo İnsan üşümez, — Ağaçların yeşil olduğu zaman güzel olduğunu nereden biliyorsun? | — Yaprakların sesinden... O ses o ka-| — Vardır elbet... Ama ben güzel ses- lerin hepsini severim. Bir de benden bil- | gili insanları dinlemek isterim, — Neden? ünkü ben dinlediğimi, bana bir enen şeyi hiç unulmam. Daima öğrenmek isterim. Arkadaşlarım vardır. Onlar bana mekteb kitablarını okurlar , Derslerini onlar kadar bilirim. Ortamek- teb derslerinin altıncı ve yedinci sınıfla- rihin bütü mtihanını verebilirim. Ken- dime ve zekâma güveniyorum. Arkadaş- larımın bana okudukları, anlattıkları şeylerin hepsini onlar kadar biliyorum, fakat ne yapayım ki okuyup, yazmam yok... En sevdiğim dersler tarih, fen Bisi ve riyaziye. — Riyaziye güçtür, — Güçtür. ama güzeldir, hem bana zor gelmez. — Şimdi ben Hızır olsam da senin kar- şına çıksam ve sana: «<Mehmed dile ben- den, ne dilersin desem» 'ne cevab verir- sin? — Evvelâ gözlerimin açılmasını iste- rim, — Elbet te... Farzet ki gözlerin! açlım. Bundan sonra benden ne İslersin?... Dü yada en çok İstediğin şey nedir? — Gözlerimin açıldığını en fazla oku- mak, ilerde büyük bir adam olmak isterim... Sevdiğim meslek askerliktir... Ben bir kumandan gibi bir şey olmak - tiyorum. — Tayyareci olmak İster misin? — Tayyareci olmak elbet te güzel şey- dir ama tehlikelidir!,. — Neden güzel ve neden tehlikelidi:? — Gö zeldir ondan... öğün güzel olduğunu nereden bi- liyorsun? dar güzeldir ki,.. «— Sen güzel sesi sever mısin? — Rüzgârlardan... Tehlikeli olduğunu da havanın hafifliği ve vücudümün ağır- Son Posta' Motördeki cinayet 1 — İşte, Grant ortağını bir motör gerintisine — davet Günlerden pazar- di Willis, pürosu- nun bitüiğini gör- müştü, Hemen, motörün — kayığına atlıyarak sahile çı- 'kan Willis - bir tü- iden sigara ale mış, kendisi de bir |püro yakmıştı. Bir kaç kadeh te çarab Sa bu yuvarlamıştı. kin, üzüntüsüz, temiz hava içinde kafası dinlenmekteydi. Düşündüğü hiçbir şey yoktu. Çürkü hayatta endişesiz yaşıyan bir adamdı, Bu sırada saat te 12,30 du. e 4 — Otomobilden |fırlıyan doktor he men sahile koştu. Bir müddet kazaya uğrıyan adama sun'i teneffüs yapt: Bu sırada Grant gömleğini yıkarak sularını — çıkarıyor- du. Nihayet doktor: — Boşuna, ümid yok. — Zavallı öl- müş, dedi. Grant polise ga: yet sakin bir eda ile ifade verdi: — Motörle meş- güldüm. — Baktım, arkadaşım — gelmiş. Kayıkta ayakta du- ruyordu. İpi bağlıyacağı sırada, birden nın Resimli rent il Grant, sonra da, mali sene başıdı O zaman da iş meydena çıkmış olacaktır. Yegâne çare, Wil- lisi öldürmek, bu suretle, kontrol işini bir müddet için ge- ün şahst parasını Vallıyı bir ahtapot gibi n kasasını ziyaret etmekte uştır. Dolayısile, mü, ikmemiştir. Birkaç x. Defterler kontrol edilecektir. atmaktır. O zamana kadar da Allah kerim. 4 — Baat Iki buçuktu. Polis, köyde mutad devriyesini ya « parken, bisikletli birisine rast- lıyor. Ve bisikletli onu görünce: — Bay polls, gu aşağıda bir Raza oldu. Birisi denize düştü. Doktoru nerede bulurüm? di- 6 — Willisin kibar olduğu ve yalnız yaşadığını anlıyan po- lis, Grant'a: — Boğulan edamın akrabaları var mıydı?.. diye sordu. Grant: — Bilemem, diye cevab verdi. Ama, motörde, Willisin bir adres defteri var.. Bunun üzerine polis bir kayığa atlıyarak, Grant ile birlik- te motöre gitti. * Mütalea: Polis gülerek konuştu: — Ben şaşmadım. Bu bal gibi cinayet. Kaza çıkar- sa kafamı keserim.. dedi; ve şimdi yorum. Granta bir tevkif müzekkeresi kestireceğim.. diye ilâve etti. Şu halde, polisin bulduğu ipucu ne idi ve nasıl ol- du da, Granlı tevkif ettirdi? Resimlere dikkatle ba- kınız., bu ipucunu bulamazsanız lütfen 13 üncü say- T- İyığından biliyorum. Bunları size anlata- | yorlar, Onu hiç unutamam. mam, ama duyuyorum. — Kitab okuduğunu söylüyorsun, en çok sevdiğin kitablar hangileridir? — Söyledim ya, tarih, fen bilgisi ve ri- yaziye kitabları, Ya roman... Senin birçok romanları ezbere bildiğini söylüyorlar. — Ben iyi ramanlar okumadım. Bana ne okurlarsa onu dinlerim. Cingöz Recai gibi, sonra başka lisandan tercüme edil- miş polis romanları gibi şeyler... Bir kere ismini hatırlamıyorum. Eski yazile ya- zılmış bir roman okudular. Çok doku- naklı bir şeydi. İçinde Rahmi bey, Pakize ve Ahmed vardı. Karacaahmede gömü- müstantiğe gidi $ — Polis, seyrüsefer nizafm- darını hiçe sayarak, hemen bir ptomobile atladı. En kısa yol- lardan arabayı sürerek dokto« Tun evine gitti. Bisikletli yol gösterdi. Ve bir. kaç dakika sonra, otamobil, Mmotorün büs tunduğu semte geldi, $ — Anlaşılan, motöre atlarken TaPvazenesini kaybetti. Hemen arkas #ından denize atladım. Onu yakalı « yarak sahile çıkârdım. Biraz sonra da size gelip haber veren bisikleti göründü 7 — Grant, defteri almak üzere arkadaşının kamarasına girdi. Polis te, boş nazarlarla motörü araştırdı. Birkaç dakika sonra her ikisi de sahilde bulunuyorlardı. Polis doktora bir Bir de beyit kitabları severim, — Niçin her zaman sallenırsin? — Karanlıktan sıkılırım. İçimin sıkın- tısından böyle avunurum. — Artık sana soracak sözüm kalmadı diyorum. Şimdi senin bane söyliyecek bir sözün var mı? — Var... Kuzum yaz gazeteye, benim kimsem yok, beni himaye etsinler. Göz- lerime bir kere adamakıllı baksınlar... Ben sana demin anadan doğma körüm dedim. Yanlış söyledim. Ben anadan doğ- ma: kör değilmişim. Dört aylık oluncaya kadar gözlerim görürmüş. Dört aylıktan sonra böyle olmuşum. Ön yaşına kadar | görüyorum. şeyler söyledi. Doktor, tekrar cesedin üzerine eğilerek: — Vay cannal.. diye mirildandı. Nasıl da farketmemişim.. kafa tasının arkasında oldukça derii ir bere var, ışığı farkederdim. Şimdi de gözüme yire â beşlik ampulü yakın getirsem ışığı Eskiden — gözümü — gö- ren doktor Şakir Ahmed, on ya- şına geldikten sonra gözündee ki perdeler kalınlaşır ve alınır demişti... Bir kere baksınlar, eğer gözlerimden Üe mid yoksa... O zaman da beni İzmirdeki âmâlar mektebine yollasınlar... Bir san'akı ve meslek sahibi olayım. Onu istiyorum. Dokunaklı yaz... Belki meşgul olan bu« lunur... * Bu talihsiz çocuktan ayrılır içime den onun isteklerinin tahakkukunu bütüp kuvvetimle temenni ediyorum. Suad Derviş