«Kleopatrasnın yurdunun cK:ıziıı(_)ı ismini verdiği saha, dünyanın en büyük bir otelini, beş bin kişi alan plâjlarile, iki bin kişi sığan sinemalarile, muaz- zam dâns mahallerile taşıyan başlı ba- şına bir koloni. Bu Mısır sınırları İçin- de müstakil bir «İsviçre cumhuriye- ti» ni çok andırıyor. Avrupanın en bü- yük müesseseleri, zannetmem ki her bakımdan İskenderiyenin bu Mmuhte- şem misafir ve eğlence sarayının Ön sa- fına geçebilsin. Buralarda, beyaz entâ- rili, kırmızı kuşaklı «Berberi» lerin en uşta Avrupa garsonlarına taş çıkarla- tak kadar muvaffak hizmetleri, fraklı garsonlar arasında, manzaraya belki Ge daha güzel bir renk veriyor. Dört yanımız, her milletin milyoner- lerini tanıtmıya yardım eden bir insan sergisi sanki. Mısırlı milyonerlerin kir- mızı fesleri, yazlık jpek tuvaletleri ara- sında birer fiyango gibi göze çarpıyor. Her köşede zenginliğin apaçık - izleri var, «Nil> inin her damlası bir altın kaynağı olan bir memlekette zengin * Hkten daha tabii ne olabilir?... — İşte. dedi Prens... Şimdi Şark- tayız artık.. Ve ilâve etti: öR — Memleketinizde Büyük Şefiniz'n yaptığı eşsiz inkılâb, Türkiyeyi artık en büyük Avrupa dzvletlı-rileA hır gıra- ya koymuştur. Orada şarkın bir izi kal- mamıştır, Buralarda ise.. Ne demek istediğini anladım. «Afrodit» in wmıı'l:dn.ıhpı';lım BZ O Buraları, dedi... - Şarkın, garbin henüz ayni kudretle bir arada yaşıya> bildiği yerlerdir. Medeniyet işıklarının en serbest manzaralarile taniışmak is- terseniz bakınız. Ama aldanmayımız... Buralarda akla sığmadık en-hür bir ha- yat hükmederken” biraz ötede, taassu- bun en koyu çirkinliklerini taşıyan çok geri bir kütleye de hınıu Ml:ynîîıllı— siniz!... Bunun öyle garib manzara'sır na şahid oldum ki!... Hem de uzun y lar... — Uzun yıllar mı?... Prens sustu. — Şu halde buralarda çok adınız, Prens?.. * "â'.aııe:ı*' birdenbire uzak bir Beçmse dalar gibi oldu: — Belki hayatımın en Oll,.. Ve bindenbire, başka bi mesinden korkuyormuş gibi, ik: eğildi... Sesi bambaşka bir hal lîfî'f la beraber, Adeta itham edgrvî*:"_' haykırmamak için kendini Bgüç *W ü 'ormı bi: d n — 1ğayg:n!... dedi.., İşte benim bütün gendiğindi, bütün varlığımı, hürriye- timle ve her türlü zevkimle 'oldnrc;'L boğan topraklar!... İşte W)'S“k_mm'n Prangalandığı ülke!... Bu yerleri tatı- Masaydım, bir insan olarak kalırdım. Bu yerleri tanıdığım içindir ki bef...... Birdenbire sustu... Dişlerinin heye tandan gıcırdadığını hissettim. Gözle- Tine baktım: Korkunç bir sıkıntıfım i7- leri hâkim, — Oooh!... diye haykırdı... Bana :- tiyorsanız bir şey sormayın!.. Saçma'ir Yörum!... Affedin benil... e Bazı insanlarda her söze bir muan- Ma süsü vermek bir illetmiş. Ya ben böyle bir illetliyim, yahud da macerâ tevgisi beni fesadcı bir insan yapmış 'Tensin son sözleri, her nasılsa / bir » zamandır felsefeden, saçma “P'g_ fahlillerden uzak kalan beynimi yen” den sarstı. Artık neş'e bana değil; 3;"'___ bir merak kasırgasına w”m'd_n Teket versin, ortalık gündüz. VE “ü_ Yarım kalabalık. Yoksa, bu merak Yİr tünden bütün geceyi uykusuz BeÇİT A LANEEA — İşte., bütün geneliğimi, bütün V" hğımı, bütün hürriyetimle ve her kll;l: zevkimle boğan, âumıî topraklar!. Harfi harfine, böyle dedi. Bu topraklar Mısir toprakları!.. Bu kum zaman uzun yılları- isinin işit- öne doğru | Prens Nâzım Âbâdın ıztırabı «İşte bütün varlığımı boğan topraklar!» l minkfiler?., Bir işareti — binbir W:;;’ı—ııubeclel milyoner bir Hind Prensi- nin'.. Prens Nâzım Âbâd ve... - Oooh, 'bu imkânsız!... Bu kadar kudmşli bir hâkim, hu derece bedbııh_l bir esir ola- maz, Yoksa... Yeryüzünün bir vakit- ler en kibirli heykeltraşinı kendisine köle eden yakıcı gözlü «Afrodit» in bir torunu, Hind Prenslerinin en azametli- sinin kalbinde güç kapanabilecek bir yara mı yarattı?... Yoksa Fir'avunların dehşet salân gazabları, yaşar gibi gö- rünen mumyalarından birisinin gözün- den, Prensin ruhuna, karşı ayrı bir sevgi mi aşıladı?... Bu kadar gülünç bir faraziyeye kendi ken- dimin gülmesi de gerek!... Saçmalıyo- rum, ü O kadar dalmışım ki Prensin söz Devrekte bir çoban - bir genç kızı feci bir şekilde öldürdü Devrekten yazılıyor: Bir kaç gün ev- vel kazamızın Bakacak Kadıköyünden Kâhya oğlu Ali kızı Hasime, odun top - lamak üzere koruluğa gitmiştir. Kırda koyun otlatmakta olan ayni köyden lle;.h- med adında bir çoban kızı geçerken gür- müş, koyunlarını bırakarak kendisini ta- kibe başlamıştır. Ağaçların sıklaştığı bir yerde Mehmed kıza yetişerek zavallıyı kirletmek istemiştir. Fakat namuslu kız- cağız, gücü yettiği kadar kcndini_ korşı - muş, teslim olmamıştır. Hasimenin mü - dafaasından büsbütün kudu_rın azgın he- rif kamasını çekmiş, kızı bir çok yerin e den vurarak yere sermiştir. Azgfn'kıı-l yakalanmış, cinayetini itiraf etmiştir. Nişanlısını elinden aldığı için arkadaşını öldüren katil yakalandı un (Hususi) — On gün' Ewî'l s: jisminde bir şahsın İzmir oteli (vhıîıuaîinıde Çaparcı Mehmed Salih is- hu: Ş;e pirini öldürdüğünü büdır_mış - a Şiddetle aranmakta olan katil ço— ıım.dn yakalanarak cumhun;_feş müd- ;';;îmu-.'nmğinı teslim edilmiştir. Ka- Hil verdiği ifadede: Dü ç — Burada nişanlanarak askere pil S eldiğim zaman nişanlımı Rfehx'nq_—d DA imiş gördüm. Bu vaziye- vleni faziy' îalıî.h)j:u:ü: edemiyerek Salihi öldür- düm!» demiştir. Ceyhanda bir çocuk boğuldu gİ Hususi) — Ceyhanın Bü - -üîeî;:?m(mıhauuinden dellal Dur?- n on iki yış'.ırındıkl oğlu îf'usul Öğ- ;ı:ilen gsonra belediye bahçesi aıtın_d;ı soyunmuş, ırmağa girmiştir. Irmağın kn);mrnnş olmasından Za çocuk kendini akıntıya kıptıı-ımk_ çu'pınm'ıg,ı başlamıştır. O esnada nehı_rde h:â:;; nimı sulamağa gelen İsmail adı ğ bir adam çocuğun feryadı üzetine der- h;l suya atılmış İs€ de, Yusufu kurta- ramamıştır. Çocuğun cesedi hâlâ bu- lunamamıştır. Samsı bu memlekete | yay söylediğini, elimi tutan bir elin sıcak- lığından farkedebildim . Otomobiller gelmiş, Kahireye hare- ket edeceğiz. Birkaç dakika sonra, İskenderiyenin İmuhteşem sarayının gevrek kahkaha- İlarile civelek müzik nağmeleri, son |model bir otomobilin gürültüleri ara- İsında kayboldu. B «Nil» in yer yer ayrılan altın kolları yanında, kilometreleri bir hamlede &- şan bir şerid gibi uçuyoruz. Arab köy- Jerinin toprak evleri, kapıları önler: bembeyaz elbis li insanları gibi, gözlerimize görünmek- le beraber kayboluveriyor. Her yanda, İsonsuz tarlaların, pamuk denizlerinin rtalarında yükselen heybetli saraylı (Arkası var) Susığırlıkta bir adam otomobil - altında kalarak öldü Susığırlık (Hususi) — Buraya yarım saat mesafede Özmeleklere sid 12 nu - maralı *şoför Sadeddinin idaresindeki ©- tomobil Ömner oğlu Şerif isminde bir a - dama çarparak altına almış, ezerek öl - dürmüştür. Karzadan sonra kaçan goför | yakalanmıştır. Ülekeenanerererirer eee senesan ada sen eee danaanen | Ankara borsası Açılış- kapanış fiatları 13 -7- 938 ne Kapsuş 6.20 6.20 =f:n 128.9126 — 1259128 Yo 54476 3,475 A 6, 6225 6.6218 aa 26,706 — 28706 Ametürdim ©.21 69,31 Berlin 8. ö2,B4 Brüksel 21285 — 21285 Atina 2,156 1138 Bofya 163 LB3 Pai 4,305 4365 Madârld 5 :’ 689 arşova z3.da 2362 Budapelte (E li UN Bükreş 09515 —— 0,9325 Belgrad Z.8570 28575 Yokobama 0.45 . 8ei S1 9öğ 51,965 436725 1235 1235 106 — 108 10 » w - dd0 di Niğde tahrirat kaleminı darağacı altında biten de başlayıp İstanbulda memuriyet haya! Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Kazanı Vedaa Ürüü Marangoz kıı;ı:l;n çıkar çıkmaz sarıklı maarif müdürü arkasından koşmuş: “ Bizim koltuk ile yazıhane diğer âzanınkinden yüksek ve geniş olsun!,, diye tenbih etmiş! Huzurlarında, izinsiz oturmadığım -|sağıma enfiye kutusunu, soluma da dan dolayı Sâid paşanın taltifkâr mu- ahazesi ile izinsiz oturduğumdan dola- yı Abdurrahman paşanın hiddet etme- (ai, maksad ve gaye ilibarile birbirinin *ayni olan hareketlerdir. Her ikisi de beni, kendi terbiye telâkkilerine göre yetiştirmek istemişler, bu pederane e- mel ve maksadla halisane hareket et- mişlerdi. Esasen, ben babamın yanında bile, bir defa olsun izinsiz oturduğumu ha- ! tırlamıyorum. Uzun süren memuriyet hayatımda, talihimin en büyük ve meşkür lütfü o- larak telâkki ettiğim cihet şudur: Her çeşid fena huylara ve kötü itiyadlara alışmak tehlikesi bulunan gençlik çağ- larımda Said, Abdurrahman ve Hasan Fehmi paşalar gibi bütün manasile te- miz ve yüksek adamların maiyetlerin- de bulunmuş olmak! —i4— MAARİF MÜDÜRLÜĞU VE MAARİF MÜDÜRÜ 1882 yılmda vilâyet, liva ve kaza merkezlerinde maarif meclisleri, ko- misyonları teşkil olunmuştu. Bir müd- det sonra da, gazeteler, bazı vilâyetle- re maarif müdürleri tayin edileceğini yazmışlardı. Bunun üzerine, vali paşa tarafından maarif müdürlüğüne tayi-| nim, maarif nezaretine teklif olundu. | Fakat, nezaretten şimdilik tecrübe ma- hiyetinde olmak üzere, yal yalnız üç vilâ- yete müdür tayin kılındığı şeklinde bir . |cevab geldiğini bilâhare mektubcu Nâ- zım bey bana söylemişti. O zamanki yaşıma göre, maarif mü- dürlüğüne kendimi lâyık görmüyor- düm, Hattâ muhterem vali paşanın yaptığı teklifin tervie - olunmamasın- dan ziyade, onun bu yolda maarif ne- zaretine yüz suyu dökmüş olmasına canım sıkılmıştı. Bu muhabereden birkaç sene kadar sonra çirkin bir hareketinden dol'ayı Bursa rüşdiyesi hocalığından azledilen bir adam, maarif müdürü diye Konya- ya gönderildi. O zamanki rüşdiyelerde rik'a yarısı hocası müstesna, bütün muallimler sarıklı idiler. burun mendilimi koyarım, sen dediği- mi yap, cevabını verdi. Marangoza: — Onun istediği gibi yap, sonra ka» bul etmez! deyip ayrıldıı Birkaç gün sonra koltuklarla yazıha- neler geldi. Müdürün koltuğunu, güç bal ile, aşağı, yukarı, sola, sağa evlrip çevirerek kapıdan içeri sokabildik Fa- kat yazıhane bir türlü sığmıyordu. Ni- hayet kapının süvelerini sökmek mec-" buriyetinde kaldık. Odanın küçük — dıl'ının ortasına müdürün kanapesini koydurdum, Sağ taraftaki uzun dıl'ın bulunduğu yere de âzalara mahsus koltukları dizdir- dim. Müdürün sol tarafında kapı vardı, Onun için buraya ancak bir yazıhane ile koltuk sığabilecekti. Şahsıma ald eşyayı da buraya yerleştirdim. Müdürün yazıhane ve koltuğu, di- ğerlerinden bir hayli yüksek ve büyük olduğu için, aramızda camilerde kür- tgüye çıkan vâizler gibi oturacaktı. Vakta ki müdür geldi. Kırmızı çuha ile kaplanmış koltuklara şöyle bir göz gezdirdikten sonra: - — Bunların üzerinde oturmak, hele böyle yaz günlerinde, ateşin üstüne düşmek gibi bir şey, dedi. Canım sı- kıldı doğrusu. Keşki koltuğum da, yazıhanem gibi, yeşil renkli olsaydı. Ne çare, Türkün aklı sonradan gelir. Yazıhane, bahusus koltuk biraz büyük olmuş ama, beis yok, genidlikten zarar gelmez. Allah darlıktan esirgesin. Her ne ise, bunlar ehemmiyetsiz şeyler... Fakat, koltuk- lar biraz uygunsuz yarlere konmuş. Bugünlük böyle kalsınlar. Zaten öğ - leden sonra kız rüşdiyesine gidece « ğim, yarın düzeltiriz, dedi! (Arkası W..C.).... Resimli zabıta hikâyemizin hal şekli 6 numaralı resimdeki sandalın motö- re bağlanış tarmına dikkat ediniz. Ban« Bu hocanın terbiyesi, sözleri, tavrı vali paşanın hiç hoşuna gitmemişti. Maamafih vali paşanın başkanlığında- ki büyük meclisten başka, maarif mü- dürünün reisliği altında olmak üzere dört âzadan mürekkeb bir meclis daha teşkil edildi ve kâtiblik vazifesi de ba- na yükletildi. Hükümet konağı evvelce yanmış ol- duğu için resmi daireler kira evlerine dağıtılmışlardı. Vilâyet makamı ile mek tubcu odası, mektubi ve evrak. kalem- leri beş altı odalı bir evde idi. Ben de, mektubeu Nâzım beyin gölgesi gibi, gene onün odasında bulunuyordum. Sırf vali paşa ile mektubecu beyden u- zakta kalmamaklığım için, bu evin kü- çük bir odası da maârif müdürile ma- arif meclisine ayrıldı. Tanıdığım bir Tatar marangoza müdür ile dört âza için birer koltuk, birer yazıhane ismâr- landı. Ölçüler bir kâğıda yazılıp ma- rangoza verildi. Marangoz kapıdan - çıktıktan sonra maarif müdürü arkasından koştu. Ona yavaş sesle, âdeta bizden gizlercesine bir şeyler fısladı. Marangozun dükkânı yolumun üs- tünde idi. Akşam üzeri oradan geçer- ken adamcağız karşıma çıktı: — Ne biçim adam, dedi, o sizin ho- €8? Kendi koltuğu ile yazıhanesinin en, boöy ve yüksekliğinin diğerlerinden en az on parmak fazla olmasını söyledi. Ölçüler zaten büyük. Verdiğiniz eb'a- da göre koltuğunuz iki kişilik bir ka- napeye benziyecek, dedim. Zarar yök, dal sudan kesilmiş bir vaziyettedir. Bu da şunu ksbat eder: Sandal içinde bulunan bir insan, sane dalı bu şekilde motöre bağlıyamaz. Çün- kü bağlaması için sandalın başına geçme-i Si ve bu süretle sikleti ile, başın suya gir- mesine sebeb olmağı lizımdır. Binsena- leyh bu sandalı motörden başka birisi bağlamıştır. O da, Granttır. Grant istintak esnasında, her şeyi iti- raf etmiş, ve arkadaşı möotöre çıkıp da, sandalı büğlarken başına bir cisim iİle vurup onu sersemlettiğini ve denize yu- varlandığını söylemiştir. Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şun- lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda; (Pertev), Alemdarda; (Eş- vet Neş'et), Beyazıdda: (Asador), Bamat- yada: (Rıdvan), Eminönünde: (Bensa- son), Ryübde: (Hikmet Atlamaz), Pener- de: (Bmüyadi), Şehremininde; (Hamdi), Şehzadebaşında: (Hamdi), Karagümrük- ke: (FPuad), Küçükpazarda: (Necati Ah- İş med), Bakırköyünde; (İstepan). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İtimad), Sarıyerde: (Nu- rü), Kadıköyünde: (Moda, Merkez), Bü- yükadada; (Şinasi Rıza), Heybelide: (Tu- naş). İstanbul Defterdarlığından Mesai santlerinin değişmesi hasebile Milli Emlâk icar ve satış ihaleleri bade- Ma ayni günün saat 15 ginde değil, saat on birinde yapılacaktır. Teliblerin bu #aatten evvel müracaatları ilün olunur, (4443)