Dünyanın en yeni ve en garib gazeteleri Gro_enland Groenland ahalisinin b ediyor ve bunların ekserisi Yarının büyük memleketi Groenland'ın başlıca — şehirleri biri olan Kangerdludsuak'da — mı bir gazete intişar eylemeğe başlamıştır. Gazetenin ismi: Atuagafdlindettir. ÜÇ bin nüsha basmaktadır. Ayni zamanda Kopenhangta da intişar etmektedir. Bilinmiyen tarzda iki gazete. Bu gazete çok gariptir. Üç İlsan Üze- rine tanzim edilmiştir. ' Okumak bilenler için: Danimarka lisanında. Groenlandlılar için: Hususi bir tarzda. Eskimolar için: Sırf resim ile.. Eskimolar okuma bilmezler... An- cak resimlerden anlarlar; bunlara mah- | sus sayfalar hep resim ve işaretlerle | doludur... Kadim Mısırlıların yazıları Bibi... Pek yakında garabette bundan çok Nleri olan bir gazete daha çıkacaktır. Bu gazete de bir nevi gramofori plâğı- dır. Ve gramofonu olan evlere dağıtı- lacaktır!.. Groenland uyanıyor Groenland . uyanıyör...Buranın sahi- bi bulunan Danimarka bu memleketi tmar eylemek kararındadır. Danimar - kadan tam yüz defa daha büyük olan bu kıt'anın nüfusu ancak 18.000 dir. Danimarka hükümeti buranın nüfu- #ünu beş sene zarfında 18.000,000 a çıkarmağa çalışmaktadır. Dört kadın bir erkek Groenland ahalisinin beşte dördü kadından mürekkeptir. ç Böyle olduğu halde Groenlandlı er- | y m kek yalnız bir kadın ile iktifa eylemek- | g tedir. Bu yüzden bekâr kadımların sa- yısı çok mühim bir yeküna baliğ ol - da çıkıyor eş—le—dîirdünü kadınlar teşkil evlenecek koca bulamıyor dünyanın her tar dan buraya Mu- hacir gelmesi bel enmrkv.e_dır. Esasen bir müddettenberi Hnlstcfı .» ibordda Yacobshavene nmy'îuılar akın tmeğe başlamış dır. Bunların ekse- risi maden arayıcıları, nafia mühendis- .ler.ıiir. Şimdiye kadar Groenlandlılar balıkcılık yapmak için hep (Kanlıda)- ya hicret eylemekte idiler. l'lı'!'f.al'cn tembel olan bu halk şimdi memleket - te kalmak lehinde y:ıpılan_ propagan - dayı haş görmeğe baştamış.a:dır. e Buranin başlıca ms_denlerk Demir, yi sun, radyomdur. c.x;n':ıl:t'idni adamlar olan _GroenlAnd- hlar ilk otomobili bundan üç sene fv- vel görmüşler ve bu arabayı şeytan sandıklarından hemen yerlere kapan- şlardır. ml;oiu kanserinden iyi olan yiubııı Buraya giden bir Danimarka yüzba- şısının boğazında kanser Çıkmış ve te- davisi imkânsız bulunan bu dertten yüzbaşı az sonra tedavisiz bir sureite yi uştur. a IB:ı’:lîıse etrafında tedkikat yapıl - dığı zaman yüzbaşının Cl:ıu.ıheoı:ld,ı bu Junan bir maden suyundan içmeğe baş- ladığı ve bu maden suyunün rıdyîonuu olduğu görülmüştür. Şimdi Danimar- kalılar boğaz kanserleri için bu suya büyük bir ehemmiyet vermektedirler. Avrupa ve Amerikanın her !a;ı(ugı da bu maden suyundan gönderilmeğe Akay vapurlarındaki gemi komiserlikleri ihdas ediliyor Denizbank Akay vapurları için bir emi komiserliği teşkilâtı ihdas etmiş- tir. Yapılan talimatnameye göre gemi komiserleri gemi süvarilerine merbut maktadır... Taaddüdü zevcat burası ggı.:uı; _ş._ nasip görülmekte ise de irnar) kanunları buna müsaid olmadığı gibi yerliler de buna yıııışmımaklıdır!ır. Bu kadınların koca bulabilmesi için a harbinin tüyler İtâalyan «lejloner» tayya' #tıilan bombalar, beyaz koşuyorlar, — * ürpertici bi resinin faaliyeti bulutların teşkil bulunacak, müreklebatın, ,. bülfenin Ve wapurun temizlik işlerile alâkadar ola- caktır. Geml komiserleri yardım işleri- le meşgüul olacakları gibi vapurlara ga- zete müvezzilerinden başka yabancı şatıcı girmemesini temin edeceklerdir. ir safhasını gösteren bu esnasında alınmıştır. ettiği kesif tabakayı Dünyanın en fena yeri Resim, kürek mahkümlarının sevkedildiği Fransız Güyan müstemlekesinin civarında dağılmış olan ve «Üniüd - sizlik adaları» istile anılan adacıklar grupunu , Fransız ordusuna mensup meşhur Yahudi sübayi Drey « füs, bu adacıklardan biri olan «Azrail» adasır na sürgün edilmişdi. Fransa hükümeti yeni bir kararname ile bura- daki hapishaneleri kaldırtmaktadır. Eski diplomat ve nazırlara göre bugünkü dünya vaziyeti Eski Hariciye Nazırı Bay Ahmed Nesiminin fikirleri ve hatıraları Eski hariciye nazırı Bay Ahmed Ne- simi Sayman pnlndlulı kat'iyen ko- nuşmazmış. Bunu eski Moskova büyük elçisi Bay Galib Kemali Söylemezoğlu hâber verdi ve Bay Ahmed Nesimi Saymanın yeğeni arkadaşım avukat Salâhaddin Arif Me - rey de teyid etti. Buna rağmen cski ve maruf diplomatın kapısını çaldım. Karşılaştığım bayana zi- yaret maksadımı söyledim. Verdiği cevab: «Kendileri evde yok- tan ibaret kaldı! — Yamnılıyorsunuz, dedim. Biraz önce telefon ettik. — Siz mi? — Hayır! Bir âarkadaşım... (Bu arka- daş Bay Ahmed Nesimi Saymanın en es- ki ve en aziz dostudur) kendilerini ziya- ret etmekliğimize müsaadelerini rica etti. — Doktor müu ataba? — Evet, dedim. Hakikatte bu doöktorun no hüviyetini biliyordum, ne de geleceğinden malüma- tım vardı! Fakat ipucunu elde elmiştim ya bir kere, mesele yoktu artık! Muhatabımın son tereddüdünü gider- mek için de ilâve ettim: — Doktor şimdi gelecek. Ağır bir has- tasının vizitesine gitmek mocburiyetinde kaldı, Onun için... — Anladım, efendim anladım. Buyu- runuz. Yürüdüm. Misafir salonuna girerek koltuklardan birine kuruldum. Az sonra da kendisi için malüm olan doktorun meçhul, fakat benim için meşhul olan doktorun malüm arkadaşı sıfatile sayın Bay Ahmed Nesimi Sayman ile kanuş - mağa başlamıştım. Yavaş yavaş maksada gelmek istiyor- dum. Bir aralık: — Siz hepimizden fazla kompetansınız, dedim, Gazeteler boyuna yazıp duruyor- lar, ben de pek merak ediyorum: Acaba harb olacak mı, olmıyacak miı? Bu hu- sustaki kanaatinizi öğrenebilir miyim? Eski hariciye nazırı bir an düşündü ve: — Sulhü hep arzu ederiz! dedi, Düny nın, sulha doğru gitmek istediğini de gö- rüyoruz, işitiyoruz. Sulh içinde kalmak, resim, — bir| hat ve asüde yaşamak, zannederim ki Tayyareden | puygünün en büyük saadetidir. Onun için, yararak hedefe harbi, kimse gözüne almaz kanaatinde- vim, — Evet ama eski diplamasi ile yeni diplomasiyi tedkik edenler, ikisi arasın- da bariz farklar gördüklerini söylüyor- lar, Sulhtan ümidlerini kesiyorlar. «Esa- sen, bugün, kendilerinden evvelkilerin yerini tutacak kıymet ve ehliyette diplo- mat ta kalmamıştır!» diyorlar. — Nasıl kalmamıştır canım? Yalnız ne var ki zamanımız diplomasisi daha rea- list olmuştur, daha smığ bir sahilde göze çarpmaktadır. Çünkü bugünün siyaseti, umumi harbden sonra başlıyan dünya şartları üzerine kuruluyor. Halbuki eski diplomasi daha derindi, daha kesifti. Şimdi ise, hiçbir diplomat, kendi fikirle- rini kolay kolay... — Zamanımız siyasetinde vüzuh mu görüyorsunuz yoksa? — Hayır! onu demek istemiyorum. Hiç bir siyaset masası yoktur ki yeşil çuhasın- da bir ayna berraklığı bulunsun! — Açık diplomasiyi tatbik kabiliyetin- den mahrum mu telâkki ediyorsunuz? — Evvelce diplomaside tarihin, muh- telif devirlerdeki tekâmül safhalarının, içtimaf tesirlerin pek çök ve mühim rol- leri vardı. Her politikacı bunlara kolay kolay nüfuz edemezdi. Devletlerin siya- setlerindeki umumi ve ana prensipler ne şahsi mahiyetteki diplomatik müdahale- lerle taayyün edebilirdi, ne de değişirdi! Bugün ise iki diplomat karşı karşıya oturdu mu, siyaset masasının ebedi müb- hemiyet ve esrarlı hakikat kaidesine ria- yet etmekle beraber, realist olmağa, bu zihniyeti taşıyan insanlar gibi düşünme- ğe mecbur kalıyorlar. Onun için, bugün, yani umümi harbden sonra, diplomasi daha kolay nüfuz edilen bir şekil almış- | tır. Çünkü, yukarıda da söylediğim veç- hile, harb sonu dünyası, seski şeyler» i bir yana farlatinıştır. Zamanın orijinalitesi ahlâki, içtimai ve siyasi sahalarda ken- disini göstermiş; yeni hayat şartları te- essüs etmiştir. Siz de takdir edersiniz ki, diplomasi, cemiyetteki fikir kuvvetlerile, moralite ve sosyolojiye dayanan fikir kuvvetleri- le mütenasiben yürür; bunlardan kurtu- lamaz! Binaenaleyh, açık diplomasi... — İflâs mı etmiştir? — «İflâs» kelimesini pek kullanmak is- temiyorum. Fakat zamanın oynaklığı bu kadar vüzuha tahammül eder mi, bil- mem? — Anladığıma göre, siz, Milletler Ces miyetinin güya tesis maksadını teşkil e- den açık diplomasinin iflâsını, kâfi dere« cede söylemiş bulunuyorsunuz. Zamanın vüzuhsuzluğuna mukabil, cümlelerinizde diplomatik bir sarahat var! —h — Müsaadenizle pek enteresan - olan bahsimize devam edelim. Diplomasi, Makyavelizmden kurtulmaz mı dersiniz? — Siyaset, madem ki cemiyetle atbaşı gidiyor. Onun ahlâki ve içtimaf müeyyis delerine ayak uyduruyor. Şu halde, gün gelir... — Bu güzel temenni de tatbik sahasına konur mu, demek istiyorsunuz? — Bu da sizin düşünceniz! — Fakat, herhalde günün zihniyeti değil. — Tabil! Nitekim, mevcud elyasi kom- binezonlar yeni muahedelere, yeni itilâf. lara dayandığı için siyasetin icab ettirdi. ği derinliklerden mahrumdur. İşte bu kesafetsizliktir ki diplamatları, zamana yaygun bir mantıkla vaziyetleri tedkike, |karar vermeğe ve bu suretle harekete mecbur kılıyor! Bay Ahmed Nesimi Saymana soracak- larımı sormuştum. Gazetecilerle konüş- mıyân, siyaset Mmevzuu etrafında ağzın- dan söz almak imkânı olmıyan eski ha- riciye nazırı, bana cevab vermekte çok cömerd davranmıştı! Fakat küçücük bir |merakım daha kalmıştı: Diplomasi ha yalındaki en kuvvetli heyecanı... Sözü bu vadiye getirdim: — Şu veya bu hâdiseyi, benim nazırlık zamanımda, daha az, yahud daha — çok heyecanlı diye ayırmanın imkânı yoktur, (cevabını verdi. Zira, harb içinde idik ve değil hergün, her saniye bile sonsuz bir heyecan Okyanusunda çalkalanıyor duk. Fakat, hariciye nezaretine geçtiğimi öğrendiğim an, hayatımın en büyük he- | yecanını duydum. Çünkü, içimdeki duye gu, mes'üliyet endişesi idi. Mülâkat bitmişti! Ayağa kalktım: — Sizi yorduğum için affınızı ve bilâ- hare de müsaadenizi diliyeceğim, dedim, Ben Son Posta Muharriri Sabih Alaça- mim. Arkadaşınız olan doktor gelmiş bu- Tunsaydı, onunla da teşerrüf etmekten ayrıca zevk duyacaktım! Sadih Alaçam » aBa aan ll SÜa ee li DÜNRLA eli el 3