ün biri Antakya, biri Cenev- re'den iki yeni haber aldık. 'Antakya'dan gelen telgrafta Hatay Hal- kevi başkanı ile seçim bürolarındaki 'Türk cemaati mümessilleri tarafından Antakya'da komisyon reisliğine, Cenev- re'de Milletler Cemiyeti Umumi Sekre- terliğine, Orgeneral Asım Gündüz'ie ko- lonel Kole'ye ve Antakya Türk Başkon- solosluğuna bir protestoname gönderil- diği bildirilmektedir. Bu protestoda rek manda idaresi memurlarını komisyonun, seçim kaydı işleri: suzluk, tazyik ve her türlü suikasdleri izah edildikten sonra, baçkan ve mümes- siller, «Kayıd işlerinde emniyet teessüs edeceği zamana kadar tescil muamelele- Tine iştirak edilmiyede ve Sancak statüsüne uymadıktan baş her türlü intihabın istilzam ettiği asgari sükün ve emniyet şartları içinde dahi yapılmıyan kayıd ve muameleleri keenlemyekün ad- dettiklerini» bildirmişlerdir. Cenevre'den gelen diğer telgrafta ise Milletler Cemiyeti komisyonu ile Türki- ye arasında çıkan ihtilâfın bilkuvve hal- Kolunduğu bildirilmektedir: İhtilâf doğ- rudan doğruya Türk ve Fransız hükü- metleri arasında konuşulmak esası iki devlet tarafından kabul edilmiş olduğu- na göre, komisyonun vücudüne lüzüum kalmamıştır. Ve komisyonda — Milletler Cemiyetini temsil eden umumi sekrete-| rin vazifesine nihayet verilmişti rihli bir Antakya telgra! mumi sekreteri Anker'in Cenevre'ye ha- reket bile ettiğini bildirmektedir. Malümdur ki komisyonun son nümâ- yişlerinden biri, Türkiye ve Fransa as- keri heyetleri arasındaki müzakerelerin manda hükümlerine uygun — olmadığını Böyliyerek bu hususta protestoya cür'et etmek olmuştur. Her ne ise işte ikinci tasfiye de yapıl- mıştır: Birinci tasfiye, Fransa ile Türkiye azasındaki anlaşma Mmenfaatlerini tak- dir etmiyen, ve gerek bu menf: rek iki devlet larına karşı mücade ritelerin vazilelerine nihayet verilmekie yapilmıştı. İkinci tasfiye de, bundan son- Ta başlıyan müzakereler devresinde her- hangi iyi bir netice elde edilmesine, mü- dahâleleri ile engel teşkil eden komis- .yona işden el çektirilmekle tahakkuk et- miş bulunuyor. Fransa e karşı karşıyayız: Askeri mu- rahhaslarımız Antakyada, siyasi adam- larımız Paris ve Ankarada temas halir- dedirler. Miskin yıpralıcı bir. müzmin- İikle devam edegelen Hatay davasının kat'ilik ve sür'atle hallahınmasına hiçbir mâni kalmamıştır. Üçüncü ta: , Tür- kiye - Fransa her türlü dosthuk ve elbir- liği şartları, onun neticelenmesine bağlı | olan, bu ihtilâfın nihayet bulması ola-| taktır. Hatay meselesinin, gerek kendi haki- katini, gerek Türkiye bakımından ifade ettiği davanın ehemmiyetini takdir et- Miyen hiçbir Fransız mes'ul devlet ada- mı artık kalmamıştır. Eğer Fransa ge- rtek bunun, gerek Türkiye dostluğunun kiymetini ölçen bir hareket tarzı tuta- €ak olursa, pek yakın bir zamanda hava tamamen aydınlanmış ve sular durulmuş olur, Fakat niçin böyle ümid etmiyelim? Ya- ni niçin akıl sağlığının, hakkın ve barış- clik icablarının emrettiği, cebrettiği bir neticeye varılmayıp ta, ancak Fransa ile Türkiyenin ve bizzat sulhün menfaat- lerinden gayri her türlü menfaatlere ve tahriklere vasıta ve kaynak olacak olan mantıksız ve anormal şartların hâkim | olacağını farzedelim? Hatay meselesinin halledilmesindeki faydalar ve onların âkıbetleri ile, halle- dilmemesindeki zararlar ve onların âkr betleri arasında bir an mukayes2 yü: mek, ve Türkiye Cumhuriyetinin bu -— deki hak, vazife ve şeref davasının neza- ketini muhakeme etmek, yol tercihi hu- susunda kimsede tereddüd bırakmaz. Şurası da mühimdir ki Paristeki yüksek salâhiyetler, ihtilâf devam ettiği kadar, Resimli Makale; Tuttuğunuz işde, giriştiğiniz teşebbüste, içinde çalıştığınız müessesede «cüz> değil, <esasx olmaya Çı sarfedeceğiniz fazla mesainin vereceği yorgunluğu kazana- cağınız — mevkiin — sağlamlığı — her rur. Âşık kadın Otomobil kullanırsa Netice ne olur? B Resmini gördüğünüz genç kadın, oto- mobil kullanırken, yanındaki genci öptü- ğünden, ve binnetice seyrüsefer» uygun bir tarzda direksiyonu idare edemediğin- den İngiliz mahkemelerinde 5 lira para cezasına mahküm edilmiştir. Kadın <E- vet sevgilimi öptüm, lâkin, kolumu boy- nuna dolamadım» demişse de gene ce- zayı yemiştir. Karısının hapse konulmasını | isteyen kılıbık koca Londrada gayet kılıbık bir koca, karı- sınin işkencelerinden bıkmış çocukları - na yaptığı muamelelere dayanamıyarak mahkemeye baş vurmuş ve: — Karıma aşırı derecede muhabbetim vyar. Fakat onun bu hallerine dayana - mıyorum. Kendisini iki üç ay hapse mahküm ederseniz, belki akıllanır!. de- miştir. bölgesinde sulhun müdafaasından gayri hiç bir gaye gütmediği bilfiil sabit olmuş | olan Türkiyenin, bu vazifesinde takviyoe edilmesi ve bu politikasının, kondisi hak- kında yanlış ve zâf verici telâkkilere yol açmadığı hususunda temin edilmesi zımdır. Hatay, Fransanın elinde bü; bir fırsattır. F.R. ATAY İSTER Bir arkadaş garbda ve şarkta aşk bahsi diği kanaate bakılacak olursa garb aşkı manıdır. Sinemadasınız. Beyaz perdenin üzerli gerek bizzat mesele ve gerek Nzkiymln' | — mesele ile alâkası hakkında etraflı malü- | mat edinmeğe, sömürge — memurlarının — Ştelkinleri tesirinden kurtulmağa — vakit ve imkân bulmuşlardır, On beş senedenberi komşularının dost- var, Garb için bu, filmin en tatlı noktasıı yi ıslık ile karşılar, bazan yuha seslerini Bahçede, ormanda veya sinemada yekdiğerine yaklaşmış İSTER » Yü İNAN, 20 nci asırda in olduğunu enilmiyen «hâdiselerin içine mevkii alışmız. Bunun için vakit — unuttu- ea e ? Hergün bir fıkra iÜbeydullah Efendini konferansı Übeydullah Efendi Kölejde bir kon- # ferans verecekmiş, kürsüye $ etrafına bakınmış: - Ejendiler, demiş, size bir Arna- vuduün fıkrasını anlatacağım; Arnı vud bir dostuna sevgisini söyliyecel miş, aklına bir şey gelmemiş. Dostı nun yüzüne bakmış, elile kalbini göstermiş. «Burada var ama, ağızda ? yok!» demiş. ğ Übeydullah Efendi tekrür etrafıma bakınmış: : — Efendiler, demiş, ben bu fıkrayı aşebetle anlattım: Buraya ha- z gelmiştim. Aklıma da söy- ir söz gelmedi. İngilterede garib Bir anket İngilterede bir anket yapılmıştır. ankette üç sual sorulmuştur: 1 — Şöhreti mi, 2 — Zenginliği mi, 8 — Yoksa emniyeti mi tercih edersi - niz? Gelen cevablarda, (şöhret ve zenginlik başkalarının olsun, evvelâ canımın, başı- min selâmeti lâzım) şeklinde yazılanlar ekseriyeti teşkil etmiştir. Bu Habeşistanda tiyatro kazanç getiriyor Habeşistana yerleştirilen İtalyan mu- hacirlerini eğlendirmek maksadile muh- telif tiyatro tgrneleri tertib edilmiştir. Bu turnelerden en mühimmi 78 artistten terekküb ediyordu. Bu kumpanya 10 bi « rincikânun 1937 den 30 nisan (1938) e ka- dar Habeşistanda kalmış ve 1 milyon 700 bin İtalyan frangı hasılat yapmıştır. Bir eşek arısı yüzünden Amerikalının biri otomobili ile gider- ken yüzünü bir eşek arısı sokmuş. Can a- cısı ile itidalini kaybeden zavallı Ameri- kalı, sağını solunu şaşırmış, direksiyonu kullanamamış, otomobil bir ağaca çarp- mış, tepetaklak olmuş, ve sonunda deli- kanlının sağ kolu kırılmış, vücudünün birçok yerlerinde yaralar, bereler ol - Lmuş... İSTER ini tedkik etti, edin- ın dostu, şark düş- bir çif* tur, şark ise bu çift sanın güvenebileceği en büyük kuvvetin sananlar aldanırlar, İş sahasında hiçbir kuvvet efazla çalışabilme kabiliyeti» ile nüfuz etmesini bilen zekâ> dır. Sağlam ana bu iki kabiliyet temin eder. Yetmişinden sonra Üniversite mezunu Olan ihtiyar Müteaddid diplomaları olmasına rağ- men, bu yıl da başka bir şubeden diplo- ma alan bu yaşlı başlı adam, Oksford ü- niversitesinin diploma verme merasimin- de ziyadesile nazarı dikkati celbetmiş ve alkışlanmıştır. İhtiyarın, genç ve ha- yata ümidle bakan bir talebe çeviklik ve iştiyakile talebe .tesmi geçidine iştiraki hoş bir manzara olmuştur. Fırtınadan korkmıyan kuşlar Kırlangıçlar da leylekler — gibi yer değiştiren kuşların bir yerden öbür ye- re giderken fırtınaya tesadüf ettikleri de vakidir. Bu kuşlar fırtınalı zaman- larda yere inerler diye düşünenler o « Tabilir. Fakat hiç de böyle değildir. Ye- Te İnmezler ve ne kadar fırtına olursa olsun gene yollarına devam ederler. Beş lisan bilen kör kız İngilterede İpsviçlteki üniversilede ça- lışkanlığı ile tanınmış olan Rut Hiçtok yirmi bir yaşında güzel bir kızdır. Za vallı kördür. Buna rağmen gayet iyi yü- zer, Piyano çalar, almanca, fransızı ibranice ve rumca konuşur ve yazar, çi- çekleri tutarak ve koklıyarak isimlerile söyliyebilir. İNANMA! Rarblı gözünde yalnız bırakılması icab eden iki kuş- 1 tazib için elinden geleni yapar, Onu yal- nız bırakmak şöyle dursun, gidip tâ yanıbaşlarına oturur. inde öpüşen bir çift dır. Şark ise sahne- de işitirsiniz. İstasyonda, iskel, rağır, şarkın fikrinı İNAN, İSTER Söylediklerini dinlemiye çalışır. ede veya sokakta yekdiğerinden ayrılır- ken öpüşen kadınla erkek garbın gözünde tabil bir manza- e göre ise skandal teşkil eder, İNANMA! Bir Alman fabrikasını geziyordum. Biz kapıdan giren külçe demirin öte- ki kapıdan dizel motörü halinde çık « mak için geçirdiği safhaları takib et « tikten sonra bahçede kırmızı tuğladan yapılmış bir binanın önünde durduk. Rehberim: — Alman kuvvetinin en esaslı kay- nağını görmek istiyorsanız bu binaya da girmelisiniz, dedi. Girdik ve hiç beklemediğim — bir |manzara karşısında kaldım: İçerde ça- hşan işcinin dışarda hayata atılmak sı- |rasını bekliyen çocukları. Biraz sonra anlattılar: — Fabrikanın küçük bir dır. Fabrikanın küçiü tesiblerinin çoc nce bu mektebe verilinler, den evvel okuyup yazmak, sonra da san'at öğrenirler. Bakınız ş 7 yaşındaki yavruya, elinde bir demir parçası var ki biraz sonra anahtar ha- e gelecektir, öteki de bir eğe yap « maya çalışmaktadır, yaptıkları şeylerin eğlenceden ibaret olduğunu sanmayı - nız, bunlar fabrikada kullanılacak ve mektebin masrafını çıkarmaya yara « yacaktır. * Büyük harbin son aylarında Şarkf cephesindeydim, tesadüf — beni henüz istirdad edilmiş bir şehre sevketti. Bu- rası merkez olacaktı, düşmanın gider « ken tahrib ettiği elektrik santra fa- aliyete getirmek icab etti, Evv hir, sonra muhit, daha sonra uzak çev« Te arandı, ve istenilen işci.. yabancı « ların arasında bulundu. n * 20 yıl farkla geçenlerde bir elektrik motörünü tamir ettirecektik. Bilenle - re sorduk. Bütün İstanbul — için bize kaç kişinin ismini saydılar tahmin ede- bilir misiniz? Yarım düzineyi geçmi « yordu ve yarım düzinenin — arasında ancak 2 tanesi Türktü.*Onlar da Kara- büke mi, Kayseriye mi, bilmem nere « ye gitmişlerdi. Bununla beraber munsif olalım: Bugün aramızda tayyare ve deniz Inşalyeciliğinden elektrik — ve kimya mühendisliğine varıncaya kadar fen « nin her sahasında genç Türk mütehas« sıslarını bulabiliyoruz. Cumhuriyet hü kümetinin en çok ehemmiyet verdiği noktalardan biri de bunu temin etmeli |oldu. Fakat Almanlarda mühendis mu- avini denilen mütehassıs işcilerimizin sayısı kâfi sayılamaz. Biliyorum, san'at mekteblerine gittikçe artan bir ehem « miyet verilmektedir. Fakat semeresi « nin alınması yıllara mütevakkıftır. * Sözün kısası: Ağır ve hafif enc trimiz için mütehassıs işciye ü tahsil görmüş mühendis derecesinde, hattâ bir bakıma göre ondan da fazla muhtacız. San'at mekteblerimiz tedri- cen yükseledursun, müstacelen yapaca- İğımız şeyi mühendis yetiştirmek — için Avrupaya talebe yolladığımız gibi mü- tehassıs işci yetiştirmek için de Avrupa fabrikalarına genç işci yollamaktır ve bunlar bir kısım masraflarını emekle « rile çıkaracakları için devlete — fazla yük te olmıyacaklardır. 8. |n.4- 3 n! .|2 l7|||o