e YY TAT vu VONSA,, HASAD MEVSİMİ. “Yeğorka Vlasov geçenlerde evlendi. Kellesi, kulağı yerinde, eli, ayağı düz- gün seksen kiloluk bir karı aldı. Şu Ye- görka talihli adammış vesselâm., Bu son evlenme hâdisesinden önce, Ye- görka, üç yıl kadar karısız yaşadı. Kimse onunla evlenmek istememiştir Halbuki Yegorka evlenmek için baş vurmadık kari bırakmadı. Hattâ Mesteçka köyün- den topal bir karı ile bile evlenmeğe te- lib oldu, Fakat sonra bir hiç yüzünden iş bozuldu ve Yegörka bu kadıncağızla ev- Jenemedi. Yegorka bü topal karı ile aralarında gcçen macerayı herkese anlatmasını 86- verdi. Yegorka bu hikâyeyi “anlatırken yalan söylemesini, bir sürü ilâveler yap- “masını da pek severdi. Hemen hemen her anlatışında, bir ondan evveikini tutmi- yan yeni yeni tafsilât dinlemek kabil olurdu Bütün muüjikler bu hikâyeyi ezbere bil- dikleri halde, gene ber firsat buldukça bir defa daha anlatmasını Yegorkadan rica ederler ve daha o anlatmağa başla- madan katıla katıla gülerlerdi, Gene böyle bir gün, onu köyün meyda- | nında sıkıştırmışlar, bu hikâyeyi bir da- ha anlatmasını rica ediyorlardı: -— Ne olursun Yegor, senin şu na", Nasıl oldu da karının topal olduğu- nu görmedin? — Gafil avlandık işte.. ani aceleye falan mı geldi?. aceleye geldi. Mevsim yazdı. mahsul kemale gelmişti, Onu biçip har- man yapmak lâzımdı. Halbuki aksi gibi karım da ölüm döşeğinde yatıyordu. Me- selâ diyelim ki bugün hastalanmıştı, er- tesi günü de hali fenalaştı. Bağırıp çağır topal | karı ile olan maceranı bir daha anlatsa-| .. na yoo. , : Çeviren ları tek başıma hasıl yapabilirdim? Ne yapacağımı şaşırmıştım. Evleneyim, ev- leneyim, fakat elimin altında hazır karı da yoktu. Sonra karı bulsam bile böyle acele evlenmeğe razı olacak mı idi, kalım?. Arabayı koştum. Ayaklarımı yıkadım. Yeni pantalonlarımı giydim, çizmelerimi ayağıma geçirdim ve yola düzüldüm. Az gittim, uz gittim; dere tepe düz git- tim. Nihayet Mesteçka köyüne geldim. dım: — Mevsim hasad mevsimi, dedim. Mah- sul kemale geldi. Onu biçip harman yâp mak lâzım. Fazla konuşmağa vaktim yok; de kocaya varacak duvak düş- karı yok mu?. Kör de olsa ka- bulümüzdür. — Karı çok, dediler. Fakat malâma, mevsim hasad mevsimi, Mahsul kemale ip harman yapmak lâzım. in karıları,bu işle meş- gul, Şu zamanda içlerinden birinin çıkıp ta kocaya varmak istiyeceğinden şübhe- Jiyiz!, Maamafih bir defa Aniseyaya baş Vurumuz!- Belki onu kafese “korsunuz!. Durur muyum?. Hemen Aniseyanın e- vine damladım. Kapı açıktı. Hemen içeri girdim. Baktım: Bir karı sandığın üstüne otur- muş tabanını kaşıyıp duruyor. — Merhaba, dedim. Fakat şu tabanını- 7) kaşımaktan vazgeçin de beni dinleyin! — Sen keyfine bak, dedi. Anlatacağını anlat, Ben hem geni dinler, hem tabanı- mı kaşırım. Bunun biri diğerine mâni olmaz ki... — Ne ise, dedim. Mevsim hasad mevsi- mi. Mahsul kemale geldi. Şimdi seninle münakaşa etmeğe vaktim yok. Sen ve ben bir araya gelsek te bir yuva kursak mı?..Bu akşam buradan gider, hemen ya- rın işe başlıyabiliriz!, — Madem ki beni beğendiniz, dedi, olur, riyor, inliyor, kendini yerden yere atı- yordu. Karımın bu vaziyeti fena halde canı- © mi sıktı: — Âferin sana Katerina “Vasilyevna, © — dedim. Tam hestalanacik, ölecek sıra buldun? Bu seninkisi düpedüz hâinlik- tir, Bı etâ kör testere ile kesmek de- i — kalmam mektir. Şimdi hiç te ölüm sırası değil Sonbahara kadar dişini sık, sonbahürda rahat rahat öl! | Karım bu sözlerime cevab bile verme- di. Çünkü cevab verecek bir halde de- © ğildi. Bir doktor çağırmağa mecbur ol- Gum. Bir pud arpaya bir doktor getirt-| Karıya alıcı bir gözle baktım. Eh, fena değildi. Güçlü, kuvvetli bir karıya ben- ziyordu. İşe gelebilirdi. * — Evet, dedim, seni beğendim, Yalnız bana cevab veriniz! Siz kaç yaşındasınız? — Göründüğüm kadar yaşlı değilim. Fakat benim yaşımı daha hesablamamış» lar. tevellüdüme gelince, yalan söylemi- yorsam bin sekiz yüz doksan altıdır. — Eh ne yapalım, dedim, şimdi mev- tik, Doktor arpaları torbasına boşalttık-| sm hasad mevsimi. Mahsul kemale geldi. tan sonra: — Doktorluk, dedi, bugibi, hastalıklar nda âcizdir. Karınız ölüme mah- 'kümdur. Onun için kurtuluş imkânları tir, — Sualimi affediniz ama, dedim, ka- xım hangi hastalıktan ölüyor?, — — Doktorluk bu hastalığı bilmek hu- Susunda da âcizdir. Maamafih doktor karıma: bir toz ver- di ve gitti. Doktorun verdiği tozu Mer- yem ana kandilinin etrafına serptik; fa. kat fayda vermedi. Karım feryad etmek- İs ve kendini yerden yere atmakta de- vem etti. Nihayet gece yarısına doğru öldü. “ Ben tabil feryad ve figana başladım. Çünkü mevsim yazdı, Mahsul kemale © gelmişti: Onu biçip harman yapmak lâ- zımdı. Halbuki karım olmadan ben bun- <> Son Postas nin edebi romanı: Yaşımızı hesabi etmeğe vaktimiz yok. Ya- lan söylemiyorsanız iyi, Kabulüm, — Hayır, dedi, yalan söylemiyorum. Yalan söylemeğe Allahtan korkarım. Na- sil, hazırlanayım mı? — Hazırlanınız! Eşyanız çok mu?. — Yok, o kadar çok değil: Dinimle i- manım, bir de yatağımla yorganım.. se- nin anlıyacağın bir sandıkla bir yatağım var, Sandıkla yatağı arabaya yükledik ve hareket ettik: Ben atı sürerken aldığımız karı da ye- ni yaşayış şeklimiz hakkında bir sürü plânlar kuruyordu: Üç senedenberi ha- mama gitmemişti. Evvelâ-yıkanmağı dü- şünüyordu.. sonra eve bir çekidüzen vö- recekti., ilâh. Nihayet evimiza geldik. — İn bakalım, dedim. ÇINARALTI Boynumu büktüm: — Hepsini biliyorum. Fakat elimde « mi Nazlı hanımefendi? Biraz evvel ilâç “aldım. Kendimi iyi hissetmiş olsam a- “ ranızdan kaçar mıydım? ya © Her halde rahatsız olma i. Jale araya girdi: — Israr edilmez tabii. Her şeyden evvel sizin sihhatinizi düşünmek lâzım. lar buyur- dukları gibi bizi mahrum etmezlerdi. —— Teşekkur ederim Jale hanımelen- © di. Çok doğru söylediniz, Feridun nabzıma bakıyor. dilimin - rengini anlamak istiyordu. Dedim ki: © — Sizlerden rica edeceğim. Benim “hesabıma da gülüp eğlenin. Yalnız he- © diyeleri vermek meselesi var. Bunun için de nie rica e vee ba-| düşürdüm. Kapı kapı tanıdıkları dolaşmağa başla! H. Alaz Karı arabadan aşağı arr Fakat iner- ken, tuhaf bir şekilde-yanyan indi. Dik- kat ettim: Her iki ayağı üzerinde topallı- yordu. «Hay Allah belâsını versin!» diye — Hayrola, dedim, topallıyorsunuz ga- liba? — Yok canım, dedi, ban şakadan, cilve — İşin şakaya tahammülü yok, dedim Mevsim hasad mevsimi. Mahsul kemale geldi. Siz sahiden topalsanız benim hiç bir işime yaramazsınız!, Telâş etme,'dedi, ortada fol yok; yu- murta yak. Biraz sol ayağım aksıyor. topu sol ayağım yarim karış kadar kısadır hasad mevümi aiağı bunu ölçmeğe vak- timiz yok.. fakat bu olamaz!. Bu benim işime gelr Eline bir kova su gisün, çalkalana çalkalana içinde hiçbir şey kal mağ. Aft iz fakat ben bu işden vazgeçiyorum. — Fakat bu mızıkcılıktır. - Ne ölürsa olsun yapamam. Kellan, kulağın yerinde, Güçlü, kuvvetlisin!, Ya- şın da fena değil: Bin sekiz yüz doksan altı. fakat yapamam. ayağın gözümden kaçmı; Karı bağırıp çağırmağa, üzerime sal- dırmağa başladı. ben bu patırdı arasın- da arabayı avludan dışarı çıkardım, Karı suratıma birkaç sille aşkettikten sonra: — Ulan dedi, getirdiğin gibi geri gö- tür, Arabaya bindik ve gerisin geriye yol- landık, Beş-allı yerst mesafeyi ya almış, ya almam'ıştık beni müdhiş bir ölkedir aldı: — Mevsim hasad mevsimi, diye dü- şündüm, mahsul kemale geldi. Herkes işinin başında iken ben topal karıları ev- lerine taşımakla meşgulüm!. Karının eşyalarını yakaladığım gibi a- rabadan aşağı fırlattım. Karının ne ya- pacağını tedkike koyuldum.. karı dürür mu?. Oda eşyaların arkasından yete ât- ladı.. Ben kamçıyı şaklattım., dörtnala ara- bayı geri, ormana sürdüm. İş de burada bitti. Karının topâl bacağile bu eşyaları evi- ötürdüğünü bilmiyorum. bir sene sonra da ko- YARINKİ NÜSKAMIZDA: Hulat baba Çeviren: İsmet Hulüsi HALE OPERETİ Bu akşam Suadiye plAj - gazinosunda. 24 Cuma akşamı Bebek belediye bahçesinde 25 Cumaktesi Anadoluhisarı İdmauyutdu kulübünde pı gene vuruldu. Bu sefer Nazlı ile Ja- le gelmişlerdi. Nazlı rahatsizlığımı merak etmiş, Jale de ne yemek istediğimi anlamak a gelmiş. — İştiham yok ama, bir şeyler gön- Kendileri de çiftliğin yabancısı değil. |derin, yemeğe çalışırım... dedim. lerdir. Gelinle güveyin hediyeleri ma- samın üzerinde duruyor, lütfen siz ve- rirsiniz değil mi? Bayrakdaroğlu bu vazifeyi mâemnu- Havadıs de getirdiler. Köy delikanlı- larından biri ne zamandır gözüne kes- tirdiği bir kızı kaçırmış. — Budala, dedim, zahmet etmiş. Hazır düğün dururken size söyleseydi, niyetle kabul etti. Masada duran uzun köstekli gümüş saatle Sıdıka için getirt- “ğim altın bilezikleri aldılar, Bir şeye Tüzumum olursa haber vermemi söyl yerek çıkarlarken Jale ile gözgöze gel- dik. Bana iyi yaptığımı anlattı. o Odamdaki lâmbayı yaktırdım. Feri- onları da baş göz ederdiniz. Nazlı başını kaldırdı: — Sıdıkaya yaptık da yaranabildik mi sankil Kızda surat bir karış. Yapı- lan şeyler onun için değilmiş gibi.. yü- zünden düşen bin parça.. Jale bu bahsi kapatmak ister gibi: — Galiba naz yapmak istiyor. Kim dunun getirdiği yeni romanlardan bi- a v rini elime aldım. beze Oi Dn en Henüz bir sayfa okumamıştım ki ka- şey ister misiniz? ak , ı ı ! ' , , , ' , ' , , ' ' A ! , , ' 1 Çİ CRICK RUJLARI Me —şçş—şşş—ş-ş—ş—.şş—... şe... e m DIKKAT! Paris COTY fabrikalarında imal ve ihzar edilmiş bir fransız mustahzarıdır. EVROZİ Kaşelerinin tesirini öğrenenler roma- tizma ve adale ağrılarını unuturlar ni Nezle, kırıklık, romatizma, ve emsali hastalıklara karşı bilhassa müessirdir. Terkibi ve tesirindeki sürat itibarile emsalsiz olan NEVROZİN'i. 10 tanelik ambalâjlarını tercih ediniz. Geceleri tulacak olan ağrılara karşı ihtiyati İcabında günde İsmine dikkat. Taklidlerinden (sakınınız ve Nevrozin yerine başka bif. marka verirlerse şiddetle reddediniz. bulunmuş olursunuz. 3 kaşe alınabilir. — Hayır, teşekkür ederim, Beraber çıktılar. Pencereden bakıyorum. Meş'aleler yanmış. Çınar altındaki üç büyük rad- yom lâmbası orasını gündüze çevirmiş. Bizim masada Bayrakdaroğlu başa 0- turmuş. Ev sahibliği vazifesini resmen yapıyor. Ara sıra çakıştırdığını da gö- rüyorum., Hasan dayının karısı yemeğimi ge- tirdi , - Çıkmıyacağım için artık soyunmak daha doğru. Çok sez gelmesin diye perdelerim! de kapattım, Fakat mübarek davulun zurmmanın se- sine perde, pencere para eder mi? Akşamdanberi Sezal Nermin meydandan kayboldular. bula #- ğamıyan bu saygısızların kendi âlemle- rinde düğün dernek yaptıkları muhak- kak, Bilmem neden, İstanbuldan —4 zi ian sonra böyle hareketlerden iğre” miye başladım. e Tam yatmağa hazırlanıyordum. Arka arkaya patlıyan üç el silâh ve onlarla beraber kopan çığlıklar? yerimden fırladım, Pencereye Çınar altı mahşer gibi.. çığlıklar de vam ediyor. o Meş'aleler Bire Herkes çınar altına doğru koşuyor. kadar birikmişler ki uzaktan ne oldi” ğunu seçmiye imkân yok. Hemen kapıya koştum. Yusuf Çar ayakta, —Silâh seslerini duydun değil mi? — Duydum bey. — Çınar altına koş. Ne oldü? Aa bana haber getir... O, koridoru geçin merdivenleri il ken aşağıdan Hasan dayı yaşına men bir ök gibi GA ri Arkası va) rası e MEBEEPSAYEŞ Şar e e a BORSA BE Bap LOY