SON POSTA A C (Her hakkı mahfuzdur) İlk cinayetten sonra gelen mektub n; Kenan ile izdivacımın gerek be- İçin, gerekse onun için ölüm de- Hek Olduğundan... — Mektublarda imza var mı idi? — Evet, hayalet diye bir imza vardı. " El yazısı ile mi yazılmışlardı? lh— Bazıları el, bazıları makine y: — Ev dahilinde kimin yazı makinesi Vardır? y M du, “;lsîhı bey gündüzleri işe gidince açık mı kalırdı? — Tabit... Baç Lütfen devam ediniz. Mektublar î*ânmın mealde mi idi? ldlerin şekli değişiyordu. Fa- bt Mana aşağı yukarı hep ayni idi, NT Bundan Kenan beye bahsettiniz — Hayır... ]'D— Ona da böyle mektublar gönü Bönderilmediğini biliyor musunuz? — Bilmiyorum. : Bu mektubları görebilir miyiz? Baha beyin bir makinesi mevcud- — Sebeb? a;Ç“hku hepsini dâha geldikleri xyımlm, attım. D Niçin attınız? ) &, ktublarda böyle söyleniyor - Eğer bunları yırtmaz ve mektub E'ÜMI. ölümle tehdid edildiğimi baş- Iq:î Söyliyecek olursam ölümümü “ elimle tesri etmiş olacağım bil - Y;Nn. Ş tunlardan bir tanesini olsun sak- Kaadınız mı? s ıığ?“m cevab veriniz... Bir tane- Yüız, Mevcud değil midir? Korkma- 'ğ:çük“ sıkıntı içinde bir müddet dü, sonra kekeledi: « _s“nlmcu mektubu sakladım. tek> “Üzel... Ne var tereddüd ede- şı_".'teurdnnüı mü? Siz ne kadar Mi , , Sevab verirseniz bizim de işi- © kadar kolaylaşır. |sürgüsünü açtım ve Baha beyin odası- Genç kız her şeyi söylemiye azmetmiş ondan sonradır ki zarfı yerden alarak lâmbayı açtım ve mektubu okudum. — Ne yazıyordu bu mektubda?... — Yalnız üç kelime... «Ülmek iste- miyorsan sus'» — Poeki sonra... Genç kız başını avuçları içine alarak nüddet düşündü ve nihayet her şe- | lemiye azmetmiş bir vaziyette: — Birden bir çılğınlık hummasına | tutuldum. Bu belki hissettiğim korku ve dehşetin aksülâmeli idi. Kapının bir vaziyette ağır ağır cevab verdi — Âlâ, biz bahsimize dönelim, ha- nimefendi. Bu şöylediğiniz saatte biz ev dahilinde idik... Mektubu bize neye getirmediniz?... — Aklıma gelmedi... Daha doğrusu bu kadarına cesaret edemedim... — Peki niçin Subhinin, veya Mura- dın odalarına gitmediniz de Baha beyin odasını tercih ettiniz? — Çünkü doktor, Kenandan sonra ailenin en büyük evlâdı idi, — Mektubu Baha beye verdiniz, ne |dedi?... Genç kız yeni bir tereddüd devresi geçirdi, sonra cevab verdi: — «Mektub şimdi, ben aşağıda zabı- na atıldım! dedi. — Yani buraya geldiniz? — Evet... — Sizin yatak odanız tam bu odanın — E.ı et, onundur. sonra «Mektub bende kalsın Selma, bu- — Ya bu odanın yanındaki?.. nu zabıta memurlarına göstermeliyiz» — Boş durur... Misafir için ayrılmış- | sözlerini söyledi. tır. (Arkası var) &n Sadullah müdahale etti: _;o'mın bey hamımefendiye bü 5&“?: ötekiler gibi niçin imha et- Erini sorar mısınız? kıı ser genç kıza baktı ve genç N'İu- &ğır cevab verdi: cünkhiıe Baha bey böyle İstemişti. n r bağırdı: ’ııün““ bey böyle mi istemişti?... &i .ğ;'q"ubu Baha beye gösterdiğinizi istiyorsunuz? yet, gizlice gösterdim.... u;:îllh ne vakit gelmişti? Ne Bece saat üçe on kala... | *ıuı diyorsunuz? Kenan beyin Mden sonra mı? -. “Odamda idim. Elektriği ŞU N İ Mç düşünüyordum.., Birden Altında bir hışırtı oldu. Kör- Ü , Srimden fırladım ve meçbhul bir y İçeri attığını gördüm. t YA Sadullah tekrar bahse karış- S & “nuğlh"b"“ odanızdan içeri sast ü-| & atıldığını söylüyorsunuz... | S Bir biliyorsunuz? dakika evvel, baş ucunuda, s DA a b Ündeki saate bakmıştım. Y Ş u'_'_l"hd.ğmm emin misiniz? Viyen,.. %"“nlz doğru mudur? Kömıyo, “Nedenberi bir dakika olsun Riçi ikli saattir. "'?h::ı s_'d“llıhm bu saat meselesi .hnıy hiçin bu kadar ısrar ettiğini “itç YAN serkomiser suallerine devam S Ö ğ:"l_nı Yyaptınız? ,"İı Müddet korku içinde olduğum Nm' Rürüke kaldım. Dışarıda sofada | K tü duyulmuyordu... N:ı':':b atıldıktan sonra hiçbir a- D unız mı? Mıı::’ *« Fakat duyabilecek vazi- Nhı, Beyi ır, G'MM. Sonra aklıma gelen "";î.: İle kapıya köştüm. Sür- ettim. Kapalı idi. Ancak — E İ A_merikada çocuk kaçırma hâdiselerinin doğurduğu heyecan ve hiddet devam ediyor (Baş tarafı 7 nci sayfada) dar olan konu komşu köşkün çevresinde toplanmış, kaçıranları tutuldukları tak- dirde linçetmiye yemin ediyorlardı. Bir zencinin tavassutu.. O sırada Bay Kaş civarda oturan bir zenci ile temasa girmesi için bir tebliğ aldı. Fakat siyahi hâdise hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Pazar gecesi sokakta bir adam yanına yanaşmış, ona çocuğun ba- basına tevdi edilmek üzere bir mektub 1 Bu mektubda çocuğun babası- na öotomaobilini şehir halkınca tamamen meçhul bir patikaya götürmesi emredili- yordu. Mektubda bu patikanın plânı da vardı. hanesinde bir cam şangırtısı işitti. İçeri girince bir taşa sarılı bir kâğıd buldu bu kâğıd biraderine yollanmış olan dördün- cü mektubdu. Mektubu yazan Kaşın köşkünün konu komşu tarafından ihata edilmiş olmasından şikâyet ediyor ve pa- zanın yollanmasını istiyordu. Bay Kaş ikinci defa olarak yola çıktı ve birkaç saat sonra geri döndüğü za- man istenilen parayı verdiğini ve çocu- ğunün geleciğini söyledi. Fakat işte bugün tam 6 gün oluyor ki çocuk meydanda yoktur ve dün de bil- dirdiğim gibi şehir adetâ örfi Idare al- tındadır. Prinston 4 (A.A,) — «Filorida» Küçük çocuğu hayatta bulmak ümidi kalmamış- tır. Gönüllüler araştırmalara devam et- mekten vazgeçmişler ise de deniz tayya- Bay Kaş emri dinledi ve bahsedilen yola gideğek istenilen fener, projektör işaretlerini yaplı, fakat karşısına çıkan olmadı. Salı sabahı Kaşın büyük kardeşi yazı- â||lllli|||llllll|IIIIIIIIIIIIIIIIIIlIIIIlIIIIIIMIIIIIllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllll Türk Hava Kurumu 2. ci keşide 11/Haziran/ 1938 dedir. Büyük ikramiye: 45,.000 <iraaır... releri cesedi bulmak ümidi ile dolaşmak- Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle (10.000 ve 20.000 ) liralık iki adet mükâfat vardır... Şimdiye kadar binlerce kişiyi zxengin eden bu piyangoya ta devam etmektedirler, ğ iştirak etmek suretile . âHMIWMWIHIM:W | Güzel San'atlar Akademisinde Memleketimizde henüz benzerini görmediğimiz bir sergi açıldı Sayfa 13 Profesör mimar Brunotot'nun sözleri * Bir evin kıymet%. bir mimarın gözünden, bir kadın şapkasından çabuk düşer, Yaptırır yaptırmaz demode Sergide teşhir edilen eserlerden: Dün, saat on altıda, Güzel San'atlar A - kademisinde, -yanılmıyorsam- — memlekette henüz benzerini görmediğimla bir sergi a - çıldı!.. Bu orijinal ve bir çok bakımlardan enve- resan sergide, Profesör, mimar Brunotot, 30 yillik meslek ve san'at hayatının, hemen bü- tün eserlerini teşhir etti!.. Bu yüzdendir ki, dün, saat on altıda, Gü- 3el San'atlar Akademisi, memleketin en ma- ruf san'atkârlarını, münevverlerini, edibleri- ni, şalrlerini, kim bilir kaçıncı defa içinde toplamıştı! Yaşından çok olgun görünen genç Aka- demi direktörümüz Bürhan Toprak, davet - lilere evvelâ, tamtılmak istenilen mlmarın karşısındaki odadır değil mi? ta memurlarının yanında iken yazılmış, — Evet, aşağı inmeden evvel makineye yeni bir | — Yanınızdaki oda kimindir? şerid koymuştum. Geri döndüğüm za- — Subhi beyin... man makinenin açıldığını ve şeridin — Onun yanındaki de Muradın de- | vaziyetinin bozulduğunu farkettim.» ğil mi? dedi. Bir müddet derin derin düşündü, hayatı, şahsiyeti ve eserleri hakkında izahat verdi. Ondan öğrendik ki, Akademimizin ka - zanmış bulunduğu profesör ve mimar Bruno tot, beynelmilet şöhret kazanmış — bahilyar ve sayılı san'atkârlardan birisidir!.. Maarif Vekâletinin inşaat Bürosunda şef- lik vaşifesini de geniş bir liyakatle deruhde etmiş bulunan Mimar Brunotot, geniş şöh- retinin büyük bir kısmını da, yazdığı mot - dleki eserlerin kıymetine ve çokluğuna borç- luduür. Bürhan Topraktan sonra, bizsat söz atan profesör Brunolot, kendi san'ati hakkın « dakt kanaatini, birkaç cümle İle hülâsa etti, 'Tereüme edilen bu sözlerden anladık ki, de- Berli profesör, şu kanaattedir: «Mimari eserlerinin tam bir kıymet ka - zanabilmeleri, teknik bakımdan mükemmel bulundukları nisbette de, emilli, olmalarile mümkündür!» Beunotot, asözlerini, takdirkâr alkışlar a - rasında bitirdikten sonra, yüksek tedrisat u- mum müdürü Bay Cevadı da dinledik. Kısa, fakat çok alükayla dinlenen bir kon ferans veren Bay Cevadın, bilhassa şu cüm- leleri uzun alkışlara lâyik görüldü; e— Ban'at, muvasfaa kabul etmez. San - atkârın, orta derecedesi almaz. San'atkâr sı- fatını, manevi bir taç gibi haklı bir iftihar- la taşımak isteyeri iİnsan, mutlaka en yük - sek mertebeye yükselmek mecburiyetinde - dir. Buna muvaffak olamayanlar, aan'atin ancak esnafı addedilebilirler. Bugün, memlekettek! ümran hareksetinin zaruri netlceleri, mimarlarımızı — İş başına çağırıyor, Binaenaleyh, istikbal, bu daveti, bir ni - met, bir fırsat suyurük, ve az evvel söyle « diğim hakikati hatırdan çıkarmıyarak ça - bşandır. Mimarlarımızın, birer — san'ntkâr mertebesine yükselebilmeleri, bıkmadan, yo- rulmadan, dinlenmeden zevk almadan ça - lışmalarına bağlıdır. Dehanın uzun bir aabır olduğunu unutmasınlar!» Bay Cevad, sözlerinden pek az sonra ser- ginin kordelasını kesti, Bu orijinal serginin, Gavetlilerde uyan « gordığı büyük alüka, derhal sezildi: Çünkü, davetliler, sergiyi gezmek işini, diğer bir çok sergilerdeki kadar şür'atle bitiremiyorlardı. Bu küçük salonun duvarlarını dolduran bina resimleri, projeler, krokiler, koca yerli mallar sergisini on beş dakikada gezdikle « rinl hatırladığım bazı ayağı çabuk bayan - ları bile en az yarım saat oyalayabiliyordu. Bu basit delil, geniş bir alâkanın oldukça kuvvetli bir ifadesi sayılmaz mı? Bana sergi hakkında izahat veren orbab bir gat, profesör Brunotot'un — marifetlerini saya sayâa bitiremiyordu. Ondan öğrendiği - me göre Bay Brunotot, mimaride — camı malzeme olarak kullanmış olan ilk mimar - mış. Onun Berlinde yaptığı «camdan binar, görünmesinden korktuğum için ev sahibi olamıyorum,, Üniversite mahallesinin maketi bütün dünya mimarları arasında şöhret kae zanmış kıymetli bir esermiş! Bilmem ama, eğer bu meşhur bina bir ma- halle kopilinin, bir aapan taşile şangur şun- gur indirebileceği metanette ise, bize gel « mez! Çünkü maazallah kopiller, bir taş mu « harebesine tutuştular mıydı, koca mahalle halkı evinden barkından olur! Hele karı koca kavgalarının camdan yü- pilmiş bir memleketi ne hale sokacağını dü- tündükçe, tüyler ürperiyor! Fakat şaks bertaraf, insan sergiyi gezer- ken anlıyor ki, Brunotot koskoca bir mem « deket kurmuş sayılabilir! Çünkü muhtelif memleketlerde yaptığı binalar, bir araya getirilse, ortaya İstan - buldan çok büyük bir şehir çıkabilir! İşin en garib tarafı da, koca bir şehir kar- muş olan değerli mimarın — henüz bir eve, hattâ bir kulübeye bile sahib bulunmayışı!.. Kendisi gülüyor ,ve: — Benee, diyor, bir evin kıymeti bir mi « marın gözünden, bir kadın şapkasından ça- buk düşer.. Yaptırır yaptırmaz gözüme de « mode görünmesinden korktuğum için bir ev sahibi olamiyorum! Bu orijinal sesi gülümziyerek — dinlerken, bu buyun bayanlara da sirayet etmesliden korktum. Mhazallah, evlerin, apartımanların mo - daları da, şgapka modaları kadar çabuk göçe meye başlarsa, biçare kocaların vay hal »- lerine... Naci Sadullah Bir yılan bir köylüyü öldürdü Bir köylü de arıların iğneleri altında can verdi Balıkesir — (Hususi) — Savaştepe nahiyesinin Dikmeler köyünde bir yı- lan bir adamı sokarak öldürmüştür. Yapılan tahkikat ve muayenede; köy- den Kadı oğlu Mehmedin tarlasında vücudü şişmiş ve ölü olarak bulunan Emin oğlu 18 yaşlarında Hüseyinin; buralarda sık sık görülen büyük bir yi- lanın hücumuna maruz kaldığı, ve kor- kuünç bir boğuşmadan sonra yılan ta- rafından ısırılarak zehirlendiği anla - şılmıştır. Köylüler; daha höyle bir kaç koör « kunç hâdiseye sebebi vermesi ihti- malini düşünerek öldürmek üzere yı- lanı aramaktadırlar. Balyeye bağlı Ilıca nahiyesinde bir adam da arılar tarafından sokularak öldürülmüştür. Nahiyeden Mehmed oğlu Mustafa; evinin avlusundaki kovanlarda biriken balları almak üzere petekleri toplarken birdenbire bütün kovanlardaki arılar dışarıya çıkmış, adamcağızın Üzerine hücum ederek her tarafını iğnelemiş- lerdir. Mustafa, birdenbire kafası şişti ğinden ölmüştür. Arılar bundan sonra da etrafa yayılmışlardır. Saatler geç - tikten sonra; tenekeler çalınmak sure- tile toplanan arılar sükünet bulmuşlar- dır.