4 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

4 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Greta Garbo Rober Taylorla «Lüdam o Kamelyas filminin bir aşk sahnesinde GRETA GARBO Kalbını kaybeden kadın Maruf san'atkâr makyajcısına: “ Bana yeni bir kalb Vermezseniz, hiç bir şey yapamazsınız. Bu kalbi muhakkak,, demiş veremiyeceğiniz de Hollywoodun belli başlı simalarından de makyajcıbaşı Emiliodur. Meşhur yıldız ve san'atkârlarının iç yüzle- Tni bu adam kadar iyi ve açık olarak insan pek azdır. Emilio, (Greta Garbo) hakkında çıka- Rlan haberleri büyük bir alâka ile ta - Klb eder, bir dedikoduyu en ufak nokla- kadar inceler. Ve bu esrarlı kadının Çok yanlış haberlerle dile düştüğünü Bördükçe ıztırab duyar. Emilio kendisile görüşen bir gazeteci tuna diyor ki: *— Greta Garbo birlikte çalıştığı a - lar için emsalsiz bir arkadaştır. Kim- BeYi incitmez. Cildi çok düzgün ve sene - taze kalacak kadar dayanıklıdır. Gretanm üzerinde durulacak tarafı, bu Yük san'atkârın dalma mağmum bü- lnasıdır. Bir gün makyajını yaparken ::nım.nm ve kendisine şunu söyle - — Madam, niçin bu kadar mağmum - MA Sizi görenler, erişemiyeceğiniz £üadetin peşinde bayal kurduğunuzu *rırlar, Bana şu cevabı verdi: — Emilio, söylediğiniz belki doğrudur. Holiyvodun en sevimli yıldızı Ruby Keller son filminde ı,::?ı münekkidleri, — gösterilmeğe ln yeni bir filmin tenkidlerini ya- G&mh!l Hollywoodun en sevimli yıl - da sinema prestişkârlarına tanıtı - lar, Bu yeni yıldız. Ruby Ki &k Powel ile çevirdiği filmde ge mk:wîııı.u bir tib yaratmiış ve «sevim - Ünvanına hak kazanmıştır. Greta Garbo husust hayatında basit bir kadındır. Hafif giyinir ve az makyaj yapar Saadet benden o kadar uzakta ki... Ben artık ona erişmekten ümidimi kestim.» Greta cümlesini bitirir bitirmez hüngür hüngür ağlamağa başladı. Bu ağlama üzerine makyajı berbad ol- du. Kendisine dedim ki: — Modam, bu haleti ruhiyeyi bir yana bırakmız. Bu halde hiç bir makyaj size tesir etmez. Size Hollywooda ilk gelişi - nizdeki neş'eyi iade edecek şey “nedir acaba? Bunu söyleyiniz. İçini derin derin çekli ve kırık bir sos- Te mırıldandı: — Bana yeni kalb vermezseniz hiç bir şey yapamazsınız. Bu, aradığım kalbi de veremiyeceğiniz muhakkak... O halde ben kalbsiz bir insanım. Doğrusu bu: Kalbimi kaybettim.. İkimiz de sustuk ve makyajı bitene kadar hiç konuşmadık. Ondan sonra, ©- nun hislerine kitab edecek bir mevzu açmadım. Fakat söylediği son cümleyi bütün hayatımca Unutamiyacağım. Bu cürlenin ifade eylediği manayı ben iyi bilirim. Çünkü makyajlarını yaptı - Bim kadınların kalbi benim için hiç bir sır saklıyamaz, Greta Garbo Amerikaya geldiği sırada çok hassas bir kadindı. -Bir çok zaman oldu ki, onun bir genç kız kadar âşık hal- lerini gördüm. Maurice Stilleri seviyor- dü. İçten gelen bir sevgi idi bu. Sonra a- raya ayrılık girdi. İşte o günden sonra (Greta Garbo), tabiri mahsusla kalbini kaybetti. Kendilerine yeniden ve sür'at- le aşk bulanları bilirim, Fakat Greta bu tabiatte bir kadın değildir..» Onun, Stokovsky ile evleneceğini hiç ' |sanmam. O kendini avutmağa çalışıyor. O adamı cidden kalbden sevecek olur ise, muhakkak ki yeni bir Greta Garbo kar- şısında bulunacağız. <e0 ESKİ GÜNLER B Üsküdarda Bir Aşk Macerası Yazan : Muallim Nıhad (Bulgurlu) ya sayfiyeye geldikçe an - nem rahmetli mutlaka (Sığıreleği) deni- len mahallede ev kiralardı. Buradaki ev- lerin manzarası cidden güzeldir. Man - zarası Adalara kadar uzanır, önde bu - lunan büyük, yemyeşil, Galibpaşa çayırı en melâlli kalbe ferah vermekte gecik - mez, ©O sene (Numan ağa) nın evini kirala- mıştık. Kutu gibi iki odalı geniş sofalı bir evceğizdi, Pencerenin önüne oturdu- nuz mu, (Maltepe) sahilleri, (Adalar) fe- rah ferah seyredilebilirdi. Bizim önümüzden (Namazgâh) a giden caddenin sağ tarafında bahçe içinde bü- yük bir köşk vardı ki o sene o da kiraya verilmişti. Evin bir örnek yeldirme gi - yen üç kızı her akşam (Siğireleği) ne na- zır duvar yanına gelirler, geleni geçeni, çayında akşam sefası eden sayfiyecileri seyrederlerdi. Bir bebek gibi hareketsiz duran bu üç güzel kıza boşboğaz mahal- leli (Taş bebekler) lâkabını vermişler - di. İlk görüşte bu hanım kızlar benim üsş- tümde lâzım gelen tesiri yapmakla ge - cikmediler. O zamanın (kur) ları şimdiki serbestiye malik değildi. Ancak göz, kaş işmarı, mektub teatisile meram anlatıla- bilirdi. Ben bunu yapmakta gecikmedirm. İlk işmarlarıma mukabele görmedim, fa- kat bundan meyus da olmadım. Sabahları şafakla beraber benim gibi meraklılar gelir, kisbetlerini giyerek Ga- lippaşa çayırında güreş idmanları ya - pardık, Muhacir köyünden bir Âdem ad- h delikanlı vardı. Alelekger ben onunla elense ederdim. Birbirimizin tam dengi olduğumuz için çetin bir savaş yapardık. (Geçen gün çamaşır değişirken şimdiki hırtlambası çıkmış vücudümü seyredin- ©e o günler hatırıma geldi de bilâihtiyar gözlerim sulandı) bir sabah Âdemle ge- ne böyle bir idmana tutuşmuştuk. Altal- ta, Üstüste birbirimizi hırpalayıp, didik- Hiyorduk. Bir aralık soluklanmak için &- Yyağa kalkıp çalım gezintisi yaparken taş bebekler gözüme ilişmez mi? Onların böyle gün doğmadan duvar dnüne gel - dikleri hiç de vaki değildi. Beni bir hale- candır aldı. Rahmetli Âdem, benim on - lara temayülümü bilirdi. Gördüğümü an- layınca: — Artık seninle güreş tutulmaz. Me - Iâikeleri gördün ateşlendin, ağu gibi ya- kıcı hamleler edersin! dedi. — Yooo! Yanlış düşünüyorsun, bilâkis elim, ayağım kesildi, hoşafa, turşuya döndüm. Yapışsan alt etliğinin resmidir! cevabıni. verdim, Bir iki oyun daha yaptıktan sonra ay- rıldık. Ben salına salına yan gözümle taş bebeklere bakarak eve geldim, İki gün saonra bir mektub daha uçur - dum. Oh! Allaha gükür bu cevahsız kal- madı. O gece mehtabda bahçelerindeki duvarın Namazgüha giden semtindeki yı- | kık yere yatsıyı müteakib ıelırek!iğ*m: emrolunuyordu. Hey gidi gençlik hey, Az | kalsın deli olacaktım. O gün ne Darülfü- | nunda ders kulağıma girdi, ne öAIı-dm[ sonra (Ravzai Terakki) de çocuklara is- Mis Lydia Hill ve sultanın sarayı tediğim gibi ders verebildim. tşmııılnm (Demirçeşmesi)- kahvesine gidilim peyda olan bir arayıcı fişeği beni bir yerlerde durduramıyordu. Elhasıl ak « şamı dar ettim. Mahud düldüle atladım. Çok zaman hayvanı ezmez, aheste beste vevan oluşuna aldırış etmezdim. Bugün.. Hayır! Mütemadiyen çamaktaki zincir- leri şakırdatarak hayvanı huylandırıyor, bir taraftan da üvendire iğnesini durmâ- dan zavallı merkebin ense köküne batı- rıyordum. Sanki çabuk gidersem ne ola- caktı? Emir ve vâdolunan mülâkat za - ten yatsıdan sonra idi. Şimdiki telâş ne oluyardu?. Onu sen gel de deli gönle an- Jat! Kısıklıya geldiğimiz zaman biçare merkebin küskünü iyiden iyiye düşmüş, bitab bir hale gelmişti. (Demirçeşmesi) ni geçip de Galip paşa merhumun köşkü hi- zalarına gelince gözüm karşıdaki bahçe duvarında (Taş bebek) leri aradı. Orada idiler. Eve geldim. Soyunup, dökündüm, yı - kandım, kendime çeki düzen verip dışa- rı fırladım. Annem rahmetli evlâdlığile beraber Galip paşa çayırında konu kom- şu ile akşam safası ediyorlardı. Ben (Na- mazgâh) yolunu tuttum. Onların bulun- duğu duvarın önünden geçerken kalbim halecandan çatlıyacak gibi atıyordu. Ya gece bunların dizi dibine ulaşırsam o za- man halim ne olacaktı? Şu gücüme kuv- vetime Trajğmen sinirli kadınlar gibi dü- şip bayılacak mıydım? Vaki davet do -| layısile gözlerimle teşekkür ettim ve ge- leceğimi işmarladım. Mahalli mülâkat o- ,lınk tayin edilen duvarın dibinden ge- çerken gece ters bir iş yapmamak için vaziyeti iyice tedkik ettim. Namazgühta bir kahve içtikten sonra döndüm. Güneş gurup etmiş, kavuniçi bir renk İstanbul âfâkını kaplamıştı. Ak- şam yemeğindeki neş'emi görmeliydiniz. Validemle ne lâtifeler ediyordum. Ye - meği müteakib ben (Demirçeşmesi) kah- vesine gidiyorum diye fırladım, Annem arkamdan seslendi: — Ayol! Her zaman soyunur, dökünür öyle giderdin, bu akşam ne oldu böyle? — Anne! Bu akşam canım böyle isti e yor, zararlı bir iş mi yapıyorum? — Yoo... Her günkü mutadının çok hile Vâfına da.... Beni şaşırttı. (Demirçeşmesi) ittisalindeki bahçeli kali ve ehli zevkin telâkigâhıydı. Entarisini, Şam hırkasını giyen soluğu orada alırdı. yerlere serilmiş hasırlara bağdaş kurar, koltuğumuzun altına verilen ot yastık e lara yanlardık. Bu akşam ben bu zevk « ten mahrumdum. Ütülü pantalonum bu keyfe elverişli değildi. Kâtiboğlunun, yorgancı Emin Efendinin, mütekaidl def- terdar beyin lâtifelerine isteksiz muka « bele ediyor, dört gözle yatsının okun « masını bekliyordum. Nihayet yatsı okun- du. Yarım saat daha bekledikten sonra kalktım, yola düzüldüm. (Kayışdağı) sırtlarından yükselen mehtab etrafı da« ha iyice aydınlatmamıştı. Tarif edilen duvar yığınının önüne gelince göğsümü çarpıntıdan patlıyacak zannetlim. Du « vârın gu yıkığından bahçeye gireyim mi, girmiyeyim mi derken (Taş bebek) ler. den biri göründü: ; — Buyurun! Giriniz! Dedi. (Bütün atiklik ve çevikliğimle bir sıçrayışta yıkık yeri geçtim. Beni kare İşiliyan (Taş bebek) lerin en küçüğü imiş. Derhal elini tuttum. Aman Yarabe bil Nasıl titriyordum, boğazını kurumuş, lâükırdılarım fıtında kavrulmuş talaş gibi küçük dilime, boğazıma sarılmışlardı. Hani o anda gik'! diyecek kudretten mah- rumdum. Kalbim çarpıyor, zangır zangıs titriyerek yalnız elini sıkmakla meltune luğumu anlatmıya çalışıyordum. O serme semlikle kızcağızın elini bir hayli acıta mış olacağım ki: — Ay! Canım acıdı. Ben sizin gibi güre büz pehlivan mıyım? Buyurmazlar mı? Kendimi toparladım. Bahçenin diğer ta rafındaki kameriyeye yollandık, abla « ları, orada idi. O zamanın usul ye ada e |Kolalı yakanı bile çıkarmadan grand tu-| Sultanlık bar artistine uğur getirmedi bıina uygun kandilli birer temennadan (Devama 13 üncü sayfada) Bundan birkaç gün evvel, Yohore Sultanı, Sultan İbrahimin vaks tle İngüterede bar artistliği yapmış olan 24 yaşlarında barikulâdi Günelliğile meşhur Lydia Hill e evleneceğini, xendisine 6 bu Hira Berinde bir nişan halkası hediye ettiğini, birlikte tayyare De Singaputa geldiklerin! yazmıştık. Fakat, gindi Bultanın baş mabeyincisi, 64 Wit Bultanın Mis Lydia ile evlenmiyeceğini söylemektedir. İngiliz gazete « leri bu tekzib kargısında: «Fakat Sultanın son İskoçyalı karisını bo « gadıktan sonra, sarayının bomboş Bunu bildirdiğini hatırlatırsak, baş mabeyincinin bu sözlerini dü« kaltığım, bir eşe İhtiyacı uldus atiyat kaydile karşılamamız icab eder,» demektedirler. Diğer taraftan bu İfa herleri çalınmıştır. G eli ni »e aei ö ee Z B AOĞ SO . fövaç Nörtü Lydlaya uğurlu gelmemiş, güzel artlatin son ramanlarda eturmakta olduğv Köşkünden 6 bin İngiliz Mrası kıymetinde mücey « r İ t

Bu sayıdan diğer sayfalar: