12 Sayfa SON POSTA ymm” “Son Posta, nın Hikâyesi “una maun: BE, ZzaZeZedem: Beşinci sınıf talebesinden on bir yaş- larındaki Ahmed Yılmaz, yemek masa - sının başında oturuyor ve dedesi Ali Yıl- maza bugün aldıkları tarih kilabını gös- teriyordu. Ahmed Yılmaz büyük bir gururla: Dede, diyordu, biz arık bu kitabı okumağa başladık... Bugün öğretmenimiz ilk insanlardan bahsetti. Onlar, ağaç ka- bukları, mamut eti yiyerek yaşarlarmış.. Dedesi, Ahmed Yılmazın elindeki ta - rih kitabını alarak: — Sen şimdi mamutlarını 'bir tarafa bivük.. Bu kitab hakikaten enteresan. Bu kitabda, her halde her şey yazılı olsa ge- rek.. Acaba benim hakkımda da bir şey- ler var mu?, Beşinci sınıf talebesi büyük bir ciddi » yetle: Dedeciğim, dedi, ilk insanlar bah - sinde senin ismin biç geçmedi. Dede kaşlarını çattı: Hey torum #orun, dedi, sen dedenle alay miediyorsun?. Benim hakkımdâ ne- İer yazıldığını ben sana göstereyim. Dedeciğim, birlikte arıyalım.. — Olur, Dede ile torun beraberce tarih kitabı - nın yapraklarını çevirmeğe başladılar.. «1040 senesinde Tuğrul Bey Abbas ha- Wfesinin kızı ile evlendi. Emirülümera adı ile ordularına komutan oldu... Öldüğü zaman Selçuk devleti kuvvetli bir impa- Tatorluk halini almıştı.» — Dede, burada senin hakkında hiç bir şeyler yok... Sen deli misin?, Tuğrul Bey zama - nında benim ne işim var. Çevir baka - lım.. Çevir.. «1402 senesinde iki kuvvetli Türk dey- leti karşı karşıya idi.. Her iki devletin beyleri büyük işler başarmış, kendileri - ne güvenen kimselerdi. Timur daha ih- tiyatlı, Yıldırım daha atılgan ve kendini beğenmişti...» Dedo burada da senin için hiç bir şey yazmıyor, Dede: — Ver ben kendim bulayım, dedi. Ve gözlüğünü takarak sür'atle kitabın yap » raklarını çevirmeğe başladı.. Nihayet bü- yük bir gürurla: — İşte nihayet benim için yazılan şey- leri ds buldum, dedi. Oku bakalım.. Torun gözlerile dedesinin gösterdiği satırları takibe başladı: «Abdülhamidin dışarıda başarısız siya- sası, istibdadlı idaresi gittikçe daha çok kimselerin gözünü açıyordu.. Okullardan yetişen gençler, idarede, orduda yâr al » dıkça idüresizliğin derecesini anlıyorlar- dı... Abdülhamis bütün memlekete zul - mediyordu.. Bu zulme karşı gelenleri as- TARİHİ ŞAHSİYETLER H. Alaz — snmmmnliz Dede il& torun tarih kitabının yap rakldrini çevirmeğe başladılar — Komşunun keçisi için değil ya, el - bette benim için. Sürgüne gönderilen yüzlerce gençten biri de ben idim. Biz o Zamanlar Abdülhamide karşı az mı mü- cadele ettik.. Fizanları mı boylamadık?! — Sahi dede, senin Fizana gittiğini bü « yük annemden dinlemiştim. Beşinci sınıf talebesi, tarih kitabları - nın bile kendisinden bahsettikleri dede - sine hürmetle bakti. Bu sirada odaya Ahmed Yılmazın ba - bası Bekir Yılmaz girdi. Şen bir sesle: — Ne o, dedi, küçükle büyük başbaşa vermişsiniz, nelerden bahsediyorsunuz?. Ahmed Yılmaz sevinçtön âdeta tıka - narak: — Biliyor musun baba, dedi, biz dede - mi tarih dersinde okuyacağız. Meğer de- dem tarihi bir adammış... Ahmed Yılmaz, babasına, tıbbiyeli gençler hakkında tarih kitabında yazılan şeyleri okudu. Ahmed Yılmazın babası Bekir Yılmaz gülümsedi: — Ver bakalım şu kitabı; dedi, belki o- rada benim hakkımda da bazı şeyler var- dır, Bekir Yılmaz, oğlunun elinden tarih kitabını aldı. Elli sayfa kadar çevirdi. Sakarya nehrini gösteren bir resmin al - tında durarak okumağa başladı: «Yabancı ordular yurdumuzun tâ or - talarına kadar ilerlemiştiler.. e Anadolu, kadınile, çocuğile bir kurtuluş savaşına « Ordumuz, daha büyük bir sa- vaş için tâ Sakarya kıyılarına kadar çe - kildi, Sakarya kıyılarında yirmi altı gün yirmi allı gece süren çetin bir savaş ol - du.. Nihayet yabancı ordular bozuldu ve tırıyor, sürdürüyordu. O zamanlar yüz -|Iaçmağa başladı.» lerce Tıbbiyeli genç sürgüne gönderilmiş, veyahud denize atılmıştı...» — Doğru söylüyorsun baba.. Bu Sakar- ya savaşını ben senden kaç defa dinle - — Dede, sanki bu senin için mi yazı -| miştim. Yabancı orduları nasl orada yor?. bozduğunuzu sen bir çok defalar bana an- misyonuna müracaatları ilân olunur. (002) 4Son Posta» mın edebi romanı: OÇINARALTI Fakat tertibli bir kadın eli ol - madıkca bunları yoluna koymak, adamına göle yer ayırmak mese - ledir. Yalnız bizim misafirler, eğer tah- min ettiğim kadınlarsa o kadar becerik- lidirler ki, toklifsizee kıyıyı, bucağı ka- , Fıştırıp işlerine gelen şeyleri bulacak- larına şübhem yok. Yatağın başucundaki mumlardan bi- rini söndürdüm. Uzandım. Fakat ka- ranlıkta yatmağa alıştığım için bu zayıf aydınlık ta beni rahatsız edince'öteki- ni de söndürmeye mecbur oldum, Çiftliğe geldiğim ilk günler ne rahat- tım. Tam bir kür hayatı, Temiz uyku, bol yemek, keskin bir iştiha.. sonra nasıl oldu bilmem her şey altüst oldu. Hele şu İstanbulda da başımın belâsı olan kadınların beni burada bile gelip bul maları hepsini bastırdı. Kim bilir kaç gün, belki de kaç hafta kalacaklar. On- Jari atlatmak için ne yapmalı bilmem? Bunları düşüne düşüne içim geçiyor- du ki oda kapısının açıldığını hissettim. Yatarken kapıyı kilidlemek mutadımdı. Hele bir yabancı yerde bunu ihmal *- Bürhan Cahid mw demezdim. Fakat yatmadan evvel bu işi yapmak istediğim zaman anahtarın üstünde olmadığını görmüştüm. Birdenbire başımı kaldırdım. Göz kapaklarım: ağırlaştıran ilk uyku ser semliği bir anda kayboldu. Karanlıkta bir şey göremiyordum. Mumu yakmağa da vakit yoktu. — Kim 0? Diye haykırdım. İnee, titrek bir ses cevab vedi: — Sus. Benim. Bu Jâlenin sesi idi. Onun böyle bir gece ziyaretine cür'et edeceğini hiç tahmin etmemiştim. Bir yılan süzülüşü ile 8essiz- ce yanıma sokulan genç kadının kokusu bir anda odanın havasını de - giştiriverdi. Bir dakika evvel dört taş duvar arasında süslü bir han odası hissi veren hafif Is kokulu oda bir an içinde şuh bir kadının aşk yuvası şekline giri- vermişti, o Gözlerimi açtığım zaman güneş yü- züme gelmişti. O kadar sersemlemişim Jatınıştın! Hani hatırlar mısın, o köprü başlarından birini sen müdafaa ediyor - muşsun!, Demek ki ben dede mi de, seni de tarih dersinde okuyacağım. — Görünüşe göre okuyacaksın!. Gö - rüyor musun, senin ailen ne kadar ta - rihi imiş! Ahmed Yıltaz çekingen bir tavırla: — Baba, belki tarih kitabında benden bahseden yerler de var, dedi. — Belki var, Ara. Yalnız kitabın son- larına bak., Dedenle ben kitabın ortala - rına doğru sokulmuşuz!, Ahmed Yılmaz bir köşeye çekildi, Uzun müddet kitabın yapraklarını çevirdi, Her yaprağı çevirdikçe kendisine aid bir şey bulamamaktan doğma bir can sıkıntısile kaşlarını çatmağa başladı. Nihayet ani bir sevinçle: — Buldum, diye haykırdı, buldum ba- ba, buldum dede. Bakm benden de bah- aeden yerler var, Ahmed Yılmaz bulduğu satırları oku - mağa başladı: «Cumhuriyet devrinde kız ve erkek ta- lebeler ayni okullarda okurlar. Bu dev- rin çocukları fesin ne olduğunu bilmez - ler. Onu hiç görmemişlerdir. ilh...» — Doğru değil mi baba, dede... Biz ab- lamla beraber ayni mektebde okumuyor muyuz??. Biz kimsenin başında fes gör - medik.. Yalnız dedemin sandığında kıp- kırmızı bir külâh var.. Büyük annem ona «dedenin fesi!» demişti. Ahmedin babası: — Desene Ahmed, dedi, hepimiz biter tarihi şahsiyetizi.. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Satıcı kız Yazan: İsmet Hulüsi Korku ve heyecanla başlıyan bir gece- nin bu perişan sabahında .hafızamı canlandırmak için bir zaman etrafıma bakındım. Şimdi yavaş yavaş geçen hâ- diseler hayalimde gerisin geri hareket ctmeoğe başladı. Fakat bu ne heyecanlı bir gece idi. Jâle bu geceyi hazırlamak için neler yapmıştı. Misafirlerimin gelişi, Bay - rTakdaroğlunun rakı ziyafeti ve nihayet kendini kaybedercesine içmesi , hep genç kadının sinsi arzularına yardım eden tesadüfler olmuştu. Fakat ben şimdi Bayrakdaroğlu ile nasıl karşılaşacaktım? En iyisi kimseye görünmeden çekilip gitmekti. Zaten onunla da böyle konuşmuştuk. Erken gidip bizim çiftliktekilere baskın ve- recektim. Başımı kaldırıp pencerelere baktım, Güneş adamakıllı yükselmiş. Bu saatlerde Bayrakdaroğlunun kalk- ması ihtimal! çok. Bu vaziyette yatarak değildim. Ne olursa olsun hâdiselere ayak uy- durmaktan başka çare yoktu. Yatak- tan fırladım. Odada hâlâ onun kokusu var. Ona dair başka bir iz varsa yok et- mek için dikkatle yerlere baktım. Ve şeytana ders verecek kabiliyette olan genç kadın odanın havasındaki ko - kudan başka eser bırakmamış. Pencereleri SPOR GÜZELLİĞİ... Ağır bir makiyaj ile kabili teli değildir. Ona halillik ve tazelik lâzimdir. Bunu yalnız COTY pudrasinın inceliği, fazla yapışkanlığı ve güzel, cazip renkleri temin edebilir. COTY PUDRASI Gençliğin pudrasıdır kO MEŞMUR FRANSIZ MARKASI Şekihadebaşı «FERAH. Sinemada DANSLAR DEVAM EDİYOR Büyük komedi ve kahkahs filmi Atâ Hörbiger. Zarah Leander " KANLI KARGA Boris Karlof.. Bella Lugesi Şandu pi HUDUD KAHRAMANI Buck Jones Pazartesi, salı, çarşama günleri ve geceleri Bayanlar günleri ve geceleridir D.N, Mevkil ve mahallesi No. 150 Pendik, Çamlık olarak. 267 o Kartal Yakacık C. bilâ Okârgir mandıra Yukarıda yazılı emlâklerin hizalarında gösterilen kıymet ve bedeli icarla zayedeye çıkarılmıştır. Satış günü 3/6/9238 Cuma günü saat 14 dedir. Taliblerin 94 75 pey akçelerile Kartal malmüdüriyetinde müteşekkil sabıf lusu da görünüyor. Ve ilerde kalın diş- budak altında Bayrakdaroğlu yanaş - Mmalarını toplamış emiler veriyor. Onu görünce içime bir ateş yayıldı. Bu adamın yüzüne nasıl bakacaktım? Acaba bu asabi, kırıcı adam bir şey ihissetti mi? l Jâlenin böyle bir şüphe yaratmasına imkân olmamakla beraber vak'anın kahramanı olmanın verdiği telâş içinde her ihtimal aklıma geliyor. Pencerenin önünde bir zaman abdal abdal dalıp kalmışım. Burada bir cezalı, mahpus gibi durmağa imkân yok. Öteye beriye astığım elbiselerimi bir bir topladım. Elimi yüzümü yıkamak için dışarı çıktığım zaman uzun 30fada küçük "hizmetci kızı gördüm. Yanıma geldi, ezberlediği kelimeleri unutmamak için yerlere, duvarlara bakarak tekrar etti: — Kahvaltınızı odamza getireyim mi efendim. Şirin köy yavrusunun çenesini okşa- dım: — Getir yavrum, Jâle meydanda yok. O kadar evhamlı oldum ki her an 0- nun bir yerden karşıma çıkmasından korkuyorum, Küçük kız yanında bir arkadaşı fe getirdikleri büyük bir tepsiyi masanın açtım. ki bir an nerede olduğumu şaşırdım. | Göle bakan bu pencereden çiftlik av- üzerine koydular, Bugünden itibâren 3 büyük film birden || I 68 Pendik Güzel ada (eski Pavli) yazlık mesire mahalli Kendine beyhude yere eziyet ediyor NEVROZIN varken ıstıra çekilir mi? Baş, diş ağrıları ve Üşütmekten (mütevellid bütün ağrı, sızı, sancdarla nezleye, romatizmayn karşı NEVROZIN kaşelerini alınız icabında günde 3 kaşe alınabilir. İSMİNE DİKKAT. Taklidlerinden Sakınınız. ve Nevrozin yerine başka bir marka verenleri şiddetle reddediniz, Doktor İbrahim Zati Öget Eelediys (o karşısında, Piyerioti caddesinde 21 numarada bergüs Uğleden sonra bastalarım kabül Kartal Malmüdürlüğünden: Cinsi az pe 600 480 Mzüzerine zemini kâr - 900 Bir fevkani ahşap köşk alt kat 1 oda, 1 belâ. 2 nci kat: 1 salon, bir helâ, ufak bir oda ve tarafeyinde iki metre genişliği taraça. y w 100 gür ye” Bir çok:şeyler var, p Çiftliğe gdldiğimdenberi âik ? kendimde bir iştihasızlık hissediyor. cak... Tepsiyi dolduran çeşid çeşid m ettim. Kendimi bir mücadeleye hazırla” Artık müdhiş karşılaşmanın ue” geldi. müeri korkak adımlarla kimseye gör ari ye çalışarak taş merdivenleri öp dağın gölgesinde av köpeğini Beni daba uzaktan görür, Sonra kalın ve pürüzlü sesi çınladı: hayrolsun... Çiftlik sahibinin bu İsti ve den çocuk gibi âdeta ona doğru Ky bir kurtuluş müjdesi gibi yi Yaklaşmca devam etti a pöyle - şamdan iki kadeh içince sabab namazlar, Belki de dün gece içtiğim rakıdan den yalnız süt, bal ve yumurtayı mecbur görüyorum. Hapisaneden kaçan bir & avluya çıktım. Bayrakdaroğlu meşhur fırtınalı kahkahasını e — Vay, beyefendimiz. a yışı o kadar hoşuma gitti Ki mağa başladım. Onun bu saye — Zamane gençleri, e eği une İğ