y İ T A DK L KK KD BAA CK ACALAKAC KI Polis hafiyesi Filip, esrarengiz bir şe- kilde ortadan kaybolan Lord Southrop muammasını çözmek üzere (Lakingtön) a yollandı. Bu vak'a üstünde bütün bildi- ği şey gundan ibaretti: Eylâlün yirmi ü- çüncü cuma günü sabahleyin erkenden © civarda deniz kenarında bırakılmış bir #paor otomobili görülmüştü. Polis, içinde bir palto ile bir portatif resim sehpası, bir boya kutusu, bir blok, iki pipo, biraz çikolata, bir şarab şişesi, bir dürbün, bir çok ta harita bulmuştu. Bu haritaların â- rasından çıkan bazı vesikalardan olomo- bilin Lord (Southrop) a aid olduğu an- laşılmıştı. Civarda tahkikat yapılmış, sa- hilden üç mil içeride, (Lakington) da u- fak bir ötelde şu ipucu bulunmuştu. Oto- mobilin sahibi, geleceği günün sabahı, telefonla bir oda iztemiş, saat altı bu- çukta gelmiş, bavulu odasına çıkarılmış- tı. Kendi gelmeden önce posta ile namı- na otele gelen bir mektubu alıp okumuş, tarasada bir kahve içmiş öğle yemeği ye- miş, sonra otomobiline binip — gezmiya çıkmıştı. Gidiş © gidiş. Bir daha ne dön- müş, ne de bir haber yollamıştı. Bavulu Kâlâ odasında duruyordu. Nüfus ve polis kayıdlarında ancak şu kadarcık malümet bulunabilmişti: Oto- mobilli yolcunun adı Lancelot Graham, aile ismi Koks'tu. Yirmi sekiz yaşında iken lord olmuş, tahsilini Kembriç üni- versitesinde bitirmişti. Bekârdı, amcası- nm oğlundan başka varisi yoktu. Otuz iki yaşında idi. Husus! surette yaptığı tedkiklerden de Filip, yalnız şunları öğrenebilmişti: Lord Southrop yalnız yaşamaktan — hoşlanan bir adamdı. Sosyeteye karışmazdı. İnce zevk sahibiydi. Edebiyata bilhassa resme gçok düşkündü. Şarabdan pek iyi anlar, endan başka da zevk bilmezdi. Sıhhatte, çok yakışıklı bir erkekti. En ziyade sev- diği şeylerden biri de otomobili ile yal- nız başına Londradan ve büyük şehirler- den uzaklarda dolaşmaktı. Lord bu yol- culuklarında şurada burada durup tab- lolar yapar, en ufak otellerde kalır, lord olduğunu daima gizlerdi. Toplu hayat- tan o kadar uzak kalmıştı ki çok sevile- €ek bir insan olduğu halde onu tanıyan sayılacak kadar azdı, Buna rağmen aşk- ftan başını alamamıştı. Kaybolduğu gün Adela adında genç, güzel bir kızla nişan- lanacaklardı. Lordun bu genç kızla evlenmek — iste- mesi bütün tanıdıklarını şaşırtmıştı. Ger- çi Adela da onun gibi artist ruhluydu. Fakat genç lordun aksine sosyete haya- fına, adının dillerde dolaşmasına bayılı- yordu. Dolaşıyordu da... Tanınmış bir ti- yatro müellifi ile olan macerasmı bilmi- yen yoktu . Adela bu adamla uzun müd- det tanıştıktan sonra hırçınlığından bik- miş, günün birinde ondan yüz çeviriver- mişti. Lond Southropun bütün — bunları bilerek nişanlanmaya karar vermesi genç kıza ne kadar tutulduğunu açıkça Bgösteriyordu. Bu yüzden iki erkek rakib vaziyete girmiş bulunuyorlardı. * Polis hafiyesinin (Lakington) daki ©- tele indiği günün sabahı lorda aid yeni bir şey daha bulundu. Otomobilin bıra- kıldığı yerin yakmında, dalgalar kıyıya bir kasket atmışlardı. Oteldekiler bunun otomobilli yolcuya aid olduğunu kat'i o- larak söylemişlerdi. Lordun kıyafeti kimseye benzemediği için derhal göze çarpımış ve hatırda kalmıştı. Garson ©- nun için: «— Dalgın bir adamdı, diyordu. yemeğe elinde bir mektubla indi. İhtimal o sabah ötele gelen mektubdu. Bilmem.. ama yü- zü çok endişeliydi. Mektubda herhalde iyi haberler yoktu. Yemek sonuna kadar tekrar tekrar okudu.» Deniz kenarında bulunan kasket bir buçuk gün suda kaldığı için rengini kay- betmişti. Fakat kurmaşı lordun paltosu- nun tapkısıydı. İçinde hiçbir şapkacı markası yoktu. Bu da, kasketin cebi do- lu, münevver, ekzantrik bir erkeğe aid olduğunu gösteriyordu. (Filip) e göre bu türlü adamlar eşyalarında kendilerine ald bir hususiyet görmeye çok düşkün- dürler, Bunun için ekseriya şapkalarını Paltolarının kumaşlarından yaptırır. ve hiçbir şapkaçı markası koydurmazlar. * Filip yemekte garsona sordu Son Posta'nın zabıta hikâyesi TTamm Otomobilli V00C0 L — Hatırınızda mı, otomobilli yolcu o gün ne yemişti? — Evet efendim, balık tavası ile biraz çorba aldı. Piliç kızartmamız vardı, iste- medi. Başka yemeğimiz de yoktu. — Ne şarablarınız var? Garson elinde bir şarab listesi ile âön- dü. — Lordun hangi şarabdan içtiğini de hatırlıyor musunuz? — 1922 Bordosundan. Emrederseniz si- ze de getireyim? — Hayır bana şu 1924 şarabından ge- tir. Garson (Filip) e istediği şeyleri getir- di, ve onu derin düşüncesi içinde yalnız bırakıp gitti. * Filip, yemekten sonra lorddan kalan haritaları tedkik etti. Lakington'dan baş- ka üç kasahanm işaretli olduğunu gördü. Bu işaretler polişin de gözünden kaçma- mıştı. Yapılan tedkiklerden lardun pa- zartesi günü yola çıktığı salı, çarşamba, perşembe günlerini sıra ile haritada işa- ret ettiği kasabaların otellerinde geçir- diği anlaşılmıştı. Lakingtonda yapacak işi kalmadığı için ertesi sabah polis ha- fiyesi otomobiline atlayıp, ayni otellerin yolunu tuttu, Kasabalar birbirine yakın- d. Halbuki Lord Southrop birinden ö- bürüne icab eden vakitten çok geç var- mıiştı. Yollarda herhalde resim yapmak nin yanında olduğunuzu söylemiştiniz, dedi, acaba lordun liseye girmeden önce hangi mektebe gittiğini hatırlıyabilir misiniz? — Şarnsley yakınlarında bir mektebe giderdi. Bu mektebi ecdadından biri yap- tırmış. Koks ailesinin bütlün erkek ço- cukları mutlaka önce oraya giderler, — Lord çalışkan bir çocuk muydu, mektebden memnun muydu? — Hayır hiç değildi. Fena fena sözler- den başka bir şey öğrenmiyordu. Fakat Üniversiteye geçince birdenbire değişti. Herkesi hayran bırakan bir insan oldu. * Filip o gün öğleden sonra mufassal bir harita edindi. Şimdiye kadar yaptığı ted- kiklerden çıkardığı neticeleri bir rapor halinde hazırladı. Ertesi sabah uzunca bir yolculuğa çıktı. Öğleyin (Şarnsley) e vardı, Lordun 'bir vakitler devam ettiği mekteb, şehrin bir ucunda idi. Orada çifte kiliselerin yerlerini de keşfetti. Gö- Tünüşte pek ehemmiyetsiz. sayılan bu noktaya - herkesin ve polisin aksine - hususi bir ehemmiyet atfetmekte - yanıl- madığını daha iyi anladı. Böylece daha ilk otel adasında yemeğini yerken yü- rüttüğü mantık ve faraziye zincirinin son halkasını da tamamlamış — bulunu- yordu. Bir saat sonra gene otomobille yola ko- yuldu. Bir bataklık yanından geçti. Ö- için durmamışlı. Çünkü; Bloktan, hlçbirş nüne ssız bir düzlük serildi. Bu düzlü- resim çıkmamıştı. ğün ortasında biri ötekinden daha büyük Filip Bu otel garsonlarına da” bir İki| iki kaya göğe doğru yükseliyordu. «Çifte şey sorduktan sonra lordun başka bir şe- hirdeki evine yollandı. Aşcile uşak bü- tün bildiklerini övvelce polise anlattık- ları gibi ona da tekrarladılar. İkisi de, ev- den çok neş'eli ayrıldığı için, lordun ken- dini denize atmasma şaşıyorlardı. — Ama, diyorlardı, garib bir adamdı. Kimse gibi giyinmez, kimse gibi düşün- mezdi. Böylesinin bir gün çıldırıp ken- dini öldürmesine şaşmamak lâzım. Filip uşağa sordu: — Neteye gideceğini size söylememiş miydi? — Hayır, bunu bize hiçbir vakit söy- lemezdi. Çok defa gezeceği yerleri yola çıktıktan sonra kararlaştırırdı. Fakat bu seler gilmeden birkaç gün önce gideceği yeri tesadüfen öğrendim. Kütübhanesi- nin önünden geçiyordum. Kapı aralıktı. Kendisine telefon eden birine: «Salı gü- nü gideceğim. Hani gt bataklığın yakı- Hındaki «Çifte kiliseler» yok muydu? İşte oraya... Yirmi yıl var ki hiç ayak basma- dım. Hatırında mı seninle o zamanlar birlikte giderdik» dediğini duydum. Baş- ka şey işitmedim. Herhalde o kayboldu- Bu kasahanın kilisesi olacak. Filipin düşüncesi bambaşka idi. Tabil onlara hiçbir şey açmadı. Yalnız ihtiyar hizmetçiye: — Siz pek eskidenberi lordun babası- kilişeler> işte bu çifte kayaların adıydı. Bozuk düzen bir yol, üzaktaki ağaçlığa kadar uzanıyordu. Buradan çifte kaya- ları çizmek muhakkak ki lord gibi bir ressam için pek zevkli bir şey olurdu. Oto mobilinden indi. Fundalıklar arasından oraya doğru yürüdü. Ağaçlarm bulun- duğu tepeye tırmanmca kendini vahşi bir ıssızlık içinde buldu. Yakında ne bir €ev, ne bir kulübe vardı. Kuşlardan başka canlı mahlük bile görülmüyordu. Eğer biri Lord (Southrop) u burada bulmuşsa ne yaptıklarını ancak taşlarla kayalar görmüş olabilirdi. Etrafını araştırdı. A- radan bir hafta gibi uzun bir zaman geç- tiği için âiz bulmayı ummak bile boştu. Fakat birdenbire gözü nasılsa bir çâm a- ğacının dalına takılı kalmış beyaz - bir şeye ilişti. Bu yırtık bir kâğıd parçasıydı. Bir yüzünde kurşun kalemle yapılmış bir gesim vardı. Filip etrafı acele acele bir daha aradı. Çalıların arasında bu kiğı- din başka bir parçasını buldu. Bir hafta- dır esen rüzgârdan artakalan bütün izler bunlardan ibaretti. (Filip) e bu kıdarı da çök şey anlatmıştı. Maamafih o buraya daha fazla ve daha başka şeyler öğrenmek üzere gelmişti. Geldiği yoldan, bataklığın yanma dön- dü. Vaktile burada büyük bir taş ocağı varmış, Uzun zamandır terkedilen bu o- cağın alçak kısmını kaplıyan Çamurlu sudan ortaya kırk elli metre genişliğin- de bir bataklık çıkmış. Kenarda taş par- çaları arasında hâlâ kırık dökük âlet, e- devat, çürümüş tahtalar, çanak çömlek parçaları göze çarpıyordu. Filip kollarını sıvadı. Eğildi, elini dirseğine kadar bu çamurlu suya soktu. Dibine dokunama- dı. Bataklık, eğer koynuna — görnülmüş bir sır varsa büyük bir. kıskançlıkla göz- den gizliyordu. Epeyce aradı, taradı, Bir şey bulamadı. Yalnız kırık bir. kovayı kaldırınca gözüne günoeşte pırıldıyan u- facık ve düzgün bir cam parçası ilişti. Bir kuruş büyüklüğünde vardı. İki ke- narı kırılmıştı. Uzun uzün baktı. Bir şe- ye benzetemedi. Yürüttüğü tahminler a- rasında buna benzer bir şeyin yeri yok-s K tu. Belki de muammayı hal için bu ufak| diğını, ona benzemek için iyi i""m £ cam parçasının hiçbir rolü da olmıya-|Yorum sanarak pahalı, fakat caktı. No olursa olsun alıp — çantasına koydu. İki saat sonra şefinin önünde idi, * O gün saat üçte Lord Southropun ve babasının avukatı ile randevusu vardı. Şefinin yanından çıkar çıkmaz doğru o- raya gitti. Avukat Filipi mesleğindeki büyük maharetile uzaktan tanıyordu. E- Hini sıkarkon: — Bilmem dedi, lord hakkında be- nimle neler görüşmek istiyorsunuz? Za- vallının intihar etliği muhakkak. Hattâ bu saatte sizinle birlikte lordun varisi Lamber Koksu da çağırdım. Dün ken- disinden mektub aldım. Fransadan yeni dönmüş. Vaziyeli öğrenmek — İstiyordu. Sizin de lordun ölümü hakkında görü- şeceğinizi bildiğim için kendisini âyni saatte çağırdım. Herhalde tanırsınız. Lord Southropun amcazadesidir. — İyi bir sporcu olduğu için uzaktan tanırım. Fakat lordla akrabalığını bil- mın içeceği şeyi yanlış miyordum. Gazetede okudum. Bu aırada Lamber Koka ta geldi. U-| — Pilip: zun boylu, zayıf, keskin bakışlı, yanık yüzlü bir adamdı. Sol gözünde zincirsiz | sım daha bitmedi. Sonuna bir monok! vardı. Avukat iki erkeği bir- »yince her şeyin benim birine takdim etti. Ve: — Filip dedi londun ölümü üzerinde siniz. Yalancı lord, söyliyeceklerinizi dinliyelim. Polis hafiyesi: — Meseleye, size gçok garib görünecek bir faraziye ile başlıyacağım dedi. Bence Lakingtonda görülen otomobüli — yolcu Lord Southrop değildi. Dinliyenlerin ikisi de afalladılak, ir- kildiler. Avukat şaşkınlığına hükim ol- maya çalıştı: — Nüsil olur Filip dedi. Bunu sizden başkusından duysak haydi ne ise. Gü- Tünç faraziyeler yürütecek bir adam de- ğilsiniz ama itiraf edeyim ki bu tefer ak- la sığmaz bir tahminde bulunuyorsunuz, Lamber de onu tasdik etti: — Evet, cidden çok garib bir tahmin.. — Bana bu #ikir ilk defa lordun La- İngilizceden çeviren: K. Neyyir kingtondaki otelde içtiği şarabdan Bize göre belki bunun: gayri tabil Oi bir tarafı yoktur ama bence... Avukat sözünü kesti: »— Şarab içmenin gayri tabillik nett sinde? Meselâ: Ben de günde iki kert ? Tab içmeden duramam. —— Öğrendiğime göre lord da sizin ’ fŞarabı pek severmiş ve ondan pek l!" Jarmış. O gün otel tabldotunda w*f —meği için çorba, balık tavası, piliç )J TMası varmış. Avukat Filipin gene sözünü kesti' — Zaten İngiliz otellerinin onda Kkuzunda öğle yemeği budur. — Otomobilli yolcunun o gün pek # hası yokmuş. Yalnız çorba ile ğ miş. Rir şişe de Bördo şarabı içmİş Avukat birdenbire şaşaladı: — Bordo wmu? ü * Evet.. hem de ne Bordo.,. 1928 * 1 kalma olduğu için otelci eski şaral önu yüksek bir fiatla satıyor. Halt » Gdaha ucuz satılan, daha yeni bir. $ Ç var ki enfes... Ben ondan içtim. % dan anlayıp ta 1922 şarabından » akıl alır mi, siz söyleyin. Bilirsiniğ yıilın şarabı pek kötüdür. * Dinleyenlerin ikisi de şn;k:ndl—î? kat yerinde duramadı, kalktı, bir bir yuükarı gezinmeye başladı. Vıîl’ — Olacak şey değil, dedi, ve muhakkak aklı başında değilmiş. | y # — Eğer bu adama hâlâ lord gözile bakıyarsanız geçirdiği kasdi olduğunu kabul etmek e Çünkü: Bir gün evvel de bir h'l:î' K & telde gene adı güzel, fakat tadi anlıyana höş gelmiyecek bir şerübiii miş, ondan evvelki gece, diğer BZ T de yemekten önce £ki viski, bir soğü pahası Çok yüksek, değersiz bir almış. Halbuki bu üç otelden ÖnC€ evinden çıktıktan sonra ilk ı,ürlA: telde iş tamamile aksine ...Oradâ sanın anladığı ve aradığı bir şarâP p çilmiş. İşte bence yalnız bu MAĞf “ş rabı içen ve yalnız ilk otele ulf”.ı dam lordun kendisidir. Ayvukat heyecanla; — Yani, dedi, meçhul bir ıdll“'; du taklid ederek sonraki otellert AĞ rablardan içtiğini mi söylemek ”M sunuz? Peki ama lord otel d! M elile imzalamış. Hattâ kendisine bir mektub gelmiş wı' bille yaptığı gezinti de lordun 'W manki yalnız — gezintilerinin bl Lakingtondakiler anu olduğu &* ]ld’ etmişlerdir. Giyiniş, dalgın '_;v Deniz kenarında bulunan şapkâSt yır, hayır, o otellerde kalan adari p bakkak Lerd Southrop'dur. deniz kenarına inip, kendini d»/ mıştır. Hatıra yalnız şu gellhu:ğ ba Jord hakikaten intihar eü;'ı ol? sa intihar etmiş gibi görün d.,d' dan mı kayboldu? Bunun içit hiçbir mantıki sebeb yok. di Lamber de avukatın mn'm“,w İçt — Evet, lord muhakkak dürmüştür. Bu suretle şaraP de aydınlanmış olüyor. Kendini cek kadar şuurunu kay e G V K tabit ne olabilir? — Acele etmeyiniz, dedi, V bat eden birer delil ol 'ğ'i sunu giyiyordu. Lordun 3% âdetlerini biliyordu. Ket' ykt dun mektub'arı vardı. 9'“1:,,&“" imzasını taklidi öğrenmişti: kendisi SÖt muna ötele gelen mektubü güzrint postaya vermlştl.bhl'":' vet vermek için bu mi üzülmüş gibi yapmıştı. '—'”'d:.dı;: bilile deniz kenarıma İNMİS: | giği toyu çıkarıp berabırinîî;:pu T ka bir elbiseyi giymiş, ll m&g a miş, yürüyerek birkaf oradah tasyona gitmiş, o saatte trene atlayıp rahatcâ müÜştür. (Devama 13 üncü