l ÖÜÇÜ Yümi li AĞ TOLR AT AAT ADĞT AĞDATA DU YALTRRTDRAMAZ A LT A T LSCER * ADĞT Ze 2 Sayfa Hergün İmtihan kadısının Eşiğinde Yazan: Muhittin Birgen ahil olduğu kadar soğuk, zara- fet meraklısı ve ukalâ bir ho- camız vardı; imtihanlar hakkında derin bir felsefe ifade etmek için bozuk vezinli bir mısra yapmış, eski Osmanlı mektebi- nin terbiye ruhunu gösteren bu beyti, bi- ze imtihana yakın okutur, ezberletirdi; İmtihan bir bahri gamdır, ikiden hâli değil: Ya emeldir, ya elemdir, ikiden hâli X değil! Vezni kadar manası da bozuk olan bu beyit, imtihanı bir gam deryasına benze- tir, Bizim zamanımızda hakikaten de öyle âdi. İmtihan günleri gelince, hepimiz bir gam ve gussa deryasına dalar, düşünür ve hattâ titreşirdik. İmtihan bizim için uykusuz geçirilecek geceler, imtihan O- gdasının kapısında titreşmeler, hocaların ve mümeyyizlerin karşısında ter dökme- ler demekti. Haksız mıydık? Zannetmiyorum. Çün- kü, imtihan hocanın kaprisi ile biz tale- benin herhangi bir sual karşısındaki psi- kolojik dakikası arasında çekilen bir talih oyunundan başka bir şey değildi. Meselâ, benim edebiyat meraklısı olduğum ve hattâ şiir yazdığım bir devirde edebiyat imtihanında, sırf allâmelik satarak, ders kitabında olmıyan misaller gösterdiğim için, idadide, edebiyat dersinden tam nu- maranın ancak yarısını — alabilmiştim. *Çünkü hocamın bir kaprisi varmış; ken- di kitabının sayfaları içinden çıkan tale- beye kızarmış! Bilmezdim ki... * Halbuki imtihan, öğrenmek istiyen bir gencin öğrendiği şeyin derecesini göster- mek üzere, imtihancısının karşısına güle Büle, neş'e ve şevk ile çıkabileceği ve her- hangi bir kaprisin tekmesine uğramayı hatırmdan bile geçirmiyeceği bir mey- dandır. İmtihana talebe kendinden emin olarak, kendisini seven bir heyetin hu- zuruna çıktığmdan şübhe etmiyerek gi- recektir. Hoca ile talebe, iki dost ve hat- tâ iki arkadaş gibi karşı karşıya gelecek- lerdir. Onların arasındaki bu münasebet, sade imtihan günü değil, bütün sene, bü- tün münasebet müddetince hüküm sür- müş bulunacaktır. Bugün imtihan usulleri değişti; terbi- yenin ruhunda da inkilâb yapıldı. Fakat, âmtihan gününü helecanlarla bekliyen SON POSTA Resimli Makale : İngilizlerde «Kalbin sesi» denilen bir çocuk oyunu vardır ki bizde de manasız bir isim altında oynanır. Çocuklar içle- rinden birinin gözlerini mendil ile bağlıyarak onun etrafın- da dolaşmaya başlarlar. Gözü bağlanan çocuk sırf kalbinin sesini dinliyerek etrafında dolaşanlardan birini tutmaya mecburdur, fakat bunun için çok zahmet çeker, ekseriya bir kaç defa düşüp kalkar. gebeeesaRANELELALEKALAKAALELAARAKEAEAAAA AARKEAE AAALEAEN, Hergün bir fıkra İngiliz soğukkanlılığı İngilizler çok soğukkanlı, itidalleri- ni muhafaza eden ve aceleyi sevmi- yven insanlardır. Üç Ingiliz gezmeğe çıkarlar. Bir kır kahvesinde otururlarken kahvenin ö- nünden tozu dumana kataraktan bir otomobil geçer. Yarım saat sonra bi- Tinci İngilizin ağı açılır: — Ne güzel Buik arabası! Aradan: yarım saat geçer, ikincisi cevab verir: — Hayır dostum, geçen otomobil Buik markalı değil, Forddur. Aradan gene yarım saat geçer. Ü- çüncü İngiliz hiddetle söze karışır: — Biz buraya gezmeğe geldik zan- mnederim. Münakaşa etmeğe değil... AAA Tayyare ile gıda Atma tecrübeleri Tayyarelerle felâkete uğramış mınta- kalara yiyecek ve giyecek atmak tecrü-|$ beleri çok ilerlemiştir. Yukarıdaki ve- sim böyle bir tayyareye bağlanan yi- yecek dolu eşyayı göstermektedir. 'Tay- yare havada iken bir manevra İle bü €ş-| Yussenenesnuas f ğ î ' ; İ ! | HedLeLcErECAEELECELELELEEEEATASALALEE BENEEECEREEECEEETEEESALALEEEAAAAAAASAADEKASAAN”, SÖZ ARASINDA talebenin nisbeti, arzu ettiğimiz derece-| yayı bırakmakta ve açılan paraşüt saye- ye inmiş değildir. Çünkü, henüz terbiye| sinde de gıdalar istenilen mıntakaya dü- sistemimizin cemiyetin şartlarına tama-| şürülmektedir. 30 senedenberi Gizli tutulan sır Yaptığı at resimlerile şöhret ka - men intibak etmemiş bulunması yüzün- den bazan çocuk aradığı hocayı, bazan da hoca aradığı talebeyi bulamıyor. Bun- dan dolayı, imtihan haftalarının sonunda geçen senelerde bazı elim hâdiseler kaydettik. Ümid edelim ki bu sene, her iki manasile de daha iyi bir imtihan dev- ri geçireceğiz. * Epey zaman hocalık ettim. Pek endırı olarak talebe döndürdüm. Dı')udıîırdüğıîıuık zaman da bunun böyle olması için pek elddi sebebler bulundu ve © zaman da| döndürdüğüm talebe bana darılmadı ve benden utandı. Çünkü onu döndürmemek için ne kadar çare aTamak lâzımsa hep- sini aradım da ondan sonra döndürdüm. Formel hocalığa göre fena bir hoca ol- duğum zamanlar da yok değildi; meselâ, Galatasarayda Türk tarihi dersi verir- ken, bundan on üç sene evvel, talebeme söylerdim: «Elinizdeki kitaba göre cevab | vermerzseniz zarar yok, sizi döndürmem!» dahi derdim. Bilirdim ki padişah ve ve- zir adı, kırık dökük muharebe ismi ve tarih ezberlemekten başka bir şey olmı- | yan tarihin değişeceğini bilirdim. Bu | münasebetsizlik için genç kafaları neden yorayım der ve onlara perişan ve rabhı- tasız tarih vak'aları ezberletecek yerde tarih hakkında umumit! ve basit, fakat il- mf fikirler vermeğe çalışırdım. O zaman- ki tarih kitablarına göre talebe döndür- mek hata idi; ben bu hatayı hiç irtikâb etmedim. Talebe, hocanın elinde bir hamurdan | başka bir şey değildir; hoca onu nasıl is- terse öyle yoğurur ve onu elbet iyi yo-| ğurmalıdır. İyi yoğurulan bir talebe lle hoca da birbirlerile ancak dost olurlar. Bu takdirde hoca döndürdüğü zaman Mmüsterih, talebe de döndüğü zaman mah- cub olür ve ekseriya da ne © döndürür, ne de öteki döner. Bütün mekteblerin imtihan kapısının zanmış olan Landra Akademisi dza - sından — ressam * j Munnings'in şim- Amerikanın hariciye büdcesi çok fakir Amerika hükümeti siyasi hizmetleri î::nk;::_’n':îaz için nisbeten pek az masraf yapmakta -| daşları ı;rıiın e dır. 1937 senesi hariciye nezareti büdcesi | dd Yülken bi 18 milyon dolar tutmaktadır. Halbuki| sırrı, nihayet mey (l ordu ve donanma için sarfedilen meblâğ | dana b O 1300 milyonu bulmaktadır. Amerikanın | î'î““*m' ü hariciye işleri için sarfettiği bütün meb—ı 30 — senedenberi lâğ yeni sistemde bir zırhlının ancak ye-| p, gözü körmüş. dide ikisi kıymetindedir ve harciye işleri Akademide tef ji için bir sehede sarfedilen, mikdar muha- hir ettiği 70 res « e rebe hazırlıklarına bir haftada sarfedilen mi, son on senede yapan ressam, 20 yaş' paraya muadildir. larında bulunurken, — köpeklerile bir| eşiğinde bulunduğu bir sırada bu mülâ-| hendeğe tırmanmak İstemiş, — gözüne h:'ılın yumıkuâuwdlm. Bence imtihan- |bir diken batmış, fakat buna ehem - cılık san'atının iki mühim prensipi var- | Miyet vermemiş. Doktor da o kadar u- dır: Evvelâ, dönmesi ancak hayat bakı- | Mursamamış. mından elzem olan talebeyi döndürmek,| — Ressamın iztırabı, dayanılamıya - saniyen de döndürülen talebeyi severek | Cak bir şekil alınca, göz doktoruna koş- ve ona acıyarak döndürmek. Buna üçüncü Müuş. Yapılan b"'_ ameliyatla diken çı - bir şartı daha ilâve edelim: Dönen Xılt—[k'U’mİŞı ama göz de heder 0"“_“—1- 40 be, döndükten sonra kendisi de emin 01- Senedenberi tek gözle şaheserlerini ya- maldır ki hocası ve imtihancısı başka PüN ressam, en fazla mesafe tayininde türlü yapamazdı... |güçlük çekmektedir. Küçük kafaların ve küçük ruhların da | hak ve adâlet idealleri vardır. Onlar-| daki o idealleri hafif hükümlerin katı te- | İngiliz harbiye nazırı şarkı söyliyecek e Aydınlık yol, karanlık yol — Rişar Tavber flüt Dersi alıyor Meşhur tenör Rişar Tavber, Lon - drada bulunmaktadır. Yeni oynayaca- ğ Sihirli flüt operasında, flüt çalması icab etmekte olan tenör, meşhur or - kestra şefi Bikam'dan, ders almakta - dir. . Meşhur İngiliz edibi Bernar Şovla bir mülâkat Bernar Şov, temmuzda 82 yaşına ba - sacaktır. Bu vesile İle gençleşmeğe dair yeni bir pliyes yazması muhtemeldir Bu- nu, edibin bütün piyeslerini almancaya tercüme eden profesör Trebiç söylemek- tedir. Trebiçin edibe: — Gençleşmeği arzu eder misiniz? Sua- line karşı Şov: — Horkes gibi ben de isterim, Çok ya- şamak ve genç kalmak hoş şey. İhtiyarlık her halde hoş olmasa gerek, demiştir. Kendisine Voronof aşısından bahse - dikliği zaman: — Voronofla bizzat görüştüm. Fakat a- meliyat hakkında hiç fikrim yok. Kendi- me de böyle bir gençlik aşısı yaptırmış değilim, demiş, sonra Lindbergin sun'i kalb meselesine temas ederek: — Bu keyfiyet beni hiç alâkadar et - mez, Şimdilik kalbim, gayet muntazam işliyor! demiştir. Beynelmilel şatranç müsabakası Dünya şatranç şampiyonu, doktor A- lehin Margâtede yapılan beynelmilel şat- rTanç müsabakasında Letonyalı Petrofa yenilmiştir. Bununla beraber, Alehin, ra- kiblerinden yarım puvan ileride bulun - maktadır. . <— konserine, İngiliz harbiye nazırı, Hor Be- zadlarına çarpmıyalım... Muhittin Birgen Deyli Ekspres gazetesinin Aston Villa futbol sahasında tertib ettiği halk şarkı lişa da iştirak ederek arkadaşları ile bir arada bir ağızdan şarkı söyliyecektir. 0 — İSTER İNAN, İSTER İNANMA! Bir çöpçü İstanbul sokaklarında ölü olarak bulundu, Ga- zeteler ölümün sebebini araştırırlarken: — Uzun zamandanberi devam eden bir hastalığın netice« sidir, dediler. Arkadaşlarımızın aldıkları bu malüimat herhalde İNAN, doğru | kat ey okuyucu sen. ESTER İSTER İNANMA! Mayıs 6 Sözün Kısası Sön beni Te ) Aldatabilirsin * *İr mağazaya giriyorsunuz. “ Tacağınızı alıp paket yaptırt» tıklan sonra gişenin önüne gidiyorsunuz. Mağaza büyükçeyse tezgühtar elinize bif fiş vermiştir. Fişi veznedara uzataral borcunuzu ödiyorsunuz. Fakat fiş yazmak usulünü kabul etmeye kadar yükselme miş mağazalar da yok değildir, bunlaf- da tezgâhtar bağırır: — 60 al. Ve kasadar 60 1 alır, hergün defalarcâ karşılaştığımız bir vaziyettir, bilirsiniz, fakat biraz düşününüz, bu alışılmış vazie yette sizi sinirlendirebilecek bir iğne göre düğünüz hiç olmadı mı? Kendi hesabımâ ben iğnenin değil, fakat çuvaldızın acıe sını dün ilk defa olarak duydum ve küs çüle bir konferans vermek — mecburiyes Küçük veya büyük herhangi Bir İşe, bütün teferrüatını pe- | tinde kaldım. Üstelik bir de ders aldım şinden düşünüp hesab etmeden atılanlar gözleri kapalı ol- duğu halde yürümeye teşebbüs eden çocuklara benzerler, Yorularak, düşüp kalkarak hedefe varmaları mümkündür, fakat varamamaları, nafile yere yarulup kalmaları daha zi- | gitmiştim, Bir ceb pili istedim. Tezgâh- yade muhtemeldir. Gözünüzü örten mendili çekip atınız, bir |tar bir kâğıda sararak uzattıktan sonra işe evvelâ düşünüp sonra girişiniz, ışıklı yol karanlık yola | kasaya bağırdı: het zaman müreccahtır. * Elekirik levazımı satan bir mağazayö — 20 kuruş. Veznedar galiba zihnen meşgul — işite memişti. ben tekrar ettim: — 20 kuruş alacaksınız. YVeznedar şimdi ikinci bir müşteriye dalmış olan tezgâhtara bağırarak sordu: | —20 kurüş, diyor, öyle mi? ı Adam, bilâhare öğrendiğime göre ma* Bazanın sahibi olan adam, bu 20 kuruşluk alışverişte benim sözüme inanmıyordi, inanmadığını da bana gösteriyordu. * Londrada yeni bir lokanta açıldı. Bi müessesede yemeğin üç veya dört çeşid oluşuna göre fiatı yekdiğerinden ayrıla iki sınıf tabldot vardır. Müşteri gider, ye“ meğini yer, besab kitab yoktur, kapıdalt dışarıya çıkarken kapı kenarına konül* muş olan vezneye uğrıyarak — borcunü öder. Bir gazeteci morak ederek - mücssesi sahibine sormuş: — Birinci sınıf tabldot yediği haldes kontrol olmadığı için ikinci sınıf ücret vererek Çıkan müşteri olmaz mı? Demiş. Şu cevabı almış: — Mümkündür, fakat bu hareketi İt gilizler yapmazlar, tesadüfen binde bif ecnebi yaparsa onu da biz mazur görü” Tüz, müşterilerimize gösterdiğimiz itimâ” dın bize kazandırdığı büyük rağbetin ke* fareti sayarız. j * Veznedar tezgâhtara sorarak sözümü tedkik ettikten sonra benden 20 kuruşu almıştı. baktım ki Işi yok, vakti boldur: — BSize küçük bir hikâye anlatmak İf terim, mukaddemesile yukarıki hikâyeyİ anlattrm. Sanuna kadar bekledi. Sonra: — Hakkmız var, affınızı rica ederinie dedi. Dedi, fakat eminim ki mümasil vaziytt karşısında benden sonra gelecek müşt€ riye de ayni muameleyi yapacaktır. * Sözün kısası: Alcı ile satıcı arasındi karşılıklı bir emniyetin teessüs edeceği zamandan henüz çok uzaktayız, temeni edelim ki pazarlıkla alışveriş usulünüü yasak edilmesi teşebbüsü insan haysiyt” tine karşılıklı hürmet etme d yerleşmesi için bir mukaddeme olsun. Kocaelinde tütün zer'iyatı İzmit (Hususi) — Vilâyette yumurt$ cılığın ve patates, pancar ve çeltik zirast” lerinin inkişafı için köy bürosunun çok güzel tasavvurları vardır. Yalnız, çellif ziraati hakkında bazı itirazlar rerdedil ” mekte ise de, fenni ve çeltik kanunu kâmına uygun olarak yapılacak zirsatif büyük bir servet kaynağı teşkil edect * ğine şüphe yoktur. Keten istihsal ve sanaylnde göhreti *” lan Kandırada köylülerin mühim bir © seriyeti bu ziraatle geçinmektedirler. ı“: ğ hur olari Kandıra keten bezlerinin dâ” ziyade lihı ve bütün memleketin ketefi olmıyacaktır, zira bu adam hergünkü mesal hayatı içinde öl- || jtiyacını karşılıyacak hale I'“’M müştür. Cemiyet mekanizmasının ne kadar aşağı tabakasın- da bulunursa bulunsun hasta hasta çalışacak bir vaziyete gelmiş olması mümkün değildir. Biz buna iİnanmıyoruz, fa- için tedbirler alınacaktırö Cihan piyasalarında mevkti olan eli vilâyetinde bu yıl 2 milyon kilo istihsal edilmiştir. Fakat mahsul çok makla beraber kalite düşüktür. Piyasâ teksiz ve fiat azdır. çütü9 oli w