SON POSTA Yazan: A. R, İçtikleri şarabın zevkile mestolan Fransız dilberleri tatlı tatlı gülerek: * Bir Türkten daha kuvvetli kim var? , diye bağırıyorlar, sonra bunun cevabını gene kendileri veriyorlardı : “ İki Türkl, Şehir halkının mühim bir kısmı; ci- vardaki köylere, şehirlere dağılmıştı. Tulonda; ev sahiblerile, terzi, demirci, marangoz, fırıncı, lokanta, garson vesa- ire gibi umumi ihtyaca yarar esnaf, san'atkâr ve işcilerden başka kimse kalmamıştı. Bu Fransız şehri; bir kaç gün zarfın- da, âdeta bir Türk beldesi oluvermiş- ti. Şarkın bir köşesi, burada tecessüm etmişti, Başlarındaki azametli kavuklarla, bellerindeki heybetli pala ve yatağan « larla, çıplak göğüslü, çelik adaleli ba- caklı Türk gemicileri posta posta şeh- Te girerek, kendilerine tahsis edilen ev- lere yerleşirlerken, Fransızlar büyük bir telâş ve endişe göstermişler: — Geçtikleri yerleri yakıp yıkan, ölkelendikleri zaman, taşı taş Üstünde bırakmıyan Türkler; bu güzel ve ma - mur memleketimizi, evlerimizi harab edecekler. Yazık oldu, Tulon şehrine, demişlerdi. Fakat aradan beş on gün geçer geç mez, bu sözlerine nedamet etmişlerdi. Çünkü Türkler, şehre yerleşir yerleş- mez; ne merd ve ne Âsil bir terbiyeye malik olduklarım göstermişler, düş - man karşısında yakıp yıkan, taşı taş üs- tünde bırakmıyan bu çıplak ve tunç bacaklı, bu heybetli palah Türk gemi- cileri; dost karşısında bir kuzu kadar halim ve selim olduklarını ispat eyle- mişlerdi. Şehirde, derhal bir ticaret hayatı baş- Jamış, cömerd Türklerin altınla dolu Keseleri; Fransız esnaf ve tüccarlarına açılmıştı. Her taraf bir neş'e ve meserret yu- vası halini almıştı, Meyhanelerden, çal- gılı kahvelerden, neş'eli sesler, şen kahkahalar teşmıya başlamıştı. Şakrak Fransız dilberleri, çelik pazulu Türk gemicilerini paylaşamıyorlardı. İçtik - ileri şarabın zevkile mestolan bu naze- ninler, derin bir zevk ve lezzet içinde; — Bir 'Türkten daha kuvvetli kim var?. Diye bağırıyorlar, bunun cevabını, gene kendileri veriyorlardı: — İki Türk... Bu büyük söz, o zaman söylenmişti. Ve gene o zaman bütün Avrupaya ya- yılarak; o günden bugüne kadar inti - kal eden bir darbı mesel şekline girmiş- ti. Bir gün evvel Türklerden korkanlar, bir gün sonra onların dostluklarına candan ve gönülden bağlanıvermişler- di. . Kendilerini çarçabuk sevdiren Türk- ter; Tulon şehrine böylece gelmişler, al- tı aylık bir misafirlik için yerleşmiş - lerdi, o ŞÖVALYENİN MACERASI — Ah, âziz şövalyem!. Gördünüz mü?.. (Fondi) de sizi yalmz bırakıp gitmek istememekte meğer ne kadar haklı imişim. Nedir bu haliniz? — Sorma, Antuvan... Başıma gelen bu felâketi, hiç beklemiyordüm. Yap- tığım düelloda öleceğimi aklıma getir - miştim, Fakat, vücudümü böyle bir ke- mik torbası gibi koltuk değnekleri üze- rinde sallıya sallıya gezeceğimi, ve böy- lece ömür geçireceğimi hiç ümid et - mezdim, — Nasıl muhterem şövalyem. bir düellodan mu bahsettiniz? — Evet. — Eiminle düello ettiniz? — (Civanna)nın kocasile... Antuvan, ellerini ağzına kapayarak bağırdı: — Civannanın.. ah, pardon.. Sinyo- Tina Civannanın kocasile mi?.. Fakat, Sinyorina Civanna.. sizin sevgiliniz. * sizin nişanlınız... — Her şey bitmişti, Antuvan... Onu, Son dak?kada gördüğüm zaman, her şey) yaşamaktansa, kendimi denize atmak bitmişti, Artık o, bir başkasile izdivac (istedim, €mek üzere'idi Polin, elinde bir tepn we — Kiminle, âziz şövalyem. — (Şeri) şatosunun sahibi, Kont Be- las dö Şeri ile, Antuvan, ikinci defa olarak larının uçlarını ağzına kapadı. Ve ikin- ci defa olarak bağırdı: — Hayret, Şövalye, önüne baktı. Derin derin i- çini çekerek, acınacak bir hüzün ve e- lemle; — Evet.. bunu işittiğim zaman, ben de hayretler içinde kaldım. Ve o hay- retin verdiği tesir ile birdenbire ken- dimi toparlıyamadım. Akhdığım korkunç bir kılıç yarasile, işte böyle yarı mef- Jüç bir haide kaldım. — Tek, sağ olunuz da aziz şövalyem, nasıl kahrsanız, kalmız. Bu âciz ve sa- dık at uşağınız Antuvan yaşadıkta; © nun daima başmın üstünde yi sınız. Muhterem şövalyem; dünkü gibi, bugün de.. önüme gelen yerde, sizin u- şağınız olduğumu derin bir şersf ve gu- rur duyarak ilin edeceğim. Son nefesi- mi verinceye kadar, sizi omuzlarımm üstünde gezdireceğim. Hayatım, serve- tim, bütün varlığım, sizindir. Zerre ka- dar üzülmeyiniz. Şimdüi, lütfen bana anlafmak zahmetini #htiyar buyurur musunuz; mesele, ne suretle cereyan etti?. — Dinle, Antuvan. Şövalye, önündeki altın kadehe uzan- dr. İçinde nefis şampanya şarabile du-! daklarını ıslattı, Tatlı ve tannan sesile anlatmıya başladı: — Son ayrıldığımız dakikada, cere- yan eden hâdiseleri hatırlarsın, değil mi? Poyraz Alinin korsanları, (Fondi) kasabasını yağma ederlerken, (Vespaz- yo) şatosundan çıkan (Civanna) yı da, gölün ötetarafındaki yoldan kaçarken görmüştük. — Evet. evet, şövalyem. Kendisi, bembeyaz bir gecelik kıyafetile, dim- dik bir atın üstünde idi At, yıldırm sür'atile gidiyordu. Onun siyah saçla- rı, geceliğinin beyaz dantelâları, arka- sıridan havalanıyordu. Elinde yalın kı- kç bulunan bir şövalye, onu takib eği- yordu. Aflarını dörtnala süren bu iki süvari, esatiri birer mahlüka benziyor- du. — Bravo! Şu anda görüyormuş gibi tarif ettin. Sonra; seni, Poyraz Alinin gemisine fade ederek orada yalmız ba- şıma kalmak istediğimi hatırlarsın, de- ğil mi? — Ah, hayatımın en acı dakikası.. hiç unutmuyorum, şövalyem. Hattâ, o em- rinize isyan etmek küstahlığını göster- diğim için daha hâlâ vicdanım muzta- rib. Fakat ne olurdu, keşki, o İsyanda ısrar etseydim, bütün emirlerinize rağ- men sizi terketmeseydim. Fakat bilse- niz, o anda ne kadar muzlaribdim. Sizin : , ! — İsabet ki, böyle mecnunane bir şey mutfaktan çıkarken cevab verdi yapmamışsın. İşte bak, talih ve tesadüf bizi gene birleştirdi. — Hiç şübhesiz ki, azizlerin mucize- si, muhterem şövalyem.. dün gece, si- ze kavuştuktan sonra, Sen Piyer kili- sesinde kırk gün, üçer okka mum yak- mayı nezretmiştim. Görüyorsunuz ki, bu mes'ud tesadüf, beni azizlere yak- laştırdı. Hiç almazsa bir an için dindar yaptı. Ne ise, şimdi bunları bir tarafa b:rakalım. Gene sizin maceranıza gele- lim. (Arkan var) Günün Bulmacası yy ip yea SOLDAN SAĞA: 1 — Şehrimizin kuvvetli ve büyük bir kiü- bü. 2 — Adanan şey, valide. 3 — Kür, eksiksiz, 4 — Bir hayvan, nota, ekmek ve yoğurt yaparken kulincılır. — Yangın söndüren memurlar, Zarar, işaret edatı. Bir emir, bir nota. 8 — Bayaz, berbad etmek. 9 — Süvariler, rusca evet, 10 — Bir harfin okunuşu, akşamcılar içer, bir renk. YUEARDAN AŞAĞI: 1 — Çürük tahtaya basmaz. 2 — Bir cina kelime, bir harfin okunuşu. 3 — Ekseri kadınlar yapar, bozmak. 4 — Uzaklaştırma manasına kulanılan tâbir, açık yer. 5 — Güzel, bir nota. 6 — Zorla alınan vergi, cellida verilen e- mir, temiz. 7 — Zaman, nota, renk. 8 — Türkiyenin cenubunda bir Türk #- 5 5 ” kesi, işaret, 9 — Kur'imkerimin parçaları, etrafı su ye çevrili kara. 10 — Bir meyva, her insanda bulunması Mizım olan şey. 9 S ElzrirffeiNle| rieolrğğiri>i) Sporda Her türlü kolaylığı, vasıtası ve bilhassa sarfedi için parası olan teşkilât, spor şubelerimizde beklenil alâkayı niçin tesis edemiyor? | Her nedense bundan birkaç sene evvelki spor faaliyetini, elde edilen neticeleri, idare şeklini aramağa başlıdık. Hattâ çok müâne- kaşalı ve münazaalı mevzulara yol açan min- taka teşkilâtını ve onur zamanı zaman geçi- nemediğimiz sevimli, zeki relsini hatmlıyo- ruz. Bugün diğer mmtakaları bilmiyorum, İskat İstanbul sporunda her şubesinde bütün manasile bir tedenni vardır. | Büyük bir varlık olan ve gene büyük bir! tarafdar kütlesine sahip olan Fenerbahçenin mili kümeden çekilmesile maçlar rağbet ve kiymetini kaybetmiştir. Bühassa klüblerin; geçim vasıtasını teşkil eden nakdi kazanç çek ufak mikdarlara tenezsül etmiştir. Fenerin yerine ikame edilen 5 küb muh- telinden bir fayda ummak gülünç Müşünce- dir. Yalnız 1 oyuncunun İdmanını ve geri- ye kalan bütün arkadaşlarını tam bir ata- lete sörükleyen 8 lar muhteliti sirkte numa- a doldurmak için yer alan, ikioci, üçüncü! Sınıf artistlere benziyorlar. Halbuki bu genç- ler kendi klüblerinde takım halinde birer varlık, birer kayancili istidaddızlar. Dün Gü- reşin B takımı İle oynadılar, yarın bilmem hangi klöbün C, Ç takımlarile oynamak z4- ruretinde kalacaklardır. Bölge asbaşkanıma bu noktayı işaret esti- fimiz saran, bir takım çıkârın da nasıl 6- lursa olsun, yeter ki verilen emir yerine gelsin, cevabı ile karşılaştık. Görülüyor ki sportif fayda yerine, bir takım neticesiz for- malitelerle uğraşıyoruz Fenerbahçe disipii- be rinyet etmemiştir. Güzel, onu cezalandıra- cağır. Bu da güzel Fakat, altı klüb muhleli- tini teşkil eden sporcuların, geride Kalıp tam ulalete maruz bırakılan takım arkndaşları- nin, altı klüb muhteliti We oynamağa mec- bur kılınan, Beşiktaş, Güneş ve Galatasara- yın ve en nihayet manasa ve zevksiz oyun seyrine icbar edilen spor seyireilerinin gü- nahı nedir? Mili kümenin İstanbul klübleri Fenerbah- çe ile amikal maç dahi yapamazken Anka- ranm Gençlerbirliği ve Ankararücü takım- ları Ankarada maç yapıyorlar. Bu klüblerin İngiltere Kral Kupası Finalından intibalar (Boştarafı 8 inci sayfada) Tanınmış futbol kritiklerinde Rose bu münasebetle şöyle demektedir: «Maç kendisine favul yapıldığı o sani- yede, penaltı çizgisinden dışarıda bulun- makta idi. Binaenaleyh, ben şalhsan ha- kemin, hüsnü niyetle yanlış bir hüküm ve binnetice bir nepaltı verdiğini sanr- yorum. Kral kupası maçının kahramanı Maç hâdiseyi şöyle anlatmaktadır; — Uzatılan oyunun bitmesine yarım dakika kala, penaltı sahasında Huders- field kaptanı beni yere düşürdü. Kendi- mi toplayınca, vücudümün müdhiş suret- te ağrıdığını hissettim. Sersemlemiş'im. Hakemin penaltı verdiğini bile anlama- muştem. Topu elime tutuşturdular. İnsi- yaki bir hareketle penaltı yerine topa yerleştirdim ve kendi kendime düşün- düm: — Yahu yara bere içinde olan bir ada- ma top verilir mi . Sonra, arkadaşlarım, gelip te niçin t0- pu atfmıyorlar diye şaştım. Buna bütün saha sanki gol kalesi gibi görünüyordu ve ortasmda da dev cüssesile Hudersfield kalecisi duruyordu. Geri çekilip te, koşmaya başlayınca ne yaptığımı ve niçin koştuğumu tayin ede- medim. Kaleye şüt çektiğimi hatırlıya- miyorum, Sağ ayağımın iç kısımnın topa değdiğini ve tın diye bir ses çıkardığını duyar gibi oldum. Top kale direğine çar- pınca, işin farkına vardım. Ağlara tak luncıya kadar uzun saniyeler geçil, Gal anlaymea, olduğum yer- de donakaldım. ÖMER BESİM 19 mayıs spor bayramına hazırlık Geçen gün firka binasındi mmtaka başkan Muhittin Üstündağın riyasetinde (afanlar toplanarak yeni yıl büdeesi üzerinde Konuş- muşlardır. Fakst henüz bir karar vereme - vetşlerdir. Vali We Asbaşkan bilihare müza- kars ederek son şekli bildireceklerdir. Bundan başka gelecek sene, şehrimizde yapılmıyan bütün sporların yapılması ka - rar altıma alınmıştır. Bu srada kayak, ati- tedenni Allahı yoksa başka mıdır? İrtanbuldsf 4 kındığımızı bu teşekküllere neden Yoksa onlar Üvey evlâd mudırlar? o Güreşciler henüz avdet etmediler. alınan neticeler malüm. Hele geldikte9 ra gazetelerde sütun sütun mülâki küyetler çıkacak. Gitmezden evvel ke le konuşmuştum. Bu kadar bozuk nar, ir Avrupa şampiyonasına (gidildi İgörmedim. Adeta çocuklar gitmemek Içi hane arıyorlardı. Güzel bir intıba e dığımız 1938 olimpiyadlarımn izini We - niçin bu kadar istica) eiiik? Her türü kolaylığı, vakıtası ve b sarfedilmek Için parası olan teşkili şubelerimizde beklenilen altkayı cesf yor. Bugün bir Peru - Şişli maçı, G ray - Beşiktaş maçından fazla seyizfİ luyor. Evvelce bu maçların seyircileri kendi klüb tarafdarlarına münhasır Bugün futbolel seven herkes laca karanlıkta stadyonm hücüm En fena şerali dahilinde yapılan güreşler binlerce tarafdar buluyor. güreşi, yağlı güreşten kurtararak lmize getiren federasyon yetişmiş n'amamen elinden kaçırmaktadır. B istidad olan Sadık kim bilir köyünde 5 Diyor? Gazeteler basketbol turnuvasının b yazıyor. Bu ajanlığının yaptığı nuva değil, Halkevinin federe ve gayri re klübler arasında tertib ettiği turf Tabif mayıs ayından sonra da b mevsim! geçer, Bu sporları ajanının neşrettiği Programı gayet dolgun. Yalnız fazla bunun tatbik şeklini tamamen icrâ lirse, kendisini candan tebrik edeceği Bugünkü © progra İSTANBUL 1230: Plâkla Türk musiki, 1250: Üİ dis. 1305: Plâkla Türk musikisi, 13305 telif plâk neşriyatı, Akşım neşriyatı: IT: İnialib tarihi dersi: / naklen. 1830: Beyoğlu Halkevi göster tarafından bir temsil. 1915: KonferâBi, Kimi Akyüz (Çocuk Terbiyesi). 10587 Ti haberleri. 20: Muzatfer İlkar ve ark rı tarafından Türk musikisi ve halk lari, 2045: Hava rüporu, 2048; Öz“ gi tarafından arabca söylev. 21: Nihal ve daşları tarafından Türk musikisi VE ii şarkıları, (sast âyarı). 2149; Orkestri “ Ajans haberleri. 2230: Plükla sololaf, ve operet yarçaları, 2250: Son hapi” ANKARA Akşam neşriyatı: ” 1630: Karışık pilk neşriyatı. 1908“ mwsikisi ve halk şarkıları (H daşları). 20: Sast Ayarı 2019: Türk musikisi ve ri 2218: Yarınkt program. Ankara Kız Kisesi — Başşehrimisit sesi tarafından 1535-1937 yıllığı olar” pil rlan bu eser genç kızlarımızın birçof gl larından ve resimlerinden başka Bayan Afetin «Fener Bekçisi. ad çok tercümeler, tablolar vardır. M.E. A. — Maden Tedkt ve Are gi asının 63 üncü sayısı birçok ların alâkalı yarıları ile intişar Trakya İstatistik Yullığı — Trakf*, Müfettişhit istatistik bürosu tara! ” karısağa başkanın yıllığın iM crdi de Trakyaya ald her çeşld rakamlar X dur.