3 Mayıs 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

3 Mayıs 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Size hazırladığım — bir — ziyafete az vakit kaldı. Evet, ziyafet! Ha - rikulâda bir ziyafetl, Çünkü bu - nu hakettiniz. Zira lüzumundan fazla zekâ ve cesaret gösterdiniz. Burayı keşfedişiniz bile hakikaten çok zeki olduğunuzu gösteriyor. Fakat nasıl gaflete kapıldığınıza hâlâ hayretteyim. Böyle bir yerin bizim gözümüz altında olacağını ve dünyanın bu kadar mühim bir meselesi etrafında yıldırımlarımı - zın nöbet beklediğini nasıl tahmin ede- mediniz? Çok garip! Yoksa Olanda ka- dar siz de beni ahmak veya âciz mi Yarzediyorsunuz? Dünyaya hükmetti- yecek silâhları bile elimizden almıya h kalktınız. Olandayı almak kadar ko - laylıkla hem. Tuhaf, çok tuhaf'. Sonra benim kendisini hayretle din- lediğimi görünce, birdenbire, son dere- ve ciddileşti: — Genç erkânı harb! dedi, Zanne - derim, Avrupa ve dünya hakkında lü- zumundan fazla çok şey öğrendin. Fa- kat bilmeliydin ki hayatta bazı esrar yvardır ki öğrenenle beraber sır olm- ya mahkümduür! Evet, çok iyi anladın.. iyi keşfettin. Plânlar henüz kimsenin eline geçmiş değil. Ben de buna kaniim. , Evet, kâşif Jorjioyu üvey kardeşi o - lan meş'um budala, o kâlleş herif ök dürmüştür!, Sadece Jorjlonun keşfini Japonların bazı adamlarına videttiği anlaşılıyor. Bir kısım plânlar Japon - ların eline geçti mi? Orasını Allah bi- lir. Fakat Japonlara mı? Gülerim!.. Ja- ponların Avrupadan alacağı hiç bir şey yoktur. Ölümden başka! Genç dostum, sen de bu işde bir Ja- pondan daha aşağı cür'ete kalkışmadın doğrusu! O halde mükâfata hakettin, hakettin! Dolçiyef yüzümü ateş saçan gözlerle yakarak sustu. Sonra cehennemi gözlerle Olandaya döndü: — Olanda! diye bağırdı. Ben sana da- ima benden başkasına gittiğin zaman öleceğini söyledim. İşte sözrümde duru- yorum! Sonra tekrar bana döndü. Korkunç bir istihza ile gülüyordu: p — Hiç biriniz konuşmuyorsunuz! de- di. Tuhaf!.. Oo, karkmayımız!. Diğer sözümde de duracağım. Ziyaletim ha- zır! Hem de bir doktorun şöhretine lâ- yik olacak bir ziyafet. Hem müsaade edin de bu ziyafette bizzat sizi ebedi misafiri edecek olan bu şatonum çok ki- bar sahiblerinden Sir Kent de bulun - sun, Ben başka türlü düşünmüştüm amıma, talih sizin hakkınızda daha par- lak bir ziyafet hazırlamama fırsat ver- miş bulunuyor. Vahşice bir kin ve istihza ile konuş - makta olan Dolçiyef bunü söyler söy - lemez, kapıdan dışarıya çıktı. Merdi - venleri indi. Aşağıda açılan bir kapının * Bıcırtısini işittim, Bir dakika sonra Dol- çiyef mel'un bir gülüşle, avakta salla - nan, son derete zayif, yüzü ölü yüzü gibi kireç rengi, fakat gözleri garip ga- rip parlıyan, kuru, uzun boylu bir ada- mı kolundan tutarak içeriye getirdi. Ayakta sallanır gibi yürümekte olan bu adamı kapmiın yanındaki taş koltu- ğaoturttu ve yıldırımlı bir sesle: — Lütfen şuraya oturunuz, muhte- rem Kont!. dedi. Misafirleriniz nazik ev sahiblerile birlikte ölmeyi arzu edi- yorlar! Sonra bize döndü. O anda titredim. Zira, Dolçiyefin gözleri o kadar garip bir kinle parlamakta idi ki odaya ak - şam karanlığı basmıya başlamış olma- sına rağmen uzaktan gözlerinin ateş gibi parıltısını görüyordum. — Size Kont Van Holzeni takdim e- derim! dedi. Henüz yeniden dünyaya teşrif edeli üç gün olmuştur. Sizi, mü- saade ederseniz, o teşyi etsin!. Biraz ayyaş bir adam olduğu için keyif halin- dedir. Pok kusuruna bakmazsınız, u - marım! ü Hâdiseyt yarı baygın bir halde sey - pmuş gibi dehşetle inlemişti. Biçare ka - dının bütün âzası donmuş gibi gerilmiş- . Dolçiyefin getirdiği bu adam, çene - leri titriyerek, âdeta delirmiş gözlerle bakıyordu. Dolçiyef ayni kanlı kinile her ikimi- zin yüzlerine baktıktan sonra birden - bire taş kulede gümbürtülerle axseden bir hiddetle bağırdı: — Öleceksiniz! dedi. Hem de dünya- ya ibret olacak bir ölümle.. Muhterem Kont tam beş dakika sonra sizi geldiği semaya tekrar götürecektir. Size harb adaleti, evet, harb adaleti namına teb- liğ ediyorum: Cürmünüzü biliyorsu - nuz! Muhterem dostlarım, idama mah- kümsunuz! Tüylerim ürpere Üürpere Dolçiyef mel'ununun bu Kont dediği adama ba - kıyordum. Adam ya bir şey mırıldan - makta, yahud ağzında bir şey çiğne mekte idi. Fakat mermer kanapenin ü- İzerinde dahi duramıyacak bir halde, â- deta sallanır gibiydi. Bu korkunç adam iğrenç iğrenç geviş getirdikçe burnun- dan kara bir kan çizgisi ağzına doğru sızmakta jdi. Bütün âzamın soğuk soğuk titrediği- ni hissettim. Gaddar Dolçiyefin bizı ha- kikaten mezarından çıkardığı anlaşılan kanserli bir ölü ile berhava etmek is - tediğini anlamıştım. O vakit bu şeririn yüzüne o kadar derin bir nefretle bak- tım ki dışarıya çıkmağa hazırlanmış olan mel'un birdenbire durdu: — Son sözünüzü dinlemek nezake- tini gösteririm, hay hay! dedi. Bir şey m! söyliyeceksiniz? Ben Olandaya baktım. Biçarenin yü- zü ölü gibi sararmış ve gözlerini yum. muştu. İhtimal bayılmıştı. Sonra başı- mı, taşların arasından kin ve hiddetle yüzüme bakmakta olan Dolçiyefe çe- virdim. Artık nefesimi kesmiye başlı- yan ağır taşın arasından ancak işidi - lir bir halde çıkan sesimle ve ağzımdan bir kan pıhtısı gibi fırlıyan bir nefret- le: — Kudurnmuş doktor!. —diyebildim. Dolçiyef omuzlarını silkti. Sonra, birdenbire tökrar parlıyan çakal gözlerile: — Evet doktor!, diye bağırdı. Uk - ranya ordularının gözünün önünde a- teşe atılmış bir kalay kâğıdı gibi eridi- iini görmüş doktor. Evet, doktor! He- piniz öleceksiniz! Hepiniz sadece ölmi- yeceksiniz. Harbiumumfden kalmış bü- tün insanlar ölecektir. Zira, ben gözle. rimle gördüm. Milletlerin en necib, en temiz, en ulvi yaradılmış İnsanları kah- raman duyguları altında umumi harbde öldüler, on milyonu öldü. 10 milyon asil kahraman, yaradılmış insan öldü. Geriye kalanlar korkaklar, harisler, sa- katlar değil mi? Bunların nesli dünya- yı doldurdu. Sizler, bu insanlar an - cak yer yer katlifmlarla ölmekten baş- ka bir şeye yaramazsınız. Herkes öle - cektir. Elbette öleceksiniz, elbette!.. Korkunç tedhişci birdenbire etrafına dehşetle göz gezdirdi. Sonra, tekrar omuzlarını - silkerek, taş gibi bir yüzle, Olandaya, bana ve o geviş getirmekte olan ve şimdi bur - nundan sızan kan bütün ağzına bulan- mış olan adama baktı: — Bu iş de bitti!.. Dedi. Hiddetle kapıyı örterek gitti. Yavaş yavaş, ağır adımlarla merdiven- leri inmekte olduğunu işidiyordum. Sonra ayak seslerinin gürültüsü kesil- di, küle kapısının açılıp kapandığın: da duydum. Şimdi taş oda birdenbire sessiz kal - mıştı. O vakit, boğazımı sıkıştıran ta - şın tazyikı altında kulaklarım çınlama- ğa başlamış olmasına rağmen, son bir defa kendimi toparlamağa — çalıştım. Can havlile taşı biraz oynatabilmek i- çin tekrar yerlmden deprenerek uğraş- tım, uğraştım. Beynim uğulduyordu. Fakat, derin bir yelsle ve bitab bir ateş gibi reden Olanda bağlı yattığı yerde Dol -|halde, buna Asla imkân olmıyacağını ni llPl!A » ”” , Dolçiyef ateş saçan gözlerle Olandaya bakarak dişlerinin arasından mırıldandı : * Olanda, ben sana benden başkasına gittiğin zaman öleceğini söylemiştim. İşte sözümde duruyol'um. Sevdiğin erkekle beraber öleceksin! ,, Etrafıma meyus bir halde bakındım. Akşam karanlığı odaya iyice dolmuştu. Olanda, kireç gibi kesilen yüzile, ar - kası üstü hareketsiz yatıyordu. Ve Dol- çiyefin Kont dediği mermer kanapenin üstündeki adam Van Holzenlerin genç kontu, odanın loşluğu içinde garip ga- rip parlıyan gözlerile bakarak, ağzında bir şey mırıldanır gibi gürültülü bir tarzda çiğnemesine hâlâ devam ediyor, ağzı burnundan sızan siyah kanla bulanmış bir halde açılıp kapanıyor- du. Böyle kımıldamadan, en azablı, en korkunç bir şekilde öleceğimizi ve buna hiç bir insanın mâni olamıyaca - ğını görüyordum. O vakit gözümün önünde cereyan eden bu ahvalin korkunç bir rüya, bir kâbus olduğunu, herhalde şimdi uyanacağımızı düşündüm, -ve tekrar direndim- mocalsiz bir halde, fakat in- liyerek çırpındım. Sonra, bu korkunç halin insan dimağına sığmıyacak deh- şette bir hakikat olduğunu ve böylece hiç bir şey yapamadan, — kıskıvrak bir halde, ölümü bekliyerek, birkaç daki- ka sonra patlayacak bir bomba ile ber- bava olacağımızı görünce — gon derece bir yeise kapıldım. (Arkası var) ea Bulmaca SAĞDAN SOLA: 1 — İsticar etmek, 2 — Meşhur bir şark masalının kahra - manı, mesken. $ — Erkeklerin yüzünde çıkar, yalvar- mak. 4 — Bir spor, bitirmek, 5 — Bir Avrupa ırkı, valide, $ — Genişlik. 7 — Din ve devlet işlerini ayıran ideo- loji, işaret edatı. 8 — Evlerin önündeki ufak bahçe, 9 — Makedonyada tütünile meşhur bir şehir, istikbali keşif. 10 — İsim, yakın bir akraba YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1— Çelikle alâkadar bir meslek. 2 — Ek, kısa zaman. 3 — Eskiden yazı kurutmak için kulla- nılan toz, Boğaz haricinde önünde sık sık vapur kazaları olan bir mıntaka, 4 — Dayanmak, bir renk. $ — Dilsiz, erkek, isim. 6 — Su, yalnızlık. 7 — Alman parası. 8 — İnanmak, bir film stüdyosungın ismi, 9 — Yabancılar, kırmızı. 10 — Eskiden balâ rütbesinden sonra gelen rütbe, İzmirin bir kazası, 2 Ğ £ KERER DA ilelelle el İR| sİn(E ÜME S MK E K | ols by B (- İK li n Z) Mayıs 3 , ÜĞ SPOR EE Estonya mektubu: Eston ya güreşlerinin son safhaları nasıl geçti? Berlin olimpiyadında kazandığımız birinciliğe ve Balkan şampiyonluğumuza rağmen, güreşte Şimal memleketlerinden hâlâ bir hayli geride bulunuyoruz | 'Tallin (Husust surette gönderdiği —'-l:ıin—ır_vğndiği gece biraz sonra da Al miz arkadaşımızdan - gecikmiştir.) — On ikinci Avrupa güreş şampiyonası dört gün süren müsabakalardan sonra nihayete erdi. Dokuz güreşciden iba - Tet olan takımımız içinde Çoban Meh- med başda olmak üzere Saim ve Kü - çük Hüseyin burada en güzel müsaba- kaları yapmış oldular. Dört gün de - xam eden şampiyonada Hüseyin ve Sa im üç, Çoban Mehmed dört müsabaka yaptı. Eski Federasyonun, yeni federasyo- na devrettiği takım bu devir muame - lesi esnasında iyice toparlanmadığı ve hele burada Mustafanın elinde çıban çıkmış olması, takımın daha parlak bir derece ile İstanbula dönmesine ciddi mani teşkil etmiştir. Bununla beraber itiraf etmek ve gö rebilmek lâzımdır ki Şimal memleket- lerini temsil eden İsveçliler, Finlandi » yalılar, Estonya ve Norveçliler — sade bizden değil, diğer bütün milletlerden de üstün bir güreş tarzına maliktir - ler. Çoban Mehmedi o Hergül gibi vü - cudü dolayısile istisna edecek olursak diğer güreşcilerimizin minder üstün - de ufaldıklarını, tamamen müdafaa ha- linde kaldıklarını şampiyona pek açık bir şekilde ortaya vurdu. Kendi kiloları baricinde müsabaka yapmağa mecbur kalan güreşcilerimiz, hakiki kilolarını temsil eden güreşciler karşısında müdafandan — başka bir şey yapamıyorlar, Tabif her şeyin bir had- di var. Minderin içinde ve dışında ra - apışan güreşcilerin çok yüksek bilgilerine inzimam eden adale ve nefes faikiyeti ile tahammül |edilmez bir şekil alan acı bir — tazyik |kaışısındı zaten bütün- varlığını yenil- memek için harcayan güreşci, kıskıv- rak yakalandığı zaman dayanma kud- retini kaybedince boyun eğmekten baş ka çare bulamıyor. 1936 Berlin olimpiyadındaki dünya birinciliğine ve beş senedenberi Bal - kan şampiyonluğumuza rağmen inan- mak lâzımdır ki minder üzerinde Şi - mal memleketlerinin bulunduğu mev- ki ve vaziyetten bir hayli uzaktayız. Uzun seneler muvaffakiyetlerini al- kışladığımız bugünkü şamptyonlar, ya- rın minder üzerinden ayrılırken mev - cud bilgi ve kabiliyetlerini de beraber götüreceklerinden, yerlerini doldura - çakların daha fazla sırıtacağını nazarı itibara alarak Şimal tarzının muvaffa- kiyet sırlarını arayıp bulmağa çalış - malıdır. Bu anahtar güreşteki muvaffakiye - Hmizin sırrı olacaktır. Şimdi gelelim sön güreşlere: Hüseyin - Pertemen (Finlandiya) Filiz sikletin en yaman — güreşcisi Finlandiyalı ile Küçük — Hüseyin çok cesur bir güreş yaptı. Finlandiyalının hâkimiyetile geçen müsabakada Hüse- yin kendini iyi bir şekilde müdafaa et- miş, on dokuzuncu dakikada hasmının bir kafa kol kapması yüzünden mağ - lüp olmuştur. Saim - Schafer (Alman) 'Takımın en ihtiyatlı güreşcisi Saim serbest güreşde Avrupa şampiyonu o - lan rakibile kısa fakat sert bir güreş yaptı. Hırçın bir güreşci olan Schafer burgu vaziyetinde Saimin kolunu ters bükmek suretile mağlüp etti. üreş 15 dakika 25 saniye — sürdü. Hakemin dikkatsizliği hakkında yapı - lan protesto için üç İngiliz lirası harç istediler. Doğrusu beynelmilel — federasyona yakışacak kadar güzel — ve parlak bir sistem.. Hakemler ortalığa madik ata- rsunlar, zavallı Salm kafilenin ikin- el sakat adamı oldu, kolunu kıpırdata- S İE (İMJAJ (maryor. yendi halledilmiş şekli Çoban ilk akşam Danimarkalı raki- man şampiyonu Letonya şampiyonu yendi. O gece tesbit edilen serilere zaran Mehmed Alman şampiyonile reşecekti. Birkaç defa dünya şampiyonluğu #| zanmuş Horn Fişerin yerine gelen AL” manya şampiyonu pek heybetli bir kib olmamakla beraber — Mel karnı ağrımağa başladı. İdmanı 247| olduğu için bir türlü kendine güvent'| miyen Mehmedi hasta bakıcı gibi bâ şının ucunda bekledim. O tıpkı Ami terdam olimpiyadında olduğu gibi ©| desinde bir ağrı duymağa b n Mehmed bermutad yemeğini yalâ ğBında yedi. Yatağından kıpırdamıy kapıdan dışarı ayak atmıyan Mehii” | müsabaka sabahı bir gün evvelki sik Jetinden tam beş kilo kaybetmiş. sinli Ahmed kiloları hamamda — ve! Mehmed sıkıntı ile ayni işi ya!t yaptı. Yüz on kiloluk Mehmedi bir $© cük kadar masum ufalıvermiş götmi insana garib geliyor. Yusuf her babayiğitin tahammül etmiyet kadar ağır şakalarına melül melül kan Mehmedi yaka paça müsabaki/ götürdük. Emniyetsizlik — fena şeyı” hâlâ Alman diyor da, bir daha demii ”| yor. İcab eden yardım ve tavsiyelef den sonra Mehmedi kurbanlık koç mindere çıkardık. Almanın Mehm nazaran ince oluşudur ki Çobanı kof kutuyor. Çat buradan çat şuradan gel ken bir oyun al başına belâyı. w her şeye rağmen mindere çıktıktan ra ilk hamlede salkdırmağa, ber el ensede Almanın epeyce hatırınt mağa başlayıp da açılır açılmaz biz ? ticenin lehimize olacağını kestirme* güçlük çekmedik. Almanın çışile geçen devre Mehmedin lehil bitti. Kur'ada Mehmed alta düştü. Çivİ lenmiş gibi duran Mehmed nüd böylece doldurdu. Mehmed Üste « Ş kınca iyi çalışmağa başladı. Nitekimi V| yi bir vaziyette belinden yakaladığı minı ön beş dakika, yirmi — saniy” v| mağlüp etmeğe muvaffak oldu ve F çok alkışlandı. | Bu galibiyetten sonra — Eston Kotkasa rakib olarak meydanda D', Mehmed bütün hazarları üzerine çek miş ve Tallin başdan aşağı onu etmeğe başlamıştır. Her tarafta Koban, Koban diye medden bahsediyorlar, ondan resifi — imza alıyorlar. Ömer Besimi Sındırgıdı yeni bir belediyi inası yapılacak / Sındırgı (Hususi) — Çarşının ’ da çirkin bir manzara teşkil eden V€ lonca olan kadim belediye binası D yece yıktırılmış ve belediye heyeti ; vakkaten Parti binasının iki odasın) “Tiç etmiştir. Yakında şehrin güzel bir de modern bir belediye binası yapt?” | caktır. W | İ Nöbetci Eczaneler Aksarayda: (Sarım), Alemdarda: " dülkadir), Beyazıdda: — (Haydar), matyada: (Erofilos), # (Bensason), Eyübde (Hikmet Fenerde: — (Emllyadi). (Hamdi), Şehzadebaşında: Karagümrükde: (Fuad), K (Necati Ahmed), Bakırköyünde: pan). Beyoğlu cihetindekiler: o* İstiklâl caddesinde: (Dellasuda). latada: (Hüseyin Rülnm.m’ıj B | Üsküdarda: (Ümor Kenan), SArSSR || de: (Nuri), Kadıköyünde: (Moda, ken, Büyükadada: (Halkh, Heytti (Halk). Te e

Bu sayıdan diğer sayfalar: