8 Sayfa SON POSTA Yazan: H. Hakan Hancıoğlu Milâdi birinci asır başlangıcında (Kol- ge) şehri baştanbaşa büyük bir ihtişam İçinde çalkanıyordu. Her tarafta yüksek bir san'atın eserleri, herkeste büyük bir refahın izleri göze çarpıyordu. Zevk ve eğlence her Türkün gönlünü doldurmuş- tu. Sürahilerden taşan şarablar, başları döndürdükçe, aşk, Dâhi bir güzellikle ruhları gaşyediyor ve fidan boylu, sırma saçlı güzel kadınların şarkıları gökleri sarıyordu. En nadide eşyalarla süslü lüks salon- Jarda şiirden, musikiden başka bir şey duyulmuyor, göz alıcı rakslardan başka bir şey görülmüyordu. Her yer, her ta- raf çiçekletle doluydu. Hattâ genç çair (Sauetomo o Minamoto) bile asılmağı götürüldüğü sabah, kapısının önündeki €rik ağacına bakarak son şiirini söyle- Mmişti: Ey kapımın ziyneti erik ağacı, Bir daha geri döndüğümü görmiyeceksin Fakat sen, bensiz de baharı unutma, Baharı sev, gene çiçeklerini aç!, İşte bu debdebeli, muhteşem ve sakin diyara, hasud Çinliler bir gün gözlerini dikmekten geri kalmadılar. Kolçerin bü- tün bu zevklerini ve eğlencelerini bu zengin ve muhteşem Âbidelerini yok et- mek arzusunu beslemeğe başladılar. Bir yün şehri binlerce askerle bastılar, kanlı ve korkunç bir savaş oldu. Türkler hile İle mağlüb edildi. Hakan intikam gününü beklemek üzere bir dağa çekildi. Çinliler gekre gaddar, zalim bir general olan Fu Kingi vali tayin ettiler. Bu hunhar 4- dari bu san'at ve zevk şehrinin üstünde, bir baykuş heybetile ötmeğe, halkı her- gün yeni bir zulmile ezmeğe, sindirmeğe başladı. Masum ve günahsız insanları ağaçlara fırmandırır, sonra anları, birer okla, av- Jar, öldürürdü! Deli gibi sürdüğü Atını, gehrin en kalabalık sokaklarından yüz- lerce insanları çiğneterek geçirtirdi. Bir sabah, kanlı yorgun gözlerini açtı- Bb zaman: — Sıkılıyorum, can sıkımtısından pat- Biyorum. Diye bağırdı. İşitilmemiş bir işkence, görülmemiş bir kanl eğlence bulmak istiyordu. Gözü ö- nüne binlerce ölüm şekli dikilmişti, hiç birisini beğenmiyor, hiç birisi hoşuna git- miyordu. Nihayet deli gibi gülmeğe ve sevincin- den ellerini birbirine çırpmağa başladı: — Buldum! Buldum! Dedi ve atını hazırlattı. Önüne gelen kapıyı çalıyor, içerdeki kızları dışarıya çıkarıyor, tedkik ediyor. En güzellerini, ayırıp alıyordu. İki yüz dilberden müteşekkil bu kafileyi, sarayı- nın bahçesi içindeki büyük havuzun ke- 'narına gelirmişti. Zavallı Türk kızları, kırbaçlar altında çırıl çıplak bale konuyor, sonra havuza atılmağa icbar ediliyordu, Havuzun ber- rak suyu, bu beyaz vücudlerin akislerile parlıyordu, Hariş Çinli, bu müdhiş işkenceyi tem bir keyif ve tam bir zevk içinde seyredi- yordu. Nihayet havuzda kendisinin eksik olduğunu düşündü, bu boşluğu doldur- mak için de, soyunup İçeriye suya atladı. Sarı, iğrenç vücudile bir yıları gibi kızlar arasında hayvani kahkahalarla gülerken, yaverlerinden biri nefes nefese geldi ve generale şu korkunç haberi verdi: — Türkler sarayı kuşattılar generalira!, Evet, bu korkunç adam, sarayın etra- İmda halkın toplandığının farkında bile değildi. Böyle birdenbire korkunç bir hâ- dise ile karşılaşacağını o beklemiyordu. Birdenbire, deli gibi havuzdan dışarıya fırlıyarak sarayın Üst kat penceresine çıktı ve gözü önünde uzayıp giden halks doğru hayvan! bir sesle bağırdı: — Şimdi dağılmazsanız bütün kızları- nizi oklarla öldüreceğim!. Dedi, Zavallı 'Türk babaları, ne yapmak Jâ- Zim geldiğine bir türlü karar veremiyor- lar, korku ile birbirlerine bakıyorlardı. General bu sözleri söyledikten sonra tek- rar zevkine, eğlencesine kavuşmak için bahçeye inmiş, havuza yeniden girmişti. Havuzun suyu yavaş, yavaş buşaltılıyor, yerine şarab dolduruluyordu. General bu şarab bavuzu içinde bem yüzüyor, hem içiyordu. Sonra bir öküz gibi güle rek Türk kızlarını yakulamağa çalışıyor, her defasında da perişan, mağlüb salla. nıyordu. Nihayet son defa kızlardan bi- rinin kolunu yakalıyarak kendisine doğ- tu çekmek istedi. Fakat genç kız bir itiş- ie generali birkaç adım uzaklaştırdı. O Zaman general boğuk bir sesle — Bana ra, büna mı karşı duruyor- sun? Seni şimdi yok ederim!... diye ba- Kızdı. Fakat genç kız hiçbir tehdide ehemmi- yet vermiyor, bu sözleri duymak bile is- temiyordu, Üzerine doğru yeniden saldı- ran valinin saçlarını birdenbire kavra- dı. Sonra: — Bak, bir Türk kadını ne demektir, anla! diye fısıldadı. Valinin başinı bir an- da ağzına kadar dolu olan havuzun içine soktu, Kendisine yardıma gelen arkadaş- ları da boğuk sesler çıkararak çırpınan Çinlinin üstüne atladılar, ezmeğe başla- dılar. Gaddar vali, Türk kızlarmın kuv- vetli kolları ve bacakları arasmda birkaç saniyede can verdi. Biraz sonra, artık ki- mıldamıyan vücudü, şarabın kırmızılık- ları içinde meydana çıktı. Onun cansız ve hareketsiz şarabın Üstünde durduğu- nu gören kızlar, nihayet kendilerine gel- diler. Seslerinin bütün kuvvetlerile bâ- Bırmağa başladılar: — Fu King öldü; içeri girin! Sarayın dışındaki Türkler, bunu duyar duymaz kapılara saldırdılar. Valinin a- damlarının silâha sarılmalarına meydan vermeden içeriye doldular, Hile ile şehre girip hâkim olan vali ve malyeti kısa bir zamanda birer birer ki- lıçtan geçirildi, Kolçede hâkimiyet yeni- den Türklerin eline geçti. Bütün toprak- lardan Çinliler tamsmile temizlendi. Ni- hayet hakan da intikam gününü bekle. mek üzere çekildiği dağdan şehre indi. Valinin cesedini gördüğü zaman, bu hun- bar adamı öldürmeğe muvaffak olan genç ve güzel Türk kızının elini tuttu: — Bunu sen mi öldürdün? diye sordu. — Evdi! Hakan etrafına bakındı, hemen orada ihtiyarlar meclisinin toplanmasını em- retti: — Bimdan sonra hakanlığa, benden da- ha cesur olan bu kadin geçecektir! Dedi. İsmi Tana olan bu genç kiz Ülkenin hakanı olmuştu. (Devam 10 uncu sayfada) Kİ ve bunun Kırşehir 23 (Sureti mahsusada giden ar- kadaşımız Naci Sa » dullahtan) — Zelze - lenin kuvvetli sarsın- tıları çoktan kesildi. Şimdi dağları, nehir- leri, pınarları, çayır- Tarı ve bayırlarile ta- biat, ekseriyetle sü » kün içinde, Senki 160 dan fazla cana kıyan, kendisi değil- miş gibi. Ben, tabia- tin bu sükünunu, bir çok insanların kanı » na girdikten sonra çubuğunu tellendirip keyif çatan azılı, vic dansız ve duygusuz bir katilin soğukkan. hığına benzetiyorum! Yer yüzünde sevdiğim yegâne şey tâ- biatli: Fakat işlediği bu cinayetle tabiat, orta Anadolu köylerile birlikte kendi sevgisini de yıktı: Artık onu da sevemi - yorum, Ve artık güneşin hararetinden, mehtabın ışığından, çiçeğin kokusundan da tiksiniyorum. Üçüncü gününü de zelzele kurbanları arasında geçire bir insanın bu kinda » yane hislerini dökmesini çok bulmayın. Gelip buraları gezseniz, siz de ayni hisleri duyarsınız, Ve siz de benim gibi, duydu - ğunuz bu hisleri zaptedemezsiniz. Bu sabah, Kızılay müfettişi Mazlumla konu- şuyorduk. O: — Şu, dedi, orta Anadolu, tabiatin hem! eywfazla lâtfüne, hem en fazla gadrine uğramış olan beldedir. Kirihrmağın, YeşiiMinağın o sularını eme eme beşlenen orta Anadolunun top- raklarından değil, kayalarından bile çi- çek fışkırır. Fakat gel gör ki, tabiat, buralardan verdiklerinin acısını, kat kat çıkarıyor. ; Arlatıyorlar: Eski devirlerde, orta Anadolu dağla j rınm her tümseği ardında eşkiyalar bek- Yermiş. Bu eşkiyaların şerrinden korun - mak için tophu bir halde seyahat eden köylüler, uzun kervanlar teşkil ederler- miş, Ve bu uzun kervanlar, yola çıkmak için, daima şafak vaktini gözlerlermiş. Çünkü dağ yollarında geceye kalıp ta baskına uğrıyan talihsiz Kervanlardan sağ kurtulan yokmuş. Bu kervanlara şa - fağın yaklaştığını, sarı bir yıldız müjde - ermiş. Saatin hentiz taammüm etmediği o devirde güneşten bir kaç saat evvel do- İğan bu «sarı yıldız» kervanlara şaşmaz bir saat vazifesi görürmüş! Bir gün, «sarı yıldız» doğmuş. Koskoca bir kervan yola çıkmış. Fakat aradan bir gok zaman geçtiği halde, güneş doğma - mış, Ve bu taahhür yüzünden, eşkiya ya- tağıma zifiri karanlıkta düşen bedbaht kervan, korkunç bir baskına uğramış, Biçare köylüler, eşkiyalar tarafından mahvedilen bu bedbaht kervanı boşubo- şuna uzun zaman beklemişler... Ve nihayet anlamışlar ki, bekledikleri kervan, sarı yıldızın vaktinden çök erken doğması yüzünden, gece vakti eşkiva tu- zağına düşmüş, “Tablatin bu sulkasdi, sarı yıldızın bu ihaneti, ö zaman 300 bedbaht köylünün canına malolmuş. Ve köylülere, eşkiya » ların müdhiş baskınından ziyade, «sarı yıldız» ım ihaneti dokunmuş. O günden sonra, orta Anadolu sarı yıldıza gücen « miştir, Ve ona hâlâ dargındır: Sarı yıldız... Neye doğdun, sarı yıldız! Yıldız, yıldız, yaldız, yıldız! Şarkısı, yüz küsür yıldanberi, «sarı yil diz» a orta Anadolunun hazin dargınlığı- »ı haykırır, ve bu facianın ıztırabını te - xennüm eder. Şimdi, sarı yıldıza #$lâ küskün bulu - nan orta Anadolu, bu korkunç zelzelenin acısını, kim bilir kaç asırda unutacak”; * Bugün buraya gelen ve bana gönderi -*, | Zelzele sahasından notlar: Gece... Bir mekteb harabesi... Bir rahle üstünde ağlıyan bir adam... Onu gündüz köylüler arasında güler ve güldürmeğe çalışırken görmüş, içinde bulunduğu faciayı umursamayışını hiç de hoş karşılamamıştım. Hakkında düşündüklerimden ömrüm oldukca utanacağım Zelzele sahasından bir görünüş ilen bazı İstanbul gazetelerini, derin bir hayretle okudum. Onlara bakarsanız, bu zelzele orta A- nadoluda taş üstünde taş bırakmamış. (1500) insan ölmüş, (2000) ev yıkılmış, (5000) insan açıkta kalmış. Ve maddi za- rarın mikdarı 3 milyon liradan çok faz - Jaymış. Sayfalarını, bu şaşırtıcı, teessür, te —- dehhüş, ve teessüf verici mübalâğalarla dolduran gazetelerden birisinde de me görsem beğenirsiniz? Zelzele sahasından 24 saat uzakta intişar eden bu ceride, zelzelenin vukuundan-17 £ Akpmnarın başmuallimi saat sonra zelzelede yıkılan evlerin re - simlerini basmış! O resimler arasında, gözüme bir ta - ne de harab olmuş elektrikli tramvay resmi ilişti. Yani sizin anlıyacağınız, bu açıkgöz (1) meslekdaş bombardıman al-|mini için yeni yıl mali büdcesine W tında harab olan bedbaht İspanyol ge - hirlerinin fotoğraflarımı okuyucularma, orta Anadolu zelzelesinin resimleri diye sürmüş. * Ben, zelrele sahasını gezerken: — Muhakkak, demiştim. Bu evler, ker- piç oldukları için bu kadar çabuk çök - tüler, Fakat Kırşehire girince, tek kiremidi oynamamış kerpig evlerin yanıbaşında harab olmuş beton binslar gördüm. Ve #lk kanaatini zelzeleve uğramış gibi yı « kıldı! Aacaba, zelzelenin tesiri, şiddeti, on metrelik bir sahanın bile bir köşesinde daha az, bir köşesinde daha fazla olabi- liyor mu? Yoksa, beton binalar, kerpiç evlerden de mi çürük? Eğer böyleyse, çok yakında, İstanbul şehrinde, muazzam bir kerpiç modası do- dacak ve yayılacak demektir. Acaba bu suallere cevab vermek, Fatin hocaya mı, yoksa mimar, Abdullah Ziyaya mı'dü « şer? Ben, bu suale bile cevab bulâmıyo -İp— rum! * Bugün Akplnara tekrar uğramışlık. Akpmar başmualli* mi bermutad, köy“ Tüleri teselliye çebi” lamakla Om Ailesi ölmüş, yü “ vası yıkılmış olan Bi muallimin hudu soğukkanlılığı, müf rit Hkaydisi, bari metanet hududund&ğj sşkın bir keli gibi görünm Çünkü o ağlamıyd” gülüyor, hattâ gül * müyor, kahkaha ati* yor, ve etrafındaki lere: ğ — Aldırmayyi” Daha beter bir #8“ lâkete uğramadıği # miza şükredin! — Olan oldu, giden gitti... Kıyame kadar matem mi'tutacağız? — Kendinize gelin... Biz buraya Li kisinden daha mes'ud bir köy kuradi © Bız.. diyordu. Ne yalan söyliyeyim, ben onun, içindi bulunduğu faciayı bu derece umursu yışımı hoş görememiştim. i Bu akşam, Akpınar köyünden uzak İaşırken yanımda bulunan Kızılay mü” fetişi: — Şuraya bak! dedi! Parmağile gösterdiği yer, önünde Yanduğumüz köy mektebiydi. Fakat tebin yalnız bir tek duvarı ayaktaydı. içi molozlarla dolu olan duvarmız defi hanedeki küçük rahlelerden birinde adam oturuyordu. Arkası bize dönük bulunan bu adat” © tehlikeli harabede ne Yaptığını, ne #7 Tadığını anlamak merakını vereme Fakat biraz yaklaşınca *göğsüme KÜ nar su gibi yakıcı bir sıcaklık yayılğ Gözlerim doldu. , Çünkü, alaca akşam karanlığında w #iğim sima, köy mualliminin yüzüydü” Ve enerjisini sabahtan akşama kadi” bedbaht köylülere bir sebil gibi dağıtifi konuşan, gülen, ve güldürmiye çel fedakâr İstanbul çocuğu, şimdi kimse rafından görülmediğinden emin olar” kendi kendine, rahat rahat, kana Ke hıçkıra hıçkıra ağlıyordu! Onun için düşündüklerimden örülü Naci Sadullah oldukça utanacağım! Kıdem zamları için tahsisat 7 Bu yıl 332 muallim kıdem zemmi” na istihkak kesbedeceklerdir. Bunlf rın kıdem zamlarının verilmesinin Ve gi i sisat konması icab ettiği gözönüne iy mış ve İstanbul mektebleri için $8 konan 40,000 liradan 20 bin, köy ri tebleri inşa masraflarından da 194. Yiranın münakalesi tekarrür el ei Şehir Meclisi tarafından da tasdik ça len bu münakâleye, muallimlerin © yılı kıdem zamlarının maaşlarile vir, likte verilmesi tahtı temine alınır tır; i Sarhoş Yako, Averofu yaraladı. Samatyada oturan balıkçı Yako Ni tük sarhoş olduğu halde Samalya sinden geçerken Averof isminde bir gun cağde üzerinde durup kendisine sından muğber olmuş, elindeki raki Averofun başında paralamış ve çocuğÜ ralamışlır. Yako mahkemeye sevi 2 var. b Beykozda bir yangın başlangı Beykozda Ekmekcibayırı'nda Ke Alinin 40 numaralı ahşab evinde (4 sıçrayan kıvılemlarla yangın çıkmışsa Şen vin bazi bölme duvarları (yandıktan #öndürülmüştür. Berberler kongresi tehir Berberler Cemiyeti, ekseriyet er dan, dün senelik kongresini ya api Kongre £ Mayısa kalmıştır. Bugün