M4 Sayfa POSTA “Son Posta , vin macera romanı: 98 Ifşa eden idam olunur! Harb sanayi casusları srasındaki mücadele Olanda ayakta sallandı ve bitab bir halde kanapenin üstüne düştü, Sinirleri boşandı ve hüngür büngür ağlamıya başladı: * Deli, delil Ben korkak bir kadın| Deniz Lisesinden İrfan Pa'kanların en kuvvetli sprin- değilim, anlamıyor musun? Halbuki sen ölmek istiyorsun, ölmekl, diye hıçkırıyordu! teridir. Muntazam çalışmakla en sür'atli koşucusu da Diye bağırdı. e Soğukkaullıkla a - yağa kalktım. Olandanın hareketleri - me dehşetle an gözleri altında siga- ra masasın yürüdüm. Bir siğa- Ta aldım ve: Sana nasıl cevab vereyim ki Olan- da, dedim, benden namusum üzerine söz » istiyorsun! Halbuki ben şatoya utlaka gireceğim. Seni korkularında İt buluyorum. Onun için tek başıma gideceğim! Olanda benden bu cevabı alınca, a- yakta sallandı ve bitab bir halde ka- napenin üstüne düştü. Birdenbire bo- şanmış sin rile hüngür hüngür ağ- lamağa başladı. Onun gene bir isteri anına yuvarlandiğını görüyordum. sağnak gibi boşanan hıçkırıkları arasında; Deli! Delil, diye söyleniyordu. Ben kak bir kadın değilim! Azlamıyor ölmek istiyorsun! Dol nemine ayağınla gitmek çalıştım. Eter tüplerini saçlarma, göğyüne bo - * Ulum. Titremeleri durdu. O vakit ba- yalvarmağa başladı Fakat bütün uhranlarının kararımı değiştiremiye- ceğini tamamile anlayınca bitkin, me- calsiz bir halde ateş gibi yanan yüzü- nü yüzüme dayadı: — Ben korkak bir kadın değilim! de- di. Seni bu cehennem şatosuna yalnız bırakmam. Ben de beraber geleceğim! Fakat... Fakat görüyorsun ki hasta - yım, Hiç olmazsa iyi olayım. omu bek- Je.. sana yalvarırım". Olanda o kadar bitkin bir halde, © Kadar hasta ve mecalsiz bir şekilde yal- yarıyordu ki nihayet hastalığı geçince- ye kadar sabretmeyi kabul etmeğe mec- bur oldum. Fakat üç gün benim fevka- Jâde neş'esiz, kitab ve gazete okuyarak günlerimi hiç bir şey konuşmadan ge- çirdiğimi görünce dördüncü günü öğle yemeğini ayni süküt içinde geçirdik - ten sonra kendisi kalkıp giyindi. Yüzüme henüz solgunluğu geçmemiş bir vüzle ve meyus gözlerle baktı: — Haydı!,. Gidiyoruz! dedi. . Brüksel otomobil sergisinden beğe- nip aldığı ve Avrupada bir çok yerleri dolaştığımız sarı otomobilini garajdan getirimişti. Bense, yanma tabancamı al -i maktan başka hiç bir tedbirelü - zum görmemiştim. Hiç ses çikar - madan Olandayı takip ettim, He - men otomobile atlıyarak doğru Van Holzenler şatosuna gittik. Yalnız yolda bir şekerlemeci dükkânına uğramış, bi- çare Martaya pek sevdiğini öğrendiğ!- miz bir kaç kutu şekerleme almıştık. Olanda otomobilde gayet düşünceli bir tarzda duruyor, ne şehrin caddele- rine, ne şebir dışında geçtiğimiz ağaç- lıklı ve koyu gölgelikli vollarm güzel- Jiklerine bakmıyor, hiç bir şey konuş- muyordu. Kendim idare ettiğim otomobili has- tanenin karşısındaki ağaçların altında durdurdum. Hemen yere atladım. Olanda Van Holzenler oşatosuna geldiğimizi görünce birdenbire derin dalgınlığından sıyrılmış, son derece hassas, sinirli, heyecanlı bir hal almış- fı. Ağaçların arkasından sivri kulele- rinin tepeleri görünen şatoya helecanlı ve ürkek gözlerle bakıyordu. Hastanenin önünden yürürken yaba- oi kestane ağaçlarının altında, hastane- nin demir parmaklıkları önünde taş bir sıra üstüne olurmuş son derece zayıf, balmumu gibi sararmiş, ve gözleri hummalı hummalı parlıyan bir adamın önünden geçtik. Olanda birdenbire ya- mıbaşında bu adamı görür görmez baş- yetle sıçradı. Kolumda tepeden tır- nağa kadar titremişti. Kekeliyerek: — Oh! dedi. Kanserli. ,bu adam mutlak kanserlidir. Olandanın gösterdiği bu kadar has- sasiyete son derece canım sık'lmakla beraber kendisini büsbütün sinirlendir- memek için hiç bir şey söylemeden yo- Yuma devam ettim. Yukuşu çıkıp şatonun büyük kapisi- na geldiğimiz zaman Bavyeralı Alma- nın oturduğu kulübeye doğru seslen - dim. Bavyeralının bizi görünce pek memnun olacağını hesabhyordum. Pa- kat karşımıza Bavyeralı yerine kafası Zı sakallı ihtiyar bir adam çıkınca hay- ret ettim. Olanda kırmızı yüzlü Ba ralı yerine böyle yabancı bir adam Ç tığını görünce tekrar helecanla koluma sarılmıştı. O vakit Olandaya hiddetle: — Ne olüyorsun, Olanda! diye çıkış- tım. Ne görsen âdeta korkuyorsun, Yi adam gibi geleceksen gel, yahud da atla otomobile dön! Dur bakalım, şu bunak ihtiyara soralım bir kere. t ede - cek ne var? Olanda benim öfkelen zi Ç kabahatli bir çocuk gibi sas Elinde büyük bir tencereyi yik ze canından bezmiş halde bakmakta olan ihtiyara; — İhtiyar! dedim. Almanca : musun? O Bavyeralı nerede? Ken ini görmek istiyoruz!. İhtiyar hemen elindeki tencereyi br- raktı ve Bavyeralı Alman şivesile, aksi aksi yüzümüze bakarak:, — Oğlumumu soruyorsunuz? dedi. — Şatonun bekçisi olan o Bavyeralı senin oğlun mu? — Evet! — Nerede? — Evvelki gün gitti. Riraz işi çıktı Yerine ben bakıyorum. Ne var, bir şey mi istiyorsunuz? Bavyeralının gitmiş olmasına fena halde canım sikilmiştı. — Baba! dedim, Peki ama biz kendi- saçsız, fakat Fransuva Jozef vari kırmı-|sile görüşmüştük.. şaloyu gezecektik!. | İhtiyar kulağını kaşıyarak gene sl aksi: — E, gezin, ne olacak?. Dedi. Bu baba oğulun, bütün bu aile | nin galiba hepsi aksi adamlardı. — Canım baba, dedim. Bizi âdeta ko- rar gibi cevab Halbuki unla biz görüşmüştük. İçerde mi- marlık cihetinden uzun uzadıya meş - gul olacaktık. O bize müsaade etmişti. Giderken sana bir şey söylemedi mi? İhtiyar beni, yüzüme Piflarımı pek anlamıyormuş gibi hayrelle bak ar işine devam etmek ni eline almış- — Yook., bana bir şey söy. di. Yani oğlum sizd — Hayır bat Jemedi, de- aldı m lu gezeceğiz. Mimarlık plânlarını çika- . Sen bizimle dolaşamazsın ki.. yaşlı adamsın rulursun!?, İhtiyar tekrar hayretle sordu: — Ben niçin dolaşacak n?,. dedi. Siz turist değil misiniz? Ş — Evet! — E, kendiniz gezin! fakat şatonun içini biliyor musunuz? (Arkas var) Bulmaca Sındırgıda şibhe'i bir ölüm Sındırgı (Hususi) — Aslandede kö- yünden Hacı Ali karısı seksen yaşla - rmda Ayşe adlı bir kadın bundan bir (buçuk ay evvel ayri köyden Mustafa: oğlu Ali Yaz tarafından hoşafın içeri sine sıçan zehiri atılarak z eri Soldan sağa: 1 — Patstesile meşhur bir şehrimiz. 2 — Budala, erkek. 3 — Nota, bir nakil vasıtası 4 — Anadolunun en yüksek dağı, bir İsim. $ — Fransızca Lübnan. 6 — Tekerleklere gelen bir arıza, bü- yük kız kardeş. 7 — Birdenbire. — Kuru olmiyan, azamızdan biri, — Bir emir, beyaz, yer. 10 — Bir musiki nev'i Yukarıdan aşağı: 1 — İstanbulda meşhur bir semt 2 — Ald, yağmur yağınca olur. 3 — Bir renk, tedenni, 4 — Dini reis $ — Size en yakın olarlar. 6 — Ced, bir harfin okunuşu. 7 — Ferahlık veren bir nebat. — Lâyık, bir emir. 9 — Dost bir devlet, bir hayvanın ba-İmark musikisi ve halk şarkıları, (saat Ayarı. C, A. salonunda âdi günlerden birinde ğırması. 10 — Haylâz (23 v5 40 4 2 /e rPehTeTslelmlı le Şal «Ja ğiğmlalmlahviri Evvelki bulmacanın halledilmiş şekli isteni i. Müddeiumumiliğe © za - man hoşafın pişirildiği tencere tıbbı nd- liye gönderilmiş ve zehir tahakkuk et- mişti. Bir aydanberi tedavide bulunan ihtiyar kadın geçen gün ölmüş ve hü - kümet doktoru tarafından otopsi yaj larak ciğer vesair alâtı tibb: adi gönderilmiştir. İhtiyarın mala gi yan mirascıları tarafından zehırlend söylenmekte ise de b udedikoğu ancak tıbbı adiideki tehlil neticesinde anla - glacktır. İRADYOJ| Bugünkü program İSTANBUL 26 - Kisan - 1938 - Sah Öğle neşriyatı; 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Haâva- &is, 1305: Çocuk Bayram ve Haftası müna- sekietile Çocuk Esirgeme Kurumu namına Bakırköy Halkevi güsterit kolu tarafından bir temsil 1330: Muhtelif plâk neşriyatı Akşam neşriyatı: am: İklâb tarihi dersi; naklen, 1840: Çocuk Bayramı ve Haftası mü- e ko konterans: Fahreddin Kerim Gökay (Çocuk Ruhu). 1646: Piâkla dans musikisi, 3015:| Konferans: Beyoğlu Halkevi nammsa Bayan Nazan Danişmend (Tarih ve edebiyatta Türk güzelliği). 1955: Borsa haberleri, 20: Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musi- İkisi ve hulk şarkıları, 2045: Hava rapodu. 20. 48: Ömer Rıza tarafından arabca söyler. 21: "Tahsin Karakuş ve arkadaşları tarafından 21.45: Orkestra. 2215: Ajans haberleri, 22. 30: 22.60: Son haberler ve ertesi günün progra. mı o ANKARA 26 - Nisan - 1938 - Salı Öğle neşriyatı: 1230: Karişik plâk neşriyatı. 1250: Plâk: Türk müsikisi ve halk şarkıları, 13.15: Dahi- M ve harici haberer. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi. 1915:: Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları). 20: Bust &yarı ve arabca Deş- riyat. 2015: "Türk mugikisi ve balk şarkıları (Cemal Kümli: İstanbul radyosu okuyücu- Yarından). 21: Konferans: Çocuk meştiyatı ve terbiyesindeki rolü (Ramazan Arkın, mu- alim). 2145: Stüdyo salon orkestrası, 20: A- Şans haberleri. 22.15: Yarınki program. 1 . eden İrfan elde ettiği 11,3 ve 23 gibi dereceler ik Üniversiteden | lâkla sololar, opera ve operet parçaları! Atletizm müsabakalarında göze çarpan İstidadlar olmak imkânına malik bulunuyor Mevsimin ikinci atletizm müsabakasına İştirak eden atletlerin sayısı geçen #eferkine nisbeten daha az olmakla beraber elde edi- İlen neticeler iki hafta evvelkilerden daba Ayidir. ! Sabahleyin pistin çok ağır olması koşula- rin bir saat teahhürle yapılmasını icab et- tirdi. Bununla bersber bu teahhlir dereceler Üzerinde çamur pistin menfi tesirini tama- (mile izale edememiştir. Öğleden evvel yapılan müsabakalarda en çok nazarı dikkati celbeden &tiet Haydar- Paşalı Nerimandır. Bu genç hiç müsald ai- mayan bir pistte 100 metreyi 12/2, 200 met- reji 255, kesaltılmış mânialı 110 metreyi TUZ de ulmuştır. 100 metre seşmesile beraber bir saat içinde dört müsabaka yaptığına ve pistin ağır olduğuna göre bu derecelerinin fevkine çıkabileceği kolayca anlaşılır. Ku- surları çıkışta çabuk doğrulması ve koğu- İnun sonlarına doğru başını iki yana salla - masıdır. Fülelerinde ve kisa boyuna rağmen minla aşışlarında hiç kusur yok gibidir. Üçüncü katagoride nazarı dikkati celbe- den bir atlet de Kasımpaşa Kâzımdır. Fulo- olacaktır. Tabii vöcudünü yıpratmama- öğrenirse... | İkinci sinifta iyi sür'atel alarak Bilendi İ görebiliriz. Bu genç göşen senekine nisbeten | daha #yt değilse öe Tik eli metreyi gayet süratli çıkarmaktadır. Yüz metrede elde €i- tiği 125 Jik derece, geçen sene bu çocuğun İ1(5 koştuğu hatırlanırxa, düşük addedilme- gr j, Onu takip eden Ömer Ise geçen senekine kıyas kabul etmiyecek kadar bozulmuştur. Gülle ve dink aimuda temayüz eden Deniz talebesi Bülendin çalıştığı takdirde ilerisi parlak görülmektedir. Bununla beraber ken- İdisi en iyi sırtüstü yüzenlerden biri olduğu İeihetle hangi sporu tercih edeceğini bilemi- yoruz Öğleden sonra yaplan birine! sını! müsa. /Paketar &tletirm #evkimizi tatmin etmiştir İtenilebilir. Pist tam Msamında “di. 100 ve İ200 metrelerde rakiplerine kolayca tefevvuk Kadıköyünde yapılan bir atletizm müsabakasında uzun «flanirken relik koşudur: Hüseyin ile Artan bir müdöfü! beraber gittikten sonra Artan rakibini * metre kadar geçti; koşunun yarısından son ra bermutad yavaşlamağa başladı. Üç sonra İki koşucu gene omuz Omuza İki tor kala Hüseyin iki metrş Önde git” ğe muvaffak oldu. Son turda iki rakip kapıştılar. Fakat #öf düzlükte Hüseyin avantajını bırakmadı, UM kis boy metreye çıkardı. Geçen sene en İİ formân zannettiğimiz Artan şimdiye yakınlaşamadıı 10000 rökorumu bu sene ay evvel hastalıktan kalkmasına Hüserisin afkasından kırdı, Bunu onun Dö sabına büyük bir terakki bamlesi olar kaydetmeliyir. Hüseyini geçen sene bir KE” pistte görmüştüm; bu seneki halile kabul etmiyecek kadar düşüktü. Bununla DE raber yeni bir röyorimenin bu kadarla IKGİ etmemesi ve kendisini muvaffakiyetlere laştıracak düzgün bir sile malik olmak çalışmamı lâzımdır. Uzun koşularda her #f” den evval etlete az kuvvet zarfettizerek mesafe aldıracak iyi bir stile malik okras şarttır. Son müsabaka olarak 4X100 bayrak riyi yapıldı. Galatasaray takımının iştir etmediği bu müsabakaya Fenerliler tki Kİ koşucusu olan Ralf ve İrfandan mahrum larak sahaya çıktiler, Nazmi yoktu. Bühazen Nerimanın eta” hususundaki tekniği sayesinde üç melce # dar geçliler. Konkurlarda uzun atlayıcı İstepan 6,35 # Myarak, Yavru da diski 35/50 metreye atari temayüz ettiler. Diğerlerinin dereceleri #” nüktür, bir sür'at yıldızının ilk ışıklarıdır. İrfan, mübaleğasız söyliyebilirz ki Balkan- ilarn en kuvvetli koşan atletidir. En süretli “olabilmesi için de dizlerini daha fazla kal- dırması ve kollarını aşağıya o bırakmadan kopması lâzımdır. Bu kusurları düzelteiği İsün bilgili ve mantıki bir idmanla bize klâs rökorları vereceğinden şüphe edilmemeli - dir. Günün en heyecanlı koşularında biri 400 metre “üzerinde olmuştur. Cemal önündeki kulvarda koşan Ekremi ancsk son viraj dö- nülüzken geçti; yani iki rakip üç yüz met - reyi ayni sür'atta koştu denilebilir, Daymnık- ilik kabiliyeleri müsavi olan bu Jel milet- ven sür'ai dnba fazla olan #abildir kl aza- İnaraktı. Nitezim daha seri olan Cemal son yüz metrede Ekremi yavaş yavaş geçerek ( farkı üç metreye çıkardı. 54,5 mevsimin en | iyi derecexldir. İ Günün en şayanı dikkat yarışı 10000 znet- Füruzan Tekli Fenerbahçe atletizm kapla" Şampiyonlar yaşlanınca Göbeklenen ve iki adında soluyan mütekalâ rökorlmenlere bir ders im. Bu günkü meşhur, çok meşhur #PEİ cu gençlerimizi düşündüm, bir de önü” de gâh bir yay gibi kıvrılan, gö kesiğ| siz gibi suples dökerek oynıyan vücud? ahenkli hareketlerini seyrettim de © yıldızlarının mütekaid kılıklarını vw mütekaldin espuar biçimini koydum. Bazı spor şubelerinde bugün sil çalıştığımızı ve kiymetimizin imei | dilecek kadar ehemmiyetsiz olduğu” peta) Geçenlerde hayretimi, ondan çok tek- gelecektir. Halbuki bu, o kadar ta- bil ve bizim o kadar yabancısı olduğu- İmuz bir harekettir ki bilhassa böyle olu- İşu beni yukarıda zikrettiğim iki türlü İhaleti ruhiye içinde birakti. İ İsmini çoktandır gazete sütunlarında İ görmediğimiz bir eski rökordmen Y. M. | bana Raufun hareketleri bir daha lattı, fakat onun öğrettiği bir şey VA”! o da atletizmde niçin profesyonelliğin rüyemediğidir. Atletizmide profesyonelliği iflâsa Su recek sebeblerin en mühimmi yi kat'iyen lâzım olan birkaç hassarın Tuğudur. Me Bunlar olmadıkça bir insan Rauf g0 da teknik olsa gene mütekald atlet vanını taşıyacaktır. gi Bununla beraber genlerini tizme yan çizenler ise fhtiy: Rauf gibilerine gıpta ve hayranlıiği kıyorlar, “iğ Bir meslek seçerken olduğu gi biraz da teksüdlüğünü düşünmeli İ gözüktü. i Bizde tekaüd tâbir edilen çekilmiş sporcuların kalender halinden onda eser yoktu. Tekaüde çekileli epey zaman ol- duğu halde .bu ismi yalnız kuvvet ve sür'atini kaybetmiş olan adaleleri almış olsa gerek. Sabık, sür'at koşuları şampiyon ve rö- kordmeni Rauf. Onu ekseriya Beyoğlun- da görenler hâlâ eski sporcu ruhunu ta- şıdığını ve binnetice teknik bilgisini gün- den güne arttırdığını #killarına bile ge- tirmemişlerdir. Raufun jirmnastik yaparken vücudün- de görünen elâstikiyet bana kimi göbek- Mi, iki adımda soluyan, kimi bir bez yı- Bını kağar hantal olan mütekaid sporcu- larımızi hatırlattı, hattâ deha ileriye git- i adam yapacağı sporu intikab