"İfşa eden idam olunur!,, Harb sanayi casusları arasındaki mücedele -BON POSTA Alsıslı Yahudi karısı, çamurlu hendekleri göstererek: “İşte, dedi. Evini gezdiğiniz biçare Li.vanyalıyı burada, balta ile kafasını parçalıyarak öldürdüler. Ah, biçare'« Tekirdağlı , nın dün Son Postaya gönderdil adam, pek genç değildi ama, ne yakışıklı adamdı! ,, Mühendisin oturduğu bu evle şato a- rasında ancak iki yüz * üç yüz metre- lik bir yokuştan başka bir mesafe yok- tu. Bu yokuşu garib bir heyecanla sey- rediyor ve zihnimde, biçare mühendi- sin koltuğunda dünyanın en mühim bir fen harikasına aid plânlarla inip çıktı- ğinı görür gibi oluyordum. Mühendis Jorjio'nun bu yokuştan ancak geceleri şatoya gidip gelmek ihtiyatında bulun- iduğuna şükhe yoktu. O, şübhe- lâde keşfinden başka nmediği halde, sırf bu ylıkla girip çıkmak için bek- n biçare kızile aşk münasebetine gi- rişmeyi dahi göze almıştı. Fakat bu yokuşları gözden geçirir- ken ürpererek, gece yarısı bu tenha şa- to yokuşunun bir cinayete son derece müsaid olduğunu da düşünmekten ken- dimi aslamamıştım. Bizim öldürülmüş Litvanyalının evini gezmemizden hâ- diseyi anlamış olan ihtiyar Alsaslı Ya- hudi karısı bu yokuşun, şatoyu saran çamurlu hendeklere yakın tarafını gös- tererek: — İşte, Her turist! dedi, Evini gezdi- niz biçare Litvanyalıyı burada balta ile kafasını parçalıyarak öldürdüler. Sabaha karşı... Ah! Biçare adam, pek genç değildi ama, ne yakışıklı adamdı.. — Acaba kimler öldürdüğünü biliyor musunuz, Madam?.. — Şeytan bile bilmiyor, Her turist!. Ecnebi bir adam!, Arayan soran kim ki? Ahi!, Ah!, Sormayınız!.. Çarpık, topal bir kardeşi vardı. Fakat biçare Litvanya- h bu adama kızdığı kadar kimseye kız- mazdı. Nefret ederdi ondan. Görüşmü- yorlardı bile. Bu topal herif, gelir ge- lir, ondan para isterdi. Yat... — Evet.. doymaz, akreb gibi bir &- dam, Galiba Bohemyalı bir çingene| , heyin nesi idi belli değil! itvanyalıyı o kardeşi dediğiniz topal öldürmüş, diyorlar.. Öldürür, öldürür, O herif her şey yapar. Fakat cinayetten bir hafta evvel kavga ettilerdi galiba.. o gidiş, topal şeytan gitti, bir daha da görünmedi idi. Cinayet olduğu zaman burada yoktu ama, kim bilir? Velhasıl, biçare Litvan- yalı gümledi gitti. Kimse birşey anla- madı, Böyle dü E sıkıştırı titriyen uşuk ellerile koynuna sıkıştırırkon, ihti; Alsaslı Yahudi karısı, mühen- disin öldürüldüğü yere korka korka ba- karak — Baruh Burşima Baruh... Diye kıpırdattığı buruşuk dudaklari- le ibranice bir dua mırıldanmağa baş- lamıştı. Yokuşu tırmanarak koruluklu tepede sivrilen esrarengiz Van Holzen şatosuna bayret ve heyecanla baktım. Hayatımda yakından ilk defa bir şato görüyardum. Ne garibdir ki ancak ro- etmek için şahlanmış, garib, sanki ko—ıüîdü Benim elime kaldı. Evet Her tu- nuşan bir hali vardı. Dehşetli ve kâ-| buslu hikâyelerinden dolayı hiç kim- senin ayak basmadığı kule, bu zarif, le- vend, şen kule miydi? Esrarengiz kuleyi dışardan bütün bu tezadları hissederek derin bir merak ve heyecanla uzun zaman tedkik ettim. Vücüdlerini korkunç yılanlara soktu- rarak birkaç gün daha yaşamak isteyen biçare Van Holzenler bu kulede mi kan- serli ömürlerinin son nefeslerini veri- yorlardı? Ben kuleyi ürpermiş bir halde dalgın dalgın tedkik ederken arkamda, demin esrarengiz rivayetlere — inanmadığını söyliyen irt Felemenkli şoförün kuleye | bakarak, gizlice istavroz çıkardığını görmüş, gülmekten kendimi alamamış- tıma. — Şatonun kapısına buradan gidilir, Her Doktor!.. İçeri mi gireceksiniz?. — Hayır! Şu kapıcıyı görmek isterim. Şatonun bekcisi Bavyeralı Alman, heybetli ve harikulâde aksi yüzlü bir asdamdı. Bir şoförle birlikte bir turist geldiğini görünce açık pencereye ayak- larını dayıyarak tüttürdüğü o kocaman Bavyeralılara mahsus beyaz porselen- den piposunu elinden bıraktı. Bombar- ı:lımın edercesine gümbürtülü bir ses- le: — Oh, Her turist! Buyurunuz, giri- niz., Diye bizi karşıladı. Eline hemen bahşişi sıkıştırdım, ve bir Alman gibi gülmeye çalışarak: İ — Gezeceğiz, mutlaka geze 4 raklı şatonuzu. Fakat şimdi değil! de- dim. “ — Niçin, Her turist?, — Bu kadar güzel gezmiye kıyamıyorum. Merak € ncele göreyim istedim. Bizim madam | biraz rahatsız. Umarım onunla beraber gelip gezeceğiz. Fakat, bana şoför de- min sizin bir de kızınız olduğundan bahsetti, o nerede? Şatoyu gezmek istemediğimi anlayın- ca birdenbire canı sıkılarak somurtmuş olan Bavyeralı, gene gülümsiyerek: — Marta mı? dedi. — Evet. -« Fakat, kim bilir? Şeytan alsın 6 kızı. Kim bilir nerededir? Sonra, elini ağzına götürüp şatonun avlusuna doğru dönerek top gürültüsü gibi bir sesle seslenmiye başladı: — Ho! Marta!. Ho!. Ho, Marta, ho... Ben bu esnada Bavyeralıyı son dere- ce dikkatle gözden geçirmekteydim. Apaçık, bön, dümdüz bir Bavyera köy İlüsünden başka bir şey olmıyan bu a-| damda esrarengiz veya şübheli hiçbir hal görülemiyordu. Avluya doğru tek- rar seslenince insan boyu büyümüş ot- |ların arasından nefes nefese — sarışın, iri mavi gözlü, on dokuz manlarda bahsini gördüğüm hemen PEM' ş bütün şatolar gibi ömrümde ilk defa YİTT " ında kadar güzel bir kız duvarlarina dünyanın en mühin: mese- BöTün ızcağız otları el aralı- yarak vahşi vahşi bakan gözlerile, h; Tesini sormak üzere mazgalları dibine geldiğim bu hakiki şato da, etrafında korkunç, garib, esrarengiz rivayetler dönen bir şatoydu. Eski zamanlardan kalmış bir binanın insanlara garib, esrarengiz ve meş'um bir tesir bırakması son derece tabii olu- yor. İşte belki dünyanın en güzel koru- ları içinde yükselen ve sivri çatıları, sivri kuleleri, uçuk beyaz renkli du- ve hâlâ sapasağlam duran maz- arile öğle güneşinin ziyaları içinde 1 pırıl yükselen bu şatonun da ga- , ferah, insanım içini açması lâ- len manzarasına rağmen, bu bi- na da insanın üzerine eski binaların tâşıdığı o esrarengiz ve hazin korkuyu var! Etrafındaki derin hendeklerin için- de, her halde menfezleri zamanla tıkan- miş olacak ki, yağmur sularından derin ve hazin çamurlar hasil olmuştu. Felemenkli şaför başını kaldırarak elile: — İşte yılanlı küle! diye gösterdi. Bu kulenin dışarıdan görünüşünde, bakkındaki korkunç rivayetleri tekzib rete benziyen bakışlarla yüzümüze kıyordu. Hakikaten fevkalâde den'lebi- | lecek güzelliği insana rikkat veren bu kızcağızın yüzüne bakılır bakılmaz ak- lına sahib olmadığı derhal anlaşılıyor- du. Kızcağız hepimizin yüzlerimize ay- rı ayrı ve yabani bir hayretle baktık- tan sonra bizi ürperten, fakat son dere- ce tatlı bir sesle; — Helele - hu!... Helle - hu!... Gibi bir söz tekrarladı. Almana: —Madmazel Marta acaba para kabul eder mi? Diye sordum, Alman gürleyerek: — OM! Her turist!,.. Çok lütüfkârsınız! dedi. Para almaz, fakat şekerlemeleri çok sever. — Peki, bu para ile lütfen kendisine şekerleme alırsınız. Bavyeralı gürledi. — Danke zer! — Kızınız bu hale bir hastalık yüzün- den mi geldi? diye sordum. Alman gülerek: — Ok! Her turist.. Marta kızım de- ğildir, yeğenimdir.. dedi. Anası babası rist, bir hastalık! Garib bir hastalık. Hiç kimse, hiçbir doktor anlıyamadı. — Bu hastalık birdenbire mi başla- dı, nasıl oldu? (Acrkuı_laı Bulmaca | SOLDAN BAĞA: 1 — İstanbulda bir semt. 2 — Uygunluk, yapma. $ — Baş kaldıran, söz. 4 — İlâve, kovuk, bir zamir, $ — Bildirme, bir mesafo ölçüsü, 6 — Getirlik. 7 — Bir fizik ülimi, ufak bardak. 8 — İz, menfi eki. 9 — Bir mekteb gemisi, dudak. 10 — Teselli etmek, nota. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Yer, kayıb. 2 — Broşür, meşhuz bir muharrir. $ — Bir tarihcimiz, bir vilâyetimiz. 4 — Dünyanın peyki, merd olmıyan, & — Bir İsim, bülün. 6 — Sıkılmak, zaman. 7 — Gelir. 8 — Bir ek, Adriyatikte bir ilman, 9 — Kuş tutan, esas. 10 — Hayret edatı, fransızca hayır, boşa gitme. | HBN AİYAMAİNİ zlAlrİ | tOlKİAÇR ŞDi (LJAÇMTA Evvelki bulmacanın halledilmiş şekli Nöbetci Feczaneler Bu gece möbetci olan eczancler gunlar- dır; İstanbul cihetindekller: Aksarayda: (Ziya Nurl). Alemdarda: (B- sad). Boyamıdda: (Belkis). Bamatyada: (Brofilos), Bminönünde: (Beşir Kemal). Eyübde: (Arif Beşir). Fenerde: (Emllya- dD. Şehremininde: (Nâzm), Şehzadeba- gşında: (Hamdi). Karagümrükte: (Ke- mal). Küçükpazarda: (Hikmet Cemil), Bakırköyünde: (İstepan). Beyoğlü cihetindekiler: İstiklâl caddesinde (Kanzuk). Dalirede: : 'Tak- (Nalf had). Şişlide Halid), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (İmrahor), Sariyerde: (Nu- ri). Kadıköyünde :(Sihhat - Rıfat), Bü- yükadada: (Kalk). Heybelide: (Halk). (Halk). Beşiktaşta: — Balıkesirde dünkü güreşler Balıkesir, 23 (Hususl) — İdman Birliği ta- rafından tertib edilen yağlı güreşler bugün | beş binden fazla seyireinin önünde — stad -| yomda yapıldı. Müsabakalara altmılştan faz- la pehlivan iştirak etti Baş altında, Babaeskili İbrahim, Sındır- gılı Şerif, Halil, Molla Mehmed berabere kal- | dilar. Gönenli Hamdi, Ahmedi yendi, 'Tekizdağtı | Hüseyin Manlsalı Rıfatla güreşti. Rıfat bir dakikada pes dadi. Tokirdağlı İstanbula bareket etti. Nisan 24 ee eee 2 )| SPOR ü TekirdağlıHüseyin bugül Kara Ali ile güreşiyor ftelgraf: “ Güreşe yarın geliyorum ,, R)5 inE İ _% _' “.jm 'ııı ?egîpı?f;a_ınusıyını_xfî Ş Tekirdağlının gazetemize gönderdiği telgraf Taksim stadı bugün çok heyecanlı ser-|kirdağlıya bir telgraf çekerek M best güreş müsabakalarına sahne ola -| iştirak edip etmiyeceğini sormuştul caktır. Eski başpehlivan Kara Ali ile bu-|dığımız ve yukarıya klişesini yoyduk günkü başpehlivan Toekirdağlı karşılaşa-| muz cevabi telgraf şudur: taklardır. İkinci mühim güreş de Him -| Güreşe yarın geliyorum. met ile Mülâyim arasındadır. Tekirdağlının bu güreşe iştirak edip et-| Bu telgraflardan da güreşin miyeceği etrafında muhtelif dedikodular | mutlak surette yapılacağı da çıkarılmıştı. Bu rivayetler karşısında Te- | tadır. Güneş, Harbiyeyi Şişli, Viyanalıları yendi d Te gM SA K Hüseytt, M Ta Maçtan heyecanlı bir intıba Ankara 23 (Husust) — Güneş takımı bu-| — Onuncu dakikada Viyana kalecisi OĞ gün Şehir stadında birinci oyununu Harbi- |kiz çizgisl dışına çıktı. Şişli bir frikik Kölg ye takımına karşı oynadı ve 2 - O galtb gel- | dı. Topu kaloci yakalıyor. Viyanalılaf di Hava çok güzel, saha tamamen dolu İdi. | cumdalar.. Akınlar sıklaşıyor, « Oyuna hakem İbrahimin idaresinde MAS de Bir azalık Agob oyunu açıyor. Förel Güneşliler başladı ve derhal hücuma geçe -|#Hnan'n hücumu devam ediyor. rek Harbiye kalesini sardılar. Bu arada Şişlinin bir hücumunu Güneşliler birinet göllerini 24 üncü daki- |Tür. Ve hücumu Vehap idare ediyor. V kada yaptılar. Salâhattinin ortası Harbiye|le neticeleniyor. bekinin ayağına değerek kaleye girdi. 34 Üncü dakikada Şişli kalesi bir 30 uncu dakikada Güneşli Roşad sakatla- | *Hatıyor. Şişli müdafaası Iyi çalışıyor” ö narak oyundan çıktı. 43 üncü dakikada Ba - İkinci devrede B Imel dakikada Hhattinden pas alan Melih Güneşin ikinci |Plise bir şütle üçüncü golü attı. gölünü atü, Birinel devre böyle bitti. Artık Şişli gevşedi. Bundan sonra İkinci devrede Harbiyeliler daha canlı bir | arın hücumlarını görüyoruz. oyun çıkardılar, Jâkin gol atamadılar, 35 in-| — Nihayet 27 inei dakikada Viyananı €i dakikada hakem, Rebliyi oyundan çıkardı. |Akını göle çevrildi. Bu arada Harbiyeliler lehlerine verilen pe -| — Sişli akında.. fakat netice yok.. naltıdan istifade edemediler, Vaziyet değiş - |temin ettikten sonra rahat bir oyun ü tie bisti. |Yorlar. Pakat müdafaa uğraşıyor. 4 :'::L'mm:,m nw(:a;.;:n’::nnıyı.nı bitt. DE LA Viyanalıların ikinel golünü Şişli Viyanalıları mağlüb etti | Först Visnna açıldı. Şişli yoruldu: Dün, Föret Ylenna oyuncuları yollarda | P*ücenin değişmesine sebeb olamıyof- uykusunluktan, mühtelif sahalarda durma - karşıhktı akınlarla geçmekte.. dan top peşinde koşmaktan yorgun — argın Viyanalıların bir hücumları Anındt sahaya çıktılar. da bitiyor. Şişliller böyle güzel bir fırsatı yakaladı - Şişli: Armanak - Alber, Martyali © lar. Herhalde galib çıkacaklar. Vehap, No - | Şükrü, Arşavi - Dikran, Mikrop, barSuldür ve dalmâa çalışan Mikropdan mü- | bAT. Suldur. rekkeb bir mühacim hatlı muhakkak o be - İsveçli güreşci | Mayısta İstanbulda Türk ceriksiz kaleciyi aldatacaklar.. îkhîîîî:m’:x; gitii leri ile karşılaşacak olan İsvi € E 4 ü Şişli sağdan bir hücum yapıyor. Bu ırmı!:;e*:“emâgx. ğırğzî&ünm lü attı. llann galibleri bu güreşcilerle Buldur fırsattan istifade ederek birinei gı Oyün karşılıklı alınlarla geçiyor. şacaklardır. ğ a Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, butuf ağrı, sızı ve sancıları derhal. dindirir. 1' a)