12 Sayfa *Son Posta,, nın Etrafını fino köpeğinden çoban kırma- sına kadar dört beş köpek sarmıştı. Üstü pejmürde idi. Mevsim, yaz olmasına rağ- men sırtında dirsekleri çıkmış bir palto vardı. Pantalonunun paçaları lime lime olmuştu. Ayakkabılarının yırtık ucların- dan çıplak ayakları gözüküyordu. Etrafını saran köpeklerin havlayışlar Tına ehemmiyet vermiyordu, Hattâ bun- lardan Rus kırması bir köpek işi daha azı tarak biçare adamın paçasına dişlerini eçirdi. Gelen geçen halktan hiç kimse, imiz onun haline merhamet edip ini köpeklerin tasallutundan kur- v düşünmüyor, sadece manzarayı diyorduk. Pantalanunun paçalarına köpeğin, diş- 1 geçirmeğe kadar işi ileri vardırma- bir Lâihza olduğu yerde duraklattı. Kendi kendime: Yarabbi!.. dedim.. meğer fakir ve biçare insanlar, köpeklerin bile maskâara- sı oluyorlarmış. Sırtında son moda bir el- bise, ayaklarında lostrin iskarpinler, bi- zim gözlerimizi kamaştırdığı kadar me- ğer köpeklere de tâzim ve saygı telkin e- diyormuş... Onun duraklamasından bil'istifade ya- nına yaklaştım. Yorgun adam, bir lâhza etrafını kaplıyan duygusuz ve kaygısız halka zehir kadar acı bir nazarla baktı. Ve sonra yırtık paçalarını köpeğin dişle- rinden kurtarmak için bacağını bir iki ke- ve salladı. Bu hareket üzerine köpek geri geri çekilerek daha kuvvetli bir hamle gösterdi. Bu hamle, pantalonun diz ka- paklarma kadar yırtılmasına sebeb oldu. Ayakları gibi bacakları da çıplaktı. Hareketine dikkat ediyordum: Saniye- lerdenberi köpeklerin havlamalarına, sal- dirmalarına ve bu saldırışlara karşı etra- finı kaplıyan insanların kayıdsızlıkları önünde fütursuz duran adam, bir an ge- zi çekildi. sar'alı bir hareketle ayağını kaldırarak «Çenenin ortası budür!.» diye huysuz köpeğin dişlerine bir tekme yer- leştirdi. Tekmeyi yiyen hayvanın, uzun ve acı haykırışlar içinde kuyruğunu bacakları arasına kısarak ve tabanlarını kaldırarak kaçmasile beraber öteki köpeklerin de da- yak yemeden çil yavrusu gibi dağılma- ları bir oldu. Köpekler hem kaçıyorlar, hem de iki adımda bir, kısılmış kulaklı başlarını ar- kalarına çevirerek, peşlerinden kovalanıp koyvalanmadıklarmı araştırıyorlardı. Biçare adam, asla onları kovalamak fikrinde değildi. Maksadı, azami bir ta- bammül göstermiş olduğu bu.köpek sü- Tüsü saldırışına karşı sadece bir müda- fal nefis idi. Onun için, başı önüne eğik, hiçbir şey yapmamış gibi yoluna devam eti Yanına daha fazla yaklaştığım zaman bu simanin yabancı olması şöyle dursun, bilâkis bana pek âşina bir yüz olduğunu anladım. Hafızamı örten zaman ve nisya- Son Posta'nın edebi romanı: Ah, Şu —— — —— Siret Genç onu birakıp gitmişti hal? adamın xüzunde beliren a- önüne geli- Ne müdhiş tesadüftü bu!, Aca- ba Siret sözlerine inanacak mıydı? A- caba aralarında kırılan o güzel ve temiz k eniden canlandırmak kabil ola- ydı?, â, Münir ismindeki o âdi mah- gitmek ve hakaretini başına çal- mak lâzımdı Abla! Korkuyorum! kardeşinin acıklı ne gelerek sördu: — Neden korkuyorsun canım? iğim, niçin öyle fena fena bakıyordun? — Ben mi yavrum? da Bak ben öyle bakıyor muyum? Benim her zamaân başım ağrıyor. — Küçüğüm.. seni komşuya bırakıp iraz sokağa çıkarsam üzülür müsün? — Ânneme mi gideceksin abla? Ü- sesile kendi- Başım ağrıyor SON POST KÖPEKLERİN MASKARASI Yazan: Salâhaddin Enis Bir köpek işi azıtarak biçare adamın paçasına dışterini geçirdi, nın kalın kül tabakalarını karıştırarak bu yüzü onlar arasından meydana çıkar- mağa uğraştım, Ufuktan görünen bir ge- mi, bize doğru yaklaştıkca nasıl tavazzuh eder, nasıl hatları ve şekilleri meydana çıkmağa başlarsa, benim bafızamın en- ginleri içinde de bu yüz, tıbkı o gemi gi- bi, kendisini kaplıyan kül tabakalarından yavaş yavaş silkinerek meydana çıktı. Gayri ihtiyari: — Hikmet!... dim. Perişan adam, bulunduğu yerde bir an durakladı. Şaşkın ve mütereddid nazar- larla etrafına bakındı. Yanına yaklaş- tırn: — Beni tanımadın mı Hikmet?... diye sordum. Yüzüme dikkatle bakarak uzun bir tç geçirdi: «Dilde cemiyeti hatır mı kodu bade sabâ!..» | Diye mırıldandı. Karşımdakinin Hik- met olduğunu bu mısra kadar hiçbir şey | bana isbat edemezdi. Çünkü uzak bir| maziye aid olarak tanıdığım hayalimde- ki Hikmet de tıbkı bunun gibi, söz ara- sında sık sık böyle mısralar. şiirler söy- lerdi. Onunla ilk defa mütareke günlerinde Beşiktaşta Köyiçinde metrük ve mühmel bir meyhanede tanışmıştım. İçkinin u- yuşturucu himayesi altında mütarekenin acı günlerini unutmak, 6 zaman hemen hemen salgın bir ihtiyac halinde idi. Şeh- diye şeslen- Hikmet!... rin caddelerindeki kahvelere kadar, her yer, kafeşantanlara, bar bozuntularına inkılâb etmişti. Bu yerler, işgal ordula- rının eğlenme yerleri idi. Bu itibarla bir kadeh içkide bir katre teselli ve şifa arı- yan Türkler, içmek için daha fazla kenar ve köşelerdeki mütevazı ve sahibi Türk olan meyhaneleri tercih ederlerdi. Hikmet de, hali ve vaktinin çok müşa- id olmasına, hattâ harbden evvel ve harb seneleri akşam içkilerini ya Tokatliyanda, içtiği ————__ 50$ Hayat! yahud Tepebaşı veya Santr: Yazan: Nezihe Muhittin — zülmem... Komşu bana çok iyi bakı- yor.. artık annemi getir abla, — Bir haftaya kadar gelecek.. ne iyi olarak gelecek bilsen! Hasta annesini düşününce gene Mü- nirin yapmış olduğu iyilikleri hatırlı- yarak kızardı, Annesinin, halasının dü- zelen sıhhatlerini, zavallı hasta karde- şinin günlerce süren sevincini hep bu adama borcluydu. Ona hakaret etmeğe dili nasıl varacakı? Hayır, bunu yapa- mazdı. Ona gidip sakin ve kat1 olarak vaziyetini, nişanlı olduğunu, kalbinin amile başkasına verilmiş olduğunu lemek lâzımdı, Celile giyinmeğe başladı. Sofada peyda olan ayak seslerine kulak verdi. Bu, çorabla yürüyen bitişik komşu idi. Celileye derin bir merhamet duyan iyi kalbli kadıncağız: — Kapıyı aralık bırakmışsınız yav- rum - dedi - Celile ihtiyar komşusunu — görünce sevindi: hem halde mütarekeden sonra Beyoğlu sem- tine inmekten dâaima tevakki otmişti. Beşiktaştaki konağında huzur ve istira- hatle içkisini içmek imkânına malik al- duğu halde akşamlari bu kenar meyha- neye uğramağı itiyad edinmişti; kendisi- ne bir gece bunun sebebini sorduğum za- man: — Evde içki içmek beni sıkıyor.. diye cevab vermişti ...Hattâ daha garibi, bu- rada içki içmek bana Beyoğlunun en lüks bir barında içki içmekten daha lezzetli geliyor. Meğer ben, şimdiye kadar ha. yatın yalnız kışrında gezmişim ve me- ğer ömür denilen ezeli mektubun şimdi- ye kadar yalnız zarfını okumuşum. Gerçi burada etrafımızı çevreliyen süslü kadın- lar, saçları briyantinli erkekler yok. Caz yok, saz yok; fakat burada ruha yakın gelen öyle bir sıcaklık var ki, ben bunu sefelerden sonra şimdi anlıyorum. Öm- rümün birçok senelerini geçirdiğim ve kaldırımlarında avuçlar dolusu paralar barcadığım Beyoğlu, memleketimin bu düşkün günlerinde bana, efendisinin bur- nuna doğru ayaklarım uzatarak ona Yorlu iskarpinlerini sildiren fırsat düşkünü bir uşak kadar rezil ve hayasız geliyor. Hikmet, sadece zengin bir adam değil- di, ayni zamanda âli tahsil görmüş bir in- sandı. Mesleği olmadığı halde şiire ve e- debiyata karşı derin bir Ibtilâsı vardı. Mahfuzatı kuvvetli idi. Kafasında binler- ce mısralar yaşıyordu. Önun için sık sık, yerinde ve mevzua müsaid mısralar söy- lerdi. Bazı geceler, yalnız içtiği içki ile iktifa etmez, bir şişe rakı doldurtur. ve onu iç cebine sokarak hesabını görüz ve koluma girerek kalenderane bir ifade ile: — «Haydi artık vuralım postumuzu Hırtimızd, tasadduk edilen bir yere mihman olalım!.... Derdi. Konağında aşcısı, uşakları, hiz- metcisi vesairesi olduğu halde kapıtun a- «Mey - Ne | Zaten ben de şimi haber verecektim. — İşim bitti de yardım etmeğe gel- dim, Ne o hazırlık? Anneciğine mi gi- deceksin? Evet, anneme gidiyorum, Ben ge- linceye kadar siz lütfen küçüğün ya- nında kalır mısınız? — Elbette kalırım.. ne zaman gele- cek hastalarımız? — Belki bir haftaya kadar, — Aman gelsinler kuzum. Evin içi bana öyle bir tuhaf geliyor ki. Yüreği- me dokunuyor. Allah, bir evin büyü- ğünü eksik etmesin.. — Amin.. doğru söylüyorsunuz., çok Büç şey.. — Bâna bak evlâdım.. dilim varmi- yor ama söylemesem de içime derd o- huyor.. benzin çok atmış.. kendini bu kadar kedere kaptırma yavrum.. genç kısmı kedere gelmezi.. — Ne yapayım? Halimizi biliyorsu- nuz.. — Biliyorum, biltyorum ama, ne ça- re?. İş olacağa varır.. rabbim hayırlar yazmış olsun inşallah.. — İnşallah., İhtiyar kadının mütevekkil folsefe- sinden biraz sükünet bulan Celile ha- fifce gülümsedi. Komşu kadın tabakasından bir siga- ra sararak devam etti — Cahilim ama sürdüğüm bu uzun 1938 yılı ilk üç ayı zarfında Mnmn Timanına şu idhalât yapılratştır. Alman yadan gübre: 6081 kilo 498 lira, Yu - nanistandan gübre: 2060 kilo 122 lira, Filistinden ham deri: 6750 kilo 3250 lira, Flipinden ham deri: 6812 — kilo 3994 lira, Kıbrıstan ham deri: 4192 ki- lo 1591 lira, Mısırdân ham deri 12,251 kilo 7838 lira, Almanyadan makine ka- yışı 2565 kile 6950 Hira, İsveçten ma - kine kayışı: 412 kilo 1200 lira, Maca - ristandan makine kayışı: 198 kilo 661 lira, Almanyadan sırım: 54 kilo 20 li - ra, Almanyadan yün iplik — 504 kilo 1086 Jira, Bunlardan başka Fransa — ve diğer memleketlerden muhtelif maddeler id- hal edilmiştir. İlk üç ay içinde idhal e- dilen maddeler 29,941,583 — kilodür. Bunların kıymetleri 2,273,944 lira tut- maktadır. İnşiltereye tütün satacağız Bir müddettenberi Avrupada inhi - sar mamulâtı satışları üzerinde tedkik ve temaslar yapmakta olan İnhisarlar Umum Müdürü Midhat Yenel bu ay so- nunda şehrimize dönecektir. Londrada bulunmakta olan Umum Müdür İngil- terede bazı anlaşmalar yapmağa mu - vaffak olmuştur. Yıllardanberi yalnız müstemlekelerinin yetiştirdiği tütün - leri istihlâk eden İngilterede İnhisar - lar umum müdürünün yapuğı anlaş - malara tütün ihracatımız noktasından hususi bir ehemmiyet verilmektedir. Yerıı anlaşmaya göre bu yıldan iti- baren lnbmem piyasasına mühim mik- darda tütün satılacak, diğer taraftan İngilterede Türk sigaralarının satılma- sı için teşkilât vücude getirilecektir. Barsak fiatları yükseliyor Bir müddettenberi hareketsiz duran barsak piyasasında Almanya ve Ame- rikadan vaki istekler neticesinde son zamanlarda ehemmiyetli — bir faaliyet göze çarpmaktadır. Şimdiki halde Alman firmalarının mahtarını cebinde bulundurur ve onu tıb- kı sizin ve benim gibi bizzat açmaktan zevk duyardı. * 17-18 sene evvelki refah dolu bir hayat- tan sanra bugün köpeklerin bile kendisi- ni havlıyarak kovaladığı bu adamı, bu e- lim mevkle düşürmeğe ne sebeb olmuş- tu? Bunu, ona sormak cesaretini kendim- de bulamadım; o beni tanıyarak: — Görüyorsun ya, dedi.. senelerden sonra köpeklerin bile maskarası olduk: Birkaç gün evvel hastaneden çıktım. Şim- di bir tarafımı bularak Darülâcezeye gi- diyorum. ömrün tecrübeleri var.. gün güne hiç uymaz! Bugün hıçkırık, yarın kahka- ha, Hiçbir şeye , güvenmeğe değmez kızım.. seni böyle gördükce içim pa- ramparça oluyor. Komşu demek yarı ana demektir. Sigarasından derin bir ndeı çekip göz pınarında biriken yaşı kıza göster- meden parmağile silerek kalktı: — Aşağı inip bulaşıkları yıkıyayım. 'Taşlığı sileyim, Sonra da yukarı çıkıp, sen gelinceye kadar oğluma masallar söyliyeyim.. ama ben işlerimi bitirin- ceye kadar uslu olur, emi tontonum?, Komşu kadıncağızın sıcak ve sevim- N varlığı evin kasvetli atmosferini ha- fifletmiş gibiydi. Demindenberi mah- zun mahzun bir köşeye büzülerek ab- lasına bakan hasta çocuk neş'elenmiş- tiz — Ablacığım acaba Keloğlan masa- lını mı söyliyecek? — Kim bilir, belki de Billür Köşk'ü söyler. — Ben onu biliyorum.. keşki yeni bir masal söylese. — Belki de yeni bir masal söyler.. sen cumbadan sokağa bak, eğlen.. kar- nın acıkınca bak burada bir bardak sütle bir yumurta var, onları ye.. ben işlerimi bitirince koşa koşa gelirim.. belki Siret ağabeyini de beraber getiri- rüm. Bu akşam hep beraber kamşunun teklif fatları daha müsaiddir. Ekstra mal koyun barsağı — için vasati 40-45, birinci mallar 34-36, ikinciler 30 ku - ruştur. Şehrimizden Çekoslovakyaya da bir kaç parti mal ihrac edilmiştir., İzmir fuarına iştirak edecek firmaların yer temennisi İzmir beynelmilel fuarına iştirak e- decek firmalardan bazıları geçen sene kendilerine ayrılan pavyanların bu yıl da verilmesi için alâkadarlara müraca- atta bulunmuşlardır. Bu firmalar ev - velce kiraladıkları pavyonlarda mas raf yaparak tesisat vücude getirdikleri- ni ileri sürdükleri gibi sergiyi gezenle- rin kendi firmalarını muayyen yerler- de daha kolaylıkla seçebileceklerini de bildirmişlerdir. 938 fuar teşkilâtına aykırı gelmediği takdirde pavyonların tercihan evvelce kiralayan firmalara kiralanması ten - sib edilmiştir. Anason istihsali arttırılacak İçki sarfiyatı son zamanlarda arttı- ğı için İnhisar İdaresinin anason ihti - yacı da tezayüd etmiştir. İdare bu yüz- den yabancı memleketlerden — anason almağa mecbur kalmakta ve bu hal ha- rice fazla döviz çıkmasına sebeb ol - maktadır. Memleketimizin muhtelif mıntaka - larında anason ziraatine girişilmesi hak kında alâkadarlara öğüdler verilmiş - tir. Ziraatcileri teşvik için beş bin ki - lo anason tohumu parasız olarak dağı - tılacaktır. Makara satıcılarının NAZARI DiKKATiNE İslanbul ve taşrada Rus makarası sa- tanlar İstanbulda — Asmaaltında 12 nu- marada Rus Makarası Umum Satış De- posuna müracaatları menfaatleri iktiza- sıdır. Fiyatları öğrenilmesi ehemmiyetle rica olunur. (1059) Elimi cebime götürdüğümü görmüş ve- ya hissetmiş olacak ki: — Biraz hava almak için oraya kadar yayan gitmeği, tramvaya binmeğe tercih ettim, Demek suretile mecalsizliğine ve sefa- letine rağmen en küçük ve naçiz bir yar- dımı bile kabul etmeği nefsine giran bul- muştu. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Saat Yazan: Peter Fabrizlus Çeviren: İbrahim Hoyi gramofonunu çalarız olmaz mı canım? Celilenin lâkırdısı boğazına - tıkıldı. Aşağıda kalınlı inceli bir sesler, bir gü- rültüler vardı.. komşu kadın telâşlı bir sesle: — Celile hanım, Celile hanım - diye bağırıyor, kalın bir erkek sesile fotinli ayak patırdıları taşlıktan merdivenlere ilerliyordu. Mektubu çantasına koyma- Ra vakit bulamadan Celile şaşkın ve şuursuz dışarı fırlayınca sofada, son bâ- samağı çıkan Münirle karşılaştılar!. E- vet, Münir! Rüya değildi bu! Münir, Münir Bey.. azametli, mağrur Münir Bey! Buraya kadar gelmişti!. Sankdı, alışık olduğu bir bendeşinin evinde bü” lunuyormuş gibi küstah ve pervasızdı.. Celile kendini kaybetmiş, beyni altüst olmuştu.. olanca sesile haykırdı: — Siz! Siz hal! Münirin yüzündeki tikler bir fırtın koparıyordu. Sesi hiddetten çatal çai çıkıyardü: — Evet.. benim, ben!.. Şaşacak ne Vaf bunda? — Siz! Burada.. benim evimde!! N€ arıyorsunuz burada? Münirin sesi daha kısılmış, daha bü” Buklaşmıştı: — Ne mi arıyorum? O mahalle çaP” kınını, benim mektubumu alan o iti 4” rıyorum!.. 'Aarkam var)