— Smith, sen burada, be... Kaç, yıldır. birbirimizi görmedik. Kaç yıl.. Kalkacak geminin kaptanı arkadaşı « nin bu sözlerini kaba ve sert bir tavırla kesti: — Geçmişi açma şimdi. Ne istemiye geldin benden Joe? — Hiç bir şey. Ben senin bu geminin kaptanı olduğunu bile bilmiyordum. Oğ- lum burada üçüncü süvari. Bugün ilk deniz seferine çıkıyor. Hem bindiği ge- miyi, hem de kaptanını görmek istemiş- tim. — Bu kadar meraklı isen onu kendi gemine neye almadın? Benim çene çal- x]:umya pek vaktim yok. İşim başımdan aş- Joc, ben oğluma karşı fazla zayıf dav- ranırım diye yanıma almadım, diyecek- ti Fakat karşısındakinin bu zâfla eğle- neceğini bildiği için sustu. Kaptan Smith iri yarı, kaba saba bir adam. Keskin bakışlı, gözlerinde yarı ke- dere, yarı kine benzer bir ateş var. Bu z kurdu vaktile aralarından su n iki arkadaştılar.. İkisi de ayni sevdi. Genç kız,Smithi istemedi. ile evlendi. Smith bunu, sevdiği kı- kadaşının zorla elinden kaptığı şek- e kabul etti. Arkadaşına kin bağladı. Joenin karısı, bugün genç bir gemici olan, oğlunu rurken öldü. Buna rağmen iki arkadaş birbirlerini bir daha gör - l diler. Bu tuhaf tesadüf olma- vakit istemiyeceklerdi de... * Kaptan Joe cevab vermeden Smithin | yanından ayrıldı. Oğlunun kamarasına uğradı. Orada bu güzel, genç delikanlile bir kaç dakika konuşup vedalaştı. O gün Joe de kendi vapurile yola çıkı- . Hava fırtınalıydı. Oğlunun ilk ğunu epeyce zahmetli geçireceği- du. Fakat üzülmüyordu. De - nizci, fırtına ile dövüşe dövüşe yetişirdi. | Bahusus Smith mükemmel bir kaptandı. | Hor iki gemi de yola çıktılar, gözden kayboldular. sa hiç b * Fırtına arttıkça artıyordu. Joenin ge- i larla boğuşuyor. Joe kaptan sünde. Bütün dikkati ağır vazife- sinde. Yüzünde endişeye benzer hiç bir | yeni bir işaret görüldü: Zavailı baba, gürel yavrusunu getiren se ndalın ıçığında sanki kendirindek geçmişti sandallar parçalandı. Kaptan köprüsü kaşmen yıkıldı. * Altı saat sonra Smith gemisi belki ya- kınlardadır diye fişekle işaret verdiler. Ve oradan şu cevabı aldılar. — Kayığınız var mı? Biz mi yollıya - lım? — Bütün kayıklar parçalandı. — İlk kayığı yolluyorum Bu son İşaret gemideki yirmi beş ge - miciye derin bir ümid verdi. di. Orada, güve yandı. Denize doğru kaymıya başladı. Sandalı indiriyorlardı. Fakat parıltı birdenbire söndü. Gemiden şu haber geldi ık indirilirken parçalardı. İkin- d griyle tayfalardan bir kaçı, ağır yaralı. Başka kayık yollıyamıyacağım. Bütün ümidler söndü. Kaptan Joenin yüreğine bir ateş düştü. İkincı süvari ya- ralı. Ya oğlu! Bu sırada imdad gemisinde — Oğlunuz ikinci kayıkla yardımınıza koşmak istiyor. Bırakayım mı? Yoksa fırtınanın dinmesini mi beklersiniz? Yirmi beş insan birden sevinçle bağrış- mıya başladılar. Bu, kaptan Joenin yü - reğini öre derin bir gururla k'b“""*ı Fakat böyle azgın bir fırtınada genç ve tecrübesiz oğlu ne yapabilirdi? Gururu | birdenbire bir hiddete döndü. Kaptan BON. POSTA SİHİRLİ GÖZ Pudra renkle- rinde inkılâb Bu yeni ve Sihrâmiz Renkleri MECCANEN tecrübe ediniz. Sandal önce usta bir gemici elinde gibi flerledi. Fakat birdenbire batacak gibi oldu. Kurtarıcı gemi onu korumak vazi - yetini bırakmış, burnunu başka yana çe- virmişti. Ne oluyordu? Smith gibi eski bir deniz kurdu indirdiği| sandalı nasıl koaruyacağını unutmuş muydu? Gemisi- ne neye bu yanlış manevrayı yaptırıyor- du? Zavallı baba bir yandan ıhıırolıun' Smith, evlâdımı batıracaksın» diye söy- leniyor: Bir yandan da: Tornistan, yavaş yavaş tornistan! İşaretini veriyordu. Smithden hiç bir | cevab gelmedi. Fakat gemisi ağır ağır es- | ki vaziyetine dönmeğe başladı, O zaman Joe yeniden kaptan köprüsüne — koştu. | Kayık yaklaşıyordu. Tehlikeyi atlatmış- tı artık. Zavallı baba, güzel yavrusunu getiren sandalın ışığında, sanki kendin -| Ne rüzgârın, ne durduğu yere saldıran suların farkında idi. Bir - denbire müdhiş bir dalga sesi, korkunç bir çatırdı duyuldu. Kırılan bir direk| düştü.. Kaptan Joe yere yuvarlandı. Tayfalar koşup onu kaldırdılar. Ce - miye ulaşan can kurtaran sandelına at- | tılar, Ön kadında dokuzu tenlerine uy- mıyan bir vTenkte pudra kul- lanırlar ve yüzleri sun'? «mak- yaj görmüş» bir şekil aldıkları gi- bi yaşlarından fazla ihtiyarlamış görünürler, Yeni icad edilen şaya- nı hayret «Chromoseope» maki - nesi, pudra renklerinde bir inkı- lâp yaptığı gibi sihirli bir göz, mevcudiyetinden bile şüphe ede- ceğiniz nisbette pudra renkleri a- rasındaki ahengi ifşa etmiştir ki, bu Tokalon müessesesi kimya- Rerlerine bir çok tabil renkleri esaslı bir tarzda mezcetmek im- kânını vermiştir. Artık yüzünüz - de plükalar halinde yapışan adi günden Tokalon pudrasının sihi” miz renklerini tecrübe ediniz. YÜ” zünüzün bir tarafına bir renk V& diğer tarafıma da başka renk bif pudra sürünüz ve cildinize hangf si daha uygun geldiğini gön'nı, Bu yeni pudrayı kullanarak cazib sehhar ve adetâ tabil bir gü: temin ediniz. den geçmişti Posta, ambalâj vesair masarife karşılık olarak İstanbul 622 posta kutusu adresine (T. S. 7) rumuzile 12 kuruşluk pul gönderdiğinizde size hususi modelde bir kutu pudra ile muh- telif renklerde nümunelik 4 ufak paket pudru gönderilecek- tir. Mektubunuzda her vakit kullandığınız pudranın rengini * de bildirmeği unutmayınız. Kendine geldiği zaman başucunda Smithi buldu. O kaba saba, halinden u- mulmıyacak bir anne şefkatile üstüne e- Bilmişti. şey yok. O, böyle kaç fırtınayı savmıştı. | Smith ne taş yürekli insandı ki onu hu: — Kurtuldunuz Joe, Hepiniz kurtuldu- Fakat bu sefer aksine makinede bir bozukluk oldu. Tamir en'az on iki saat i. On iki saat bu daiğaların key- t kalmak muhakkak, batmâak de. | Derhal etraftan telsizle tmdad is-. tendi. | Bu haberi en yakın yerden, ilk alan gemi, kauptan Smithinki oldu. O da altı saatten önce kaza yerine ulaşamıyacak- anlık bastı. Makinesi bozulan ge- larla dövüle dövüle bir yana ya: tıkça yattı. Sular içeriyi basmaya başla- | dı. Telsiz dairesi bozuldu. Can kurtıranl “Son Posta ,, nın edeııııll: 33 VA dlara bırakmayı düşünüyordu. Hiç dur- | |madan hemen: «Yollamayın. Fırtınanın dinmesin! bekliyeceğiz. diye işaret vere- | cekki. Birdenbire kulaklarına deminki sevinç haykırmaları geldi. Beklemek, bu yirmi beş insamı bile bile sulara bırak - mak demek olacaktı. Deniz kurdu hiç tereddüd etmeden şu işareti yolladı: — Bekliyemeyiz. Yollayın gelsin. Smith gemisinde gene soluk bir ışık | yandı. Ve yavaş yavaş denize doğru kay- | dı. Kaptan Joe heyecan ve endişeden taş kesilmiş gibi gözlerini hiç kırpmadan bu ışığa dikti : omanı | Bir Gen ç .. İn son romanı çıktı mı? rın akşam hazır olacak efen-|rudan doğruya kütübhanenin sahibile 'sık sık kuraya uğradığım için ona yaz- dim.. sizin için bir tane ayırırım. Ve Selma, yanında ona yardım edeni Fikri efendi ve iki satıcile birlikte bir müşteriden ötekisine giderek hepsine cevab veriyordu. Kendisi için ideal bir iş olan kütübhanesinde çalışırken ba- şinin adet dağının zirvesine erişmiş olduğunu sanıyordu. Selma kasası baş du. Bir gölgenin yaklaştığını görerek başını kaldırdı. Bu, her zaman yanında te kütübhane- gazete ve kitab alan otuz otuz şlâarında kibar ve yakışıklı bir Bir şey mi istediniz efendim? Uzaklardan geliyormuş gibi kalınca ve ağır bir erkek sesi çevab verdi: — Bazı hukuk kitabları sipariş etmek istiyorum; kimle müracaat edeceğim kü- Çük hanım? — Bana söyleyiniz kaydedeyim efen- “5rn Kızın R —) Muazzez Tahsin Berkand — Siparişim mühim olduğu için :ioğ-I görüşmeği tercih ederim. Yüzüne dikkatle ve belki de ısrarla bakan gözlerin karşısında, bi i bu kocaman kitabevinin sa nu söylemekten çekiniyorm du; fakat bu çekingenlik rüzgüârını ça- bucak yenerek cevab verdi: — Buranın sahibi benim efendim. — Siz mi? — Evet. Selma onun dudaklarının alay edi- yormuş gibi titrediğini zannettiğinden hafifce kızardı fakat hemen soğukkan- lılığını bularak müşterinin yüzüne sü- künetle baktı. Esasen o da tekrar ağır tavrını almıştı. — Siparişiniz nedir efendim? Karşısındaki adam elindeki listeyi a- ğır ağır uzattı. — Tediye şartlarınızı lütfen söyler misiniz? — Siparişlerin yarısını peşin alırız. Fakat bunlar yabancı dilden ve İsviç- reden getirtilecek kitablar olduğundan nuz. Bizim gemidesiniz. Smith, yanlış manevran beni çıldır . tacaktı. Az kalsın oğlumu batıracaktın. — Üzülme Joe oğlun sapasağlam. Va - pürun yanlış manevrası beni de senin ka- dar korkuttu. Çünkü, sandaldaki bendim. Kendim sandala indim. Onu vapurda be- nim yerime bıraktım, Biliyotsun ya İkin- ci kaptan yaralanmıştı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bir liraya Yazan: İsmet Hulüsi NEVROZİiN Baş, diş, nezle, grip, romalizma ve bütün ağrılarınızı keser. İcabında günde üç kaşe alınabilir. fiatlarını tam olarak bilmediğimiz için|den anlaşılan bu çocuğun çok zeki ve| Bunu düşündüğü günden sonrü şimdilik istediğiniz kadar bir pey bıra-| uyanık gözleri vardı. Selma onu ilk de-|liseli için Selma âdeta bir abla, Ü" kabilirsiniz. Kitablar gelince üst tarafı-|fa kitabların dizili durduğu bir masa|mi olmuştu. Onun bütün okumlxj ni iniz, Adresinizi söyler misiniz? |önünde görmüş ve bir şey almak iste-| yacını tatmin ediyor, hattâ bazali Sipariş bana aid değildir, Anka-|diğini zannederek ona yaklaşmıştı. Fa- |terilerin bıraktığı gazete ve mecili rada bir dostum içindir. Lütfen onun ad|kat 9, çekingen ve biraz da korkak bir|rı ona veriyordu. Çocuğun onlari resini kaydediniz: Yenişehirde Avukat | tavırla: şünün üstüne basarak koşa koş./ Ahmed Bey, telefon numarasını da ve-| — Kitablara bakıyordum; bir şey a-|haneden çıkması, gözlerine yaş zeyim, belki lâzım olur; maamafih ben|lacak değilim.. diyerek uzaklaşmıştı. |cek kadar Selmaya dokunuyordu. Ertesi günü ve ondan sonra bu genç| Alakadar olduğu başka bir Mü f;"""b" '*; gün l“';:“ "Ş“;i': x si de yakışıklı, fakat mağrur bir almadan kitablara bakıyor, bazan bir| oK Uzun boylu, geniş omuzlu alatak kesil iş sayfaları a- şişmanca olduğu halde zarif BW rasından okumağa çalışıyordu. Selma bi l'.,rığîç :loktor :;*k .ııkğ:ızete v bir gün onun güzel bir cildi sevgiyle ok-|»ayna çert yürüyüşüne bakmmtk Hlten BİĞL k hoşlanırdı. Hatlâ bir iki delki Yavaş yavaş bu çocukla aralarında SK Boğlna T C S ğ ü Jostluk bir kitab verirken veyahud baş' îî'âvîğîü;nu; ol p;ey: :ı'; sattığı bir kitabın parasını onı?" İkendisine istediği bir kitabı vererek sa-| XCf askerin küçük mavi g lona gönderiyor ve onun okumasına dunı ai $ çi ,gömülerek dünyayı unutmuş gibi dal- g:: ;ür..o doğrudan doğruya $ ması Selmaya tatlı bir zevk veriyordu. sine hitab eı;lerek almanc:ınhir met z kitabların parasını her zaman peşin ve-| Aralarında hususi bir söz geçmeden aya abone olmak istediğini söy! ren ve hiçbir gazeteye abone olmıyan|cnun fakir olduğunu ve kitaba hasret Belma onun kumanda etmeğe bir müşteriye ismini sormak fırsatı bir|çektiğini anlamış ve kendi başının için- izesinin biraz yert ve oloritez daha güç ele geçerdi. de oı;:ırd:n:: hazırîh. ü de çok "’—’Ğ':";î“'kok“â:d;“ çiki v benim GRAME Üğ- rak kendi keni Kütübhaneye gelenler arasında Sel-|hasız büyüyor ve benimki gibi bir mü- :â:::âân manın sevimli bulduğu ve uzaktan alâ-|diresi olmadığı için mahrumiyet içinde| ” — Buna benziyen bir kocafi Y kadar olduğu birkaç kişi vardı. Bunlar-İyaşıyor; benim piyanoyu sevdiğim gibi yalnız sesinin kuvvetile beni bül dan biri on beş on altı yaşlarında bir li-|o da kitabları seviyor ve onlara yakın | «k çocuk gibi iradesiz ve zayıf bir | se talebesi idi. Fakir olduğu kıyafetin-|olmak ihtiyacımı duyuyot. a gevi — Arkaşı mağa ve telefon etmeğe hacet kalmıya- cak sanırım. Müşteri gittikten sonra Selma arka- sından bakarak düşündü: Bu, dört ay- lık kitabellığının ilk mühim işi idi ve bu siparişi, kibar tavırları ve nezaketi ile hem satıcı hanımların, hem de ken- f | ' Bu sevimli adamın ismini sorma- Ba cesaret edemediğine canı sıkıldı. Keşki ona: — Lütfen kendi adresinizi veriniz; kitablar gelince size bildiririz.. deseydi. Fakat artık iş işden geçmişti. Aldığı