2 İkincikânım SÖN 'POSTA KU nnn İi re e eÜ Ti T RlŞaeeelii B llli Dtiales 15 eleme,. kı Yeni ve o!g,. Ve Prenses Jüllana tlemenk halkının kulağı kiriş- te, top sesi bekliyor. Bütün du- *P ayni sual dolaşıyor: 'lhı.E ti Ş Paj * Rmenk veri bileöie; fik velinhdi Prenses Jüliana ha- Bcek Ve 'Se dünyaya bir çocuk ge- hei hu 49 Sabirsizlikla beklenen top ses- Ud hâdisenin müjdecisi ola- £ Pel ! ı“ııı,, .irık bir an'ane halini almıştır: İ ıtıı,:"'" Varisi doğdu mu 101 pa. Ü üi * Varis kız ise 15 pare ile ikti- nen) Mündeğir e Sabırsizlik şiddetli, merak y Ü memleket, hepsi de .:ıllh Olmak şartile üç tane kra- ıl.'.,—ı âsrınm yarısından — çok Y in hükümdarların idaresi &diyor "d.l Şikâyetçi değildir, amma £ z O n ÇK tarihinde bir genç kız.. Whumna!ıvgmnx. k Mektub ılııqtı refikası n"—îı.;:“'l. iz prensesim, bu- isterdim, — eğer M““Nınıçoımemnun inması bitince prenses: ah Üçüncü Guillaum'un beni memnun eder, dedi, bir şekilde gülümsediler. ğ;ı TE FE İl gP r H T0 y ifE | sıl £ £ £ y çi ? T; £ ilsiz A olmuştu, | Altes Emma-Wi Besi mi işiteceğiz, yoksa 105 | — Sir (*) iki çocuğunuz var, onların yanında ben gasıb mevkiine girmiş ol. maz mıyım? Kral hazin bir tebessüm geçirdi, çocuk. larının biri Pariste sefih bir hayat geçi- riyordu, ikincisi hastaydı, Holanda tah- dından uzaklaştırılmıştı. Bu muhaverenin neticesi olarak Fele- menk gazeteleri 30 eylül 1878 tarfhinde Şşu ilânı yazdılar: «— Dün Arolsen şatosunda Majeste ü- çüncü Guillaum ile Altes Waldeck-Pyr- mond prensi ve Nassaus prensesinin kızi heresa'nın ni Yeni kraliçe Emma halkın kalbini pek çabuk kazandı ve bir yıl sonra millet, tahta bir varis doğduğunu snlatan top seslerini dinledi: On iki, ön üç, on dört, on beş ve o kadar... 16 ncı taraka işitil- medi. Orany-Nassaus ailesi bir kızla çi- çek ver du, adına Wühelmin dediler. Yral 1888 ında öldü ve o yaşında bulunan bu kız min kraliçe ilân edildi. İki büyük kraliçe.. Kraliçenin çocukluğu zamanında niya- beti annesi kraliçe Emma der'uhte Felemenk bir kadın idaresini tarihine ilk defa kaydı du: Bazılarının korktul ları bu tecrübe bir zafer oldu: Kraliçe Emma siyasi mey'uli lür bir seziş ile der'uhte takbel kr: bir H yetleri ender görü- ti, üstelik üzerine verdi. Ya ide vazileyi öğretirken fazla sıkarak gayesini tecavüz ettiği bile söylenir, Bir örnek söyliyelim: Bir gün kraliçenin Kraliçe Emma Kimdir 0? diye sordu. Küçük bir ses, amma tereddüdsüz, hâ- kim bir ses cevab verdi: — Holanda kraliçesi! Annesi kraliçe Emma; — Holanda kraliçesi mi? Ben bugün için Holanda kraliçesini davet etmedim, dedi. Küçük ses bir saniye durdu, sonra kapı tekrar tıkırdadı ve küçük ses tekrar işitildi: — Anneciğim ben Wilhelmin, müsaade eder misiniz, içeri gireyim? * Kraliçe Wilhelminin saltanatı Holanda tarihinin en parlak sayfalarını işgal eder, hem kendisini milletine aşkla sevdirme- si, hem de muvaffak olması itibarile, Kraliçe Wilhelmin tahta geçişinden az sonra Berlin sarayı tarafından davet edil. mişti. O zaman 1890 birinciteşrin ayı idi. Şerefine Potsdamda büyük merasim ya- pıldi, mühteşem bir balo verildi ve ken- disine hassa alayının asil zabitleri tak- kapısı — tikırdadı. (*) Avrapalılar hükümdara hitah eder- Terken Majeste dedikleri gibi Sir de derler. W ğ '_ü' Holandalılar sev'nç günlerinde evlerinin önünü yapma - leylekler ile tüslerler: İşte size bir genç kız ki bu en'aneyi yüşatmıya hazırlanmakla meşguldür Bütün Felemenk iki rakamla meşgul ! T mi, yoksa 101 mi? rx—_ CAİ Yarım asırdanberi kadın hükümdarlar tarafından idare ediliyor. Halk '_—'ı(i hükümdarlarından memnundur. Fakat bu memnuniyet, gene bir kadın lı:ıhdı'n yakında doğuracağı çocuğun kız mı, oğları mı olacağını merak etme- Onüne xgçemı'yor_ Kız olurşa 75' oğlan olursa 701 top atılacak. Bütün Memleket pek yakında duyulacak olan top seslerini saymıya hazırlanıyor. Kraliçe Wilhelmin dim edildi. Bu zabitlerden bir tanı liçeye fevkalâde mümtaz görünm amma adını unuttu. Balo gecesinin sa hi emir zabitine bu zabitin şeklini tarif etti: Bu zabit Dük Henri-Meklenburg- Sverin'd Kraliçenin emir zabiti birkaç gün son- ra bu zabiti gördü: — K liçe Wilhelmin bir av eğlencesi | tertib bu eğlencede bulurma ter misiniz? dedi. Delikanlhı dâ kraliçenin sihirli tesiri al. tındaydı, bittabi kabul etti ve kraliçe memleketine döndüklen sonra iİki genç arasında birçok mektublar gidip geldi ve nihayet aşktan, bağlantıdan bahsedildi. İzdivaç ta gecikmeden geldi. Tarihi 5 şu- | bat 1901 dir. Jüliana'nın doğuşu 8 yıl sonra Holandada tekrar top tara- | keleri işitildi. Millet saydı: 12, 13, 14, 15. | Ve gene o kadar, 16 ncı tarake işitil- | veliahd gene bir kız çıkmıştı. Prenses Jüliana da annesinin gördüğü ihtimamla | büyütüldü. Lochi Van Büren gibi müs- | tear bir isimle liseyi bitirdi, üniversite—ı ye girdi, üniversite mahallesinde yaşadı, “İyardır. Birisinin cüzdanını aşırdık eee 22z ü Sayla '7 * -- z “ Ben bir tımarhane kaçkınıyım!,, “ Londrada bir hırsız kumpanyası kurduml!,, Beynelmilel yankesici Hilminin tiımarhanede bizzat naklettiği şayanı dikkat macera Röportajı yapan: Faruk Küçük (Tercüme ve irtibas hakkı mahfusdurl -— S0 - Meşhur Yunanlı yankesici Vafladis. Hattâ mütareke senelerinde iki sene kadar da İstanbulda çalışmıştı. Bizim bir çok arkadaşları tanıyordu. O da benim Eibi Paris sergisine gelmişti. O da Pierre Vignaud ile karşılaşmıştı. O da on gün- dür hazır yiyordu. — Peki dedim, ne yapalım? Burada ha- yır yok. Seninle bir kumpanya yapıp bir volta yapalım. Sonra Belçikaya, yahud Almanyaya geçeriz — Seninle bir vole çevirelim. Fakat Belçikaya, Almanyaya değil, Londraya gidelim. Benlm de gözlerim seninki gibi açıldı: — Londra mı? dedim, Allah etmesin, enseleniriz. Güldü: — Yok, dedi.. orası iyidir. Paralarımızı hesabladık. Yol parasma yetişmiyordu. Gece çıkıp bir vole yapmağa karar ver- dik. Hesabları gördük. Dışarı fırladık... Ben kendimi tecrübeli zannederdim. O benden çok usta imiş... — Büyük barların birine gidelim. O- rada yaparız, teklifime: — Sen abdalsın, cevabını verdi. Ora- larda derhal enseleniriz. gidelim. Orada Havre giden 8€ derhal trene atlar tüyeriz.. Piyango, suratı domatese benziyen bir Amerikalıya çarptı. Adamcağızın cüzda- nını Vafiadis aşırdı. Bana aktarma etti. Ben anda muhteviyatını ce- be 1 da attım. risinde 430 & lar varmış. Paylaştık. Ertesi gün erken- den Kaleye giden irene ailadık. Kaleye, oradan da Londraya çıktık., Doğrusunu söylemek lâzım gelirse Landrayı sevmedim, pis şehir... Hava hep kapanık, sisli, bir tuhaf vesselâm... Orada evvelce Vafyadisin tanıdığı orta halli bir pansiyona İndik.. Söylemeğe hacet var mı, bilmem, bende kılık kıyafet yerinde. Önce isti- de garın hel |vahat ettik.. ertesi günü faaliyele karar verdik. Vafyadis bana izahat veriyordu: — Bugün yarın pek iş olmaz. Çünkü pazartesi olur, O gün öğleden sonra |kayvanat bahçesi yarı ücretle açıktır. | Bütün orta sınıf halk oradadır. İyi iş o- lur. Şimdi sokağa çıkacağız. Ben atak- lar, sana zula ederim.. sen saklarsın.. Ne ise Allah bereket versin, ©o gün do- Gard du Nord'a | Muharririn Tımarhanede çekilmiş resimlerinden biri danları boşalttık.. parçaladık, çıktık. Ayrı ayrı lâğımlara attık. İşler iyi gidiyordu. Ne yapayım ki | zim arkadaş bir karıya tutuldu. Arka- sından kalktı, tekrâar Fransaya döndü. Ben kaldım Londrada yalnız. ndüm, taşındım, ke başıma k bir kumpanya kurmağa karar im. Eşasen Londradaki dört beş misafirliğimde şehri, iyice öğren- ştim. Aza kanaat etmek şarti ,Hada beş altı sene bile iş y Arkadaşım doğru sö; 5 etmiyarlardı. r kadar hakkımda en ufak bir şübhe bile olmamıştı. Mahallenin komiseri bile bana selâm veriyordu. Komşular, pan- siyon sakinleri, beni ölen karısını unut- |mak için devriâğlem seyahatine — çıkıp |Londrada oturan zengince bir Türk zannediyorlardı. Hayatım gayet muntazamdı. Çok içki içmiyor, fazla sarfiyat yapmıyor, ak- şamları muntazaman aynı saatte oda- |ma gelip, sabahları aynı saatte odam- dan çıkıyordum. Haftada iki gece sine- maya gidiyordum. Sözü uzatmıyalım, evet, büyük bir kumpanya yapacaktım. Fakat arkadaş- medi. Bir prenses dağmuştu. Adına Jüli- | bugün cumartesi, yarın pazar.. dışarıda ,,, kuradan seçmek - İstemiyordum. ana dediler. Müstakbel hükümdar, lâhik P© bulursak, onunla iktifa ederiz. Asıl <. 4; . kadar da Vafyadis'den başka kimseye açılmamıştım. Şimdiden sonra da açılmak işime gelmiyordu. Gerçi |burada birkaç Balkanlı yankesici var- dı. Vafyadis onları bana uzaktan gös- termişti. Fakat bunların Londra poli- evinden üniversiteye yYaya gidip geldi, (kuz kişiden 55 İngiliz lirası kadar arak- sinde sabıkaları vardı. Kimi getireyim, hava yağmurlu ise taksiye değil, tram- | vaya bindi. Üniversiteyi bitirdikterf sonra geçirdi- Bi aşk romanı henüz hatırlarda olacaktır. Prens Bernar-Lip ile sevişti, evlendi. Holanda ayni ailenin üçüncü kadın hükümdar namzedi olan müstakbel kra- liçesine candan âşık. tır, fakat gene merak- la bekliyor: — Yoldaki bebek kız mıdır, oğlan mi? Bunu top tarake- lerinin 15 i geçtiğini işittiği zaman anlıya- caktır! Doğum günü yakım.. Bu yazımızı bitiri- yorduk ki Anadolu Ajansının tebliğ etti- Bi bir telgraf habe- rinde Prenses Jülis- na'nın bebeğinin iki aya kadar beklendiği- ni okuduk. Bir yan- Hşhk olacak sanıyo- ruz. Doğum tarihi aha yakındır, 2 haf- ta, belki 2 gün ola: caktır. ladık. Cüzdarllarda İparaları az görü hayret ettim, Vafyadise sordum: — Biz hep fakirleri soymuşuz. Bak- sana, en kabadayısının cebinde 6 İngi- liz çıkıyor.. nce — Onlar zengindir. Fakat üzerlerin- de fazla para taşımazlar.. çek kullanır- lar., sonra bu daha tehlikesiz.. Ertesi gün de at yarışlarına gmık.l Orada iş biraz daha iyi oldu. 90 sterlin kadar tırtıkladık. Daha ertesi gün, yani pazarlesi günü öğleden sonra gene hayvanat bahçesine gittik.. Yolda bana sık sık tembih ediyordu: — Ben aşıracağım, sana vereceğim. ,|Cüzdanların içini boşaltıp atmağa kalk- Paralar cüzdanlarla beraber kalsın. Dışarı çıkınca lâğıma atarız. — Cüzdanları nasıl üstümde taşırım. Enselenirsek? Parası çalınan şikâyet etmez mi?.. — Ondan korkma. Herif kendisine enayı dedirttirecek kadar enayi mi?.. Ne ise, o gün hasılât iyi oldu. 25 cüz- dan bizim cebe girdi. Caketin, palto- nun, pantalonların cebleri hep doldu.. 26 ncı cüzdanda: — Artık yeter, dedim. Cüzdan koya- cak yer kalmadı. | Çıktık, eve geldik. Geçmiş gün, 200 pterlin kadar bir şey aşırmıştık. Cüz- kimi getireyim diye düşünürken aklı- ma Çicis geldi. İlk Yumnanistana, gitti- ğim vakit Çicis bana çok yardım etmiş- ti, Sonra o da İstanbula geldiği vakit ben de ona aynı yardımı göstermiştim. Aramızda çok sıkı arkadaşlık vardı. Brükselde — olduğunu — biliyordum. Fransız tâbirile söyliyeyim milyö arka- daşlarının adresi malümdur. Aynı yer- de olurmasalar bile, aynı kahveye çı- karlar. Onun Pittard L'ivrogne'un |meyhanesinin müdavimi olduğunu bili- yordum. Bir mektub gönderdim. İki gün zarfında cevabını aldım. Derhal yeni bir mektub yazarak teklifi bildir- dim. Filhakika üç gün sonra beş kişi gel- diler.. belli olmasın diye hepsini ayrı ayrı yerlere yerleştirdik. İşe, gayet hazırlıklı ve dikkatli başla- mak istediğim için iki üç gün kimseyi voltaya çıkarmadım. Sokakları öğrettim.. hâdisattan bah- settim., tanıdığım mikrobları göster dim, Bu hazırlıklar bittikten sonra pazar- tesi günü milleti voltaya çıkar rar verdim. Demin de söylemiştim y Pazartesi günleri hayvanat bahçesine yarım ücretle girildiğinden çok kala- ibalık olur, 4 — Arkası var —