Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
. zevkle, ayni istekle ona doğru yürüdü.. e Çok kıskançtı.. yattığı vakit, kılktılı vakit mütemadiyen ıztırab çekerdi. Çün- kü bu kıskançlık ahtapotu yüreğinde, bağdaş kurüp oturmuştu. Karısını alarak köyden çıktı. Karısı çok gençti, Ormana çekildi; ve hiçbir gözün göre- miyeceği bir yerde bir kulübe yapıp otur- du. Şimdi yüreği rahatlamıştı biraz.. ya-. payalnız kârısile beraber yaşıyordu; yer sarmaşığı gibi.. veya ağaçlar gibi sulh ve sükün içinde... Bir yıl gelip bir yıl gitti.. fakat bu ge- lip giden yıllar ne yeni bir şey getirdi ve ne de bir şey götürdü. Adam, kuşları avlamak için boyuna tuzak kurmakla meşgul oluyordu. Bir yaz günü, gök beyaz ve parlak bir ateş gibi yanarken, kadın yalnızca dere boyuna gitti. Güneş taze derisini kavururken. soyu- nup suya girdi, ve sularla oynamağa baş- ladi.. .O böyle sularla neş'eli neş'eli oynaşır- ken bir erkek onu görmüştü. Bu erkek, dere kenarını takib ederek uzaklardan geliyordu. Uzaklardan gelen bu adam çok sıkılgan ve mahcubdu.. Adı Suadende idi. San'atı da testici- likti. Yani testi yapar satardı.. Kadını derenin içinde yıkanıyor görün- ce, ellerile yüzünü kapadı ve parmakları arasından ona bakmağa başladı. Kadın da onu görmüştü. Onu görünce, çekinmeden, büyük bir safiyetle yarı beline kadar sudan çıktı. Erkek ütandı, o ise, hayır... Erkek: — Geçeceğim kadınım, dedi, söyle ge- çebilir miyim? Kadın cevab verdi: — Evet, misye, geçebilirsiniz! Erkek bir adım atarak: — Bakabilir miyim? dedi. Kadın avucu ile suya vurarak: — Evet, misye, bakabilirsin! dedi. — Yaklaşabilir miyim? — Yaklaşabilirsin! Kadına doğru yürüdü. Kadın da ayni Şimdi birbirlerine çok yakındılar. Er- kek: — Dokunabilir miyim? diye sordu. Kadın: — Dokunabilirsin! diye cevab verdi. Erkek onu okşadı ve: — Kucaklıyabilir miyim? dedi,. Kadın: — Kucaklıyabilirsin! Diye tevab verdi, Rüzgâr yükseldiği vakit, kadın, evine föndü. Kıskanç koca gece yarısı uyandı. Ka- İın: — Hastayım! Dedi. Ertesi gün erkek, karısile dereye N Şimdi ormanda bir şarmaşık veya hastalığına suyun iyi geleceğini söyle- mişti. Kadın soyunup suya girince, erkek tae şöyle dere kenarında kuytu bir yere 0- turdu ve karısına dikkatle bakmağa baş- ladı.. Karşı sahilde, rüzgâr olmadığı halde, bambuların arasında bir gürültü oldu.. Erkek kendi kendine: «Karım, hasta!» diye söylendi ve zihni başka şeye daldı. Suadende bir kütüğün arkasında sak- lydı. Bir ağaç yaprağı konvarıp kadına gösterdi. Kadın tekrar etrafına bakındı ve sev- gilisinin bulunduğu yere doğru yürüye- rek hafifçe: | bir ağaç gibi tek başına yaşıyordu — Suadende! dedi, kocam buraya ba- kıyor. Sessiz ve yavaş bir halde sudan çıktı. O vakit Suadende de saklandığı yerden fırladı. Kadını kucakladı. Fakat kadın ihtiyatla: — Kocam buraya doğru geliyor! dedi. Testici Suadende genç kadını alıp ka- sabaya geldi. Bütün kasaba halkı, ormanda bir sar- maşık veya bir ağaç gibi tek başına yaşı- yan öbür erkekle alay etti.. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Palto hırsızı Yazan: Yaroslav Hâşek Ruscadan çeviren: H. Alaz İDevlet Demiryolları v2 Liman arı iş 3tmas Umun idarasi nârlar | Muhammen bedeli 16582 lira olan 1050 aded çam tomrük ve azman 18/1/1938 salı günü saat 15,45 de kapalı zarf usulü ile Ankarada İdare binasında satın alı- nacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin 1243,65 liralık muvakkat teminat ile kanunun tayin ettiği vesikaları ve nafia müteahhitlik ve sikası ve tekliflerini ayni gün saat 1445 e kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzı mdır. Şartnameler parasız olarak Ankarada Malzeme dairesinden, Haydarpaşada Te- sellüm ve Sevk Şefliğinden, Eskişehir ve İzmir mağazalarından dağıtılmaktadır. (8702) 20/1/938 tarihinde eksiltmesi yapılaca B1 evvelce ilân edilen lokomotif yedek- leri ekşiltmesi idarece görülen lüzum üzerine 10/2/938 çarşamba günü saat 15 e talik edilmiştir. — (8741) İnhisarlar U. Müdürlüfîündenîj Kabatağ Levazım ambarında mevcüd avarya olmuş 2000 kilo sigara paket ko- lası 10/1/938 Pazartesi günü saat 10 da pazarlıkla satılacaktır. İsteklilerin malı her gün ambarda görebilecekleri ve pazarlık için de 96 15 teminat paralariyle birlikte muayyen gün ve saatte Kabataşda levazım ve mübayaat şubesi müdür- tadar beraber gitti. Çünkü kadın ona, lüğündeki Satış Komisyonuna gelmeleri ilân olunur. — «8B563> “Son Posta ,, nın edebi romanı: 24 lBiîGenç Kızın Romanı — Kendi ekmeğini kazanacak yaşa geldikten_ sonra, senin dediğin gibi, başkasına yük olmak istememeni ben de tabii buluyorum, Hakkın var, çalış- malısın... Fakat şimdiye kadar sana bir kaç defa mektebde küçük sınıfların ho- eası kalmanı teklif ettiğim halde bana xBütün ömrünü . geçirdiğin bu yerler- le ihtiyarlamak istemediğini» söyledin. Belki bunda da seni haklı buluyorum çızım, Gençsin.. yeni ufuklar, yeni ide- iller peşinde koşmak istiyorsun.. bu da doğru... Fakat mektebden, yani ben- den büsbütün ayrilmak istemeni kat'i- yen doğru bulmam ve kabul etmem. Sana bir iş arar ve buluruz; ancak ak- jamları benim yanıma dönmek ve ge- Re benim nezaretim altında piyano e- tüdlerine devam etmek şartile... Bunları söyledikten sonra bana, bir genç kızın yalnız başına yaşamasının Bzücü külfetlerinden ve yorgunlukla- — gindan bahsetti. Düşündüm... Bu üzüntülerden fazla piyano derslerime istediğim gibi çalı- gamıyacağıma ve yazdığım parçaları Muazzez Tahsin Berkand hocama gösteremiyeceğime acıdım, ha- yatımın asıl biricik idealine acıdım. İki saat çetin bir konuşmadan sofl- ra dışarıda bir iş bularak akşamları mektebe dönmem ve buna mukabil müdireme, kendi evimde anneme yapa- cağım gibi, muayyen bir para vermem kararlaştı. Şimdi bir iş aramanın yollarını dü- şünmek ,kalıyor, On beş gün sonra İz- mire döndüğümüz vakit, amcamın sev- gili osğlunun dediği gibi, bankalara ve şirketlere başvuracağım. Yazık, «okuma salonu» hayalim büs- |bütün suya düştü. Alelâde bir memur- dan başka bir şey olamıyacağım, meğer ki bir gün musiki beni kurtarıp yük- seltsin, * İçimden büyük bir saadet taşıyor. Niçin? Bunü bilmiyorum, Gök mavi.. sular berrak.. hava sı- cak ve ben genç ve güzelim... Belki de bana bu çılgın neş'e ve saadeti ve- ren de budur. Sabahları erken kalkıyor, tek- başı- ma uzun bir yürüyüş yapıyorum. Bazan İstanbullu arkadaşlarım da”benimle be- raber geliyorlar. Ötomobil yolu üzerin- de kilometreler katediyoruz. Dönüşte, birkaç gram artmaktan korkmıyarak mükemmel bir kahvaltı ediyorum, Gü- neş denizin üzerini uzun uzun gezine- rek ısıttıktan sonra bu ilık sulara da- lıyorum. Bazı dakikalar gözlerimi ka- payıp kendimi bir yaprak gibi dalga- ların cereyanına bırakmak istiyorum. İliklerime kadar geçen ve bütün da- marlarımda akan tatlı bir gevşeklik beni iradesiz ve küvvetsiz bir şeye çe- viriyor. Böylece, düşünce kabiliyetini kaybederek, bir nebat gibi yaşamak öyle tatlı, öyle dinlendirici ki... Denizden çıktığım vakit vücudümle beraber başımın içindeki karanlık dü- şüncelerin de yıkanıp temizlendiğini anlıyor ve güneşi, suları, ağaçları ve taşları derin bir şefkatle dolayarak se- Vviyorum. Bütün bu güzellikler varken ve ben bunları genç kalbimde, genç vücudüm- de ve genç damarlarımda duyarken is- tikbalin bana karanlık günler hazırla- masına nasıl imkân olur? Ben mes'ud olmak istiyorum ve sız olarak haincesine çarpmasını iste- miyorum ve bunun için gençliğimin bütün iradesini sarfedeceğim. Buradaki İngiliz kızlarından ikişile 4 İkincikânun * — “Ben hır tımarhane kaçkınıyım! , (Başmfl 6 net sayfada) — Sat. Kaç para vereceğim? — 15 kuruş.. — Âma yaptın, Salamon.. en lüks pastanede bile çay on kuruş.. halbuki sen bana altı şekeri on beş kuruşa ve- riyorsun.. — Burası tımarhane.. şekerin kıy - meti var kardeşim. 15 kuruşa da ver - mezdim ama, senin yuzel hatırın için. — Vaz geçtim. İçmem çarşıcı gelin - ceye kadar sabrederim. Salamonun yanından uzaklaşıyor, Ni- had beyin yanına gidiyorum. Salamon peşimi bırakır mı? — Nereye?.. 15 kuruş dedikse paranı cebinden almadık ya... Sen de bir fiat ver.,. — Burası Mahmudpaşa mı be? — Ne kızıyorsun? Alışveriş bu. Ben isterim bin lira, sen ver | kuruş, ne olur? Haydi 10 kuruş ver. Cevab bile vermiyorum. — Beş kuruş da vermedin mi? Gene bende ses yok. — Dört kuruştan dört para aşağı ol- maz, 6 şeker vereceğim.. Dışarıda olsan bakkaldan da bundan aşağı alamazsın. Vay Yahudi vay. Burada bile kazan- cinm yolunu bulmuş. Dönüyor: — Salamon diyorum, git bana çay getir sana yüz para vereyim, — Olmaz. — Olmazsa canın isterse.. — Peki ver paraları.. — Çayı getir parayı al... — Olmaz, sana dün de söyledim, ben- | de muamele peşin.. Yüzlüğü bayılıyorum. — Şimdi çayı getiririm. Diye Salamon uzaklaşıyor. Nihad beyin yanına gidiyorum. — Sabah şerifler hayrolsun, beyefen- di. — Hayırlı sabahlar evlâdım... — Nasıl iyi uyuyabildiniz mi bari? — Uyudum evlâdım. Ya sen? — Ben pek uyuyamadım.. — Alışırsın evlâdim, büurası gayet rahattır. Hele işini bilirsen. AŞ — Otur bakayım evlâdım. Ko lım.. — Rahatsız etmiyeyim. — Estağfurullah, otur.. hoş beş & riz.. Burada günler başka türlü ge ç Senin ne derdin var evlâdım?.. — Vallah bilmiyorum. Ufak bir İ yapmışım. Beni buraya getirdiler. © tiâliniz? | — Benim derdimi sorma evlâdIif Buraya ben hasta olarak gelmedil” Yatacak yer bulamadığım için geldi” — Neye yüzüme öyle bakıyorsun - lâdım? Beni deli zannetme, mel g akliyeme tamamen sahibim. Sana / kikati söylüyorum.. — Yirmi beş gündür yatak yüzü 6? memiştim 4 Dün ilk geldiği vakit, gece Neyz€ konuşurken Bay Nihadın maceraiğ dolu bir hayatı olduğunu anlamış* Konuşuşuna göre tahsili yerinde b dam olduğu da gorunuyorâu A, w ne gibi felâket rüzgârı adamcağızı bü' lara kendi arzusile getirmişti. BU? mutlaka öğrenmeliydim. Fakat hü/ tını nasıl anlattıracaktım. Bundan eV" kendisile hiç tanışmayorduk. Damt” düşer gibi: : — Hayatınızı anlatır mısınız? Demem münasebet almazdı. yerde münasebet falan düşünü ı- diyerek sorsam o vakit de belki büt bütün kızar, beni kovabilirdi. | Onun için işi mutlaka tatlılıkla id8 etmenin çaresine bakmalıydım.. ; Bu aralık çinko bir kupanın içit? Salamon çayı getirdi.. bana uzattı. 5* ra Bay Nihada dönerek: — Merhaba Nihad bey, dedi. — Merhaba. — Nasılsın? — İyiyim.: — Rahat uyudun mu bari? .| DU (Arkası vdf;* Baş, diış, nn Merkezi : nezle, grip, romatizma, nevralji, kırıklık ve bütül ağrılarınızı derhal keser. lcabmda gnnda 3 kaşa alınabilir: EFES BANK Ltd TÜRK SOSYETESİ BERMAYESI 500,000 T. Lirası ZONGULDAK Her türlü Banka Muameleleri Eski : ( Zonguldak Yardım Bankası). F tanıştım. Bu uzun boylu sarışın kızla- rın serbest tavırları hoşuma gidiyor. Bü sabah denizde topu benden tarafa atarak güldüler, ben de gülerek oyuna iştirak ettim ve bu süretle yarım saat kadar su içinde oynadık durduk. İngiliz konsoloshanesi memurlarından Mlister Bravn'ın kızları imişler. Yazın İngilte- reye dönecek yerde dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Çeşmeye gelme- yi tercih ettiklerini söylediler. Onlarla konuşurken öteki arkadaş- larımı biraz ihmal ettiğimi anladığım için iki tarafı birbirlerine takdim et- meğe mecbur kaldım; fakat İstanbullu arkadaşlarım ingilizce bilmediklerine den bu sefer fransızca konuşmağa baş- ladık. Meliha ile Adnan grupumuzun ge- nişlemesinden hoşlanmadılar sanırım, fakat Nevzad hemen İngiliz kızlarile ahbablığa başladı. Onlara saat beşte gazinoda buluşup birlikte çay içmeyi teklif etti. Meliha somurtup duru- yordu. — Eğlencemize resmilik katmağa se- beb var mıydı Nevzad? Zaten sen hep |İböylesin; tanıdığın kızların peşini bı- Takmak istemezsin. imes'ud olacağım... Hayatın beni hak-| Nevzad kulaklarına kadar kızardı. Bereket versin ki İngilizler o taraflı değillerdi; Adnanla İstanbul eğlence- lerinden, Yeniköyden, Tarabyadan tat- l1 tatlı konuşmağa dalmışlardı. 'halde bugün kaçmanızda bir sebeb P Saat beşte buluştüğümüz vakit W giliz kızlarının yanında iki erkek | vardı. Babaları ve ağabeyleri imiş” Bizimle tanıştıklarına pek memilt” kaldıklarını söylediler. Neş'eli bir $&? içtik, konuştuk, dansettik.. çok dans&| w tik. Meliha en çok Adnanla, Nev# — Mis Bravnla, ben konsolosun oğlile-*'. 4 Nevzadın benden çok Mis Brav* dansetmesi, aklı sıra beni kısk mak için olacak; çünkü onu kolları 44 sında tutarken gözlerini benden mıyordu. Böyle toplantılarda çoök lunmadım, ilk flörtüm de Nevzad ? kadınlık duygumun beni aldatmt:ıdı na ve Nevzadın sirf beni kıskandırm” ümidile bu eğlenceyi tertib ettiğine * minim. Nitekim benim çok neş'e " ,gülüp eğlendiğimi görünce bir bahâ” — ile yanımızdan ilk ayrılan o oldu. » * F Bu sabah denize girerken Nev* kolumdan çekti. 4 — Geliniz, Meliha ile Adnan bü rafta banyo yapıyorlar. Dünkü gibi £ ne İngiliz kızlarını başımıza musa” etmiyelim. Kendimi tutamadan kahkaha ile 5 düm: — Dün anlardan çok hoşlandı .41' var? Yoksa Meri ile dargın mısınlz? W CArkası v“f