Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
F 2 Sayfa e— Hergün Süküt ve süküna İhtiyacımız var Ç Yazan: Muhittin Birgen adyo ve gramofon denilen â- | â letleri Avrupalılar yapıyorlar, — Herhalde bu âletlerin mikdarı onlarda bizden çoktur. Bazı memleketler vardır ki orada 30-40 liraya güzel bir radyo alı- nır ve bu para da taksitle ödenir. Böyle | yerlerde her evin bir radyosu vardır. Fa- | kat, bu memleketlerin hiçbirinde eviniz- C — de otururken komşunuzun radyosunu ve- ya gramofonunu işitmezsiniz. Hiçbir yer- | de, gece saat on birden sonra alt veya üst (| kattan radyo veya gramofon denilen âlet- ( lerin gürültülerini işitmek kabil değildir. Bir kere de bize bakınız: Günün hangi saatinde olursa olsun, radyo veya gramo- fon sesini sokaklarımızın her tarafında duyabilirsiniz! İşin fenası da şuradadır ki radyo ve gramofon denilen şeyler, in- sanlar gibi de değil. Bir düğmeyi çevir- | dikçe sesleri yükseliyor ve bunlar için ; yorulmak ta yok. Günün yirmi dört saa- tinde çıngır çıngır bağırabilirler ve hiç yorulmazlar. | Ben bu âletlerden birine para verdim O gmi, artık onu istediğim kadar bağırtabi- | Hrim. Komşum hasta mıdır? Uykuda mı- | dır? Acaba, üst katta uykusu hafif in- sanlar var mıdır? Bunları düşünmekliği- i me hiçbir sebeb yoktur. Madem ki feda- D kârlık ettim, bir radyo aldım, şu halde o- Ü nun sesini her tarafa duyurmak benim — için bir şereftir. İptidai insanlar, malla- rını, Mülklerini arada bir evlerinin dışa- rısına çıkarıp, şeref kazanmak için, âle- me gösterirlerdi ve hâlâ da gösterirler. Halbuki ben, iptidat insanlar gibi, âleme malımı teşhir etmiyorum, radyomun se- sini işittiriyorum! Hem daha da ne ister- D ler? Dünyanın yedi ikliminden gelen gü- |— gel musiki sesini bütün mahaileye günün ( ve gecenin her saatinde bedava dağıtıya- D rum. Bunları dinlesinler de bana teşek- kür etsinler! | Halbuki, eskiden bu memlekette bir â- | det vardı: Yatsıdan sonra mahalle arala- | rtında şarkı söylenmez, ud, kanum çalın- D — maz, hiç olmazsa bu günahın mutlaka iş- | lenmesi lâzımsa, gayet yavaş yapılır, ka- | pılar ve pencereler sımsıkı kapanırdı. «Kamşuda hasta var!» diye aylarca ağız- larından tek bir neş'e sesi çıkarmamış aileler, komşuda filân öldü, diye altı ay udunu duvardan indirmemiş genç kızlar | görünürdü. Eski zamanların geniş yapılı | evlerinde, çocuk olarak, koştuğum veya 'g. merdivenleri hızlı çıkıp indiğim zaman- J | lar, büyük annem bana: — Aman yavrum, yavaş yürü, komşu- da hasta var! Derdi. Komşuda hasta var! Evet, bu söz, büyük bir şeydi, komşsunun hastası | bizim hastamız, onun kederi bizim kede- | rtimiz, onun istirahati ve huzuru bizim İ&- tirahat ve huzurumuzdu. Karaşu, bizim için yabancı değil, mukaddes bir şeydi; komşu bizim akrabamızdandı. Onun er- - keği samcamız», kadını da teyzemizdi. D Bizzat «komşu» ya bır nevi hurmet ve | kudsiyet vardı. — B ' Halbuki bugün artık oer degıl Komşu | kudsiyetini kaybetti. İnsanlar «mukad- | des> siz kaldilar. Artık hiçbir şey küdsi © değil! Benim keyfim istediği zamman Tâd- © şonün düğmesini çeviririm ve onu delir- miş beşeriyetin kudurmuş sesi gibi, ba- Do ğırtır ve bağırtırım. Keyif benim, bana | Zavallı bizler! Eski terbivemizin bütün : İyi an'anelerini kaybettik, yeni insanlık terbiyesinin bütün güzel şeyvlerini almı- F ya da henüz vakit bulamadık. | * ?' Zamanımızda her şey insanları kâfi de- — recede sinirlendiriyor. Her şey, her daki- © ka, bizim sinirlerimizi hareket ve heye- - tan halinde tutuyor. Sokakta yürürken, günlük ekmeğimizi kazanmak üzere di- i'nirken her şey bizi sinirlendiriyor. Uy- kularımız eskisi gibi, rahat ve kâbussuz | değildir. Bütün hayatımız ölçü ve hesab' ı e girdi, istirahat dakika'arımız sayıl, süküt ve sükün ihtiyacımıza ise son yok. Uyurken bile insanların sinirleri, btigün- kü motör medeniyetinin gayri meş'ur v- tıltılarile titriyor. * mofonile ya hiç uyutmıyabilir veyahud ei ÇA SON POSTA a— - — Resimli Mîı_kale : BÜ Dil tehlike, kulak faydadır Hayatın kusurlarından bahsetmek tehlike, vücude ge - tirilmiş eserlerini göstermek tezahürdür. Birincisi düş - manları ikaz eder, ikincisi kıskançlığı üzerinize çeker Muvaffakiyet yolunda devam edebilen insanlar kendi kusurlarını saklıyarak başkalarınınkini öğrenebilenler ve kıskançlık tevlid etmekten çekinmeyi bilenlerdir. Dil da- ima tehlikeli, kulak her vakit faydalıdır. Meşhur bir Amerikli Yıldız gönlünü kaptırdı miz üç Amerikalı kız kardeşden en bü yüğü Angela Mawby, ikiz kardeşlerin- den tam İl ay büyüktür.. Nihayet gönlünü bir bahtiyara kaptırmıştır. De likanlı ile 4 ay evvel ahbab olmuş. No- el gecesi nişanlanmaya karar vermiş - ier, şimdi de evleneceklerdir. Resmi - miz, artisti müstakbel kocasile göster - mektedir. Ay ne zaman yeşil görünür ? King's College rasadhanesi müdürü yazdığı bir makalede bu suale şu ceva- Bi vermektedir: — Ay, bedritam haline geldiği sıra- da ve rüzgâr cenubu garbi veyahud şi- mali garbiden estiği zamanlar yeşil gö- rünür. Böyle zamanlarda, semanın şar- kı, mavi renklerin üzerine çıkan pem- be bir ışıkla hârelenir ve pembe, eflâ- tunumsu bir renk vücude gelir. Böyle bir renge boyanan semada a- yın parlak kursu semanın rengi ile tezad teşkil ederek, uçuk elma ye - şili ile, uçuk zümrüd yeşili arasında de Bişen bir ren kalır. |lâkayd kalıp gidecek? Gece sokaklarda dolaşan bekçinin vazifesi, sade kırk yılda bit tesadüf edecek bir hırsızı tutmaya ça- hşmaktan mı ibarettir? Saat on hirden sonra sükünu ihlâl eden, saât sekizden evvel gürültüsü ile insanları uyku za- manlarında bile rahat bırakmıyan müna- sebetsizler, ne zamana kadar cezasız ve terbiyesiz kalacaklar? Dünyanın her tarafında belediye ni- zamları vardır ve bunlara herkes itaat eder. Kabul ettirmesini ve öğretmesini bildiğimiz takdirde Türkiyede halkın ka- bul etmiyeceği ve öğrenmiyeceği hiçbir şey yoktur. Olmıyan şey veyahud, insaf- sızlık etmemek için, az olan şey makul nizam ve dikkatli bir takibdir. Fakat, bu hal ne zamana kadar! Muhittin Birgen İstanbulda da filmlerini seyrettiği - OÖOZ ARASINDA ( s ) Ü HERGÜN BİR FIKRA O deveyse, öteki ne olur? Şehir tiyatrosu artistlerinden biri- nin evine bir dostu misafir gitmişti. Bir aralık artiste: — Geçen akşam sizi sahnede sey- rettim. Sahnede gözüme bir deve gibi göründünüz. Dedi. Artist cevab vermedi. Misafir gidiyordu. Artist yol verirken: — Lütfen siz önde yürüyünüz. Dedi. — Siz yürüyünüz? — ÖOlmaz, biliyorsunuz ki ben deve- yim! I KA * Birdenbire milyoner Olan balıkçı çırağı Londra civarında bir balıkçı dük - kânında çalışarak haftada aldığı üç do- lar ücretle pek rahat yaşamakta bulu- nan Kenet Drod isminde bir balıkçı çı- rağı geçen gün birdenbire milyoner o - luvermiştir. Noelden bir gün evvel e - vinin kapısını çalan bir posta memu - ru balıkçı çırağına Nevyorktan gönde- rilen bir mektub vermiştir. Mektubun içinde bir milyon dolarlık bir çek çıkı - vermiştir. Bu para Amerikadan meçhul bir zengin tarafından Noel hediyesi ol- mak üzere gönderilmiştir. Fakat rahat rahat yaşamakta olan balıkçı çırağı zengin olduktan sonra pek çok'rahatsız edilmeğe başlanmış - tır. Hergün yüzlerce izdivaç teklifinde bulunan mektublar geliyor, muhtelif otomobil, mücevherat, emlâk alım sa - |tim müesseseleri komisyoncuları evi - nin kapisını aşındırıyor. Bütün bu mü- racaatlardan eski sakin hayatı altüst ©- lan Drod en sonunda gazetelerle şöyle bir ilân vermeğe mecbur olmüştur: «Henüz yirmi dört yaşında olduğum halde evli ve iki çocuk babası bulünü - yörüm. Otomobil, mücevherat, emlâk satın almak için de hiç bir arzüm yok- tür. Rica ederim müracatlarınızı kesi- niz.» Bir Hind şairinin çok şayanı dikkat bir şiiri Dennison, (1865) Çin muharebesin- de aşağıdaki felseft fikirleri ihtiva e - den Hind şairinin şiirini sık sık söyler- di: «İnsanlar ne kadar divanedirler. Meyvaları toplamak için ağaçların üs - tüne tırmanıyorlar. Halbuki biraz son- Efendisine ilâç İçiren maymun Maymun hoş bir hayvandır vesselâm, lişte buradaki ahbab çavuş ta Londra hayvanat bahçesinin gedikli misafirle- rindendir. Eczacılıkta büyük bir mele- kesi vardır. Kendisine bakan, yemeğini veren hademenin başı ağrıdı mı, hemen bahçenin eczanesine koşar, elile şişeyi göstererek istediği ilâcı alır ve bir an- ne şefkatile, velinimetine içirir. Erkekler kadınlardan niçin daha iyi otomobil kullanırlar ? Amerikada yapılan tecrübelerde ka- dınların ötomobil sürmek hususunda er- keklerden neye geride kaldıkları anlaşıl- mıştır. Bu tecrübeye göre erkekler ka- dınlardan daha sür'atle otomobil sürer- ler. Yol kalabalık olunca yavaşlama hu- susunda daha dikkatlidirler. Fırsa! dü- şünce hızlı giderler. Herhangı bir tehli- keyi önlemek iktidarındadırlar. Kadınlar ise otomobilin manasını an- lamamışlardır. Mukannen bir sür'atle o- tomobillerini sürerler. Makine zorlama- yıncıya kadar, vitesi değiştirmezler. Ma- kineyi hızlı sürmekten az zevk alırlâr, Erkekler vasati olarak saatte 95 kile- | metre, kadınlar 89 kilometre sür'atle gi- derler. Kadınlar, etrafın gürültüsünden fena halde sinirlenir, şaşırırlar. Sür'ati inti. kalleri azdır. Kuvvetleri de ona göredir. ra meyvalar olgun"olarak — ağaçlardan kendi kendilerine aşağı düşeceklerdir. Kadınları kovalarlar. Halbuki bek - JJleseler, kadınların kendilerini kova - ladıklarını göreceklerdir. Fakat en büyük divanelikleri muha rebeler yaparak birbirlerini öldürme - leridir. Eğer. bekleseler evlerinde ra - Buna rağmen, İstanbulun neresinde is- | terseniz komşunuz sizi radyo veya gra- istediği zaman uyandırmak hakkımı ha-’ izdir. İnsanların süküt ve süküna olan| htivyaclarını füsiünen kalmadı! | Ya belediye? Bu işe, böylece, o da mı| hatça öleceklerdir.» şu garib haberi okuduk: ğunu bildirmiıştir. İSTER İSTER İNAN, İskenderunda türkçe olarak çıkan «Vahdet» gazetesinde ' «Birkaç gün evvel Berut polis idaresine Dimaşki adında birisi müracaat ederek oğlu Hasanın meydandan kayboldu- Yapılan tahkikat neticesinde Hasanı kaçıranın Taydar a- dında bir evli kadın olduğu ve her ikisinin de Şamda bulun- dukları anlaşılmış, her ikisi de Beruta getirilmiştir. İNAN, İSTER İNANMA! Taydara 18 yaşında olan Hasanı nasıl ve niçin kaçırdığı soruldukta şu cevabı vermiştir: — Nasıl #açırdığım size aid bir iş değildir. Ben evli bir ka- dinim, kocamı sevmediğimden terkettim. Hasanı seviyorum. Bunun için Basanı kaçırdım ve iki gündenberi Şamda bera- berce yaşıyordum, Hasanı zorla kaçırdığımdan onun bu işde bir kabahati yoktur. İSTER İNANMA! — Bütün meş'uliyet bana aiddir.> 'isim ve hüviyetini değiştiren o garib, bü wbir adamın, isterik bir bayanın, huysuğ — || söylemektedir. İkincikânun 3 — | Sozun Kısası Ahiretlik denilen Garib.. v eni yılın ikinci gününde $i dünyalıktan bahsetmek isteft dim ve eminim ki bu mevzu daha çok hdt — şunuza giderdi. Lâkin, çok samimi bif arkadaşımdan dinlediğim acıklı bir hikâs — ye, son zamanlarda beni öyle müteessife o kadar manen perişan etti ki, dayana* — madım ve bu bahsi bütün diğerlerine tept cih ve takdim eylemeyi bir insanlık vazit fesi saydım, bir vicdan borcu bildim. Dava bizde yeni değildir. Esirci elindetf ucuz, pahalı insan alıp satmak cinaye'i! an'anelerimizden silindikten sonra, baz!* larımız bu kötü yola saptık: Ücretli hize metçi kullanmak külfetinden kurtulmali — fikri muzmerri ile, ahiretlik istihdam eî E. Talu te li n ar Bunun, ülkenin her tarafında mekani2" ması birdir: Uzak bir köyden, on bir, olf iki yaşında, zavallı bir kızcağız getirtilire — ekseriya bu biçare öksüzdür. Ona, Köd. yünde lâyıkile bakamıyan ve pek kıt ü* lan kazancından pey ayırmayı fü sayan babası, evlâdma, kendisini adanll edecek, yetiştirecek ve müreffeh bir is4 tikbal temin edecek müşfik (!) bir b cak, bir (efendi kapısı) bulmakla mene nundur. IL Ciğerparesini getirir, elile teslim edeNİ Arada bazan bir de sened ya teati edilirı yahud ki edilmez, Artık bundan sonraâr evin malıdır. İi Arayanı soranı olmadığ için, sarho$f ve terbiyesiz çocukların her türlü kahır“ larmı, zulümlerini, işkencelerimi, ağız aç' madan çekmeğe mahkümdur. Ü. Minimini kolları çeşmeden kova ile £ taşımaktan, çocuk bezi yıkamaktan sakaf bir hale gelir, siması gülmeyi unutur; — gizli gizli ağlımaktan gözlerinin feri kt' j çar. Kışın onun yeri, evin ısımmıyan koşeJ neresi ise, orasıdır. Yazın da tavan ardâ“ sında, kızgın kiremidlerin altında yatar. Vücudu, hekimlerin fiziyolojik sefalet dedikleri hale nümunedir. Çürük, ezik içerisinde, derisi kemiklerine yapışık, mafsalları, gördürülen ağır işlerden nâşi çarpılmıştır. ! Günün birinde, eziyete, işkenceye da“ yanamayıp ta kaçtı mı, yurdunun kanun- larından, zabıtasindan hiçbir. himayt — bekliyemez. Bilâkis onlar, kendisini ya< kaladıkları gibi, kapısına iade ederler, Bu aralık: «Bayanın şusunu, busunu çaldı da kaçtı..» iftirasına uğramamışsa ne mutlu! Fakat herhalde, avdetinde dayaktan; — tekdirden kurtulamaz. Firar hâdisesi te- kerrür etmesin diye ona göz dağı verirler. Bu, adı bile korkunç olan ahiretlik an'a- nesine artık bir nihayet vermek, âdil Cumhuriyet rejiminin en mühim bir sos- yal borcudur. | Ufak çocuklarım fabrikalarda çahştırılı mamaları için kanunlar, nizamlar koy-i duk. Maksad bu zavallıları korumak ise, an“ " ların korunmaları lâzım gelen asıl memis baları bulalım. ğ H yar Dünyanın en büyük sirki Londrada Dünyanın en büyük sirki bugünler- — de Londrada oyunlar vermektedir. Bu — oyunlar arasında en ziyade hayrete şas — yan olanı, bir aslanın yaptığı cambaz -, hklardır. King Tufi ismi verilen 6 ya- şında ve 192 kilo ağırlığında bulunan bu aslan sanki bir kuzu gibi rahat ra- — hat yerden yedi metre yüksekliğinde on metre uzunluğunda demir tel üze- rinde yürümektedir. Sirkin sahibi as - — lanı 25 kilo ağırlığında küçücük iken yakalayıp tam üç sene talim ve terbiye ettiğini ve şimdiye kadar hiç bir asla - nın böyle marifetler göstermediğini Ayni sirkde arka ayaklarile futbol — oynayan atlar ile timsahlar ve yılan - lar ile oynayan Koringa isminde bir de kadın vardır. Hindistan Fakirlerinden bulunan bu kadının timsah ve yılanlar — rı ipnotize ettiği ve oridan sonra hu Zze- P TAS ı__*_"—'-s. — senei İK | li 6 c Müücedi ei Haa z '——.—-' hirli hayvanlarla muhtelif oyunhr yap tıgı anhtıhnaktağş - -