26 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

26 Aralık 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hollywood çok garib yerdir. Gün geçlikçe bunun nümune: /Zrine tesadüf edib duruyoruz. Nitekim şimdi de «sinema yl- dızlarının istikbalini bacaklarından wnlıyan adam> dan bah- sedilmektedir. Bu adamın ismi Ben Murdoch'dur. Ve çok ihtiyardır. Bu #alcıliğile Mariene Dietrich'in Büyük yıldız olacağını iki sene evvel keşfetmiştir. Günün birinde Anita Page de ona gider ve bacaklarını gös. terir. İhtiyar güzel bacakları yarım saat tecdkik ettikten soan- Ta der ki: : — İstikbaliniz her halde parlak olacaktır. Sizi bu hususta temin edebilirim. Fakat şöhretiniz çok sürmiyecektir. Anita Page hâdisatın inkişafını büşük bir merakla bekler. Bir hafta sonra o zaman büyük bir muvaffakiyet kazanmış olan <Broadway Melody> filminde başro'ü alır ve şükran eseri olarak aldığı ücretin üçte birini :htiyar Ben Murdoch'a verir, Curole Lombard da her altı ayda bir bu esrarengiz adamın riyaretine gelmektedir. Bundan başka başlıca müşterileri gun- lardir: Silvia Sidney, Ruby Keeler, Myrna Loy, Marlöne Dietrich, Joan Crawford. Ben Murdoth'a göre: Kalın bacaklar ekseriya azimkür fablate delölet ederler, Fakat ayni zamanda kabalık da gösterirler. Bir kadının diz- ieri kalın ise ahlâkı pek o kadar iyi telâkki edilemez. İyi ah - lâka sahıb olmak için muhakkak ince brcaklı, ince kalçalı ol mak gerekmiş. Ayak bilekleri ince olarlar zerif bir tabiate malik sayılabilirler. Ayak bilekleri inç olup yürürken bunları kıvıranlar hop- | pamizaç ımişler, Baldırları sıkı olanlar me'in ah'lâklı, gevşek olanlar ise haval meşreb olur!armış. Charles Boyer Fransızlara küskün | «Le venin» adında büyük bir film çevirmek üzere Fransaya #vdet etmiş olan meşhur san'atkâr Charles Boyet'ye Fransada sağdan, soldan hücum edilmektedir. Bundan bir iki hafta evvel şerefine verilmiş olan bir <okteyl part'sinde şu sözleri sarletmiştir: — Hollywoodda film çevirdiğimden dolayı bana karşı hü- cum ediliyor: Biraz daha gayret edilse «hiyaneti vataniye» ile #tham edileceğim. Şaşılacak şey doğrusu. Mukakkak ki beni kıskanıyorlar. Fakat ne için? Halk beni seviyor, teşci «âlyor, Ben de elimden geldiği ka- j dar daha iyi oynamağa, halkı daha fazla menmüun etmeğe güyret ediyorum. Ben memleketimi çok seviyorum. Fakat şu- 1nü öğrenmek arzusundayım: «Acaba» bu <memleket beni hâlâ seviyar mü?» Mae West'in yeni filmi Seksappeal — «Dinsi cazibe kraliçesir Ünvunmı kazanmış olan meşhur sinema san'atkârı Mse Wost yeni bir film çevir. mek üzere hazırlıklara başlamıştır. Mae Wett bu filmde yeni bir dans ibda edecektir. Bu öansın ismi «Sapphire Sal> dir. Kendisine partöner olarak Edmund Lowe'yi seçmiştir. Filmin ismi ve mevzuu hbakkında ketumiyet muhartaza tylemektedir. Diğer taraftan Mae West'in bu filmi çevirdikten sonra çok genç ve yakışıklı yeni erkek sinema yıldızlarından birile ov- İ leneceği de dedikodü halinde söylenmektedir. Fakat alüka « darlar, bu haberin kat'iyyen aslı ve esası olmadığını, sırf reklâm için ortaya atıldığını iddia etmektedirler, larının —— Hollyvood yıldız Sayla 7 ı Z W Böniir tünerlanis l;açkınıyımi.. Korku veren bir ziyaret Pcygımberlilîidiasmdaki deli beni odasına götürdü, kapıyı kapadı, karşılıklı oturduk. Oturmamızla beraber bende de korku başladı Röportajı yapan: Faruk Küçük bacaklarını okuyan adam .-: Yıldızlar, istikballerini öğrenmek için bu garib, fakat vss5sx:0n yarnı cazip işde mütehassıs falcıya koşuyorlar İşte feleı için şayanı dikkat bir tablo.. Acaba bu resimlerden Danlelle Darriex'nun istikbalini keşfedebilir miz Güzel Jayme Regan'ın istikbalini sir de parlak ğe başladık. Demir yaklaştık., cebinde « ki anahtar destesini çıkardı. Merdiven al. tındaki kapıyı açtı. Küçük bir odaya girdi. Duvarlarda bir sürü raflar, üstünde ekmekler dizili. Or - tada küçük bir ma - sa, iki tarafında iki sandalye. — Birisine kendisi oturuyor. bi- risini bana gösteri « yor. Oturuyoruz. Alıyor mu beni bir korku, Ya herif beni bu odada boğarsa? Bağırsam bile gardiyan'ar yetişinciye kadar sağlam öbür dünyayı boylarım. Huyuna gitmeli. O beni si 'Or, ben onu süzüyorum. Ablak çehreli, geniş alınlı birisi bu, Ye- şil takkesi âlnının yarısını örttüğü hal- de hâlâ koca bir parçası meydanda | Kalın kaşları gözlerini örtüyor.. bı- |yıklar, kulakları çınlasın Alman impa- ratorunu İmrendirecek derecede.. Ab- dülhamidinkinden daha hürmetli bir üslüyor. Deliklerin- en şayanı dikket yeri gi leri.. bu gözlerde binbir ışık yanıyor. Parlıyor, bir kere bakan tesirinden kur- tulamıyor. Gayri ihtiyari ürperiyor. Epey müddet bakıştık.. sonra birden- bire sordu: — Beni tanıyor musun? Bilâ tereddüd cevab verdim: — Tanıyorum. Hoşuna gitti.. tebessüm etti: — Peki öyle ise, ben kimim? — Siz 41 inci peygamber Yusuf sal- 1âllahü aleyhi ve sellemsiniz.. Tebessümü daha genişleri. 32 dişi gözüktü: — Güzel, peki, sen bana inandın i- man ettin mi? — İnandın, iman ettim. Sen Allahın en sevgili kulu, en sevgili peygamberi- sin. Senden sonra peygamber gelmiye- cek.. Memnuniyetinden içi içine sığmıyor- du, Cebinden koca bir tabaka çıkardı: — Al, sar bakalım, sevgili evlâdım. Dedi, — Teşekkür ederim, içmem.. — Utanma, sana müsaâde ediyorum. — Teşekkür ederim, içmem... — İç evlâdım, iç derim. Sana müsaa- de veren peygamberin... — Kullanmam.. — Kullanacaksın.. madem ki ben mü- saade ettim... Şunu bil ki, velev ki ne- zaket, terbiye eseri olarak reddetsen bile kâfir olursun. Peygamberine karşı gelmiş sayılırsın. — Ben sigara sarmasını bilmem.. — Dur ben ö im, dikkat et.. Açtı. Pakette sigara kâğıdı yerine küçük küçük kesilmiş gazete parçaları wardı. Onlardan bir tanesini aldı, bir si- gara sardı. Bana uzattı. Bir de kendisi yaktı. Tekrar sordu: — Beni nereden tanıdın? — Yüzünüzden, gözlerinizden, duru- şunuzdan, konuşuşunuzdan, Görmüyor musunuz, başınızın üstünde bir bulut Şimdi hayret etmek sırası ona gelmiş- ti. Bugüne kadar bu, bulut hikâyesi o- 'nun aklına gelmemişti. Kafasını kaldır- dı.. tavana baktı. Sordum : — Gördünüz mü?.. Gözlerini küçülttü, dikkatli dikkatli bakmağa başladı. Bir şeyler görmeğe çabalıyor, fakat göremiyordu. Zaten ne görebilirdi ki.. tavanda bittabi ne bu- Jut vardı, ne de bulunmasına imkân.. Artık, eğlenceyi bulmuştum: — Bakın, bakın, diyordum.. göri musunuz? Tam şurada,.. Üüyor bulmuyor musrunuz? Timarhaneden bir manzara. Eczane baklı. Sonra yavaş yavaş yüzünün Çiz- gileri açılmağa başladı. Evvelâ gözle- rinin yanlarındakiler kaybokdu.. yanak- ları çukurlaştı, ağzı açıldı.. tebessüme başladı. Tebessüm genişledi, genişledi, neş'eye inkılâb etti — Hay, dedi, gördüm. Evlâdım, sen, sen benim en sevgili havarimsin, Öl- dükten sonra seni halife yapacağım. Ayağa kalktı. Raftan bir ekmek aldı gçekmeceden bir bıçak çıkardı.. k — Al evlâdım, ye, dedi.. acıkım dır. Hakikaten karnım açtı. Teşekk tim.. yemeğe ve düşünmeğe başladım. Karşımdaki bal gibi deli idi. fakat Jan işe yarar delilerden olmalı ki kendisine bir vazife vermişlerdi. Fakat ne kadar işe yararsa yarasın, bunun eli« ne nasıl bıçak veriliyordu? Gayri mes'. u bir adamın eline bıçak vermek, beş yaşındaki bir çocuğun al oynarsın diye eline bir bomba vermekle müsavi Mazhar Osman uludur, Mazhar Osman uludur, Hayrullah hoca onun kuludur. Fahreddin Kerimdir rejimi kesen Fahreddin Kerimdir rejimi kesen Ezan makamile ve güzel davudi ses- le okunan bu sözler beni düşüncelerim- den ayırdı. Bunu söyliyenler kimlerdi? Yusuf peygamberin yüzüne bak'ım: — Müşriklerin ezanı, dedi. İkindi ol muş olmalı. Bu zındıklar namazı filân biliyorlar.. yalnız benim peygamberli- ğime pek iman etmiyorlar. İnşallah bunlara karşı bir Gazve açar, hepsini iman ettiririz. Haydi arkamdan gel sana zındıkları göstereyim. Odadan çıktık.. o önde, ben arkada koğuşa girdik. Allahümme fırtına, Bin babanın sırtına.. Diye dolaşan iki kişi hâlâ karyolala- rın arasında bir aşağı, bir yukarı dola- şıyor, aynı nekaratı tekrar ediyorlar, Raşid baba gene karyolasından inme- ğe çabalıyor, arkasındaki yaşlık daha büyümüş. Hastabakıcı Mehmedle, Halil İbra- him tavlaya tutuşmuşlar. Bizi görünce tavlayı brraktılar. — Merhaba Yusuf peygamber!. — Yusuf peygamber, gene vahi geli- yor mu? — Yusuf peygamber risalet ne za- man? Yusuf peygamber pürhışım: — Susün zındıklar, dedi. Bakın be- Dim kim olduğumu buna sorun. Görür görmez beni tanıdı. Kendisine cennet için ilk davetiyeyi vereceğim. — Ya, dedi. Demek seni tanıdı ha? — Evet tanıdı, istersen sor. Bana döndü! — Tanıdım mı? — Tanımaz olur muyum. Ahırzar peygamberi Yusuf aleyü n efendi- miz. Hem iman da ettim.. Daha dikkatli bakmağa başladı. Ha-| — Alâ. ünden, dehşetli bir mücadele içinde ol-| Halil İbrahimle bir göz işareti yap- duğu anlaşılıyordu. Baktı, baktı, bak- tılar, tı.. belki bir çeyrek, belki yarım saat (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: