25 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 11

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hi ( Hisar ) vapuru faciasından ölümle 100 saatlik bir mücadeleyi | — SON> POSTA müteakıb kurtulan Temel “Son Posta,, ya macerasını anlatıyor “Adaya beş kişi çıktık, dördü kollarımda (Baştarafı l1 inci sayfada) Batan motör ve mavnaların mürette- batı kurtarılmıştır. Bu kazalardan başka henüz haber verilmemiş birçok kazalar olduğu tahmin edilmektedir. Nazım vapuru geldi Köstenceye giderken fırtınaya tutulan Kalkavan oğullarına aiâğ Nazım vapurun- dan üç gündenberi haber alınamıyar ve âkıbetinden endişe ediliyordu. Nazım va- puru, yoluna devam edememiş, fırtınayı | açıkta geçirdikten sonra dün limanımıza dönebilmiştir. Vapurun kaptanı, büyük tehlike atlatıldığını limana bi'dirmiştir. Hisar vapuzu faciasından sağ kurtulan ikinci gemici Dün şehir tabımızda, (Hisar) kazaze- delerinden birinin daha Merkeb adası döküntülerinden iri bir kayanın üstünde sağ bulunarak kurtarıldığını bildirmiş ve saat 16 da çıkardığımız ikinci tabımız- da da, kurtarılan Rizeli Kalyoncu oğul- larından 1330 doğumlu İsmail oğlu Te- melin, insana hayret veren —macerasını kendi ağzından yazmıştık. Temeli, İrva tahlisiye memurları dün sabah saat sekizde görmüşler, fakat de- nizin şiddetinden ve mevkiin tehlikeli olmasından dolayı yanına yakiaşamıya- rak Roket atmışlar ve böylece kazazede- yi kurtarmışlardır. Derhal isfasyonda te- davi altına alıman Temel, beş altı saat istirahat ettikten ve kendisine biraz ge- lebildikten sonra macerasını Son Postaya yarım yamalak, dün ikinci tabımızda bil- dirdiğimiz şekilde anlatmış, sonra yeni- den uykuya dalmıştı. Nihayet dün akşam tahlisiye doktoru Bay Esadın gayreti neticesinde iyite ken- disini toplıyan kazazede facia mahallin- de bulunan müuharririmize başıtdan ge- çen hâdiseyi yenideri ve salim kafa ıle anlatmıştır. Temel gündüz, Eşek adasına çıkarken perişan kafa ile kimseyi görmediğini söy- lemişti. Halbuki şimdi bu ifadesini değiş- tirmiş, ve büsbütün tüyler ürpertici ve feci bir manzara alan bu hâdiseyi şöyle anlatmıştır: : — Bir kayalıktan ibaret olan adaya denizle çarpışa çarpışa çıktım Serdümen Necati, yağcı Receb Ali, ateşçi İsmail ve Mehmed kaptanı da gördüm. Bunlar da perişan bir vaziyette kayalıklara tırman- mıya ve adaya ilticaya müvaffak olmuş- lardı. Fakat hepsi bitkin bir halde idiler. Ateşçi İsmail iki saat sonra gözlerimizin önünde can verdi. Ona bir şey yapamıyor, yüreğimiz yanaraktan ölmesini seyredi- yorduk. " Serdümen Necati de o gece öldü. Zaten çok zayıf düşen vücudü soğuğa ve zah- mete tahammül edemedi. Böylece adada Mehmed kaptan, yağcı Receb Âli ve ben yalnız kaldık. Geminin enkazından elimize geçirdiği- miz parçalarla kendimize bir siper yap- tık ve donmamak için birbirimize soku- | larak ısınmağa çalıştık. Sabahleyin, Mehmed kaptanın dilı tu- tuldu. Zaten bir ayağı da kırılmıştı. Bir müddet böyle yaşadı. Öğleden sonra Tü- hunu Allaha teslim etti. İkindiye doğru Receb Alinin de ağzından kan gelmeğe başladı. İkide birde dalıyordu, donma a- lâmetleri gösteriyordu. Ben onu müte- madiyen uyandırıyor, dürtüklüyor, hare- ket ettirmeğe uğraşıyordum. Fakat bu da para etmedi, Akşam üstü o da öldü. Geceyi böylece yalnız geçirdim — Üs- tümde sadece bir don, bir gömlek ve eli- me geçirdiğim bir ceket vardı. Donma- mak için bütün gece adada dolaştım. Bir taraftan bir tarafa ağır enkaz parçaları taşıdım. Nihayet sabah oldu. Artık takatım kal- mamıştı. Üzerlerini artık bir karış kar kaplıyan ve dört uzun ve feci tümsek teşkil eden arkadaşlarımın yanına düş- mek üzere idim ki uzaktan tahlisiye san- dalını gördüm. Onlar da beni gördüler. Necib kaptan Roket attırdı. Belima bağ- ladım ve hayatım böylece kurtuldü. Burada bana çok iyi baktılar. Allah va- zı olsun!» Hisar faciası hakkında tahlisiye umum müdürü tahkikat yapıyor İrva önünde batan ve yirmi üç kurban ve- | Facia mahallinin ren Hisar vapuru faclası tahkikatı ve dedi- kodusu devam etmektedir. Tahlisiye Umum Müdürü Necmeddin yanında Hisar vapuru sa hiblerinden Kalkavan oğlu İbrahim olduğu halde motörle dün Anadolu Kavağfına git - miştir. Umum Müdür, Kavakda tahlisiye amba - rındaki telefonla İrva ile görüşmüş, malümat slmış ve akşam İstanbula dönmüştür. - Tahlisiye Umum Müdürü Necmeddin ken disile görüşen bir muharririmize: — Yeni hiç bir şey yok. Sizin gazetenliz her şeyi daha evvel ve çok doğru haber alıyor. Benim gördüklerim de Son Postada okuduk- larımın aynidir» demiştir. Mütehassıslar ne diyorlar? Kazanın Hisar vapurunun ahşap ve yolu- nun da az olması dolayısile vukua geldiği hakkındaki münakaşalar devam etmekte - dir. Dün görüştüğümüz bir çok değerli kap - tanlar, ahşap veya eski, sür'ati az gemilerin biraz şiddetli deniz karşısında mukayvemet e demiyerek her an tehlikeye maruz bulun - duklarını, bunların seferden çıkarılmaları lâzım geldiğini söylemişlerdir. Buü zat, ayni zamanda Hisar vapuru kap- Bunu, denize açılması lâzım geldiğini söyle - mekle beraber denizin şiddeti karşısında sür' atı az olan Hisar vapurunu idare etmenin gayet müşkül olduğunu da ilâve etmişlerdir. «Şuna buna kusur bulmak doğru değildir» ti ileri gelenlerinden birile de bu mesele hak kında görüşmüştür. Bu zat diyor ki: «— Amerikalılar, harbı umumide 500 ah- Şşab vapur yaptırmışlardı. Harbden sonra or- tadan kaldırdılar. Hisar vyapurunun kazaya uğramasından şuna, buna kusur bulmak munsifane hareket değildir. Zira bundan üç buçuk sene evvel Rusların 12 bin tonluk bü- yük ve 6 senelik Harkof isimli ahşab vapuru da İrva - Karaburun civarında batmışitı. Bir gemici de muharririmize demiştir ki: «— Karadenizin bu kısmı, denizlerin en tehlikeli yeridir. Eski Hıristiyan gemiciler bu öldü,, cıvarına bir bakış radan geçerlerken korkularından İstavroz çı- karırlardı. Karaburun, bir derddir.» Boğulanlarım ailelerine ikramiye verilmesi meselesi Faciada 23 kişi boğuldu. Bunların allele- ri vardır. Kendilerine ikramiye veya tazmi - nat verilip verilmiyeceği günün meselesi ol- muştur. Mevzuatta böyle kazalarda ikrami- ye verilir meselesi yoktur. Diğer taraftan tayfalar da sigortalı değil- dirler. Bu vaziyet karşısında ölenlerin aile - lerine tazminat yerilip verilmiyeceği hukuki bir mevzu teşkil etmektedir. Dünkü hava Dün İstanbulda hava kismen bulutlu geç- miştir. Rüzgâr şimali garbiden saniyede 5-6 metre hızla esmiştir. Akşam üzeri kar serp - miştir. En az hararet sıfırın altında ö, en çok 3,4 santigrad İdi. Hava: Memleketimizin cenub ve Ege mın- takalarında az bulutlu, diğer mıntakalarda fazla bulutlu ve yer yer yağışlı geçmiştir. Trabzon, Diyarbakır, Kocaeli, — Eskişehir, Kayseri, Sivas, Malatya ve Çorluda kar yağ - mıştır. İstanbul yolcuları Muradlıda kaldı Muradlı (Hususi) — Muradlıda — şiddetli tanının sahlli takib etmesinin hatalı oldu -| - Tekirdağ - Muradlı yolu kapandığından pos- Muharririmiz Türk gemi kurtarma şirke- | Dir kış başladı. Karayel fırtınasile başlıyan kar tipisi her tarafı kapladı. Bu sebebden ta gelmediği gibi İstanbuldan gelen kamyon- lar da Muradlıda kaldilar. Sule ve Sadıkzade vapurları Şule ve Sadıkzade vapurlarının âkibet - leri hakkında gece liman nöbetçi kaptanın - dan malümat sorduk. Nöbetçi kaptan, va - purların Sinop limanına iltica etmeleri muh temel olduğunu söylemiştir. Bir Yunan vapuru battı Sinop 24 (A.A.) — İki gündenberi şiddetle devam eden fırtına hafifleme - ye başlamıştır. Güneysu, İnal, Tan, Yıl- maz; Samsun, İzmir, Türk vapurlarile İngiliz bandıralı Ereğli ve bir Yunan şilebi limanımızda hava beklemekte - dirler. Buradaki gemilerin aldıkları tel sizlere göre Sivastopol açıklarında Yo - vais isminde bir Yunan vapuru batmış- y v www Deniz Bank kanununun Mecliste müzakeresi hararetli o'du (Baştarafı 1 inci sayfada) işin iyi inkişaf edeceğine kani değilim. Ziya Gevher Etili (Çanakkale), yeni kurulacak müessese için mütehassıs ge- tirilip getirilmiyeceğini, yetiştirmek ü- zere Avrupaya adam gönderilip gönde- rilmiyeceğini sormuştur. İktısad Vekilinin cevabları Müteakiben kürsüye gelen İktısad Ve- kili Şakir Kesebir hatiblerin mütaleala- Banka 50 milyon lira bir sermaye tahsis edildiğini müdellel bir surette rakamlar zikrederek izah etmiş ve demiştir ki: şayan bir vaziyette imiş gibi arkadaşımı- zın burada bir mikdar para istemeğe kal- kışmasını yerinde bulmuyorum.» İktısad Vekili banka merkezinin An- karada kurulmasının büyük faydalar te- min edeceğini yapılan tedkiklerden an- laşılmış öolduğunu, hiçbir işimizde 'bugü- nün işini yarına bırakmak itiyadı olma- dığını söylemiştir! Vekil, Ahmed İhsan (Ordu) nun serma - ye hakkındaki sözlerine de cevab vererek ser mayenin lüzumu,halinde bir misli tezyid o - lunabileceğini, sermaye dahilinde, — haricde yaptırılmakta olan yeni gemilerimizin bede- li olan on milyon liranın da dahil olduğu te- barüz ettirilmiştir. Vekil izahatına şu suretle nihayet ver - n - genişliğile mütenmb olarak yeni ih- tiyacları da düşünerek dalma — elemanları küvvetlendirmek ve mikdarlarını arttırmak, rına cevablar vermiştir. Vekil, Deniz | «Müessese daha doğarken merhamete | kalitelerini daha ziyade İhtiyaca uygun bir vaziyete sokmak yolundayız. Tekrar kürsüye gelen Ahmed İhsan de - miştir ki: — Vekilin ağzından sermayenin 125 mil - yon liraya kadar çıkacağını işitmek bir bah- tiyarlıktır. Deniz âşıkı bir Başvekilimiz var - dır. Kendisinin denize olan aşkile onun ya - nında maddi işlerdeki vukufları da çok bü - yüktür. Onun için tahvilât çıkarmak iyi bir işdir. Halk bunun kârlı bir iş olduğunu bi - lir- ve ıı.hr “İsim hakkında bir teklif Lâyihanın maddelerinin müzakeresine ge- çileceği sırada Sadri Maksudi (Giresun) söz alarak Deniz Bank tabirine itiraz etmiş, de- miştir ki: — Türk lisanı tebellür etmiş, vazıh gra - mızda hiç bir terkib Deniz Bank, Sümer Bank şeklinde ölamaz. Onun için teklif edi- yorum, Bu müesseseye «Deniz Bankası» is - mini verelim, İsmalil Müştak Mayakon, Sadri Maksudi - nin itirazının yerinde olmadığı cevabını ver- miş, «Bu garibe değil, dilin inceliğidir» de - Neticede Sadti Maksudinin teklifi reye konmuş ve isim hususunda bir karar vefil - mek üzere lâyiha Encümene lıde edilmiş - tir. Âciz olmıyan İnglltere Neden âciz gibi | Görünüyor ? (Baştarafı 3 üncü sayfada) bir zarurettir. Son zamanda İngiltere ilehansaarasmdadahasıkıgörü]en mer kaidelerine maliktir. Lisanımız dünyâ |lisanları içinde İşlenmiş bir lisandır. Lisanı - e Çok müessir bir sahne TTT a © e BD) AY Ti (Baştarafı 1 inci sayfada) süren feci bir maceraya kahraman oöl- müuştur. Dün, Ortaköyde, anasına, babasına, ve kardeşine, Temelin sağ olduğu müjdesi- ni yetiştirmek üzere evlerini ararken hem bunları düşünüyor, hem bu müjdeyi vermenin güçlüğünden ürküyordum. Ortaköyü, hemen baştanbaşa — birkaç defa dolaştıktan sonra, öğrenebildim ki, Temelin babası İsmail, Taşmerdivende, Çevirmeci sokağında, Mehmet Paşanın 16 numaralı harab konağında, zevcesi ve diğer küçük oğlu ile, bir tek odacık işgal etmektedir ve kendisi de, Denizyolları- | nü nın 18 numaralı mavnasında çalışmak- tadır. Bu odaya girdiğim zaman, yükiendı- ğim vazifenin ağırlığı bir an içinde bir kaç misline çıktı: Zira saç sobanın başında oturan ada- mın, sabit bakışlı gözlerinde, şuur bile tükenmiş gibi idi ve pencere önündeki yer minderinde, devasız bir yürek sancı- sile hıçkıra hıçkıra kıvranan ananın yü- zünde, kan denilen yaşatıcı nimetin iz- leriı bile sezilmiyordu. Onlara dilimin u- cunda düğümlenen müjdeyi nasıl vere- bilirdim? O müdhiş ıztırabla, vereceğim müjdenin doğuracağı eşsiz sevinç arasın- daki büyük mesafeyi bir an içinde aşı- vermek, zaten sarsılmış bir insan hünye- sinin katlanabileceği bir ruh yorgunluğu- na hiç benzemiyordu. ' İkisi de bana yadırgayarak baktılar. Bilmiyorum nasıl oldu. Şuurumun hâki- miyetini bile yıkacak kadar büvük bir cesaretle: — Size, dedim, müjde vermiye geldim! İsmailin gözleri, külleri üflenmiş bir ateş gibi parladı: — Oğlumdan mı? Bana her neticeyi göze aldıran o cesa- ret, bu sualin cevabını vermeme de kâfi | geldi: — Evet! Hattâ şu cümleyi de ilâve edebildim: — Temel kurtuldu... Ve şu anda, helki sizden, benden bile sıhhatte bulunuyor! Yaşlı denizci hiçbir şey söyliyemedi. Zevcesine baktı. Beni, hiçbir tarafımı görmeden bir daha süzdü. Kalbine kur- şun girmiş gibi, yüzü takallüs etti ve büsbütün sarardı. Sonra bir kilid ağzile, kilid yuvası gibi birbiri içine gömülen dişlerini, hissedilebilen bir zorlukla aça- takiı; — Su! diyebildi ve sendeliyerek yı- kıldı. Onun zâfı, zevcesinin metanetini art- tırmıştı.. Yaşlı denizciyi oğlundan evvel kendisine kavuşturabilmek için, elbirli- ğile hayli uğraştık. Uzun iki saatin, iki bardak suyun, yarı diriltebildiği ihtiyar babayla konuşabil- mek imkânını bulunca vazifemi âe hatır- ladım. Bereket ki İsmail, ağlundan bah- setmek için, o şart içinde bana hayli zor görünen sual sormak külfetine katlanma- ma ihtiyaç bırakmadı: — Siz, dedi, o İrva açıklarını bilmez- siniz... İnşallah öğrenmezsiniz de.., Ayni yerde, ben iki defa dalgalara gö- müldüm. Temel bu sefer gene ayni yerde canımı ikinci defa Azrailin pençesinden 'kurtarıyor. Çünkü bu, orsda ıtlaztığı ikinci kazadır. Geçen seferki kazadan sonra, onu. de- nizden kurtarmak, karaya çekmek iste- dim. Fakat aylarca dolaştığım, uğraştı- ğım halde, bir iş bulamadım. Hem zaten, bizim aileye, Kalyoncu o- ğulları derler. Ceddimiz, Fatih devrin- denberi, denizlerde dolaşıyor. Kanımıza deniz suyu mu karışmış nedir? Deryayı görünce, balık gibi dalıyoruz. Yüzümüz orada gülüyor, orada ağlıyor. Fakat. hi- zim sülâlede, denizde ölmüş tek uşak yoktur. Tqmel denizi birakmayınca, hen |bunu düşünüyor, ve: — Karadeniz, kendi çocuklarını yemez! diyordum! Hattâ evvelki akşam, kazayı haher a- lhlınca; Temeli düşünmedim bile. Çünkü Temel, yaz gelince, Boğaziçinde köpek balıklarile yarışa çikar. Balıklara haca- lhık edecek kadar ustalıklı yüzer. Sonra kaya gibi de sağlam delikanlıdır. Ben de bunları düşünüyor ve: — O nasılsa başınm çüresine bakacak- teşriki mesâi, bu davanın halline mü - teveccih bir tezahürdür. Fakat İngilte- ire için Fransa dahi kâfi derecede yu - muşak bir vasıta değildir. Çünkü İtal - yanın mutlak bir acze düşmesini iste - miyor. Bütün bu karışık hesablar, hem İtalyanın ekmeğine yağ sürüyor, hem de Japonya için iki katlı ekmek kada -|. - | ğa kalkınca, Bay İsmaitl: B (ğin kapağile teknesi arasına geçirdi vi tır! diyerek, diğer biçarelere yuuyourîü Daha sonra, kazadan yalnız bir kişinim! 'sağ çıktığını duyup, kurtulanın Temj olmadığını öğrenince, dilim tutuldu — Demek, dedim, kaza gece koptu,; için, yavrum sahil selâmeti gorememlh Çünkü o zifiri karanlık içinde, sahili buH__ mıya imkân yoktu. Vakıâ, o kıranlıkl.ı' bile sahili bulmanın çaresi vardır amma, Temel bunu nereden bilsin. Gayri ihtiyari bir sual sıkıştırdımı: ,.*“ — O karanlıkta sahili bulmanm çard nedir? — Sahil, enginden daha karanlık gorü— . Fakat dedim ya? Bunu ancak, bisi zim gibj ömürlerini oralarda geçirmisz, ve' — birkaç varta atlatmış olarlar bilirler!. — | Sonra o bana sormaya başlıyor: — Nasıl kurtulmuş? — Şimdi nerede? — Bu tarafa getirecekler mi, ben hemen gideyim mi? Ve başını iki yana sallıyarak ilâve ediıı yor: . — Hele bir sağ salim elime geçsin de.;_ ben onu denize değil, dereye bırakırsamı — ölüm çıksın. Zaten bu sefer, denizin na — uyur yılan olduğunu o da iyice anlamışı — tır ya! Hem denizde ne var sanki? Altı : senedir, Dalga sayıp duruyor. Çalıştı ça-; baladı, serdümen oldu. Eline düşen paıı hâlâ ayda 25 lira... Kundura boyasa, bu paranın fazlası.nı kazanır! ğ Oğluna kavuşmak için yola çıkmak ü« ; zere sabırsızlanan babayı, bu hakkındanı — ve bu ihtiyacından dahu fazla mahruıq etmek istemedim. Ben veda niyetile ayam f lir .'/'*ksı : — Sakın ha:.. sunuz? Sonra ceblerini karıştırdı. Araâ ığını! Bulamayınca, zevcesine döndü, ve para — mağile köşede duran ufak sandığı gos*ej rerek sordu: . — Nerede bunun anahtarı? Zevcesi: — Temelde! dedi. Bu cevabı alınca, gözlerile bir de etra fımı kolaçan eden ihtiyar gemici, mangal — kenarından kaptığı demir maşayı sandıa dedi, nereye gıdıvor-ı " kilidi çatır çatır kırarak, kaptığı sandığı — l getirip önüme boşalttı. Baktım: Önumdq 200 liraya yakın bir para dağcığı yııkselı mişti ve İsmail: — Lütfen, diyordu; bu fakirane hed.i- yeyi kabul edin... Servetim olsa, hı müjdenize dökerdim amma, varım yös ğum bu kadar... | Ben, müjdemin mukabelesini, onun se-.. vindiğini görmekle faziasile almış bulun. — duğumu söyliyerek uzaklaşırken, bediye. — sini hor gördüğümü sanarak kızaran ih« ; tiyar ve temiz denizci, mahcubiyetle huy- nunu bükmüş: — Ne yapayım? diyordu.. dünya malile ödenmez ki... Naci Sadultah —— ZAı . Bu müjda _-î Mısırda Saray - Kabine — İhtilâfı aldı, yürüdü (Baştarafı 1 inci sayfada) Z - notası mahiyetini haiz telâkki olun * — maktadır. b Kahire 24 (A.A.) — Başvekil Nahas' ğ paşa, hastalığından beri bugün ilk de- — | fa olarak evinden çıkmış ve Saraya gi- derek başkâtib Ali Mahir paşa ile gö - rüşmüştür. Nahas paşa bundan sonra — Vefd partisi meb'us ve âyan âzasının - bir içtimama riyaset etmiştir. k Bildirildiğine göre, Saray bugünkü — siyasi güçlüklerin halli hususunda ye « — ni bazı şartlar ileri sürmüş bulunmak- — tadır. Vefd partisinin son içtimaı, bü — şartları kabul edilmez telâkki etmiştir. — Kahire 24 (A.A.) — Vefd partisinin — parlâmento grubu, dünkü ıoplantısııı - " da üç muhalif reye karşı ittifakla aldığı _ : bir karar suretinde, milletin ve meşru- — ti hükümetin lideri sıfatile Nahas pa « — şaya tam itimad beyan etmiş, Naha& paşanın bugünkü meşruti hattı hareke- tini tasvib eylemiş ve Nahas paşa kabi- — nesinden başka bir kabineye giren VO pi yahud boyle bir kabineye müzaheret e- — den parti âzasının Vefd'den ihrac edi - — leceğini kararlaştırraıştır. g: ——— yıheluyor Fakat, tarihde, kuvvetlerm— ş bu derece müvazenet haline gelmeleri — nadir gorulmuş bir hal olduğu içindir 1 ki vaziyet umumi bir şaşkınlık doğur « — maktadır. Fakat zincirin ilk halkası sö- — küldüğü gün hâdiseler yıldırım sür atı- le birbirini takib edecektu' K LAİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: