25 . Birincikânun - BON FPOSTA ( Hisar ) vapuru faciasından ölümle 100 saatlik bir mücadeleyi müteakıb kurtulan Temel “Son Posta,, ya macerasını anlatıyor “Adaya beş kişi çıktık, dördü kollarımda öldü,, (Baştarafı 1 inci sayfada) Batan motör ve mavaaların Mmürettö- batı kurtarılmıştır. Bu kazalardan başka henüz haber verilmemiş birçok kazalar olduğu tahmin edilmektedir. ü Nazım vapuru geldi Köstenceye giderken fırtınaya tutulan Kalkavan oğullarına aid Nazım vapurun- dan üç gündenberi haber alınamıyar ve âkıbetinden endişe ediliyordu. puru, yoluna devam edememiş, fırtını açıkta geçirdikten sonra dün limanıumıza dönebilmiştir. Vapurun kaptanı, büyük tehlike atlatıldığını limana bi'dirmiştir. Hisar vapuzu faciasından sağ kurtulan ikinci gemici Dün şehir tabımızda, (Hisar) kazaze- delerinden birinin daha Merkeb adası gdöküntülerinden iri bir kayanın üstünde sağ bulunarak kurtarıldığını bildirı ve sant 16 da çıkardığımız ikinci tabımız- da da, kurtarılan Rizeli Kalyoncu oğul- larından 1330 doğumlu İsmail oğlu Te- melin, insana hâayret veren —macerasını kendi ağzından yazmıştık. Temeli, İrva tal memurlar: dün sabah saat sekizde görmüşler, fakat de- nizin şiddetinden ve mevklin — tehlikeli olmasından dolayı yanına yaklaşamı; rak Roket atmışlar ve böylece kazazcde- yi kurtarmışlardır. Derhal istasyonda te- davi altına alınan Temel, beş altı saat istirahat ettikten ve kendisine biraz ge- lebildikten sonra macerasını Son Postaya yarım yamalak, dün ikinci tabırnızda dirdiğimiz şekilde anlatnış, sonra y den uykuy Nihayet di Bay Esadın disini toplıyan ye doktoru e başından gi yi yenideri ve salim kala il anlâtmıştır. 'Temel gündüz, Eşek 3d perişan kafa ile kimseyi lemişti. Halbuki şimdi bu ifadesini değiş- | tirmiş, ve büsbütün tüyler ürpertici ve| feti bir manzara alan bu hâdiseyi şöyle | anlatmıştır: dasına çıkarken | | Facta mahallinin ren Hisar vapuru faclası tahkikatı ve dedi- İkotusu devam etmokledir. Tahlisiye Umum (Müdürü Necmeddin yanında Hisar vapuru a İhiblerinden Kalkavan oğlu İbrahim olduğu halde motörle dün Anadolu Kavağına git - miştir. Umum Müdür, Kavakda tahlisiye amba - yındakl telefonla İrva İle görüşmüş, malümat almış ve akşam İstanbula dönmüştür. Tahlisiye Umum Müdürü Neemeddin ken döslle görüşen bir muharririmize: — Yeni hiç bir şey yok, Sizin gazeleniz her şeyi daha evvel ve çok doğru haber — alıyor. Benim gördüklerim de Son Postada okuduk- | larımın aynldir» demiştir. Mütehassıslar ne diyorlar? Kazanın Hisar yapurunun ahşap ve yolu- gun'da az olması dolayısile vukua — gel hakkındaki münakaşalar devam — etmekte - ir, Dün görüştüğümüz bir Çok değerli kap - , ahşap veya eski, sür'ati az gem aa şiddetli deniz kazşısında mukayemet € demiyerek her an tehlikeye maruz — bulun - duklarını, bunların — seferden - çıkarılmaları Tâzım geldiğini söylemişlerdir. Bu zat, ayni zamanda Hizar vapuru kap- unu, denire açılını * İmekle beraber denizin şiddeti karşı gti az olan Hisar vapurunu idare et Büyet müşkül olduğunu da lâve etmisle «Şuna buna kusur bulmak doğru değildir. Muharririmiz Türk gemi kurtarma şirke- V ileri gelenlerinden birile de bu mescle huk kında görüşmüştür. Bu zat diyor ki: «— Amerikalılar, harbı umumide 500 ah- |sab vapur yaptırmışlardı. Harbden sonra or- tadan kaldırdılar. Hisar vaparunun kazaya — Bir kayalıktan ibaret olan adaya denizle çarpışa çarpışa çıktım Serdümen Necati, yağcı Receb Ali, ateşçi İsmail ve| Mehmed kaptanı da gördüm. Bunlar da perişan bir vaziyette kayalıklara tırman- mıya ve adaya İlticaya muvaffak olmuş-| lardı, Fakat hepsi bitkin bir halde idiler. | Ateşçi İsmail iki saat sonra gözlerimizin | önünde can verdi. Ona bir şey yapamıyor, | yüreğimiz yanaraktan ölmesini scyı'rıdı-. yarduük. ı Serdümen Necati de o gece öldü. Zaten çok zayıf düşen vücudü soğuğa ve zah- | möüte tahammül edemedi. Böylece adada Mehmed kaptan, yağcı Receb Ali ve ben yalnız kaldık. Geminin enkazından elimize geçirdiği- miz parçalarla kendimize bir giper yap- tık ve donmamak için birbirimize soku- larak ısınmağa çalıştık. Sabahleyin, Mehmed kaptanın dilı tu- tuldu. Zaten bir ayağı da kırılmıştı. Bir müddet böyle yaşadı. Öğleden sonra Tu- hunu Allaha teslim etti. İkindiye doğru Receb Alinin de ağzından kan gelmeğe başladı. İkide birde dalıyordu, donma a- lâmetleri gösteriyordu. Ben onu müte- madiyen uyandırıyor, dürtüklüyor, hare- ket ettirmeğe uğraşıyordum. Fakat bu da para etmedi. Akşam üztü ©o da öldü. Geceyi böylece yalnız geçirdim —Üs- tümde sadece bir don, bir gömlek ve eli- me geçirdiğim bir ceket vardı. Donma- mak için bütün gece adada do'aştım. Bir taraftan bir tarafa ağır enkaz parçaları taşıdım. Nihayet sabah oldu. Artık takatım kal. mamıştı. Üzerlerini artık bir karış kar kaplıyan ve dört uzun ve feti tümsek teşkil eden arkadaşlarımın yanına düş- mek üzere idim ki uzaktan tahlisiye san- dalını gördüm. Onlar da beni gördüler. Necib kaptan Roket attırdı. Belrm> bağ- ladım ve hayatım böylece kurtaldü. Burada bana çok iyi baktılar, Allah ra- zı olsun!» Hisar faciasa hakkında tahlisiye umum müdürü tahkikat yapıyor İrva önünde batan ve yirmi üç kurban ve- Uuğramasından şuna, buna kuüsür — bülmak munsifane hareket değildir. Zira bundan üç buçuk sene evvel Rusların 12 bin tonluk bü- yük ve 6 senelik Harkof isimli ahşab vapuru d& İrva - Karaburun civarında batmıştı. Bir gemlei de muharririmize demişlir ki: e— Karadenizin bu kısmı; denizlerin en tehlikeli yeridir. Kaki Hıristiyan gemleller bu n | ——— cıwvarına bir bakış radan geçerlerken korkularından İstavroz çı- karırlardı. Karaburun, bir derddir.» Boğulanların ailelerine ikramiye verilmesi meselesi Faciada 23 kişi boğuldu. Bunların allele- ri vardır. Kendilerine ikramiye veya tazmi - |nat verilip verilmiyeceği günün meselesi ol- |muştur. Mevzuatta böyle kazalarda ikrami- İye verilir meselesi yoktur. Diğer taraftan tayfalar da sigortalı değil- dirler. Bu vaziyel karşısında ölenlerin alle - İlerine tazminat verilip verilmiyeceği hukuki İbir mevzu teşkll etmektedir. Dünkü hava Dün İstanbulda hava kısmen bulutlu geç- miştir. RÜxgür şimali garbiden saniyede 5-6 İmetre hırla esmiştir, Akşam üzeri kar serp - İmiştir. Bn az hararet sıfırın altında 6, en çok İzA santigrad Idi. Hava; Memleketimizin cenub ve Bge mın- takalarında ax bulutlu, diğer mintakalarda İtazla bulutlu ve yer yer yağışlı geçmiştir. Trabson, Diyarbakır, Kocaeli, — Eskişehir, Kayseri, Sivas, Malatya ve Çorluda kar yağ - mıştir. İstanbul yoleuları Muradlıda kaldı Muradlı (Hususi) — Muradlıda — şiddetli Bir kış başladı. Karaşel fırtinasile — başlıyan r Üplsi her tarafi kapladı. Bu sebebden Ğ - Muradlı yola kapandığından pos- ği gibi İstanbuldan gelen kamyon- a Muradlıda kaldılar. Sule ve Sadıkzade vapurları Şule ve Badıksade vapurlarının âkibet - leri hakkında gece İlman nöbetçi kaptanın - dan malümat sorduk. Nöbetçi kaptan, va - İpurların Sinop lmanına Nüca etmeleri muh olduğunu söylemiştir. | Bir Yunan vapuru battı Sinop 24 (A.A.) — İki gündenberi iddetle devam eden fırtına hafifleme - lye başlamıştır. Güneysu, İnal, Tan, Yıl- |maz, Samsun, İzmir, Türk vapurlarile İngiliz bandıralı Ereğli ve bir Yunan gilebi limanımızda hava beklemekte - dirler. Buradaki gemilerin aldıkları tel sizlere göre Sivastopol açıklarında Yo - vais isminde bir Yunan vapuru batmış- AARARARARADARARARARARARADI Deniz Bank kanununun Mecliste müzakeresi hararetli o'du (Baştarafı 1 inci sayfada) işin iyi inkişaf edeceğine kani değilim. Ziya Gevher Etili (Çanakkale), yeni kurulacak mücssese için miltehassıs ge- tirilip getirilmiyeceğini, yetiştirmek ü- zere Avrupaya adam gönderilip gönde- rilmiyeceğini sormuştur. İktısad Vekilinin cevabları Müteakiben kürsüye gelen İktısad Ve. kili Şakir Kesebir hatiblerin mütaleala- rına cevablar vermiştir. Vekil, Deniz Banka $0 milyon lira bir sermaye tohsis edildiğini müdellel bir surette rakamlar zikrederek izah etmiş ve demiştir ki: «Mücssese daha doğarken Mmethamete şayan bir vaziyette imiş gibi arkadaşımı- zaın burada bir mikdar para istemeğe kal. kışmasını yerinde bulmuyorum.> İktısad Vekili banka merkezinin An- karada kurulmasınm büyük faydâlar te- min edeceğini yapılan tedkiklerden an- laşılmış olduğunu, hiçbir işimizde 'bugü- nün işini yarına bırakmak itiyadı olma- | mişt dığını söylemiştir? Vekli, Ahmed İhsan (Ordu) nun serma - ye hakkındaki sözlerine de cevab vererek ser mayenin lüzumu,halinde bir misli tezyid o - Tunabileceğini, sermaye dahilinde, — haricde yaptırılmakta olan yeni gem'lerimizin bede- H olan on mülyon ilranın da dahil olduğu te- barüz ettirilmiştir. Vekil izahatına şu süretle nihayet ver - miştir: İşin genişliğile mütenasib olarak yeni ih- tiyacları da düşünerek Galma — elemanları küvvetlendirmek ve mikdarlarını arttırmak, |kalitelerini daha ziyade İhtiyaca uygun bir |yaziyele sokmak yolundayız. | — Tekrar kürsüye gelen Ahmed İhsan de » miştir ki: — Vekilin ağzından sermayenin 125 mül - yon lraya kadat çıkacağını işitmek bir bah- yarlıktır. Deniz Aşıkı bir Başvekilimiz var - . Kendisinin denize olan aşkile onun ya - nda maddi işlerdeki vukufları da çok bü - yüktür. Onun İçin tahvllât çıkarmak iİyi bir işdir. Halk bunun kârli bir iş olduğunu bi - Hir ve alır. İsim hakkında bir teklif Lâyihanın maddelerinin müzakeresine ge- çileceği sırada Sadri Maksudi (Giresun) söz afarak Deniz Bank tabirine itiraz etmiş, de- miştir ki: — Türk Hisanı tebellür etmiş, vazıh gra - met kaldelerine maliktir. Hsanları içinde işlenmiş bir Hsandır. Lisanı - mızda hiç bir terkib Deniz Bank, Bümer |Bank şeklinde olamaz. Onun için teklif edi- yorum. Bu müesseseye «Deniz Bankası» is - mini verelim. İsmall Müştak Mayakon, Sadri Maksudi - zin Itirazının yerinde olmadığı cevabını ver- miş, «Bu garibe değil, dilin inceliğidir. de - tir. Neticede Sadti Maksudinin teklifi reye konmuş ve izim hususunda bir karar vetil - mek üzere lâyiha Encümene iade edilmiş - tir. Âciz olmıyan İngiltere Neden âciz gibi Görünüyor ? (Baştarafı 3 üncü sayfada) bir zarurettir. Son zamanda İngiltere ile Fransa arasında daha sıkı görülen Lisanımız dünyâ | Çok (Baştarafı 1 inci sayfada) süren feci bir maceraya kahraman ol- müuştur. Dün, Ortaköyde, anasına, babasına, ve | olmadığını öğrenince, dilim tutuldu: kardeşine, Temelin sağ olduğu müjdesi- ni yetiştirmek üzere evlerini üessir bir sahne tır! diyerek, diğer biçarelere yınıyordıı-'.] Daha sonra, kazadan yalnız bir kişinim sağ çıktığını duyup, kurtulanın Temel| — — Demek, dedim, kaza gece - kop! ararken | için, yavrum sahil selâmeti görememiğe hem bunları düşünüyor, hem bu müjöeyi | Çünkü o zifiri karanlık içinde, sahili hulu vermenin üçlüğünden ürküyordum. mıya imkân yoktu. Vakıâ, o karanlıktat hemen baştanbaşa — birkaç | bile sahili bulmanın çaresi vardır amma, — defa dolaştıktan sonra, öğrenebildini ki, | Temel bunu nereden bilsin. 'Temelin babası İsmail, Taşmerdivende, Çevirmeci sokağında, Mehmet Paşanın 16 numaralı harab konağında, zevcesi ve | nedir? diğer küçük oğlu ile, biz tek odacık işgal etmektedir ve kendisi de, Denizyolları- tadır. Bu odaya girdiğim zaman, yükilendi- ğim vazifenin ağırlığı bir an içinde bir kaç misline çıktı: Zira saç sobanın başında oturan ada- mın, sabit bakışlı gözlerinde, şuur bile tükenmiş gibi idi ve pencere önündeki yer minderinde, devasız bir yürek sancı- sile hıçkıra hıçkıra kıvranan ananın yü- zünde, kan denilen yaşatıcı nimetin iz- leri bile sezilmiyordu. Onlara dilimin u- bilirdim? O müdhiş ıztırabla, vereceğim müjdenin doğuracağı eşsiz sevinç arasın- daki büyük mesafeyi bir an içinde aşı- |vermek, zaten sarsılmış bir insan büny. 'sinin katlanabileceği bir ruh yorguniuğu- na hiç benzemiyordu. İkisi de bana yadırgayarak baktılar. Bilmiyorum nasıl oldu. Şuurumun hâki- miyetini bile yıkacak kadar büyük bir cesaretle: — Size, dedim, müjde vermiye geldim! İsmailin gözleri, külleri üflenmiş bir ateş gibi parladı: ümdan mı? Bana her neticeyi göze aldıran 0 cesa- İret, bu sualin cevabını vermeme de kâfi geldi: Dvet! Hattâ şu cümleyi de ilâve edebildim: — Temel kurtuldu... Ve şu anda, helki sizden, benden bile sıhhatte bulun Yaşlı denizci hiçbir şey Zevcesi görmeden bir daha süzdü. Kalbine kur- şun girmiş gibi, yüzü takallüs elti ve büsbütün sarardı. Sonra bir kilid ağzile, kilid yuvası gibi birbiri içine - gömülen dişlerini, hissedilebilen bir zorlukla aça- rak: — Su! diyebildi ve sendeliyerek yı- |kıldı. Onun zâfı, zevcesinin metanetini art- tırmıştı. Yaşlı denizciyi oğlundan evvel |kendisine kavuşturabilmek için, elbirli- ğile hayli uğraştık. ladım. Bereket ki İsmatl, oğlundan bah- görünen sual sormak külfetine katlanma- ma ihtiyaç bırakmadı: — Siz, dedi, o İrva açıklarını bilmez- siniz... İnşallah öğrenmezsiniz de.., Ayni yerde, ben iki defa dalgalara gö- müldüm. Temel bu sefer gene ayni yerde canımı ikinci defa Azrailin pençesinden kurtarıyor. Çünkü bu, orada atlattığı ikinci kazadır. Geçen seferki kazadan sonra, onu. de- nizden kurtarmak, karaya çekmek iste- dim. Fakat aylarca dolaştığım, uğraştı- ğam halde, bir iş bulamadım. Hem zaten, bizim aileye, Kalyoncu o- ğulları derler. Ceddimiz, Fatih devrin- denberi, denizlerde dolaşıyor. Karamıza deniz suyu mu karışmış nedir? Deryayı görünce, balık gibi dalıyoruz. Yüzümüz orada gülüyor, orada ağlıyor. Fakat. hi- zim sülâlede, denizde ölmüş tek uşak yoktur. Tîmel denizi bırakmayınca, hen bunu düşünüyor, ve: — Karadeniz, kendi çocuklarını yemez! diyordum! Hattâ evvelki akşam, kazayı haher x- hınca; Temeli düşünmedim bile. Çünkü Temel, yaz gelince, Boğaziçinde köpek balıklarile yarışa çıkar, Balıklara hoca- hk edecek kadar ustalıklı yüzer. Sonra kaya gibi de sağlam delikanlıdır. Ben de bunları düşünüyar ve: — O nasılsa başırın çaresine bakacık. - eee — teşriki mesdi, bu davanın halline mü - teveccih bir tezahürdür. Fakat İngilte- re için Fransa dahi kâfi derecede yu » muşak bir vasıta değildir. Çünkü İtal - yanın mutlak bir acze düşmesini iste - miyor. Bütün bu karışık hesablar, hem İtalyanın ekmeğine yağ sürüyor, hem de Japonya için iki katlı ekmek kada - e baktı. Beni, hiçbir tarafımı | | Gayri ihtiyari bir sual sıkıştırdını: — O karanlıkta sahili bulmanın çaresdi — Sahil, enginden daha karanlık görüm — ü Fakat dedim ya? Bunu ancak, biwi İnım 18 numaralı mavnasında çalışmak- | zim gibi ömürlerini oralarda geçirmiş, ve' birkaç varta atlatmış olanlar bilirler!. Sonra o bana sormaya başlıyor; — Nasil kurtulmuş? Şimdi nerede? — Bu tarafa gelirecekler mi, ben hemen gideyim mi? Ve başını iki yana sallıyarak ilâve edim yor: — Hele bir sağ salim elime geçsin de, ben onu denize değil, dereye bırakırsam ölüm çıksın. Zatan bu sefer, denizin na yoksal | cunda düğümlenen müjdeyi nasıl vere-| uyur yılan olduğunu o da iyice anlamışı tır ya! Hem denizde ne var sanki? Alta senedir, Dalga sayıp duruyor. Çalıştı Ça« baladı, serdümen oldu. Eline düşen parg hâlâ ayda 25 lira... Kundura boyasa, bu puranın fazlasına — kazanır! , Oğluna kavuşmak için yola çıkmak ü zere sabırsızlanan babayı, bu hakkındam ve bu ihtiyacından daha fazla mahrum — etmek istemedim. Ben veda niyetile ayam — ğa kalkınca, Bay İsma!l: — Sakın ha... dedi, nereye gidiyors sunuz? j Sonra ceblerini karıştırdı. -Aradığına Bulamayınca, zevcesine döndü, ve pars mağile köşede duran ufak sandığı göstes — rerek sordu: * — Nerede bunun anahtarı? Zevcesi: — Teme Bu cevabı alınca, gözlerile bir de etrar fını kolaçan eden ihtiyar gemici, mangal kenarından kaptığı demir maşayı sande Bin kapağile teknesi srasına geçirdi kilidi çatır çatır kırarak, kaptığı getirip önüme boşalttı. Baktım: Önümda 200 liraya yakın bir para dağcığı yükseb — mişti ve İsmail: Lütfen, diyordu; bu fakirane hedis yeyi kabul edin... Servetim olsa, bu müjdenize dökerdim amma, varım yo« ğum bu kadar... Ben, müjdemin mukabelesini, onun sex vindiğini görmekle fazlasile almış bulun. duğumu söyliyerek uzaklaşırken, hediye- Uzun iki saatin, iki bardak suyun, yarı Sini hor gördüğümü sanarak kızaran ih« diriltebildiği ihtiyar babayla konuşabil- | tiyar ve temiz denizci, mahcubiyetle bayı mek imkânmı bulunca vazifemi âe hatır- | Nunu bükmüş: — Ne yapayım? diyordu... Bu müjda setmek için, o şart içinde bana hayli zor | dünya malile ödenmez ki... Naci Sadullah Mısırda Saray - Kabine İhtilâfı aldı, yürüdü (Baştarafı 1 inci sayjada) notası mahiyetini haiz telâkki olun « mMaktadır. Kahire 24 (A.A.) — Başvekil Nahas paşa, hastalığından beri bugün ilk de « fa olarak evinden çıkmış ve Saraya gi- derek başkâtib'Ali Mahir paşa ile gö - rüşmüştür. Nahas paşa bundan — sonra Vefd partisi meb'us ve âyan âzasının bir içtimama riyaset etmiştir. Bildirildiğine göre, Saray bugünkü siyasi güçlüklerin halli hususunda ye « ni bazı şartlar ileri sürmüş bulunmak- tadır. Vefd partisinin son — içtimaı, bu şartları kabul edilmez telâkki etmiştir, Kahire 24 (A.A.) — Vefd partisinin parlâmento grubu, dünkü ioplantısın - da üç muhalif reye karşı ittifakla aldığı — bir karar suretinde, milletin ve meşru- ti hükümetin lideri sıfatile Nahas pa « saya tam itimad beyan etmiş, Nahas paşanın bugünkü meşruti hattı hareke- tini tasvib eylemiş ve Nahas paşa kabi- nesinden başka bir kabineye giren ve yahud böyle bir kabineye müzaheret e- den parti âzasının Vefd'den ihrac edi « leceğini kararlaştırmıştır. l A yıfı oluyor, Fakat, tarihde, kuvvetlerin bu derece müvazenet haline gelmeleri nadir görülmüş bir hal olduğu içindir ki vaziyet umumi bir şaşkınlık doğur - maktadır. Fakat zincirin ilk halkası sö- küldüğü gün hâdiseler yıldırım sür'ati- le birbirini takib edecektir. Selim Ragıp hu; L