“ Ben bir tımarh AA ee Bese Tet le Ludendorff'un hay ane kaçkınıyım! ,, Timarhanede bana“Bizde seni bekliyorduk,, dediler Doktor sordu: “Sen Faruk musun, Franko musunT..,, Derhal cevap verdim “ Hem Faruk, hem Frankol,, Röportajı yapan: Farak Küçük fTercüme ve iktibas haklı mahfusdur) — 58 — Gri elbiseli hastayı Bösteriyorlar. — Ala- bros saçlı kabak ka- falıya: < — Banu yalnız bi takmâyın diyor.. teh. likeli. — anlıyorsuna Daimi kontrol.. fazla bekletmeyin. Ben ta- ; belâsını doldururum. Haydi, fotografını al- dürip koğuşa — gönde- tin. İhtiyar adama ev- takı uzatiyor: * — ÂAl şunun tabelâsını doldur. Sonra bana dönüyor: — Senin adın ne? — Faruk. Evrakı okuyor. | | Tımarhanede bir koğuş Doktor gülerek soruyor: — Ayni zamanda hem Faruk hem Franko nasıl olur? — Basbayağı, sağ tarafım Franko, sol tarafım Faruk. Sağ kolum, sağ gözüm, — Sen şu Pangaltıda adamın gırtla - sağ kulağım, sağ bacağım Franko. Sol ğına sarılan değil misin? — Evet... — Biz de seni bekliyorduk.., — Nereden haberiniz oldu? — Gazetelerde okuduk. kolum, sol gözüm, sol kulağım sol ba- cağım Faruk. Yalnız burnum müşterek, İşte bu müşterek burun, ihtilâf mev - zuu oluyor, Çünkü bazan Franko hesa- bına koku alıyor, bazan Faruk hesabı- — Peki geleceğilni nereden bildiniz? İna. Gürültü de bundan çıkıyor.. — Bunun için keramet sahibi olma- Şa hacet yok. Evrakı okumağa devam ediyor. Son- ra bana dönüyor: — Dört liran varmış öyle mi? — Evet. — Bir lirasını al. Lâzım olur. Öbür - leri bizde kalsın kaybedersin. Liran bi- nce istersin. Gene veririz.. — Peki.. Anahtarları görüyor. Soruyor: — Bunlar da senin mi? — Evet, — Bunlar nerenin anahtarları? — Madridin.. Zayıf, nahif bir doktor içeri geliyor. Alabros saçlı evrakı doktora uza - tarak: — İşte diyor Haylayfda çıldıran Fa- ruk.. Doktor bana dönüyar: — En nihayet geldin mi buraya? — Geldim.. — Madridi fethetmeden mi geldin? Anlıyorum. Bizim vak'anın tafsilâtı bizden evvel buraya gelmiş. Hiç boz - madan cevab veriyorum. — Fethetmedimse bile anahtarlarını getirdim. — Güzel, enfes! Doktor gülerekten odadan çıkıyor. İhtiyar seyrek sakallı beni yanına| çağırıyor: — Gel bakayım evlâdım.. Bir kere buraya girdik, fırsat bu ür- İsattır. Saçmalayayım bakayım. Gerçi adamın birisi: — Deli olmak bir şey değil, Saçma bulmak güç! Demiş ama, haksız.. delilik de kolay, ' saçma bulmak da.. güçlük çeken olursa dünyanın ahvalini takib etsin, | İhtiyar tekrar ediyor: — Gel bakayım evlâdım. Soruyorum: — Annemi tanıyar musun? — Yona... — O halde neden senin evlâdım olu- yöor muşum? — Gel bakayım kardeşim. — Babam anneni tanıyor mu? — Yoo.. — O hâlde kardeşin de olamam, tiyar sinirleniyor. Kalemini stı -|. yor. Alabros saçlıya dönerek: — 25 senedir şu müessesede çalışı - rım böylesine rastlamadım.. al şunun Alabros saçlı anahtarları gösteriyor. | fişini sen doldur. Doktor anahtarları eline alıyor bana| — Alabros saçlı sesleniyor: soruyor: — Burada üç anahtar var. Hangisi Madridin bunların? — En büyüğü.. — Öbürleri, — Küçüğü Bilbaonun, şu sarılı da Saragos'ün. Gülerek: — Âlâ, diyor. Peki bunlar sende ne Bgeziyor? — Ben general Franko değil miyim? — Frankoluğu nereden — çıkardın? Hani deminden ben Farukum diyor - dun? — Ben Farukum da, — O halde Franko değilsin?, — Hayır Frankoyum da, — Nasıl olur? Franko musun, Faruk mu? — Efendim ben hem Frankoyum, | hem Faruk. Bende çifte hayat vardır. Farukluğum. Tıbkı iki yüzlü adamdaki doktor Jekil ile Hayd gibi. Esasen dik- kat etse idiniz, bu işin farkına varırdı- nız. Faruk ile Franko arasında müşa - behet vardır. Hiç düşünmediniz mi? Franko, frank, Faruk. Fransız fran- Bi da benim ismimden gelmiştir. Çünkü frangı da ben icat ettim. Alabros saçlı soruyor: — Demek sen bazan Faruk, bazan| diğim Frankosun? n Faruk musun, Frankomu? — Buyün mü? — Evet!, — Hem Farukum, hem da Franko. — Gelsene buraya! -— — Sana söylüyorum, gelsene bura - ya! —. — Yahu ne #nlamaz şeymişsin sen? Gelsene! — Kim ben mi? — Adın ne? — Kimin, benim mi? — Evet.. — Adımı ne yapacaksın? | Alabros saçlının yüzü renkten renge | giriyor. Ben gülmemek için kendimi | güç zaptediyorum. Bereketversin içe. riye kısa boylu nefti elbiseli biri geli - yor. İhtiyar seyrek sakallı hemen sesle niyor: — Yusuf efendi, Allah aşkına gel. hastanın fişini dolduramıyoruz, Bir Ptürlü adım Sanını söylemiyor. Yusuf gülerek cevab veriyar: — Adını ne yapacaksınız? Evrakına bakarak fişini doldurun. Kendinizi pe- ye üzüyorsunuz? Sonra kabak kafalıya sesleniyor: — İzzet, al bunu resmini çıkart, son- ra «22» ye götür. İzzet önde ben arkada deminden gir- dadan iki kapı ilerde bir oda- rUZ. köşe, dört pencereli bir oda ©0u- rası, Kapıdan girince sağ tarafta küçük | | Bazan Frankoluğum galib gelir, bazan Şi tarafta uzun bir sıra. rir tahla oda,. şambr nuvar olacak. Söl Kîmdlsajköşdebirhhmğı.oı-. B İ sevgilerin muka- Cd İzmit okuyucu- limi twetiyor: ,â Etrafını kırma- ? dan menfaatlerini temin etmek ve sever. Kadınlara karçı utangaç davran- maz. İşlerinde becerikli olur. - snave Sakin huylu bir küçük Ankaradan kür v çük Cemal nanl bir çocuk olduğu.- nu soruyor: Uysal ve sakin huylu, yalnız dev li toplu değil, ki - tablarile daha laz- Ya meşgul olması lâzımdır. www Sevgi güler yüz ister İstanbuldan K. O. A, rümuzile t0- L LAb 'i yi bir şeydir. Neş” eli olmak ise da - ha iyidir, . Sevgi, güler yüz ve yal - paklık ister. Muvaffakiyel bunlardan sonra gelir. MAD Sevgi ağırlıktan kaçar Beyoğlun- dan Mahmud im « zasile sorulan da şunlar: — Sevilecek m- yim? Görden * gelen bele göreceğinden P danna ümide düş- A d mek icab eder. Yalnız, seven çok müstağni kalmamalı - dür. Sevgi; çok ağırlıktan, hicabdan ür - kerek kaçabilir de. Muvaffakiyet için ha- yatın iyi taraflarını görmeğe lüzum var- dır. AA Kayıdsız bir tip Gene Ankaradan H. S. tümuzlu oku - yucumuz da fotoğrafının dercini istemi » yerek karakterinin tahlilini bekliyor: Başkalarına zarar vermedikçe istediği gibi harekette serbesttir. Kayıdsızlık, fe- na tesadüflerle de birleşince bir felâket mevzuu olabilir. Bundan sakınmak lâ - zımdır. Son Fosta H Fotoğraf tahili kuponu tada koca bir fotograf makinesi. köşede, dört koca projektör. Beni getiren kabak kafalı gardiyan: — Memduh bey, dedi, al sana yeni bir hasta, resmini çıkarın! — Peki, karşıya otursun., İskemleye oturdum. Fotografcı gor- du: v — Numarası kaç? — Dur gidib öğreneyim, Kabak kafalı gardiyan gitti. sonra geri geldi: — 1646, Demek tımarhanade mekteb gibi herkese bir numara veriliyor.. ezber - liyelim.. 1646, şimdiye kadar dört mek- tebde, dört defa nummara değiştirmiş - tim, İlk defa Kadıköy sultanisinde, 651 di. Sonra 486 oldu. Fransız mek - tebinde (1) di. Ticaret mektehinde ise 80,, şimdi burada 1646 yı alıyordum. Tıbbı adlide ismimiz olsun yerinde du- ruyordu. Burada isimi kayboluyor, nu- . Dört Biraz (Arkasn var) larımızdan — Emin karakterinin tahli- —-a atı hoş geçinen bir tip (Onun şöhreti umumi harble beraber başlamış, Mazorya zaferinden sonra bütün dünyaya yayılmıştı Ludendorff'un ölümü ile son asrın ta: rihine karışan bir sima daha eksildi. Yarın onun biyografisini yazanlar sözlerine: «— Erich Ludendorff 18865 yılında tüc- car bir ailenin çocuğu olarak Posnani vi- lüyetinin Kruszewnia şehrinde doğdu> cümlesi ile başlıyacaklardır. Üzerinde fazla durmuyalım. 1865 de doğdu, 1882 de mektebden mülâzım çıktı, 1893 de erkâ- nıharb zabiti oldu, meşhur Von Schlief- fen'in emri altında çalıştı. Fakat hakikatte Ludendorff'un tarihe geçen hayatı 1914 yılı ağustosunun — jilk güinü gecesi başlar: Harb ilân - edilmişti, Alman ordusu Belçikadan geçerek Fran- saya akmak plânını takib ediyordu. Hal- buki önünde Belçikanın meşhur Liyej is- tihkâmlarından başlıyan aşılması imkân- sız bir müstahkem seddi vardı. Ludendorff o sırada Von Bulov'un ku- mandasında bulunan ikinci Alman ordu- sunun erkânıharbi sıfatile kıt'aların ha- zırlanmasını ve toplanmasını , bekleme- den küçük bir cüz'ütam başında bizzat ? mqmmm fakat heı- DS ÖAMEERİZ İ lenmiyen bir zamanda yapılan bir hücum | Lüdendurff yeni kumandan H.Iıdm bütün istihkâm hattının bir günde yıkıl- | Durgla birlikte şark cebhesine geldiği za masını mucib oldu. —| mhmm&.wuummm — Muvafıktır, bu tatbik - edilecektir dediler. O tatbik edildi ve iki Rar ordusunun perişan edilmesi ile netice lendi. Generalin zevcesile birükte çıkarılmış * * Alman orduları önüne geçilmez bit çığ Bir kısım müverrihler: — Mazorya zaferi H'ncenburg ile Lu dendorff'a atfedilirken plâmı hazırlıyan selefinin şeref hissesi unutulmuştur, derler. Haklıdırlar. Fakat o plânı tatbil edebilmek te, neticesini alabilmek te, di ğer zaferleri hazırlıyabilmek te bir me sele idi. | ı * Hindenburg şark cebhesinden alınarak #umum Alman orduları başkumandanlığı !'na tayin edildiği zaman Ludendorff ta ©- nun erkânıharbiye reisi sıfatile birlikte olarak Fransız hududura döndü. 1915 1916, 1917, 1918 taarruzlarını hazırladı. Ve nihâyet harb malüm âkıbeti doğur duktan sonra askerlikten çekildi, biraa şavn yazmakla, biraz memleketini kurtarmıya halinde Fransayı ıstilâ ederlerken Rus çalı ikla uğraştı. orduları şarki Alman vilâyetlerine sal- | — ».>; hareketinin başlangıcında Luden- dırmışlardı. Alman kumandanı — küçük | 4 rru Münihte Hitler'in yanında görü- bir kuvvetle Rusları oyalıyabileceği ka- |ç7 Sonraları araları biraz açılmıştı, fa- naatindeydi, fakat küçük le olsa bir kı- |at tekrar düzeldi, geçen yi muazzam gım Alman topraklarının tehdid altında | pıç geçid resmini seyretmiye gidenler 0- kalışı imparatoru telâşa düşürdü, garb ,,, eski üniforması ile Hitlerin sağında cebhesinden iki kolorduyu alarak şarka | , uydular. yolladı ve şark cebhesinin başkumandan. | — y ( 4cndortf eski Alman ordusunu diril- lığını da mütekaid Genetal Hindenburga miş olarak gördükten sonra öldüğü için verdi, Ludendorff'u da ona erkânıharb ©- | .; rini rahat kapamış olacaktır. 72 Jarak yolladı. İki büyük askerin işbirliği :“:ı'_ ea ü hayatları bu noktada başlar. * - . e| Almanyanın şark cebhesi kumandanı ç,k"'lı hnyoları islâh edilecek lTüzumlu gördüğü bütün tedbirleri almış, | Bursa (Hususi) — Çekirgede banyo- ayrı ayrı birer koldan ilerliyen iki Rus |lar, oteller ve kaplıcalar belediye reisi ordüsünün biri karşısımda pek ehemmi- | tarafından teftiş edilmiş, bunların asrt yetsiz bir örtü kıt'ası buraktıktan sonra | bir hale getirilmeleri için alâkadarana bütün kuvvetlerini ikinci kolun karşısı- | emir verilmiştir. Önümüzdeki mart ayına na yollamıştı: bu müesseseler asrf ve konforlu bir hale — Birini mahvedelim, sonra bütün kuv- | getirilecektir. Aksi takdirde işletilmele- izle diğerine döneriz, diyordu. rine müsaade edilmiyecektir. General Ludendorjf'un büyük harbite alınmış vir rermi Taksiler artık p riğemTar aa el e V 10 kuruşa müşteri # Ca Taşımalıdır! SAROEN SÖ Şoför — okuyucularımızdan — Celileddin Cılılııllu“:u Mmektebi talebelerin bi- Bezerman bize yazdığı bir mektobda İs - — hin babası olan bir okuyucumuz yazıyor; tanbul taksi şoförlerinin bugünkü vazi . yetinden şikâyet ediyor. Diyor ki: — Taksi şoöförleri bugün — hâyatlarını tam olarak kazanmış işciler değildirler. Ne aldıklarını, ne alacaklarını bümezler. Geçindirmeğe çalıştıkları bir alleleri, ço- tukları, çocukları vardır. Sonra da yüz- lerce şoför içinde işsizler de bir hayli ye- kün teşkil etmektedir. Çünkü taksi müş- teriyi datlma bizden uzaklaştırıyor. Türkiyode Ucaret serbesttir. Buna mu- kabil şoförlük tahdid edilmiştir. Bir $o- för istediği şekilde, istodiği fiatla müşte- Ti taşıyamıyor. Niçin? Serbest — ticarele şoförlük niçin idhal edilmiyor? Benim gibi ulak sermayedarlar ve şo - förler nazarı itibara alınarak 10 kuruşa müşleri nakletmemize arlık müsaade e- | «— Oğlum akşamları eve döndüğü za- man soğuktan titrer bir halde şobaya ko- #uyor, Bunun sebebi de mektebde hâlâ soba yakılmamış olmasıdır. Çocuklar sa- bahtan akşama Kadar sıcağa hazret kal- dıkları için kendilerlei sobalı evlerine zar atıyorlar. Maarif Müdürlüğünün nazarı dikkatini gelbederim: Vaziyet bu şekilde devam et- tiği takdirde çocuklarımızın sıhhatleri de tehlikeye girmiş olacaktır.» * Okuyucularımızın sorgularına cevablarımız «Karlinize imzasile Kayseriden mektub gönderen okuyucumuza: — Barih adresş ve imzanızı da gönderir.