— L T T 10 Sayfa vi C— EDEBİYAT — San'atkâr topluluğu Yazanı Güzel San'atlar Akademisinden kibar, ince ruhlu bir genç kızla konuşuyorum. Bana: — Akademiden çıkınca bütün arka - Gaşlar bir tarafa dağılıyoruz, diyor. Ya - zık ki başka bir yerde bir san'at atmos- ferimiz yok. Meselâ ressam, şair, roman- cı, bestekâr, sahne artisti, hâsılı bütün san'atkârların z nacakları bir klüb! * H* San'atkâr, halkın güzel san'atlara karşı alâkasızlığından dem vurur, Fakat birleşme, anlaşma ve derdlerine samimiyetle çare arama zama- nt gelince ortada kimseyi göremezsiniz. Halbuki san'at, büsbütün başka bir havayı nesimidir. Onun içinde kendisi yaşamıyan san'atkâr, nasıl olur da bu san'atı muhitine yayabilir? Halid Fahri Ozansoy wkle ve heyecanla topla-| ayni toplanma, konuşma, derdleşme — ve anlaşma arzusu var, Fakat yalnız arzu- su! Bu dilekler hep ayni şekilde başlar, hep ayni hüsranlar yâdedilir, neticede fi- kirler ayni pamukipliği ile bağlanır gi- der. Ben, kendi hesabıma yirmi beş yıldır bu nağmeyi dinliyorum. Galiba daha öm- rüm oldukça da dinliyeceğim. Bir aralık, Alay Köşkünde bir «Güzel San'atlar Bir- | Nği> vardı. Önceleri çok canlı bir çehre BON TA İnıan__lgsabı Şeriki, Weidmann'ın cina- yetleri yı!.ıu başına işlediğini söylüyor Million avukatı ile beraber Paris, 20 (Hususi) — Fransız gaze- telerinin insan kasabı diye isimlendir- dikleri Weldmann meselesi hakkındaki Ben bu yürekten arzuya ilüve ediyo -| gösterdi. Ressam, romancı, mimar, şair, tahkikat ilerlemektedir. İki gün 1 rum: — Klüb bile olmasa, hiç değilse temiz, nezih ve bilhassa içkisiz bir müzik salo- nu; yahud bir artist pastahanesi. Fakat her halde şu mevcudların hiç birisine benzemiyen çok ince bir muhit... Genç kız, başını eğerek: — Evet, o da mümkün, diyor. Yeter ki aktör hep o eski çatının altında birleşir | ve anlaşır gibi oldu, Sonra, birdenbire bir dağınıklık! Bilhassa iktısadi sebeblerle, yapılmak istenen şeyleri yapamamak ac- zi! Neticede derin bir boşluk... | Bu tecrübeyi bu şekilde denemek fay- dasızdır. Fakat san'ati zayıf düşen bir muhitte san'atkârları yüksek bir idesl canavar tarafından Leblond'u öldür - müş olduğu iddia edilen şeriki cürmü Million isticvab edilmiştir. Million, Leblond'u öldürdüğünü in- kâr ederek şu sözleri söylemiştir: — Hayır, ben Leblond'u öldürme - dim, Vakıâ kendisinin bavulumda bu- öi p v i ile öldürülmüş olduğu san'at duyguları, san'at aşkları ve san'at etrafında feyizli ve coşkun bir ruhla top- İunan tabanca i ş düşüncelerile birbirini tamamlıyan, bir- lıyacak başka bir kuvvet yok mudur? O doğrudur. Fakat bu tabanca ile Weid - birine faydalı olan kimselerin toplana - cakları bir yer olsun da... sihirli mucizeyi, o tılsımı bekliyoruz. * mann ateş etmiştir. Masum olduğumu isbat edecek en büyük delil de tabanca- Sonra ikimiz de susuyoruz. Fakat his- | — Romancı şikâyet eder, kitabcı az para Y Saklamış olmamdır. Aksi halde onu sedi far! ideali çok zamandanberi düşünüyoruz. | Onun dudaklarında teessürlü bir bükü- | asacak duvar bulamıyorum diye. Aktör İşikâyot eder, tiyatroda yüksek eseri din- lüş var, belki benim de... İkimiz de şüp- he ve tereddüd içindeyiz. Düşünüyoruz ve korkuyoruz ki acaba bu san'atkâr top. luluğu bir gün bir hakikat olamıyacak mı? Milli bir san'at ülküsile bütün san'at- kârlar, Halkevlerindeki toplantılar gibi, bir gün bir çatı altında toplanamıyacak mı? Birbirlerine hislerile, fikirlerile per- çinlenerek, gene birbirlerine yürüdükle- ri çetin san'at yolunun ıztırablarını unut- turmıyacak, dindirmiyecekler mi? Kim bil * Genç bir ressama rastlıyorum. Yolda yanyana bir müddet yürüyoruz. Bana son tablolarından bahsediyor. Sonra bir- den gözleri dolarak: — Geçenlerde bir sergi açtımdı, diyor, fakat ne resimlerimi teşhir ettiğim sa - lonun ışıkları müsalddi, ne de sergimi zi- yarete gelenler bir ordu kadar kalabalik! TIk günlerde ise, şöyle böyle gelenler ol- du idl Fakat sonraları merdivenden her ayak sesi işittikçe yüreğim hopluyordu. Bazan koridorun ötesinde boğuluyordu bu sesler! Bazan da, Allah razı olsun, bir iki mekteb talebesi benim geasiz ve 1s- Bız salanuma uğruyordu. Hâsılı tablola- rımın arasında uzletin en acı dakikala - rını o ön beş gün içinde yaşadım. Ah, bir san'at ocağımız yok ki hep orada birle - şelim de derdlerimizi açığa vuralım, Hele en fazla istediğim, su içinde balık gibi biz de daimi bir san'at havası içinde ya - şıyabilsek... Bu, ne güzel olur değil mi? Evet, çok güzel olur, Fakat nerede © topluluk! Başımla tasdik ediyorum. Sonra genç arkadaşım kolumu bırakıp elimi sıktıktan sonra uzaklaşıyor. Bu sefer, dolu gözlerle ben onun arkasından uzun uzun bakı - yorum. * Şehir Tiyatrasundan bir artist tram - vayda karşıma çıkıyor. ğ 000?.. Nasilsın? Epeydir. görüşme- L — Öyle.. siz meşgulsünüz, ben de... — Yahu, bir akşam buluşsak da,.. — İyi olur. Fakat nerede? Hem ben, bi- liyorsun ya, Adada oturuyorum. — Ne çıkar? Bir gece İstanbulda ka - hırgın: — Peki kalayım. Nerede ve kimlerle buluşacağız? Eski ve devamlı dostum birden burku- luyor. Evet, nerede? Ve kimlerle? — Meselâ, diyor, filân ve filân da ge- lrdi... — İyi ya, topla onları, bana da haber ver! Hâlâ toplıyacak! Hâlâ toplanacağız? Toplansak da nerede? Hangi birahane şesinde? Bu misalleri, bu tesadüfleri ve konuş- maları uzatmaktan ne çıkar? Görüyo- İsiki, şür, resim ve tiyatro zevki ve bu İsan'atların ruh yükseltici ince oyunları der, satmaklan — vazgeçtim, — tablolarımı | liyenler, seyredenler, sineomuda kötü e- sere koşanların binde ellisi bile değil di- ye. Mimar şikâyet eder, dünyanın para- | sile ev ve apartıman yaptırırlar da çok kere bir mimar plânına lüzüm görmez - ler, ustabaşılar mimar kesildi diye. Yal- | nız şair şikâyet etmez; etse de içinden | sızlahır. Çünkü eskidenberi alışmıştır, kendi mısralarını kendi yazıp kendisi o- kumağa! Çünkü dünya çiyasasında bu - gün en zavallı, en yüksek derecede mağ- dur olan san'at onunkisidir. Hele bizim edebiyatımızda! Hele bugünkü çetin ve maddi hayat şartları içinde! * Bütün bu satırlardan çıkacak neticeyi okuyucularıma bırakıyorum. — Yakında | bel.kibumlqelehırıeluegmlu—l günlük, sadece, bugünkü san'atkârın acı- sını kuşbakışı bir görüşle belirtmek İs - tedim. Bu derd, Türk san'atkârlarının müşte- rek derdidir. Ama en büyük kabahat de gene onlarındır. Hep sızlanırlar, halkın Bgüzel san'atlara karşı alâkasızlığından dem vururlar, fakat birleşme, anlaşma ve derdlerine samimiyetle çare arama zama- nı gelince ortada kimseyi göremezsiniz. Halbuki san'at, büsbütün başka bir ha - vayi nesimidir. Onun içinde kendisi ya - şamıyan san'atkâr, nasıl olur da bu ha - vayı muhitine yayabilir? En küçük oda - dan en büyük salona kadar bu havayi üf- liyelim. Tâ ki, bir zamanlar bizim ço - cukluğumuzda fincan oyunu oynanan kö- şelerde bugün poker ve briç yerine mu- kaim olsun! Duvarlarına İllustratton'un Noel nüshasından kesilmiş resimleri çer- geveletip asan zenginlerde resim zevki yoksa onu uyandırmak ressamın vazife- sidir. Yağlıboya tablolarını ona satın al- mak ihtiyacını o verecektir. Fakat nasıl? Ne kuvvetle? Her şeyden evvel metodik bir san'at propagandası ile. Sonra meşelâ tiyatro zevkini genişletmek mi istiyoruz? Salonlarımızda, hattâ en mütevazi, en basit alle hayatımızda birer perdelik za- rif ve ince salon piyeslerini moda kılma- lıyız. Dekor istemez, dekor salonun ve odanın köşesidir. Fazla eşhas istemez, çünkü ekser saynetlerde eşhas iki, üç ve nihayet dört kişiden mürekkebdir. Zarif nükteler ve ince, hafif bir psikoloji. Bun- lar hem kolay oynanır, hem aileler içinde gençlerin, hattâ miniminilerin bile ti - Yatro zevkini ve merakını uyandırır. Şiir geceleri, musik! geceleri de ayni suretle dostlar arasında tertib olunur. Bunlar ilk akla gelen şeylerdir. Vâkıâ hepsi bununla bitmez, ama ne çare ki bilhassa bu kü- çükten, bu basitten başlangıçlardır ki ba- zan bir diyarda en yüksek san'at hare- ketlerine kadar yol açabilirler. Yoksa yal- nız şikâyetle, ne san'at zevkini muhitte yayabiliriz, ne de san'atkârları bir yere rum ki bürün -san'atkârlar arasında hep " toplıyabiliriz. Demek ki elele verip ener- yorum ki aramızdaki yaş ve nesil | veriyor diye. Kitabcı şikâyet eder, kitab kolaylıkla bir yere atar, ortadan yok e- rağmen ikimiz de ayni şeyi, ayni satışi çok azaldı diye. Ressam şikâyet e- debilirdim. Million bundan sonra kurbanlardan Jeannie Kellerin öldürülmesi ile de hiç bir alâkası bulunmadığını söylemiş ve Weidmann'ın villasında bulunan, fakat kimlere aid oldukları henüz anlaşıla - mıyan kadın elbiselerini de tanımadı - ğını iddia etmiştir. Aslan yavruları için Süt nine aranıyor Son günlerde Londra hayvanat bahçe- sinde bir aslan dört yavru doğurmuştur. Fakat annelerinin sütü dört yavruyu bes- lemeğe kâfi gelmemektedir. Bunun için şimdi kendilerine bir sütnine aranmak- tadır. Bir Amerikalı çiftçinin garib vasiyeti Birleşik Amerikanın Kentaki — eyale- tinden ihtiyar bir çiftçi geçenlerde ve - fat ederek oldukça ehemmiyetli bir yekün tutan çiftlik ve safresini çiftlik nazırına vasiyet etmişti. Vasiyetmamesi açıldığın - da nazırın bu mirası alabilmesi için bir de şart bulunduğu görülmüştür: Nazır bütün hayatında kat'iyyen ga - zete okumıyacak! — Vasiyetnamenin bu şartiına riayet etmeyip gazete okursa bi- raktığı külliyetli miras tamamile bir ha- yır müessesesinin eline geçecektir. ğ Öaaeamaannaa eee rerererermenaerarearanlarar eee ji ile bu !şe kendimizi vakfetmekten baş- ka çare yoktur. Ancak © fedakârlığı kim- ler gösterecek? Gene hep bizler, hep şi - kâyet edenler mi? İşte bu sual karşısında akar sular du- rüyor, Çünkü geride geçmiş seneler ve o senelerin tecrübeleri var. Demek ki daha başka elemanlar da bu hareketi tanzim etmeli. İşte ihtimal gelecek bir yazımda bu me- selenin bu safhasına dokunmak istiyo - rum, Belki dava, o zaman daha açık ve daha sâlim bir şekilde ortaya çıkabilir. Maamafih ona da şimdiden bir «kim bilir?» ilâve edeyim mi? Halid Fahri Ozansoy Doğu mektubları : Erzurumda büyük bir tuğla ve kiremid fabrikası kuruldu Bu hareket, Doğunun mimarisinde büyük bir inkılâbın başladığına işarettir. Erzurumda spor da canlanıyor | |başında yeni kurulan Kiremid fabrikası da üçüncü müfettiş Tahsin Uzer tarafın- ;dan açılmıştır. Memlekette her hâangi bir kiremid fabrikasının tesis edilmesi, had- di zatında çok mühim bir mesele değil - di. Yeni bir fabrikâa Muhitine iş açar, memleket istihsaline hizmet eder, Bu çok iyi bir şeydir. Fakat doğu için vaziyet |böyle değildi. Ve kiremid mevzuu üze - İrinde de bu itibarla durmağa değer. Şark bölgesini bilenler, buralarda kır - İmızı damlara hiç rastgelmediklerini de bilirler. Doğu bugüne kadar kiremidin ne olduğunu tilmiyor, ve basit mimari - sini taşla, çamurla meydana getiriyordu. Koskoca Erzurum şohrine şöyle yüksek bir yerden bakacak olursanız. siyah, sim- siyah bir manzara ile karşılaşırsınız, bi - naların veçheleri çamurla sıvandığı için siyahtır, damlar çamurla örtüldüğü için siyahtır. Ve evler de ufak pencereli mi- kâblardan ibarettir. Gözlerinizi biraz a- ralayınız, şebir, hafriyattan yeni kurtul- muş bir kurunu ülâ sitesi gibi görünür, Hemen şunu da ilâve edeyim ki, bu mikâb ve !ç taksimatları karışık evler, dışlarile mukayese edilemiyecek kadar iyi döşenmiştir. Haikda — halıya merak vardır. Herkes yuvasının r&hat olmasını bilhassa ister, bunda çok haklıdır da, zi- ra diğer şehirlerimize n&zaran Erzurum- Tu senenin çok uzun bir zamanını, kış mevsimini evinde geçirecektir, - Tahsin Uzer umumi müfettiş olduktan sonra Kıymetli mesai arkadaşı Erzurum valisi Haşim İşcan ile üçüncü umumi mü- fettişliğin merkezi olan bu güzel mem- leketi imara koyuldular. Yeni Hükümet mahallesi, yeni nümune evleri, oteller ve asri apartımanlar arka arkaya yükseldi. Bu yeni tesisat, bu modern binalar da ar- ftık çamurla veya Cluklu saçla örtülecek değüdi ya.. ve sonra artık Doğu diyarını da konforlu, çatılı modern evlere ka - vuşturmak, dört duvardan ibaret olan mikâb evlerden kurtarmak da lâzım. İşte bu işi şahsi teşebbüs ve cesaretile topçu Mustafa ismınde b'r vatan çocuğu üzerine aldı. Üç ay evvel Doğu şirketi is. mile ve bir kaç ârkadaş'le kurduğu bu Müessesenin ilk eserini Ortaya attı ve bir kiremid fabrikası kurdu. Bir zihniyeti, bir mimariyi değişlirme yolunda atılan adımların birisi almak itiberile bu fab - rika bir kıymet ifade eder. Fabrika günde bir posta amele ile çalış. tığı takdirde beş bin kiremiâ imal ede - cek kudrettedir. Lüzumu halinde bu mik. dar on beş bine kadar çıkar, Kiremid fabrikası Eskişehir ve Kütahya fabrika - larından biraz ufak clmakla beraber İz- mir fabrikası gibi kurutma dairesi de vardır. Fabrika tuğla mevsimi olan yedi ay işliyecektir. Ve bu müddet zarfında 45 mülyron kiremide kadar istihsal yapa - caktır. Doğu diyarında böyle bir fabrika' olmadığı ve şimdiye kadar da evler ki - remidle örtülmediği için ihliyacın dere- cesi henüz ölçülmemiştir. Fabrika bundan başka delikli tuğla, a- teş tuğlası, çini sobalar, ve sırlı künkler de yapacaktır. Fabrika buranın yerli iinyitlerini ya - kacaktır. Fabrika yevmiye 70 ameleye ve min- haysilmecmu yüz kişiye iş temin ede - cektir. Açış töreninde kısa bir nutuk irad Erzurumun Halkevi spor takımı | Erzurum (Hususi) — Erzurumda Göl- |eden Tahsin Uzer, topçu Mustafayı bu hamlesinden dolayı takdir etmiştir. Doğuda spor Erzurum 18 (Hususi) — Doğuda spor çok geri kalmıştır. Bunun sebeb ve âmik lerini uzun uzun aramağa lüzum yok. İh- mal O kadar ki buranın mahallt an'ane- lerinden kuvvet alan sporlar bile yavaş yavaş sönmüş bulunmaktadır. Cirid, atı- cilık gibi. Attetizm hiç yoktur. Futbol kısa bir zamandarnberi, İstanbu'dan gelen gayret- li bir arkadaşın himmetile canlanmıştır. Güreş yoktur. Boks mevcud değildir. Gençlerin, talebelerin gidecekleri bir yer yoktur. Tabil gençier ve talebeler bu yüzden akşamlarını kahvelerde geçiri - yorlar. Son bir kaç ay zarfında spor bakımın- dan da ufak ve ümid verici olup olma - dığı henüz enlaşılamıyan bir hareket be- lirmiştir. Cumhuriyet bayramında Halkevi ta - kımile Levendspor takımı arasında bir maç yapılmış ve bu maçı Levendspor ta- kımı iki sayı farkile kazanmıştır. Gençler o tarihten itibarer. ekzersizle- Tine devam etmektedirler. Ve Bayburd- la Karsla da temsili maçlar için hazırlık- lar yapılmaktadır. Erzurumda dört klüb ciduğu için ku « rulmarı Zâzım gelen bölge teşkilâtı henüz kurulmamış ve bu taraftan hayli geç ka - hınmıştır. Şimdi herkesin ümidi yeni ku- rulacak olan dağcılık klübündedir. Ka - yakçılığın Erzuruma çok yakın olan Kop dağında çok yi tatbik edilebileceği söy - lenmektedir. Merkezi umumi de — orada bir sığınak yapılmak üzere Erzurum vi - lâyetine beş bin lira göndermiştir. Dağ - cılık federasyonu asbaşkanı Bay İlyas da dağcılık klübünü kurmak ve bu sporun gnkişafı için yapılacak şeylere nezaret et- mek üzere Erzuruma gelmiştir. Kendisile görüştüm., Erzurumun bu spor için müstesna mevkiinden bahsede- rek dedi ki: — Kayak için Türkiyenin en müsaid yeri şüphe yok ki Erzurumdur. Gerek k- şının uzun olması, ve gerek ararisinin te- şekkülü, bu #porun burada inkişafına fevkalâde hizmet edecektir. Burada der- hal bir klüb kurarak gençleri, aileleri, bayanlarımızı teşvik etmek ve bir taraf- dan spor yapılırken diğer taraftan da içtimai bir hareket uyandırmak istiyo « rüm. Fakat şu işe bakın ki, Erzurumun etra- fırdaki dağlarda halif kar tabakaları ol duğu halde şehirde derece, hararet gün- düzleri 16-18 i bulmaktadır Ve her sene fırtınalar olan bu mevsimde şimdilik sü- künet vardır. Mustafa Fuad Ceyhanda bir pamuk hali yaplırılacak Ceyhan (Hususi) — Kski mezarlık civarın- da bir pamuk ve hububat hâli yaptırılacak- fır. Halde 80 büyük mağaza bulunacaktır. Ancak bu yıl pamuk flatlarının düşkün ok ması yüzünden bu kararın henüz tatbik sa- hasına göçilememiştir. Koza 4, çiğitli pas mük $-10 kuruşa satılmaktadır. Fakat bü- aldığı tedbirler sayesinde pa- kında tanzim edileceği ve 1üc- ün güleceği, bu kararın de tatbik odileceği umulmaktadır A