21 Aralık 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

San'atkâr topluluğu - # * * San'atkâr, halkın güzel san'atlara karşı alâkasızlığından dem vurur, fakat birleşme, anlaşma ve derdlerine samimiyetle çare arama zama- nt gelince orlada kimseyi göremezsiniz. Halbuki san'at, büsbütün başka bir havayı nesimidir. Onun içinde kendisi yaşamıyan san'atkâr, nasıl olur da bu san'atı muhitine yayabilir? Yazan: Güzel San'atlar Akademisinden kibar, ince ruhlu bir genç kızla konuşuyorum. Bana: — Akademiden çıkınca bütün arka - daşlar bir tarafa dağılıyoruz, diyor. Ya - zik ki başka bir yerde bir san'at atmos- ferimiz yok. Meselâ ressam, şair, roman- cı, bestekâr, sahne artisti, hâsılı bütün | san'atkârların zevkle ve heyecanla topla- nacakları bir klüb! Ben bu yürekten arzuya ilâve ediyo -| rum: — Klüb bile olmasa, hiç değilse temiz, nezih ve bilhassa içkisiz bir müzik salo- nu; yahud bir artist pastahanesi. Fakat |- her halde şu mevcudların hiç birisine benzemiyen çok ince bir muhit... Genç kız, başını eğerek: — Evet, o da mümkün, diyor. Yeter ki muhitte san'atkârları yüksek bir ideal | Fay e l ge san'at duyguları, san'at aşkları ve san'at . etrafında feyizli ve coşkun bir ruhla top- lunan tabanca ile öldürülmüş olduğu Halid Fahri Ozansoy ayni toplanma, konuşma, derdleşme ve anlaşma arzusu var. Fakat yalnız arzu- su! Bu dilekler hep ayni şekilde başlar, hep ayni hüsranlar yâdedilir, neticede fi- kirler ayni pamukipliği ile bağlanır gi- der. Ben, kendi hesabıma yirmi beş yıldır bu nağmeyi dinliyorum. Galiba daha öm- rüm oldukça da dinliyeceğim. Bir aralık, — e— —a — SON POSTA İnsan kasabı Şeriki, Weidmann'ın cina- yetleri yalnız başına işlediğini söylüyor Million avukatı ile beraber Paris, 20 (Hususi) — Fransız gaze- Alay Köşkünde bir «Güzel San'atlar Bir- liğis vardı. Önceleri çok canlı bir çehre gösterdi. Ressarn, romancı, mimar, şair, aktör hep o eski çatının altında birleşir ve anlaşır gibi oldu. Sonra, birdenbire bir dağınıklık! Bilhassa iktısadi sebeblerle, yapılmak istenen şeyleri yapamamak ac- zi! Neticede derin bir boşluk... Bu tecrübeyi bu şekilde denemek fay- dasızdır. Fakat san'ati zayıf düşen bir telerinin insan kasabı diye isimlendir- dikleri Weidmann meselesi hakkındaki ıtahkikat ilerlemektedir. İki gün evvel |canavar tarafından Leblond'u öldür - müş olduğu iddia edilen şeriki cürmü Million isticvab edilmiştir. | —— Million, Leblond'u öldürdüğünü in- (kâr ederek şu sözleri söylemiştir: | — Hayır, ben Leblond'u öldürme - İdim, Vakıâ kendisinin bavulumda bu- Doğu mektu'ı : Erzurumda büyük bir tuğla ve kiremid fabrikası kuruldu w Bü hareket, Doğunun mimarisinde büyük bir inkılâbın başladığına işarettir. Erzurumda spor da canlanıyor Erzurumun Halkevi Erzurum (Hususi) — Erzurumda Göl- düşüncelerile birbirini tamamlıyan, bir- lıyacak başka bir kuvvet yok mudur? O doğrudur. Fakat bu tabanca ile Weid - haşında yeni kurulan Kiremid fabrikası birine faydalı olan kimselerin toplana - cakları bir yer olsun da... Sonra ikimiz de susuyoruz, Fakat his- sediyorum ki aramızdaki yaş ve nesil farkına rağmen ikimiz de ayni şeyi, ayni ideali çok zamandanberi A:lı'.'ışüm’iym*uz.I "Onun dudaklarında teessürlü bir bükü- W.ş ” — rum ki bütün <an'alkârlar arasında hep lüş var, belki benim de... İkimiz de şüp- he ve tereddüd içindeyiz. Düşünüyoruz ve korkuyoruz ki acaba bu san'atkâr top- luluğu bir gün bir hakikat olamıyacak mı? Milli bir san'at ülküsile bütün san'at- kârlar, Halkevlerindeki toplantılar gibi, bir gün bir çatı altında toplanamıyacak mı? Birbirlerine hislerile, fikirlerile per- çinlenerek, gene birbirlerine yürüdükle- ri çetin san'at yolunun ıztırablarını unut- turmıyacak, dindirmiyecekler mi? Kim O bilir... * Genç bir ressama rastlıyorum. Yolda yanyana bir müddet yürüyoruz. Baha soön tablolarından bahsediyor. Sonra bir- den gözleri dolarak: — Geçenlerde bir sergi açtımdı, diyor, fakat ne resimlerimi teşhir ettiğim sa - lonun ışıkları müsaiddi, ne de sergimi zi- yarete gelenler bir ordu kadar kalabalik! İlk günlerde ise, şöyle böyle gelenler ol- du idi. Fakat sonraları merdivenden her ayak sesi işittikçe yüreğim hopluyordu. Bazan koridorun ötesinde boğuluyordu bu sesler! Bazan da, Allah razı olsun, bir iki mekteb talebesi benim sessiz ve 15- | î — sız salonuma uğruyordu. Hâsılı tablola- rımın arasında uzletin en acı dakikala - rını o ön beş gün içinde yaşadım. Ah, bir san'at ocağımız yok ki hep orada birle - D şelim de derdlerimizi açığa vuralım. Hele en fazla istediğim, su içinde balık gibi biz de daimi bir san'at havası içinde ya - şiyabilsek... Bu, ne güzel olur değil mi? Evet, çok güzel olur. Fakat nerede © topluluk! Başımla tasdik ediyorum, Sonra genç arkadaşım kolumu bırakıp elimi sıktıktan sonra uzaklaşıyor. Bu sefer, dolu gözlerle ben onun arkasından uzun uzun bakı - yorum. * Şehir Tiyatrosundan bir artist tram - ovayda karşıma çıkıyor. R k— ÖO00?.. Nasilsın? Epeydir görüşme- 1K. — Öyle.. siz meşgüulsünüz, ben de.... — Yahu, bir akşam buluşsak da... — İyi olur, Fakat nerede? Hem ben, bi- liyorsun ya, Adada oturuyorum. -— Ne çıkar? Bir gece İstanbulda ka - hırsın: — Peki kalayım. Nerede ve kimlerle buluşacağız? Eski ve devamlı dostum birden burku- luyor. Evet, nerede? Ve kimlerle? — Meselâ, diyor, filân ve filân da ge- lirdi... — İyi ya, topla onları, bana da haber ver! Hâlâ topliıyacak! Hâlâ toplanacağız? Toplansak da nerede? Hangi birahane köşesinde? * Bu misalleri, bu tesadüfleri ve konuş- maları uzatmaktan ne çıkar? Görüyo- İ.- B Li L n l sihirli mucizeyi, o tılsımı bekliyoruz. *! Romancı şikâyet eder, kitabcı az para veriyor diye. Kitabcı şikâyet eder, kitab satışi çok azaldı diye. Ressam şikâyet e- der, satmaktan — vazgeçtim. tablolarımi asacak duvar bulamıyorum diye. Aktör şikâyet eder, tiyatroda yüksek eseri din- liyenler, seyredenler, sinemada kötü e- sete koşanların binde ellisi bile değil di- ye. Mimar şikâyet eder, dünyanın para- sile ev ve apartıman yaptırırlar da çok kere bir mimar plânına lüzüm görmez - ler, ustabaşılar mimar kesildi diye. Yal- nız şair şikâyet etmez; etse de içinden sızlanır. Çünkü eskidenberi alışmıştır, kendi mısralarını kendi yazip kendisi o- kumağa! Çünkü dünya çiyasasında bu - gün en zavallı, en yüksek derecede mağ- dur olan san'at onunkisidir. Hele bizim edebiyatımızda! Hele bugünkü çetin ve maddi hayat şartları içinde! * Bütün bu satırlardan çıkacak neticeyi okuyucularıma bırakıyorum. — Yakında belki bu meseleye tekrar geleceğim. Bu - günlük, sadece, bugünkü san'atkârın acı- sını kuşbakışı bir görüşle belirtmek is - tedim. Bu derd, Türk san'atkârlarının müşte- rek derdidir. Ama en büyük kabahat de gene onlarındır. Hep sızlanırlar, halkın güzel san'atlara karşı alâkasızlığından dem vururlar, fakat birleşme, anlaşma ve derdlerine samimiyetle çare arama zama- nı gelince ortada kimseyi göremezsiniz. Halbuki san'at, büsbütün başka bir ha - vayi nesimidir. Onun içinde kendisi ya - şamıyan san'atkâr, nasıl olur da bu ha - vayı muhitine yayabilir? En küçük oda - dan en büyük salona kadar bü havayi üf- liyelim. Tâ ki, bir zamanlar bizim ço - cukluğumuzda fincan oyunu oynanan kö- şelerde bugün poker ve briç yerine mu- siki, şür, resim ve tiyatro zevki ve bu san'atların ruh yükseltici ince oyunları kaim olsun! Duvarlarına İllustration'un Noel nüshasından kesilmiş resimleri çer- çeveletip asan zenginlerde resim zevki yoksa onu uyandırmak ressamın vazife- sidir. Yağlıboya tablolarını ona satın al- mak ihtiyacını o verecektir. Fakat nasıl? Ne kuvvetle? Her şeyden evvel metodik bir san'at propagandası ile. Sonra meselâ tiyatro zevkini genişletmek mi istiyoruz? Salanlarımızda, hattâ en mütevazi, en basit aile hayatımızda birer perdelik za- rif ve ince salon piyeslerini moda kılma- lyız. Dekor istemez, dekor salonun ve odanın köşesidir. Fazla eşhas istemez, çünkü ekser saynetlerde eşhas iki, üç ve nihayet dört kişiden mürekkebdir. Zarif nükteler ve ince, hafif bir psikoloji. Bun- lar hem kolay oynanır, hem aileler içinde gençlerin, hattâ miniminilerin bile ti - yatro zevkini ve merakını uyandırır. Şiir geceleri, musiki geceleri de ayni suretle dostlar arasında tertib olunur. Bunlar ilk akla gelen şeylerdir. Vâkıâ hepsi benunla bitmez, ama ne çare ki bilhassa bu kü- çükten, bu basitten başlangıçlardır ki ba- zan bir diyarda en yüksek san'at hare- ketlerine kadar yol açabilirler. Yoksa yal- nız şikâyetle, ne san'at zevkini muhitte yayabiliriz, ne de san'atkârları bir yere toplıyabiliriz. Demek ki elele verip ener- brA ge aa — ea d v iV & ö — mann ateş etmiştir. Masum olduğumu isbat edecek en büyük delil de tabanca- yı saklamış olmamdır. Aksi halde onu kolaylıkla bir yere atar, ortadan yok e-l “debilirdim. Million bundan sonra kurbanlardan Jeannie Kellerin öldürülmesi ile de hiç (bir alâkası bulunmadığını söylemiş ve | Weidmann'ın villasında bulunan, fakat kimlere aid oldukları henüz anlaşıla - frmyan kadın elbiselerini de tanımadı - ğını iddia etmiştir. Aslan yavruları için Süt nine aranıyor Soön günlerde Londra hayvanat bahçe- sinde bir aslan dört yavru doğurmuştur. Fakat annelerinin sütü dört yavruyu bes- lemeğe kâfi gelmemektedir. Bunun için şimdi kendilerine bir sütnine aranmak- tadır. Bir Amerikalı çiftçinin garib vasiyeti Birleşik Amerikanın Kentaki — eyale- tinden ihtiyar bir çiftçi geçenlerde ve - fat ederek oldukça ehemmiyetli bir yekün tutan çiftlik ve sairesini çiftlik nazırına vasiyet etmişti. Vasiyelnamesi açıldığın - da nazırın bu mirası alabilmesi için bir de şart bulunduğu görülmüştür: Nazır bütün hayatında kat'iyyen ga - zete okumıyacak! Vasiyetnamenin bu şartına riayet etmeyip gazete okursa bı- raktığı külliyetli miras tamamile bir ha- yız müessesesinin eline geçecektir. ji ile bu işe kendimizi vakfetmekten baş- ka çare yoktur. Ancak 6 fedakârlığı kim- ler gösterecek? Gene hep bizler, hep şi - kâyet edenler mi? İşte bu sual karşısında akar sular du- ruyor. Çünkü geride geçmiş seneler ve o senelerin tecrübeleri var. Demek ki daha başka elemanlar da bu hareketi tanzim etmeli. İşte ihtimal gelecek bir yazımda bu me- selenin bu safhasına dokunmak istiyo - rum, Belki dava, o zaman daha açık ve daha sâlim bir şekilde ortaya çıkabilir. Maamafih ona da şimdiden bir «kim bilir?» ilâve edeyim mi? da üçüncü müfettiş Tahsin Uzer tarafın- | dan açılmıştır. Memlekette her hangi bir kiremid fabrikasının tesis edilmesi, had- di zatında çok mühim bir mesele değil - di. Yeni bir fabrika Muhitine iş açar, memleket istihsaline hizmet eder. Bu çok iyi bir şeydir. Fakat doğu için vaziyet böyle değildi. Ve kiremid mevzuu üze - rinde de bu itibarla durmağea değer. Şark bölgesini bilenler, buralarda kır - mızı damlara hiç rastgelmediklerini de bilirler. Doğu bugüne kadar kiremidin ne olduğunu bilmiyor, ve basit mimari - sini taşla, çamurla meydana getiriyordu. Koskoca Erzurum şehrine şöyle yüksek bir yerden bakacak olursanız. siyah, sim- siyah bir manzara ile karşılaşırsınız, bi - vaların veçheleri çamurla sıvandığı için siyahtir, damlar çamurla örtüldüğü için siyahtır. Ve evler de ufak pencereli mi- kâblardan ibarettir. Gözlerinizi biraz a- ralayınız, şehir, hafriyattan yeni kurtul- muş bir kurunu ülâ sitesi gibi görünür. Hemen şunu da ilâve edeyim ki, bu mikâb ve iç taksimatları karışık evler, dışlarile mukayese edilemiyecek kadar iyi döşenmiştir. Haikda halıya merak vardır. Herkes yuvasının rahat olmaşsını bilhassa ister, bunda çok haklıdır da, zi- ra diğer şehirlerimize nazaran Erzurum- lu senenin çok uzun bir zamanını, kış mevsimini evinde geçirecektir. - Tahsin Uzer umumi müftettiş olduktan sonra Kıymetli mesai arkadaşı Erzurum valisi Haşim İşcan ile üçüncü umumi mü- fettişliğin merkezi olan bu güzel mem- leketi imara koyuldular. Yeni Hükümet mahallesi, yeni nümune evleri, oteller ve asri apartımanlar arka arkaya yükseldi. Pu yeni tesisat, bt modern binalar da ar- tık çamurla veya cluklu saçla örtülecek değildi ya.. ve sonra artık Doğu diyarını 'da konforlu, çatılı modern evlere ka - vuşturmak, dört duvardan ibaret olan mikâb evlerden kurtarmak da lâzım. İşte bu işi şahsi teşebbüs ve cesaretile topçu Mustafa ismınde bir vatan çocuğu üzerine aldı. Üç ay evvel Doğu şirketi is- mile ve bir kaç âarkadaşile kurduğu bu Müessesenin ilk eserini ortaya attı ve bir kiremid fabrikası kurdu. Bir zihniyeti, bir mimariyi değişlirme yolunda atılan adımların birisi oclmak itibarile bu fab - rika bir kıymet ifade eder. Fabrika günde bir posta amele ile çalış- tiğı takdirde beş bin kiremiü imal ede - cek kudrettedir. Lüzumu halinde bu mik- dar on beş bine kadar çıkar. Kiremid fabrikası Eskişehir ve Kütahva fabrika - larından biraz ufak clmakla beraber İz.- mir fabrikası gibi kurutma dairesi de vardır. Fabrika tuğla mevsimi olan yedi ay işliyecektir. Ve bu müddet zarfında 4,5 milyon kiremide kadar istihsal yapa - caktır. Doğu diyarında böyle bir fabrika' olmadığı ve şimdiye kadar da evler ki - remidle örtülmediği için ihtiyacın dere- cesi henüz ölçülmenmiştir. Fabrika bundan başka delikli tuğla, a- teş tuğlası, çini sobalar, ve sırlı künkler de yapacaktır. Fabrika buranın yerli iinyitlerini ya - kacaktır. Fabrika yevmiye 70 ameleye ve min- haysilmecmu yüz kişiye iş temin ede - Halid Fahri Ozansoy cektir. Açış töreninde kısa bir nutuk irad * l APRC B T M Nİ spor takımı eden Tahsin Üzer, topçu Mustafayı bu hamlesinden dolayı takdir etmiştir. Doğuda spor Erzurum 18 (Hususi) — Doğuda spor çok geri kalmıştır. Bunun şebeb ve âmil- lerini uzun uzun aramağa lüzum yok. İh- mal. O kadar ki buranin mahalli an'ane- lerinden kuvvet alan sporiar bile yavaş yavaş sönmüş bulunmaktadır, Cirid, at- cılık gibi. Atletizm hiç yoktur. Futbol kısa bir zamandanberi, İslanbu'dan gelen gayret- li bir arkadaşın bimmetile canlanmıştır. Güreş yoktur. Boks mevcud değildir. Gençlerin, talebelerin gidecekleri bir yer yoktur. Tabil gençier ve talebeler bu yüzden akşamlarını kahvelerde geçiri - yorlar. * Son bir kaç ay zarfında spor bakımın- dan da ufak ve ümid verici olup olma - dığı henüz anlaşılamıyan bir hareket be- lirmiştir. Cumhuriyet bayramında Halkevi ta - kımile Levendspor takımı arasında bir maç yapılmış ve bu maçı Levendspor ta- kımı iki sayı farkile kazanmıştır. Gençler o tarihten itibarer ekzersizle- rine devam etmektedirler. Ve Bayburd- la Karsla da temsili maçlar için hazırlık- lar yapılmaktadır. Erzurumda dört klüb clduğu için ku « rulmarsı -âzım gelen bölge teşkilâtı henüz kurulmamış ve bu taraftan hayli geç ka - lınmıştır. Şimdi herkesin ümidi yeni ku- rulacak olan dağcılık klübündedir. Ka - yakçılığın Erzuruma çok yakın olan Kop dağında çok iyi tatbik edilebileceği söy - lenmektedir. Merkezi umumi de orada bir sığınak yapılmak üzere Erzurum vi - lâyetine beş bin lira göndermiştir. Dağ - cılık federasyonu asbaşkanı Bay İlyas da dağcılık klübünü kurmak ve bu sporun inkişafı için yapılacak şeylere nezaret et- mek üzere Erzuruma gelmiştir. Kendisile görüştüm. Erzurumun bu spor için müstesna mevkiinden bahsede- rek dedi ki: — Kayak için Türkiyenin en müsaid yeri şüphe yok ki Erzurumdur, Gerek k- şımın uzun olması, ve gerek arazisinin te- şekkülü, bu sporun burada inkişafına fevkalâde hizmet edecektir. Burada der- hal bir klüb kurarak gençleri, aileleri, bayanlarımızı teşvik etmek ve bir taraf- dan spor yapılırken diğer taraftan da içtimal bir hareket uyandırmak istiyo - rum, Fakat şu işe bakın ki, Erzurumun etra- fındaki dağlarda hafif kar tabakaları ol- duğu halda şehirde derece, hararet gün- düzleri 16-18 i bulmaktadır Ve her sene fırtınalar olan bu mevsimde şimdilik sü- künet vardır. Mustafa Fuad Ceyhanda bir pamuk hali yaptırılacak Ceyhan (Hususi) — Eski mezarlık civarın- da bir pamuk ve hububat hâli yaptırılacak- tır. Halde 80 büyük mağaza bulunacaktır. Ancak bu yıl pamuk fiatlarının düşkün ak- ması yüzünden bu kararın henüz tatbik sa- hasına geçilememiştir. Koza 4, çiğitli pa- muk 9-10 kuruşa satılmaktadır. Fakat hü- kümetimizin aldığı tedbirler sayesinde pa- muk flatiniın yakında tanzim edileceği ve tüc- carların yüzünün güleceği, bu kararın da tatbik edileceği umulmaktadır HLi gA L L ğ Bamliz e'la F R

Bu sayıdan diğer sayfalar: