Küçük vida ve ihtiyar çivi Bu güzel bir gemi idi. Fakât adına ge- mi demiyorlardı, zırhlı diyorlardı. Çün kü hep çelikten yapılmıştı ve topları var- di. Zirhlr yola çıkmıştı. Yolu uzundü. Hafta geçti. İki hafta geçti. İkinci hafta- nn sonunda gemide bulunan — binlerce vidanın atasından bir küçük vida'oynudı: — Canım sıkılıyor, dedi, ne de olsa ben mühim bir şahsiyetim.. Yeknesak bir ha- Yyata tahammül edemem. Denizin al mek, orada olup bitenleri görmek TuM. İşittim k Orada çiçekler ağaçlara, ve ağaçlar hay- vanlara benziyorlarmış. Onları görmek herhalde hem eğlenteli, hem de faydalı olacak.. Kendim! yavaş yavaş, kıvıra kı- vıra buradan aşağı birakivereyim, beni kimse de görmez.. hem görseler de ne olur. Kendi kendime sahib deği! miyim?.. Bana kim karışır ki Böyle söylerken r yandan dâ hazır- lazıyordu. Onun sözlerini işiten başka küçük vidalar kulak kabarttılar. — Biz de, dediler, biz de gideriz. Bu gemide ka'mak bizim de canımızı sıktı. |? Denizlerin dibini görmek sevincile kı- mıldandılar. Sesleri 0 kadar fazla çıktı ki gemidek. ihtiyar çivi bile onların sesle- rini duydu. İhtiyar çivi ürkmüştü: — Eyvah, dedi, bu düşüncesizler yü- zünden başırmıza felâket gelecek. Onlar denizin dibinin kendilerine bir mezar o- lacağını akıllarına getiremiyorlar. Fena- hkları yalnız kendilerine olsa haydi ne ise.. Bütün vidalar yetlerinden çıktıkları zaman, gemi de parçalara ayrılmış oi2- cak ve gemide ne varsa hepsi denize dö- külecek. Bunu düşünen küçük vidaya bir hevet gönderelim, fikrinden — vazgeçire- lim, Bunun üzerine vapurun her kışmındar| bulunan çivilerden bir heyet seçilip kü- çük vidaya gönderildi. Küçük vida mem- nurndu. — Demek oluyor ki, dedi, ben mühim bir şahsiyetim bana bir heyet gelip rica ed'yor. Heyete baktı: — Merak etmeyin sözünüz üzerine tİik- rimden cayıyorum. Denizin dibine inmi- yeceğim, müsterih olunuz. sreerereRAa Suyu boş Meşhur seyyah çadırını, çöl- de arıya arıya, güç belâ bula- bir ufak gölcüğün ke. v Hortumlarını hep birden suya soktular ve ka- n& kana su içtiler. | ki denizin altı bir âlemm'ş. yanayım.. ilk işim, bu gölcük- Heyet gittikten sonra ihtiyar çağırdı: — Şimdi anladım, dedi, ben mühim şahsiyetim; benim bir hareketim hepi- DİZi mahvedecekti değil mi? İhtiyer givi cevab verdi: — O kâdar mühim şahsiyet değilsin işen, bu gemideki binlerce küçük vida» |Jardan bir tanesisin.. Senin gitmenin e- hemmiyeti yoktur. Fakat şen — gidersen seni taklid edecek başka vidalar da mey- dana çÇıkarlar ve bu başka vidaların da gitmesile gemiden bir parça gider. O par- çayı da başka parçalar takib eder. Bir vi- danın ehemmiyeti yoktur, fakat o vida- çiviyi yenlerin birleşmesi işi bozar, Deniz kaplumbağa arı Deniz kaplum - Y a bağası hava alma - '%J dan sekiz gün su 'e YA altında yaşıyabi - lir. mar Atrikada fena bir âdet Dünyanın büyük bir kısmında medeni insanlar yaşadıkları gibi büyük bir kıs- mında da el'an vahşiler vardır. Bunların bize uymıyan pek garib âdetleri görülür. Afrikada yaşıyan bir kabilede evlenen kadınların ayak bileklerine ağır toparlak cisimler takarlar. Bunu takmalarından maksad, kadının evden çıkamaması için- dir. mane BASSA AAA AAA AAA AAA ee alap Hele, fedi, Çadırda bir 20- güzelce yıkanmak olsun! TaÇTUT ( p AAW Meşhur seyyah yıkanmak SON POSTA — ğferaklı ve Faydal — Cücelerin iştihası Cüce nlara raslamışsınızdır. Bo ları bir çocuk boyundan fazla değildir Boylarına göre el. bise, — ayaklarma göre — ayakkabı, başlarına göre şap- ka bulunmaz. San- dalyeye — oturduk- 1 zaman sıkılir- lar, çünkü ayakla- rı yere değmez, Bir yatağa yattıkları za- man yatağın ortasında kaybolurlar. Ko- nuşurlarken — karşılarında — bulunanlara başlarını yukarıya kaldırdıklarındar ralurlar. Bütün bunlar cüceleri |şeylerdir. Yalnız cüceler büyük yemek tabakları karşısında hiç üzülmez, bilâkis sevinirler. Çünkü bunlarda iştiha bazan kendilerinin iki üç boyunda olanlardan daha ziyadedir, Başta taşınan çocuklar yo- üzen Çocuklarını birçok türlü taşıyan insan- lar vardır. Bazı memleketlerde kucakta taşımak âdettir. Bazı memleketlerde sırt- larına bağlayıp taşırlar. Brezilyada da hiçbir memleketinkine benzemez, kadın- lar çocuklarını bir torba içine koyarlar ve bu torbayı arkalarına bırakır. Torbanım bir ucunu da başlarına tutturur, öylece taşırlar. N Aydınlık veren nebat Kora şibiceziresinde Jâhanaya ben- ziyen bir nevi ne- bat vardır. Bu ne- bat — yapraklarını örten bir madde- nin tesirile gece leri ateş böcekleri xV V //, 4 aX gö N gibi aydınlık verir, | ereseesesa lc RN' ©, çadırda soyunurken filler de içecek su aramıya çıkmışlardı. koşa gölcüğe geldiler, Gölcüğü görür görmez sevindiler, koşa < için gölcüğün kenarına geldi. Fakat bir- denbire şaşırdı. Gölcükte bir katre su Kalmamıştı, | Hasis Haşimin hikâyesi şimin Fiz F & İhtiyar Haşim, Tunusun en fakir mahallesinde otururdu. Komşuları öonu hiç sev- mezlerdi. Çünkü onlar Haşimin, çok hasla, ve çok fena bir adam olduğuna kanidi- ler. Oturduğu fakir mahalledekiler gibi değll, en zengin mahallelerde oturunlardan duha çok para kazanırdı. Pakat gayet az masraf eder, en ucuz yiyeceklerden alır, hiç kimsenin giymiyeceği derecede eski elbiseler giyerdi. Hele iyilik ettiğini, başka- larına yardımı dokunduğunu gören olmamıştı. Niçin böyle yaptığını soranlara: — © da karın doyuruyor.. Yahud: — Eski elbise de insanın vücudünü örtüyor, yenisine ne lüzum var.. cevablar verirdi. K Şehrin tanınmış zenginlerinden Faruk, bi rgün Haşimi yemeğe davet etti. Haşim © günü yemek masrafı yapmadan geçireceği için çok sevindi, tarzında yağı daha iyi. Tere- yağı alacağımıza zeye tinyağı alatım! gilp bir yağcıya — girdi- Faruh zeytinyağ- cıya da sordu: Zeytinyağın mi? — Hiş — sormayın, gayet iyi; hele bakın Ssu gibi şeffaf! ruk, gene Haşime Beraber yola çıktı- lar. Faruk Haşime: — Dur, dedi, hele gü fırından ekmek a- lalım, Fırına girdiler, Fa- ruk fırıncıya sordu: — Ekmeğin iyi ml- dir? — Bu da sorulur mu? Tereyağı gibi. Faruk, Haşime dön- dü: — Bak, Haşim, tı- rıncı ne diyor. Ekme- Bini tereyağına — ben- zetiyor. Demek oluyor ki, tereyağı ekmekten daha iyi, Ekmek ala- cağımıza tereyağı âla. lam. Birlikte — fırından çıktılar. Bir tereyağ- € dükkânına girdiler. Faruk tereyağcıya şor- du: — Nasil, iyi miğ, —HÇ sormayın, zeytinyağı gibi ince ve kokulu!, Faruk, gene Haşi- we döndü: — Gürdün ya, Ha- şim, tereyağını zeylin- yağına benzetiyor. De- mek oluyor ki zeytin- tareyağın iyi myağını suya ben. r. Demek oluyor u daha iyidir. — Hele gel, ben sana evimde Ikram edecek şeyi buldum. Haşimin önüne bir çanak koydu. İçine su doldurdu; — Ekmekten, tereyağından, zeytinyağından, hepsinden İyi olduğunu duyduk ya. bununla karnımızı dayururuz. d Faruk, Haşime bir ders vermişti. Ve Haşim de ondan sonra hasislikten vazgeç- t REaki elbisenin yeni elbise yerini tutacağını, her ne ile olsa karın doyurulabileceğini iddia etmedi. . Resmi görüyor mu- sunuz? Resim boy gsızdır. Şimdi siz bu boyasız resmi kesin. Uygun gelecek renk- lerle güzelce boya- yın, bize gönderin. En iyi boyamış olan- lardan bir kişiye bir futbol topu, bir kişi- ye şık bir çay fincanı, diğer yüz kişiye de ayrı ayrı kıymetli ve güzel hediyeler vere- ceğiz. — Verece, hediyelerde «San Posta» markası var dir ve bunlar bilhas- sa küçük okuyucula. rımız . için ısmarlan- Miş, yaptırılmıştır. Bilmeceye cevab ver me müddeti on beş gündür. Bize bilmeceyi gönderdiğiniz zarfın ü zerine <Bilmece» kelimesini ve bilme> cenin gazetede çıktığı tarihi yazmayı un utmayınız, İLMECEMİZ