20 Kasım 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa ş Son Posta'nın ı--F n an Bır Nigâhnaz: “Aman kalfam, canım kalfam, ne olursa senden olur. Içim, Marrrara çırası gibi yanıyor!,, diyerek genç bir Ermeni ustasını sevdi adamın Üüzerine hü -] Halk, bu Diye bir telgraf çekmişti. Çok tabii- cum ederek elinden bıçağını almak dir ki, bu telgrafa ehemmiyet hile ve- istemişlerdi. Halbuki bu azgın herif, rılmemıştı 'elindeki korkunç kamayı teslim ötmek | Lâkin; bu adamın bu garib iddiası, şu tarafa dursun, orada bir iki kışiyi/ birçok kimseler tarafından hakikat te- de yaralamıştı. Fakat derhal yakatan-| lâkki edilmiş, hattâ, birçok dedikodula- mış; zabıtaya teslim edi.miş hapse alıl- mıştı. ' Bü adamin ismi, Ahmed Hamdi idi. Vaktile süvari jandarma iken, tarde- dilmişti. Fatih camiinde çıkardığı bu, vak'adan beş on gün evvel, Kör AÂlinin kafilesi arasına karışarak Yıldız sara- yıina da gelmiş, sarayın önünde bağırıp çağırarak, Abdülhamidi irticaa teşvik edenlerin en önüne geçmişti. Hamdi, o zaman ele geçmemişti. Fa- kat, beş on gün sonra, Fatih camiinde çıkardığı bu hâdise üzerine yakayı ele vermiş; mahkemeye tevdi edilmişti. Bu adam muhakeme esnasında na- zarı dikkati celbeden bazı şeyler söyle- mişti. Fakat; mahkeme, bu sözleri sa- ded harici addederek uzun uzadıya ted- kikata gifişmemiş, yalnız müddeiumu- minin nazarı dikkatini celbettiği için, gayet mahrem olarak, Abdülhamid kü- çük bir adliye tahkikatı geçirmişti. Ahmed Hamdi; mahkeme huzurun- da, parça parça verdiği ifadelerde; şu- nu demek istemişli: Bu adam, Adapazarlı bir dul kadın- la evlenmişti. Bu kadının kızı, vaktile Abdülhamidin sarayına verilmişti. Fa- kat aradan üç sene geçtikten sonra; bu kızın, saraydaki hamamın külhanına düşerek yandığı işitilmişti. Annesi, hem bu meselenin aslını anlamak, hem de kızının metrük eşyalarını almak için o tarihle saraya müracaat etmişti. Kadına: — Kızın, kazaen hamamın külhanına düştü; yandı. Demişlerdi. Ve kızımın eşyaları ile beraber, bir mikdar da ihsan vermiş- lerdi. Gel zaman, git zaman, mhayet meş- rutiyet ilân edilmişti. Bu Ahmed Ham- di; şuraya buraya, hattâ bazı gazete ida- rehanelerıne müracaat ederek: — Abdülhamid; benim üvey kızımı, hamam külhanında çatır çatır yaktır- mış. Anası o tarihtenberi mecnun gibi bir halde. Padişahı dava edeceğim. Diye bazı şeyler söyliyerek bunları gazetelere yazdırmak istemiş ve hattâ Bakırköy telgrafhanesinden, mabeyn başkitabetine: «Zati şahane hakkında bir davamız var. Fakat padişah aleyhinde davayı muvafık bulmuyoruz. Bu meselenin a- ramızda halli için sarayi humavuna cel- bimi istirham ederim» ra da sebebiyet vermişti. Gerek o tarihte, ve gerek ondan son- ora; bazı zevat bu meseleyi benden sor- muşlardı. Henüz vakti gelmediği için ben bu sualleri süküt ile geçiştirmiştim. Artık tarihe karışmış olan bu mesele- yi de şimdi size izah edeyim: Nigâhnaz ismindeki bu kızın; saray- da, hamamın külhanında yandığı bir hakikattir. Kızı, çok iyi hatırlarıın. He- nüz, on sekiz ön dokuz yaşlarında, fi- kır fıkır, ateşli bir &mer güzeli idi. Böyle delişmen kızlar, Abdülhamidin muhitine yaklaştırılmadığı için, bu kız da, şehzade Bürhanettin efendinin da- | iresine verilmişti. Aradan üç sene geçmişti. Bürhanet- |tin efendinin ikametgâhında bazı tadi- lât yapılmasına ihtiyaç hissedilmişti. Yirmi, yirmi beş gün zarfında, inşaat işi bitmişti. Sıra, duvarların ve tavan- ların boyalarına, altın yaldızlı nakışla- rına gelmişti. Bu işin çabuk bitmesi için de, sarayın ustalarına ilâveten, hariç- ten de birkaç kalemkâr getirilmişti. Erkeklerin harem dairesine girip ka- dınlar arasında çalışmaları, sarayda en mühim bir hâdise addedilirdi. Bımna bi- na€hn bu inşaatın devamı esnasında, bü- tün haremağaları faaliyete geçmişler- Hal böyle iken; nasıl olmuştu, nasıl vakit bulmuştu; bilmem ki, bu Nigâh- naz ismindeki kız, kalemkârlardan genç bir usta ile sevişmişti. Ve doğruca kal- fasına koşarak: — Aman kalfam, canım kalfam, ne olursa' senden olur. İçim, Marmara çı- rası gibi yanıyor. Benim derdime der- mari ol.. demişti. Ve macerasını kalfası na nakletmişti. Zavallı kalfanın, aklı başından git- |mişti. Çünkü; Nigâhnaz, çıkılması im- kânı olmıyan bir yola girmişti. Eğer se- viştiği adam bir Müslüman olsa, bir e- receye kadar çaresi bulunabilirdi. Hal buki Nıgahnazm seviştiği genç, bir £ meni idi. O tarihte, bir Müslüman k zı- nın bir Hıristiyana yan gözle bakması bile, akla ve havsalaya sığmıyan bir t_ıî- yanet telâkki edilirdi. Mütaassıb kalfa, öfkesinden çıld ra- cak hale gelmişti. Fakat, acemisini zab- tedemediği için kendisi de mes'ul ola- cağı cihetle, bu acı hakikati ne 'hazine- darlara, ve ne de Bürhanettin efendinin ——— - sinin mostrasını dolduran ve elektrik ışığı altında sarı yakuttan bir salkımı an- dıran üzümlerin lezzet ve tadını gözlerile adetâ yer ve içer gibi seyretti. Beş on adım yürüdü. Adımları müte- reddiddi. Bir an durdu, durakladı ve za- 'yıf vücudünü parkın ıslak parmaklığına dayadı ve sonra bir hareket hamlesile geri döndü, yemişçinin önünde durdu. » — Kilosu kaç kuruş bu üzümün?., Manav tevab verdi: — 20 ye olmaz mı amca!.. '— Ne kadar istiyorsun?.. — Beş kuruşluk. Dikkat ediyorum, şimdi küçük Meh- medin adımları daha çalâk, daha zinde.. Zeytin ekmekten başka üstelik 5 kuruş- luk üzüm alabilmenin vermiş olduğu hu- zur ve teselliyet onu adetâ değiştirmiş, yorgun yüzüne bir beşaşet ve yorgun vü- cimlüne adetâ yeni bir hayat kudreti ver- miz. Belli etmeksizin onu takib ediyorum. Bu takibim, Sultanahmedin yangın sa- kasındaki harab bir kulübesi önünde ni- havet buluyor. Bir an ıslak gecenin soğuk havası için- de küçüğün ince sesi aksediyor: — Ânne... Küçük Mehmed buna cevab alamıyor... Ben düşünüyorum: Belki sabahtan akşama kadar küçük, narin ve zayıf vücudile ıslak kaldırım- larda koşmak, tramvaylardan tramvay- lara atlamak suretile tehlikeli şerait al- tında hayatını kazanmak bu yavrucak için çok elim bir mecburiyet olduğu hal- de küçük Mehmedin hayatta belki en bü- yük tesellisi bu izbede anasile karşılaş- maktır. Tekrar ince sesi aksetti: — Anne!... Anneciğim!... * Kulubenin kapkaranlık manzarası ve küçük Mehmedin içeriye akseden hıçkı- rikları bana her şeyi anlatmıştı. Şapkamı çıkardım. Ayağımda yürüye- cer kuüvvet olmadığı için orada ilk ras- geldiğim taşın üstüne oturdum. Yukarıda Allahın göğü, izbede küçük Mehmed ve dışarıda ben, üçümüz birbi- rimizden habersiz ağlıyorduk... Yarınki nüshamızda: Heostayı ziyaret Çeviren: Faik Bercmen Saraymda 33 ; .d iğini söylemişti SGN POSTA KA Yazan: Ziya Şakir validesine söyliyememiş; yalnız Nigâh- nazı: — Deli kız! Otur, oturduğun yerde.. alimallah seni aşkapısına bağlarım. O mundar herifin gözleri önünde k'rbaç- larım.. diye, tehdid ile iktifa etmişti. Halbuki, iş işden geçmişti. Nigâhna- zin kalbine düşen aşk ateşi, arlık bu zavallı kızı deli divane etmişti. Bazı a_rkadaşlarma derdini anlatmış; kendi- sini saraydan kaçırmıya bir çare bul- maları için yalvarmıştı. Tabitdir ki bu sözleri işidenler -korkü ve taassubla- irından- kendisinden büsbütün” Uzaklaş mışlardı. Nihayet bir gece; sabaha karşı, Bür- haneddin efendinin hamamının külhan tarafından acıklı bir feryad işitilmişti. -| — Halkbilgisi Haberleri — Eminönü Halke- Bu feryadı duyan kızlar, yataklarından | d fırlıyarak, külhana şitab etmişlerdi. Manzara, fecidi. Külhanın çukuru- na düşen Nigâhnaz, alevler içinde çır- Piniyordu. Kızlar ve haremağaları, o- nu bu cehennemi ateşler arasından kur taramazlardı. Onun için onlar da bağ - rışmıya başlamışlardı. Derhal dış kapı- ya adamlar koşturmuşlardıi. Nigâhnazı kurtarmak için, kapidaki tüfekcileri, nöbetci hademeleri çağırtmışlardı. Fakat kapılar, kilidli idi. Üstüste ka- panan bu kapılar açtırılıp da»tüfekciler ve hademeler yetişinceye kadar, zaval- lı Nigâhnaz, bir külçe kömür kesilmiş- ti. Tabitdir ki Abdülhamid de bu ferya- dı işitmiş; ne olduğunu anlamak için a- damlar göndermişti. Birkaç dakika son ra da, bu acı hakikat kendisine arzedil- mişti. (Arkası var) I Yeni neşriyat I «Çocuk,» ve «Anan — «Çocuke dergisinin 62 nci sayısı bugün çıktı. Çocuk Esirgeme Kurumunun sırf yavrularımızın okuma ihti- yacını tatmin etmek kaydile çıkardığı bu dergi her nüsha daha mükemmel bir şekil almaktadır. Kurum, allelere hitab edecek 0- lan «Ana» isminde bir dergi çıkarmağa da karar vermiştir. Yeni Türk — Eminönü Halkevi tarafın- dan ayda bir çıkarılan (Yeni Türk) mec - muasının 59 uncu sayısı Çıkmıştır. Bu sayı- da bir çok alâkalı yazılar vardır. vi tarafından ayda bir çıkarılan Halkbilgisi Haberleri adlı folklor mecmuasının 73 üncü sayısı çıkmıştır. lürpertici bir âkıbetten kurtarmıştı. Soıı Poıtıunn tefrikası: 104 | l (l Ve. Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum - Bum —a — Elim tabancamın kabzasını yakalamış, asabiyetle sıkıyordu. Gözlerimi karşım- dakilerin gözlerine dikmiş dik dik bakı- yordum. Oh! Oh!.. Herifler kendilerinden ürk- mediğimi ve erkekçe karşılarında dim- dik durduğumu görünce şaşırdılar, boca- ladılar. Bunlar vahşi bir kurd sürüsü hissini veriyorlardı ve tıpkı kurdlar gibi içlerinden en açının, en kudurmuşunun | , üzerime atılıp ilk kurşunu yemesini bek- liyorlardı. O zaman ben yeniden ateşe hazırlanıncıya kadar hep birden üzeri- me saldıracaklardı. Ben bir kişi, elli kişi- ye karşı ne yapabilirdim? Tabii neticede mağlüb olacaktım. Ancak işte © ilk hü- cumu göze aldıracak yiğit meydanda yok- tu. Herkes evvelâ komşusunun üzerime saldırmasını bekliyordu. Ben bütün nef- ret ve hakaretimi dilimde toplamış bir halde kendilerini hücuma davet ettim: — Haydi, ne duruyorsunuz ya!... Yal- nız size şurasını haber vereyim ki içiniz- en hangisi evvelâ kıpırdıyacak olursa onun son kıpırdayışi olür. Çünkü onu ec- dadına kavuştururum. Arka tarafına da Allah kerim... Haydi diyorum size!.. Düşman propagandası ile beyinleri su- lanmış, açlıktan gözleri dönmüş olan bu çapulcu alayı içinde vaktile kumanda etmiş olduğum tuzak gemilerinde hiz- met etmiş bir eski neferim de varmış. Zavallı o kadar perişan, o derece tanın- maz bir hale gelmişti ki kendisi söyleme- miş olsaydı ben mümkün değil, kendisi- ni tanıyamazdım. Bu eski neferim benimle karşılaşınca eski günleri hatırlıyarak merdlik ve ce- saret damarları depreşmiş olmalı ki ar- kadaşlarına hitaben: — Ne yapıyorsunuz çocuklar? diye hay- kırdı. Bu adam kaptan Lauterbah'tir ve kendisi harbde bize öz babalarımızdan daha ziyade iyilik yaptı. Bizi hakiki ev- lâdları gibi hoş tuttu. O, gürültüye pabuc bırakır bir adam değildir. Gelin, vazge- çin bu sevdadan, Yoksa hepinizi birer bi- rer haklar alimallah... Maneviyatları zaten sarsilmış olan vahşi ve müfteris herifler bu sözler kar- şısında büsbütün durakladılar ve arala- rında fıskos ettikten sonra çekilip gittiler. Şayed bu sürü arasında o eski neferim bulunmamış olsaydı, bugün belki de çok- tan toprak olmuştum. Herhalde iyi ta- liim bu meselede de imdadıma yetişmiş, beni linç edilmek gibi korkunç ve tüyler Bizim teşkilâta mensub gönüllü cüz'ü- tamları yararlıklarını, faydalarını, kızıl- lar belediyesine hücum ettikleri gün, is- î Blr Doktorun j Günlük Sumartesi Notlarından €) Mevsim hastalığı: Zatürree Mevsim hastalıklarından olmak üzere şurada burada zatüreeler görülmeğe başladı. Zatürreenin mikrobu malümduür. Pinomokon denlilen bir mikrobu vardır. Bu her zaman ağzımızda, boğazımızda bulunur, Fakat biz zatüree olmayız. Za- türee mikroblarının akciğerlerde faaliyet göstermeleri için vücudün Müvazenesin- den bozulması sâzımdır. Vücudün müva- Zenesinden bozulması da Şiddetli soğuk algınlığı neticesi ile hasıl olur. Yağmur altında ıslanmak, tereyant! havada kal- mak, üşümek gibi vaziyetlerde a'ıciğe'r— lerde ihtikan yani kan hücumu vaki olur. Ve zatürree mikrobları da derhal faali- yete geçerek bu mühim hastalık İlân o. lunur. Kışın bilhassa sonbahar ve ilk- baharda hava ve muhit derecel harareti- nin tebeddülâtı Zzamanlarında bu has- talık daha ziyade görülür. Şiddetli bir ateş ve titreme ile başlar, baş ağrısı gö- rülür, öksürük olur ve böyle T, 9, 11 gün devam ederek büyük bir ter krizi ile has- ta şifayab olur. Fakqt bu her zaman ma- alesef böyle bitmez. İhtilâtatı kalbiye vu- kubulur. İhtiyarlarda, kalbi zayıf olan- larda, alkolik olanlarda bu öldürücü ih- tilâtlar daha ziyade beklenilir. (*) Bu motları kesip saklayımız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Bıkıntı zamanınırda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. 'düşmanlarımıza karşı muhafaza etti. Biz (hasara etmişlerdi. Belediye dairesinin ö- ze kadar nüfuz etmesine mâni oluyordu. npit ea LKi bat etmek fırsatına ilk defa olmak üzere neil oldular. Z Bir bölük piyade askerile müstahkem bir kaleye benziyen belediye dairesini içgal ettik. Belediye dairesine kale gibi dedim. Hakikaten de betondan yapılmış, kuvvetli bir bina olan «Hamburg» bele- diye dairesi bizi ortaçağ kaleleri g'bi topu topu (300) kişi idik ve bu küçük kuvvetle tamam dokuz saat binlerce kı- zıla karşı koyduk; mukavemet ettik. Spartakistler civardaki sokaklara da- ğılmışlar ve en küçük manialardan isti- fade çaresini gözönünde tutarak bizi mu- nündeki tarasalar karşısında vücude ge- tirdikleri barikadlardan bize karşı fası- losız, lâkin tesirsiz bir mitralyöz ateşi aç- mışlardı. Bina cephesi isabet eden mit- ralvöz kurşunlarile sıyrılıyor, kabuk ka- buk olup dökülüyor, lâkin mermilerin bi- Bizim elimizde de mitralyözler vardı. Bunları pencereler gibi tabiyevi nokta-| Çevliren: Ahmed Cemaleddin M Bir bölük piyade askerile müstahkem bir kaley' benzeyen belediye dairesini işgal ettik. Biz top! topu 300 kişi idik ve bu küçük kuvvetle tamam dokü saat binlerce âsiye karşı koyduk ' ateşinin tesirsiz olmasına mukabil w mitralyözler kızıllar üzerine ceh bir ateş tufanı saçıyordu. Spartakistler bir kere hücuma K& belediye dairesini hücumla za;:ıteîl'“?î teşebbüs ettiler. Lâkin isabetli ve H ateşimiz karşısında perişan oldular. lar cesedlerle dolu idi. Hücumla bir iş göremiyeceklerini layınca bınayı tutuşturmaya bll ettiler. Lâkin hamdolsun bu teşebbüâ rinde de muvaffak olamadılar. Zirâ ton kolay kolay ateş alır bir madde d ğildir. | İlânihaye mukavemet edebileceğid nihayet anlamış olacaklar ki tı.ıi.’ızıı.klîJ girişmek istediler ve bize bir murahli heyet gönderdiler. Bu bolşevik ıfnı'iıuıj heyeti bize doğru ilerledi ve bunların * lebaşıları hülâsaten dedi ki: I — Pekâlâ, belediye dairesini ele GĞ’ mek için yeni bir teşebbüste bulun’d değiliz. Bu bina gibi güzel ve nefi! san'at eserini neden tahribe ka Ho! ho!.. Bu baylar belediye daı.rel:: inefis bir san'at eseri olduğunu bizim tlâ ralvöz ve tüfek ateşimizin acısını tâ tan sonra anlamış olacaklardı. Kızılların bu aldatıcı sözlerine in demiş olsam yalan söylemiş olurun- zaman anlamış oldum ki bu çapulwvb ancak kuvvet karşısında siniyorlar münhasıran yumruktan anlıyorlardı. Bizim zayiatımız nisbeten hafifti birkaç maktul ile yaralıdan- ibaretti. Kızıllar bu ademi muvaffakiyet M ne şehirde tutunamadılar ve (Hambd yeniden süküna kavuştu. Lâkin <Halif burg» sakin olmakla diğer Alman Phw leri kızıl tehlikeden kurtulmuş olmuü —ı du. Bilâkis pek çok Alman şehırlerde gövdeyi götürüyor, bütün vatan ıhdıd ateşleri içinde cayır cayır yanıyordu. Almanyada şimdi Spartakistler, " münistler, bolşevistler, anarşixtlefddi türemiş olan siyasi teşekküllerin İ yurdu bir kan ve ateş tufanı içinde b'ı Bup öldürmek, düşmanın yapamadığ! “; şeyi yapmak istiyor gibi şuursuz ediyorlardı. Bizim gönüllüler ise büw bu kana susamış çapulculara m Onlar nizam ve intizam; sükün ve ıi'" tarafdarı idiler. Biz mevcud muşküM yenerek Almanyayı herçebâdabad M tarmak istiyen 0 zamanki hükümete # dıktık. Ben husust bir ahziasker ı“bj vücüude getirmiştim. Hattâ gmtew. ilân dahi vererek gönüllü yızı.zıynrdllıh Gönüllü kıt'alarım yalnız (Ham da değil, hattâ (Berlin) de bile du. (Arkası var) — Nöbelci Feczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler M dır: İstanbul cihetindekfiler: Aksarayda: (Sarım). Alemdarda: (”;Ğ dülkadir). Beyazıdda: (Cemil), Sami' yada :(Erofilos). —Eminönünde: (B’ğ: Kemal). Eyübde: (Arif Beşir). ırenerd'J (Emilyadi). Şehremininde: (N Şehzadebaşında: (İ. Halil), Karu:î; rükte: (Suad). Küçükpazarda: (Ne0* Ahmed). Bakırköyünde: (İstepan). Beyoğlu cihetindekiler: K İstiklâl caddesinde: (Dellâsuda). ; başında :(Kinyoli). Karaköyde: yin Hüsnü). İstiklâl caddesinde: ciyan). Pangaltıda: (Nargileciyan). şiktaşta: (Nall Halid). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler! Üsküdarda :(İmrahor). Sarıyerde: ri). Kadıköyünde (Saadet, o.aman si). Büyükadada (Şinasi Rıza). de!: (Tanaş). lara yerleştirmiştik. Onların mitralyöz K A ŞEYE E IKA&HÜNA Grıp, Baş ve Diş Agrıları, Nevralji, Artritizm, Romatz FÜR at

Bu sayıdan diğer sayfalar: