Nigâhnaz: “ Aman kalfam, canım kalfam, ne olursa senden olur. İçim, Marrrara çırası gibi yanıyor!,, diyerek genç bir Ermeni ustasını sevdiğini söylemişti Halk, bu adamın üzerine cum ederek elinden bıçağını almak istemişlerdi. Halbuki bu azgın herif, elindeki korkunç kamayı teslim etmek şu larafa dursun, orada bir iki kışiyi| de yaralamıştı. Fakat derhal yaka.an- mış; zabıtaya teslim edi.miş hapse âlıl- mıştı Bu adamın ismi, Ahmed Hamdi idi. Vaktile süvari jandarma iken, tarde- dilmişti. Fatih camiinde çıkardığı bu vak'adan beş on gün evvel, Kör Alinin | kafilesi arasına karışarak Yıldız stra-| yına da gelmiş, sarayın önünde bağırıp çağırarak, Abdülhamidi irticaa teşvik edenlerin en önüne geçmişti. Hamdi, o zaman ele geçmemişti. Fa- kat, beş on gün sonra, Fatih camiinde çıkardığı bu hâdise Üzerine yakayı ele| vermiş; mahkemeye tevdi edilmişti. Bu adam muhakeme esnasında na- zarı dikkati celbeden bazı şeyler söyle- || mMişti, Fakat; mahkeme, bu sözler ded harici addederek uzun , yalnız müddeiumu- uzadıya 1 çük adliye tahkikatı geçirmişti. Ahmed Hamdi; mahkeme huzurun-| da, parça parça verdiği ifadelerde; şu- nu demek istemişli: bü -| Diye bir telgraf çekmişti. Çok tabil- dir ki, bu telgrafa ehemmiyet bile ve- rilmemişti. Lâkin; bu adamın bu garib iddiası, birçok kimseler tarafından hakikat te- lâkki edilmiş, hattü, birçok dedikodula- ra da sebebiyet vermişti. Gerek o tarihte, ve gerek ondan son- ra; bazı zevat bu meseleyi benden sor- muşlardı. Henüz v ben bu sualleri süküt ile geçiştirm Artık tarihe karışmış olan bu mesele- yi de şimdi size izah edeyim: Nigâhnaz ismindeki bu kızın; saray* da, hamamın külhanında yandığı bir hakikattir. Kızı, çok iyi hatırlavım. He- nüz, on sekiz on dokuz yaşlarında, ft- kır fıkir, ateşli bir esmer güzeli idi, Böyle delişmen kızlar, Abdülhâmidin muhitine yaklaştırılmadığı için, bu kız da, şehzade Bürhanettin efendinin da- iresine verilmişti. işi bitmişti. S:ra, duvarlaı n ve tavan- n boyalarına, altın yaldızlı nakışla- rına gelmişti. Bu işin çabuk bitmes rayın ustalarına ilâveten, n gelmediği için | | taram N 'nöbetci hademeleri çi validesine söyliyememiş; yalnız Nigâh- nazı: — Deli kız! Otur, oturduğun yerde,. alimallah seni aşkapısına ba mundar herifin gözleri nde K rnnç larım., diye, tehdid ile iktifa etmişti. şden geçmişti. Nigâhna- zın kalbine düşen aşk ateşi, arlık bu zavallı kızı deli divane etmişti. Bazı rına derdini anlatmış; kendi- lan kaçırmıya bir çare bul- maları için yalvarmıştı. Tabiidir ki bu sözleri işidenler «korküu ve taassubhla- rından- kendisinden büsbütün”uzaklaş | mışlardı. ayet bir gece; sabaha karşı, Bür- haneddin efendinin hamamının külhan yadı duüyân kızlar, yataklarından | d. fyarak, külhana şitab etmişlerdi Manzara, fecidi. Külk ü âhnaz, alev Piniyordu. ar ve haremağaları, o- nu bu cehennemi ate arasından kur ardı. Onun için onlar da bağ - n çukuru- *| rışmıya başlamışlardı. Derhal dış kapı- ya adamlar koşturmuşlardı. Nigâhnazı kurtarmak için, kapidâki tüfekcileri, gırtmışlardı. Fakat kapılar, kilidli idi. Üstüste ka- ten de birkaç kalemkâr geliril Bu adam, Adapazarlı bir dul kadın- la evlenmişti. Bu kadının kızı, vaktile| Abdülhamidin sarayına verilmişti. Fa-| kat aradan üç sene geçtikten sonra; bu| kızın, saraydaki hamamın külhanına düşerek yandığı işitilmişti. Annesi, hem | bu meselenin aslını anlamak, hem de kızının metrük eşyalarını almak için o tarihle saraya müracaat etmişti. Kadına: — Kızın, kazaen hamamın külhanına düştü; yandı. Demişlerdi. Ve kızmın eşyaları ile beraber, bir mikdar da ihsan vermiş- lerdi. Gel zaman, git zaman, nihayet, meş- rutiyet ilân edilmişti. Bu Ahmed Ham di; şuraya buraya, hattâ bazı gazete ida- rehanelerine müracaat ederek: -— Abdülhamid; benim üvey kızımı, hamam külhanında çatır çatır yaktır- mış. Anası o tarihtenberi mecnun gibi bir halde, Padii dava edeceğim. Diye bazı şeyler söyliyerek bunları gazetelere yazdırmak istemiş ve hattâ Bakırköy telgrafhanesinden, —mabeyn başkitabet «Zati şahane hakkında bir davamız var. Fakat padişah aleyhinde davayı muvafık bulmuyoruz. Bu meselenin â- ramızda halli için sarayi hümayuna cel- bimi istirham ederim>» — —— in mostrasını dolduran ve - elektrik ışığı altında sarı yakuttan bir salkımı an- dıran üzümlerin lezzet ve tadını gözlerile | âdetâ yer ve içer gibi se: Beş on edım yürüdü. Adımları müte- reddiddi. Bir an durdu, durakladı ve za-| yıf vücudünü parkın islak parmıklıqvım dayadı ve sonra bir hareket hamlesile gezi döndü, yemişçinin önünde durdü. — Kilosu kaç kuruş bu üzümün?.. Manav cevab verdi: — 25 kuru — 20 ye olmaz mı amca!.. — Ne kadar istiyorsun?.. — Beş kuruşluk. iyorum, şimdi küçük Meh- ları daha çalâk, daha zinde.. ekmekten başka üstelik 5 kuruş- m alabilmenin vermiş olduğu hu- e teselliyet onu adetâ değiştirmiş, _vor:wır yüzüne bir beşaşet ve yorgun vü- e adetâ yeni bir hayat kudreti ver- K Erkeklerin harem dalresine gi np ka- dınlar arasında çalışmaları, sarayda en mühim bir hâdise addedilirdi. Buna bi na€n bu Inşaatın devamı esnasında, bü- tün haremağaları faaliyete gcçmışlcr-l di. Hal böyle iken; nasıl olmuştu, nasıl vakit bulmuştu; bilmem ki, bu Nigâh-| naz ismindeki kız, kalemkâürlardan genç İbir usta ile sevişmişti. Ve doğruca kal- fasına koşarak: — Aman kalfam, canım kalfam, ne olursa' senden olur. İçim, Marmara çı- rası gibi yanıyor. Benim derdime der- man ol.. demişti. Ve macerasını kalfası na nakletmişti. ı kalfanın, aklı başından git- Ş Nıgâhnl’— çıkılması im-| i Eğer se-| viştiği adam bir Müslüman olsa, bir e- receye kadar çaresi bulunabilirdi. Hal| buki Nigâhnazın seviştiği genç, bir Er- meni idi. O tarihte, bir Müslüman kızı-| nın bir Hıristiyana yan gözle 'na?;m::ı* bile, akla ve havsalaya sığmıyan bir hi- yanet telâkki edilirdi. Mütaassıb kalfa, öfkesinden çıldıra- cak hale gelmişti. Fakat, acemisini zab- tedemediği için kendisi de mes'ul ola- cağı cihetle, bu acı hakikati ne haz'ne- darlara, ve ne de Bürhanettin efendini; — ——— de küçüğün ince sesi aksediyor: — Anne... Küçük Mehmed buna cevab alamıyor... Ben düşünüyorum: Belki sabahtan akşama kadar küçük, narin ve zayıf vücudile ıslak kaldırımm- larda koşmak, tramvaylardan “tramvay- lara atlamak suretile tehlikeli şerait al- tında hayatını kazanmak bu yavrucak için çok elim bir mecburiyet olduğu hal- de küçük Mehmadin hayatta belki en bü- şük tesellisi bu izbede anasile karşılaş- maktır. Tekrar ince sesi aksetti. — Annet... Anneciğim! Kulübenin kapkaranlık manzarası ve küçük Mehmedin içeriye akseden hıçkı- fikları bana her şeyi anlatmıştı. Şapkamı çıkardım. Ayağımda yürüye- cev küvvet olmadığı için orada ilk ras- geldiğim taşın üstüne oturdum. Yukarıda Allahın göğü, izbede küçük Mehmed ve dışarıda ben, üçümüz birbi- | r!mizden habersiz ağlıyorduk... 1 etmeksizin onu takib ediyorum. Bu takibim, Sultanahmedin yangın si Basındaki harab bir kulübesi önünde ni- havet buluyor. E Bir an ıslak gecenin soğuk havası için- | Yarınki nüshamızda: Hostayı ziyaret Çeviren: Faik Bercmen panan bu kapılar açtırılıp da-tüfekciler ve hademeler yetişinceye kadar, za hı Nigâhnaz, bir külçe kömür kesilmiş- ti. Tabildir ki Abdülhamid de bu ferya- |di işitmiş; ne olduğunu anlamak için a- damlar göndermişti. Birkaç dakika son ra da, bu acı hakikat kendisine arzedil- mişti. Yeni neşriyat l » ve «Anar — eÇocuks dergisinin 62 nci sayısı bugün çıktı. Çocuk Esirgeme | (Arkasn var) yacını tatmin etmek kaydile Çıka: bu dergi her nüshu daha mükemmmel şekll almaktadır. Kurum, allelere hitab edecok o- | lan «Ana» isminde bir dergi çıkarmağa Ca | karar vermiştir. Yeni Türk — Eminönü Halkevi tarafın- dan ayda bir çıkarılan (Yeni Türk) moc - muasının $9 uneu sayısı Çıkmıştır. Bu sayı- | da bir çok alâkalı yazılar vardır. Halkbilgisi Maberleri — Eminönü Halke- vi tarafından ayda bir çıkarılan Halkbilgisi Haberleri adlı folklgr Mecmuasının 73 üncü sayısı çıkmışlır. Bir Doktorun Günlük Stmartesi Notlarından — (*) Mevsim hastalığı: Zatürree Mevsim — hastalıklarından ölmak üz şurada burada zatüreeler — görül: başladı. Zatürmeenin mikrobu malümdur. Pinomokon denlilen bir mikrodu vardır. Bu her zaman ağrımızda, boğazınızda bulunur, Fakat biz zatüree olmayız. Za- türee mikroblarının akciterlerde fnaliyet göstermeleri için vücüdün Müvazsenesin- den bozulması sâzımdır. Vücudün müva- Yenesinden bozulması da şiddetli soğuk algınlığı neticesi ile hasıl Olur. Yağımur altında uslanmak, tereyani havada kal- mak, üşümek gibi vaziyetlerde ükelüer- lerde ihtikan yan! kan hücumu vaki olur. Ve zatürree mikrobları da derhal faali- yete geçerek bu mühim hastalık lün o. kunur. Kışın bühassa âonbahar ve İlk- baharda hava ve muhit derecel harareti- nia teböddülâti zamanlarında bu has- talık daha ziyade görülür. — Şiddetli bir ateş ve iltreme ile başlar, baş ağrısı gö- rülür, öksürük olur ve böyle 7, 9, 11 gün devam ederek büyük bir fer kriz! Je ha ta şifayab olur. Fakat bu her zaman ma- alesef büyle bilmez, İhtilâtatı kalbiye vu- kubulur. İhtiyarlarda, kalbi zayıf olan- larda, alkolik olanlarda bu öldürücü ih- tilâtlar daha ziyade beklenilir. <(*) Ba motları kesip saklayımnız, yahat bir albüme yapıştırıp kolleksiyen yapınız. Bikıntı samanınızda bu metlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir. . İnız size şurasını habı -| Adlah kerim... Kurumunun sırf yavrularımızın okuma ihti- | Elim tabancamın kabzasını yakalamış, asabiyetle sıkıyordu. Gözlerimi karşım- e dikmiş dik dik bakı- Oh! Oh!.. Herifler kendilerinden ürk- mediğimi ve erkekçe karşılarında dim- dik durduğumu görünce şaşırdılar, boca- ladılar. Bunlar vahşi bir kurd sürüsü hissini veriyorlardı ve tıpkı kurdlar gibi üzerime atıüp ilk kurşunu yemesini bek- liyorlardı. O zaman ben yeniden ateşe hazırlanıncıya kadar hep birden üzeri- me saldıracaklardı. Ben bir kişi, elli k'şi- ye karşı ne yapabilirdim? Tabii neticede mağlüb olacaktım, Ancak işte o ilk hü- cumu göze aldıracak yiğit meydanda yok- | tu. Herkes evvelâ komşusunun üzerime saldırmasını bekliyordu. Ben bütün nef- ret ve hakaretimi dilimde toplamış bir halde kendilerini hücuma davet ettim: — Haydi, ne duruyorsunuz ya!... Yal- vereyim ki içiniz- pırdıyacak - olursa onun son kıpırdayışı olur. Çünkü oönu e© dadına kavuştururum. Arka tarafına da Haydi diyorum size!.. dası ile beyinleri su- lajmış, açlıktan gözleri dönmüş olan bu çapüleu alayı içinde vaktile k etmiş olduğum tuzak gemilerinde met etmiş bir eski neferim de varmış. |Zavallı o kadar perişan, o derece tânın- maz bir hale gelmişti ki kendisi sö miş olsaydı ben mümkün değil, kendisi- ni tanıyamazdım. Bu eski neferim benimle karşılaşınca eski günleri hatırlıyarak merdlik ve ce- saret damarları depreşmiş olmalı ki ar- kadaşlarına hitaben: — Ne yapıyorsunuz çocuklar? diye hay- kırdı. Bu adam kaptan Lauterbah'tır ve on hangisi evve Düşman propagi hiz- daha ziyade iyilik yaptı. Bizi hakiki ev- lâdları gibi hoş tuttu. O, gürültüye pabuc bırakır bir adam değildir. Gelin, vazge- çin bu sevdadan. Yoksa hepinizi birer bi- |rer haklar alimallah... Maneviyatları zaten sarsılmış olan vahşi ve müfteris herifler bu sözler kar- şısında büsbütün durakladılar ve arala- |rında fıskos ettikten sonra çekilip gittiler, | Şayed bu sürü arasında o eski neferim | bı 1 bulunmamış olsaydı, bugün belki de çok- tan toprak olmuştum. Herhalde iyi ta- ’ınm bu meselede de imdadıma yetişmiş, beni linç edilmek gibi korkunç ve tüyler |iğrpertici bir âkıbetten kurtarmıştı. Bizim teşkilâta mensub gönüllü cüz'ü- İtamları yararlıklarını, faydalarını, kızıl- lar belediyesine hücum ettikleri gün, bat etmek fırsatına ilk dela olmak üzere noil oldular. Bir bölük piyade askerile müstahkem bir kaleye benziyen belediye dairesini işgal ettik. Belediye dairesine kale gibi dedim. Hakikaten de betondan yapılmış, kuvvetli bir bina olan «Hamburg» oel: diye dajresi bizi ortaçağ — kaleleri g düşmanlarımıza karşı muhafara etti. Biz | İtopu topu (300) kişi idik ve bu İkavvetle tamam dokuz saat binlerce k. |zıla karşı koyduk; mukavemet ettik. Spartakistler eclvardaki sokaklara da- gılmışlar ve en küçük manialardan isti- fade çaresini gözününde tutarak bizi mu- hosara etmişlerdi. Belediye dairesinin ö- nündeki tarasalar karşısında vücude ge- tirdikleri barikadlardan bize karşı fası- losız, lâkin tesirsiz bir mitralyöz ateşi aç. mışlardı. Bina cephesi isabet eden mi ralyöz kurşunlarile sıyrılıyor, kabuk k: buk olup dökülüyor, lâkin mermilerin bi- ze kadar nüfuz etmesine mâni oluyo: Bizim elimizde de mitralyözler vardı. Bunları pencereler gibi tabiyevi nokt lara yerleştirmiştik. Onların mitralyöz K A saat binlerce âsi lerinden en açının, en kudurmuşunun | , kendisi harbde bize öz bıbnllrımııdı:ı, Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum - Bum Bir bölük piyade askerile müstahkem bir kalej benzeyen belediye dairesini işgal ettik. Biz top! topu 300 kişi idik ve bu küçük kuvvetle tamam doku! iye karşı koyduk ateşinin tesirsiz olmasına mukabil bİf mitralyözler kızıllar üzerine cehi bir ateş tufanı saçıyordu. Spartakistler bir kere hücuma İsİf belediye dairesini hücumla zapte! teşebbüs ettiler. Lâkin isabetli ve ateşimiz karşısında perişan oldular. lar cesedlerle dolu idi. Hücumla bir iş göremiyecekli en yımca bıinayı — tutuşturmaya er. Lâkin hamdolsun bu lqe nde de müuvaffak olamadılar, Zirâ tön kölay kolay ateş alır bir madde ğildir. İlânihaye mukavemet edebilıc!ıd nihayet anlamış olacaklar ki mü | girişmek istediler ve bize bir muraböl İheyet gönderdiler. Bu bolşevik mi heyeti bize doğru ilerledi ve bunlarıf' |tebaşıları hülâsaten dedi ki: — Pekâlâ, belediye dairesini ele mek için yeni bir teşebbüste buhmj değiliz. Bu bina gibi güzel ve ıefiı san'at eserini neden tahribe kalkışalıf” Ho! ho!.. Bu baylar belediye dıırl—, Ünefis bir san'at eseri olduğunu bizim İ' ,Falvöz ve tüfek ateşimizin acısını tâ' tan sonra anlamış olacaklardı. Kızılların bu aldatıcı sözlerine l.!lıllJ ui eti demiş olsam yalan söylemiş olurun zaman anlamış oldum ki bu çapulcü' ancak kuvvet karşısında siniyorlar münhasıran yumruktan anlıyorlardı. Bizim zayiatımız nisbeten hafifti birkaç maktul ile yaralıdan ibaretti. ğ Kızıllar bu ademi muvaffakiyet ne şehirde tutunamadılar ve (Hat yeniden süküna kavuştu. Lâkin bürg» sakin olmakla diğer Alman leri kızıl tehlikeden kurtulmuş cılmll."* du. Bilâkis pek çok Alman şehirlerde ff gövdeyi götürüyor, bütün vatan ihtilh ateşleri içinde cayır cayır yanıyordu. Almanyada şimdi Spırf.ak'_mer. K münistler, bolşevistler, ııxııı-şmln'?J türemiş olan siyasi teşekküllerin yurdu bir kan ve ateş tufanı i -ıde ğup öldürmek, düşmanın yapamadığı şeyi yapmak istiyor gibi şuursuz hıl*İ ediyorlardı. Bizim gönüllüler ise w kana susamış çapulculara muhll, Onlar nizam ve intizam; sükün ve tarafdarı idiler. Biz mevcud mu;k“ld yenerek Almanyayı herçebâdabad vf tarmak iştiyen o zamanki hükümete *i diktık. Ben hususi bir ıhz:ısket I“M vücüde getirmiştim. Hattâ ilân dahi vererek gönüllü yın Gönüllü kıt'alarım yalnız (Hımwı €a değil, hattâ (Berlin) de bile m düu. Arkası vaf, gee S Nübetci Bezaneler Bu gece möbetci olan ceraneler şenisf'| dır: İstanbal cihetindekller: Aksarayda: (Barım). Alemdarda: dülkadir). Beyazıdda: (Cemil). yada : (Erofilos). — Eminönün Kemal). Eyübde: (Arif Beşir). (Emllyadi). — Şehremininde Şehzadebaşında: (İ. Halil. Tükte: (Suad). Küçükpararda: Ahmed). Bakırköyünde: (İstepan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâsuda). TEff, Başında :(Kinyoli). Karaköyde: (Üf yin Hüsnü). İstiklâl caddesinde: ( ciyan). Pangaltıda: (Nargileciyan). şiktaşta: (Nall Halld). Boğaziçi, Kadıkây ve Adalardakiler: Üsküdarda :(İmrahor). Sarıyerde: ri). Kadıköyünde (Saadet, Osman si). Büyükadada (Şinasi Rıza). Hi de: (Tanaş). ŞevE (A d NEOKALMINA| Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Nevralji, Artritizm, Romat l'"