Te SERER A S " çip ol * eseri olsaydı, bundan d ? Sayfa h —— ——— n — — Hergün © Akdenizde tehlike artıyor © Ruzvell'in tehlike borusi 'Yazan: Muhittin Mirgen kdenizde yeni bir taarruz, deniz üstünde enternasyonal bir — za- bıta tesis eden gemilerde bir telâş ve faa- fiyet, Londrada ve bütün dünyada yeni bir heyecan dalgası, son iki günün yeni meselesi de budur. Bir aralık sulh ipinin kopmasını mu - ak derecede vahamet göstermiş olan Akdeniz hâdiselerine Nyon konfe- ıstılâhına göre, korsanlık denilme- * oldu. Fakat, bu hâdıseler hiç te nbk değildir. Korsanlığın esas n biri, hukuk hilâfına deniz- e berikine ise, ikinci buki, Akdeniz taarruzlarında var, ikinci vasıf yoktur. Şu geketlere korsanlık di; e- Acaba, bu hâdiseleri Burgos veya Va- lancia hüküme! iden birinin diğeri a - leyhine tatbik ettiği harp plânlarma ait askeri bir hareket şeklinde telâkkiye im- kân var mıdır? Taarruzlar, muharipler tarafından birbirlerine karşı yapılmadığı gibi kâh bir tarafın, kâh diğer tarafın dostları hut her iki tarafın da bila- rafları âaleyhine tevcih dikleri — için böyle bir telâkkiye de imkân yoktur. Eğer hâdiseler, hakikaten bir korsanın telâşa ma- al kalmazdı. Çünkü korsan aleyhine, is- tisnasız olarak, bütün dünya kolaylıkla birleşebilir. Halbuki bu taarruzlara karşı bütün € a ile birleşmiyen en az bir devlet var ki hâdise devam edip gidiyor. İşin fenalığı dâa buradadır ve bu fenalık, korkulduğu gibi, hakikaten bir harbe ka- " dar gidebilir. Şu halde, yeni Ak taarruzundan sonra, bu işlerin f üzere ye - gâne izah, bizim ötedenberi kullandığı - mız kaptan Nemo izahı kalır. Jules Ver- ne'in bu hayali kahramanı, denizlerin ve karaların üstündeki d ayı beğenmi - yen ve onu ıslah için böyle deniz altında Bgider bir gemi icat eden yarı korsan, ya- rı filozof bir tipti. Eğer bugünkü Akdeniz hâdiseleri, böy- le bi nanla kıyas edilecek dereceden çok fazla feci akıbetler getirebilecek bir hakikat olmasaydı işin en kolay izahı bu şekilde idi. Buna imkân bulunmadığına göre yegâne izah olarak, Akdenizi dün- “yanın sulhunu çekemiyen bir elin karış- tırmakta olduğu neticesine varmak bir zarurettir. Bu el kimin eli olursa olsun, muhak - kaktır ki torpillerini filân veya falan ge- miye, filân veya falan bayrağa değil, dünyanın sulhuna çevirmiş bulunuyor. Nyon konferansına ve bunun neticesinde ıta tedbirlerine rağmen devam gösterir ki bu, kuvvetli bir el- dir ve dünyayı karıştırmak plânından vaz geçmemekte ısrar ediyor. Artık işi bütün vuzuhü iİle bu şekilde görmeğe Zaruret vardır; milletler, bu *bâüdiseler karşısında gözlerini yummakla tehlikeyi atlatamazlar, Tehlike büyük- tür, belki de yakındır; milletlerin gözle- rini dört açmaları lâzımdır. * Dünyanın şimdiye kadar hiç görülme- dik bir şekilde, böyle meçhul bir el ta - rafından — katıştı - rılmakta olduğu - nu ve Uzak Şark- ta bir istilâ hare- ketinin ayaklanmış bulunduğunu gören Amerika cumhurreisi tehlike borusunu, bütün nefesile çalmıya başladı. Dünkü Son Postada neşredilmiş olan haberlere göre, Bay Roozvelt tarafından Şikagoda iradedilen nutuk, yakın ve korkunç bir hlikenin bütün memleketlerde kapı - iara kadar dayanmış olduğunu ifade e- den bir vesikadır. Amerika cumhurreisi, dilinin ifade edebildiği ve sesinin yetiş- Hği hadde kadar çıkarak, etrafımızı kap- lamış olan tehlike üzerine dikkati celbe- Jiyor. «Dünyanın milletleri bir uçuruma | doğru yuvarlanmak üzeredir» diye, lnkı- kati kısaca ifade etmiş olan Bay Roozvelt. bu nutkun da hiç bir mübalâğa yapmış de- Bildir. Dünyanın büyük bir tehlike karşısın - da bulunduğuna artık şüphe edilemez. Bu noktada henüz şüpheleri bulunanlar, Akdenizdeki son taarruz — hâdisesinden Sonra artık bu şüpheyi de bir tarafa bi- Ruzveltin like borus! Geçenlerde ölen zengin bir İngiliz tacirinin yasiyemname- sinde şu satırlar vardı: «Babam küçük bir ticarethanenin uhıbi idi. İflâs edince kalb sektesinden öldü, ben hayata bir komisyancu kâtibliği ile başladım.. Aylığımın yarısile geçiniyor, yarısını babamın borçlarını ödemeye veriyordum. Barç bitince babamın eski alacaklıları bana kredi açtılar, oğlum sen bugünkü serveti be- nim o zaman gösterdiğim doğruluğa borçlusun.» ( s Resimli Makale : SÖON FOSTA - lâk sahasında en kı ödünç para almakt adâm aldığını geri ödemiyenin üstelik diğini Te elera aa e BARE el Londra belediye Nizamı tesisinin 400 üncü yıldönümü Londrada belediye nizamının tesi - sinin 400 üncü yıldönümü bu sene bi- rinci defa olarak belediye Azaları ta - rafından kutlulanmıştır. Resimde â - zaların klâsik kıyafetlerile — kiliseden çıktıkları görülmektedir. 104 yaşında eı;;ı;en bahtiyar koca Amerikanın Jorjiana şehrinde Con Billing isminde birisi 104 yaşında ol- duğu halde geçen hafta evlenmiştir. |Gelin yeni damaddan tam 52 yaş kü - çüktür, Yani 52 yaşındadır. 104 yaşındaki bahtiyar güvey gaze- tecilere: «— Evlenmekte belki biraz gecik - tim. Fakat bunun hiç ehemmiyeti yok- tur. Çünkü bu evlenme eski ve sami - mi bir aşkın son perdesini tleşkil et - mektedir» demiştir. rakmıya mecburdurlar. Milletler için sür'atle silahlanmak ve tehlikeyi silâhh olarak beklemek zaruret kesbetmiştir. Dünyada tehlike borularını dinliyecek kulak ta azalmıştır. Almak istiyen bir tarafla veri istemiyen diğer taraf a- rasında hırsli bir. isteme ve vermeme düellosu cereyan edip gidiyor. Akdenizde ki taarruzlar, bilhassa bu bakımdan mü- himdir; Nyon koönferansı, bu mücadele hırsını durdurmuş değildir. Şu halde, her yey kör bir tesadüfün eline kalmış değil midir? Muhittin Birgen İSTER İNAN Dün İstanbulda çıkan gazetelerden birinde şöyle bir ser- Tevha vardı: Elektriğin kilovatını 100 paradan ödiyeceğimiz gün yuzak değildir. İSTER HERGÜN BIR FIKRA İşte bir tanesi Ercümend Ekrem Tarabyada san- dalda geziyordu. Arkadaşlarından bi- vi Onu sahilden gö: — Beni sandala alır mısın? Diye bağırdı. Ercümend sandalı ya- naştırdı. Arkadaşını aldı. — Ercümend, sen kayaların yerle- rini iyi biliyorrun Ya, hani ben yüz- mek bilmem de. — Tabil biliyorum. Bu sırada sandal bütün hazile bir kayaya çarptı, parçalanacak gibi ol- du. Ercümend Ekrem arkadaşına bak- t — Nasıl sana, biliyorum.. dediğime şimdi inandın ya!.. İşte bir tanesi, Ö— —— —— — ——— ——— © 37 senelik garsunun Meraklı hatıraları Londradaki Carlton otelinin meşhur ve gmektar garsonu Gaspard 37 sene - lik bir hizmetten sonra, kendi kendi- sini tekaüde sevketmiştir. Ş ımdi, çalışma devrelerinde iği bankaya yerleştirdiği bahşi tin almış olduğu küçücük çeklerile başbaşa kalacağını söyleyen Gaspard Heinz, gazetecilere Şöyle de - yeiştir: «— Kimleri görmedim. Prensler, Dükler, diplamatlar, milyonerler hep si elimden geçti. Hepsi de beni Con ye çağırırlardı. En sikıldiığım ve beni| en fazltt üzen misafir, Misir prensle - rinden Prens Ali idi. Meselâ, bir şey is- tediği gibi olmadı mı yahut çayını bi - raz geç getirdim mi, kızar köpürür, «seni kızgın yağda haşlıyacağım!» diye bağırırdı. Gaspard, garsonluğa 13 yaşında i - ken İsviçrede başlamış, sonra Parise |gelmiş, oradan da Londraya Carlton o- teline girmiştir. Bu 1900 yılına düş - mektedir. Meşhur misafirlerine dâair ihtisasla- rını da şöyle anlatıyor: — Müteveffa Fransız başvekili Bri- and, büyük bir politika âdamıydı. Av- rupada onun kadar fena giyinen kimse yoktu. Tardieux, çok zeki, kurnaz lâkin bi- raz pinti bir diplomattır. Meselâ, eli « nizi bir defa sıktı mı size bahşiş vı meden üç )ıa!lz pantalonunu ütületir - di. İSTER İ Müjde hoşumuza duğuna inanmadık, İNAN İSTER memiş olmak şartili Bir İngiliz ıçımalyatcısının düşüncesine göre ınsanın ah- olay tutulup en güç kurtulduğu hastâlık ır. Bunun içindir ki bu tecrübeyi geçiren verdiği takdirde dahi havâiyâta sarfet- e etrafına emniyet telkin eder, borcunu namusunu veren bir adam olduğunu bil- östermiş olur. ÖZ ARASINDA *|Güzelliği sayesinde |Hem kocasını kurtardı Hem de yıldız oldu Tayyareci kocasının Francocuların eli- ne esir düşmesi üzerine, bir resmini ge- heral Franceya göndererek, kocasının serbest bırakılmasını istiyen Amerikalı genç kadından geçenlerde bahsetmiştik. Resmi, bütün dünya matbuatında çı - kan kadını, bir kere de kendi fotoğrafçı-, i|lacına, muayene ettirmek istiyen Metro Goldvin Mayer sginema kumpanyası, genç kadını matleba muvafık bularak, büyük bir para *eklifi ile angaje etmiştir. Resmile kocasının bayatını kurtardığı gibi, istikbalini de temin eden Ameri - kalı Bayan Dahi, şimdi büyük bir filmde rol alacaktır. İngiliz Hariciye ve Harbiye Nazırlarının gençlikleri İngilterede Oxford Üniversitesin - den 1919 senesinde mezun — olanların hemen hepsi ya vaktinden evvel haya- ta gözlerini yummuşlar, veyahut mu - hitlerinde en büyük şöhrete ulaşmış - lardır. Bunlardan, şimdiki hariciye nazırı Eden, üniversitede ijken gayet süküti bir delikanlı imiş, o zaman da terte -| miz ve gayet itinalı giyinirmiş. Şark li- sanlarını tahsil edermiş. Ayni senede mezun — ölan şimdiki harbiye nazırı Leslie Hore Belisha da .| vaktile meşhur prenslerden birinin tut tuğu odada otururmuş. Kırmızı çiçekli geceliği pek meşhurmuş. , NANMA! gitti Fakat herkesçe dört gözle bekleni- len bugünün arkadasımızın tahmin ettiği gibi pek yakın ol- amma ey okuyucu sen; İNANMA! #ait v d aa in el Bdi eee ei d a Sözün Kısası Kafa ve kalem Emekçileri E. Talu akın bir istikbalin en iyi gaze « tecilerinden biri olmağa nam - zet gördüğüm arkadaşım Naci Sadulla - hın evvelki günkü Son Postada acıklı bir röportajı vardı. Naci, Babıâli caddesini dolaşmış, Türk kafa ve kalem emekçilerinin piyasala - rını tahkik eti tahkikatının yürekler parçalıyacak neticelerini olduğu gibi an- Jatıyordu. Yürekler parçalıyacak neticeler diyo- rum: Bu vasfı kullanmakta asla tered « n bugün Türk i, en az mun- cak mahiyet - muharrirlerinin vaziyetl sif insanlara elem duy Nnc Sasullaha izahat veren tâbiin kim olduğunu bilmiyorum. Arkadaşım — bu- günlük burada olmadığı için kendisin « den bunu tahkik iİmkânını da bulam: dim. Fakat kim olursa olsun? O tâbiin gün, Türk mütefekkiri, üzerinde aylarca göz nuru dökerek, dimağını yorup yıp « ak ortaya koyduğu eser için yüz ından naklen, ir kaynaktan göre, kalem erbabı a- tanıdığımız Reşat Nu- Safa gibi hakikt üstadların bir roman mukabilinde aldıkları para başka memleketlerde dördüncü sınıf bir muharririn tek bir makale ücretine teka- bül etmemektedir. Ben bunun sebebini dağınık bir halde Fçalışmamıza, aramızda vahdet ve tesa « amasına hamlediyorum. Babiâlideki tâ-) birer oyun « bir şey değiliz. Üzerine gözlerimizin olanca ferini dö- kerek, içine gönlümüzün ve ruhumuzun en samimi, en kıymetli duygularını ka - tarak işliye işliye ortaya koyduğumuz, onunla, kadirşinas okuyucularımızın hnez- dinde kendimize şâhret yaptığımız bir e- seri, Babıâli caddesinin o insaf nedir bil- mez muhitine götürüp te arzeylediğimiz. zaman, o gün ekseriya kesemizde bir ek- mek parâsı dahi bulunmadığını sezen tâ- bi, üstelik Türk okuyucusuna da iftira e- derek, istiğn: Edebiyat, puz, patlıcan, domates ve sair bu makt şeyler gibi kabzımal elinde ziyan olmak- tadır. Evet, tâbi bir kabzımaldır. Muharrire, başı sıkıldıkça ikraz ettiği üç, beş lâ raya! mukabil, günün birinde onun elinden; en' güzel, en kıymetli eserini kapatıverir. — Yahu! Biraz insaf!. Beş lira fazla, vermez misin? Diye sorduğunuz vakit: — Satılmıyor... Ne yapayım? Okuyan yok.. Bunu bile ben hatır için verdim; der, Ve böylece size füzuli bir de mi: net yükletir. Fakat iş böyle değildir. Mu- harrir, belediye hastanesinde fizyolojik u(alcuı_n can çekişirken, tâbi bir yan - dan emlâk satın alıp iradını arttırır. Bu vaziyetten kurtulmanın yegâne ça- resi, tâbi saltanatına karşı cephe kur » maktır. Fransada ve daha başka yerlerde olduğu gibi, bir (muharrirler birliği) vü- cuda getirmeliyiz. Cumhuriyet hüküme- ti böyle bir teşekkülden yardımını esir - gemez. Kendi eserlerimizi kendimiz ba- sar, eser sahiplerine yardım eder, ede - biyatın da ayni zamanda kıratını yük- seltiriz. Bu fikre öyle sanıyorum ki, meslek « daşlarımın arasında muarız pek yoktur. Onu işte ben ortaya attım. Üzerinde işle- mek, teşebbüse geçmek onların kudretli kalemlerine muhavveldir. (Türk muharrirler birliği) nin temel taşımı atmak hangimize nasip olursa, 0- nun adı istikbalde hürmetle ve minnetle anılacaktır. LA “Madam Slavıskı yeniden evleniyor Madam Staviski, Paris sulh mahkeme- sine müracaat ederek ısminin değiştiril- mesi için bir istida vermiştir. Yeniden ev- leneceği rivayet olunmaktadır.