Yaşanmış bir facianın tüyler ürpertici safhalari Bir genç kız eroin iptilâsı Jj yüzünden nasıl düşer? Evvelki gün “Beni kurtarın!,, diyerek zabıtanın himayesine sığınan Sevim, hayatını “ Son Posta,, ya anlatıyor Polis merkezine ağlıya ağlıya giren genç kız bağırdı: «Kurtarın beni!» Bir haydudun tağrruzuna mı uğramış. ti? Kıskanç bir âşik tarafından tehdi azılı bir sarhoş tarafından takib mi edili- yordu Hayır... Bun! hiç biri değil... O, sadece bir eroin #hüptelâsı idi, ve: «— Bu yaşta ölmı iyorum. Kur- tarın beni!» diyordus'- » Ben bü satırları dünkü Son Postada okudum ve uzun uzun aradıktan sonra «0> nu, polis müdiriğetinin Joş korido- rTunda bir sandı ç. meçhul, aki- betini beklerken Güzel miydi? Çitkij 1? Genç miy. di? İhtiyar mıydı?| | lardan biri- nin e:vabım veJ im. Çünkü yorgun sarı ü ab maskesi, bütün bu suallerin mıblınm örtecek kadar kalındı!.. O kadar mecalsiz ki, ona bir sual sorar- ken, yani onu bir cümle, hattâ bir keli- me söylemeye mecbur ederken, - cılız, hasta bir hamal yavrusunu, kendinden Çök ağır bir yük altında ezilmiş görme- Din azabını duyuyorum! Çünkü bir cümle, bir kelime söylemek " Ona o kadar zor geliyor. Üstünde soluk bir basma entari, çıp- -lak ayaklarında yırtık bir sandal vâr. Cebinden de yetmiş beş küruşu çıkmış. < Paha doğrusu o, bu son 75 kuruşunu: «— Belki şeytana uyup gene eroin alı- Tım!, diye, kendi elile zabıta memurla- Tina emanet etmiş! Kısık kısık öksürüyör ” Sandaltyasının Üzerinde, yorgana sarılmış gibi - büzül- “Müş. Hayat, zavallımın *gözlerini © ka- dar ürkütmüş ki, hiç kimseden, merha- metten başka bir hiş.dilenmeye, merha- “metten başka bir şey beklemeye cesareti kalmamış. Bana ölü bir ümidle soruyor: — Beni ne zaman göndürecekler? — Nereye? Kirpikleri ıslanıyor. Sesi sıtmalanıyor. Öksürükleri gibi kısık kisık, kesik kesik söylüyor: “ — Terliyorum... Sancılanıyorum... Y Yemiyorum... İçemiyorum... Uyuyamı- Yorum... Korkuyorum. — Bu hale gelmeden evvel eroinden hoşlarııyor. mıydın? Düşünüyor, düşünüyor: — Bilmem... diyor. Sonra eroine müptelâ oluşunun hakiki Bırrımnı keşfetmiş gibi doğruluyor: — Şimdi hastayım ya? Onu içersem İyi oluyorum! — Demek verseler istersin? , — İsteseydim bulurdum! < — Mademki iyi geliyor... Niçin iste. E Kendisi Babası Sene evvel İi ııı)"'i meyal ha- iyor. Babası başkâ bir bayanla evlen- Tiş. Bu üvey ananın, yıldızı Sevimle bir Tuvafakatını alıp Anadoludaki — ablası- yanına gitmiş. —.. bir madende İçâtipmiş. Ablası da kendisini, Çok, severmiş. Fa- Sevim kat bu sevgi, biçare Sevimi mes'u: et- miye kâfi ıelmemkı Orada da, abmsm- kaynanasile anlaşamamış. O sinirli ha- tun, ne ümidlerle sığındığı o kardeş yu- vasını Sevime zindan etmiş. O kadar ki, Sevim üvey anasının kahrını çekmeyi tercih mecburiyetinde kalmış. Yani kırk katırı kırk satırdan ehven bulmuş ve bir| © kış günü İstanbula dönmüş. Beyâzıidda oturan üvey'ânası * kapıyı açar açmaz, ona şu sözleri söylemiş: — Baban öleli yıl olüyor. Fakat benim || nasılsa bir adama ihtiyacım var, Madem- ki sokakta kaldın. Gelir, hem hizmetimi görür, hem de karnını doyurursun! Ya- bancıları besliyeceğime, sana bakarım! Sevim arkasıma bakıyor: Karlı, tip!li bir sokak.. Ve o sokak kadar korkunç, soğuk, kimsesiz bir kâinat: Hayat... Ellerini yüzüne kapıyor ve üvey ana- sının merhameten araladığı kapıdan içe- riye, sahibsiz bir sokak kedisi gibi giri- yor, Babaşının tekaüd maaşile kaynıyan tencereden masum, meşru hissesini “al- mak için, bulaşık bezini bırakıp — tahta bezine, tahta bezini bırakıp süpürgeye sarılıyor. Sevim o zaman pvıml* bir kızdır. Alış. veriş için pazara Çıktığı günlerden birine bir arkâdaşima rastlıyor. Bu gamsız arkadaş, Sevimin kendisine âyak üstün- de sayıp döktüğü derdlere dudak bükü- yör, ver V ı v« Budala! diyor. Zorun ne? topla pı- lmı pırtini, gel bgnimle berâber yaşa... -. — Haydi... Ne düşünüyorsun? Hem tam sırasında geldin. Benim Beyazıtta. ki mahallebicide bir delikanlı ile rande- vum yar, O bana; — Benim bir arkadaşım var... Sen ge- lirken, ona da bir arkadaşını getir! de- mişti, Ben başka bir arkadaşı götürecek- tim. Fındıkçı kaltak gelmedi. Onun ye- rine seni götüreyim! — Ne susüyorsün ayol? Evsa ev, ye- mekse yemek... Sana cabadan bir de â- şık ikram ediyorum. Allahtan belânı mi bekliyorsun? Öyle ya? Sevim Allahtan belâsını 'mı bekliyor? Bu teklifleri kabul etse ne kaybeder? Kaybedilecek nesi var kit Bir. arkadaşa minnettar olmak; ö üvey ana- nin işkencelerine katlanmaktan zor de- gila? — Haydi... Geldik... Girsene? Sevim, medyum tarafından sevkedilen bir manyatize halindedir. Arkadaşının Htiği kapıdan giriyor. Arkadaşının gös- terdiği masaya oturuyor. —“Arkadaşının gösterdiği adama bakıyor. - Arkadaşının elile kendine uzattığı erkeğin; ilk konuş- .İtuğu erkeğin elini sıkıyor.” O zaman henüz on dördündedir. İki genç erkek ve arkadaşı öna bütün tasalarımı unutturacak kadar alâka gvıı—( teriyorlar. Erkek ona, ellerinin, gözleri- nin, dudaklarının güzelliğinden — bahöe- diyor. Sevim o gün, korktuklarından hiç bi. rine uğramadan, arkadaşının evine dö- nüyor. Tehlikesiz randevular devam — ediyor ve Sevim hem arkadaşa, hem randevu- lara, hem de randevuların ulak tefek rüşvetlerini vermiye alışıyor. | buluşuyorlar. Bu kız onları İ Kâfir şeyin bir kaşığı da beş lıraya pat- Beyoğlunda bir birahaneye götürüyor. Sevim, ne o- rada tanışlığı yeni erkekleri, ne de yeni tattığı köpüklü birayı yadırgıyor. Hattâ onun verdiği neş'eden hoşlanı- yor. Kız onları birkaç gece sonra, Gala- tada bir eve götürüyor. Sevim orada, ye- ni bir erkekle tanışıyor. Bu adam içki sofrasında, .burnuma ikide birde -beyaz bir toz çekmektedir. Sevim merakla sorüyor: — Nedir 0? 5 — Enfiyel — Enfiye sarı olmaz mı? — Bu Avrupa malı... * — Ne yapar bü? — Bu ne yapmaz ki? Bir tutam çek te bak! — İstemem! — İsabet.:. Bende de az kaldı zaten.. hyor... Avrupa mah... Ne yapmaz ki? Bir ka- | şığı beş lira... Az kaldı... Butun bu kopuk cümlelr—r, eroıne karşı esrarlı bir cazibe, bir arzu, bir tecessüs uyandırıyor, İçliği üçüncü biranın u-rdıkı cesaretle: — Bari, diyor, varsa bir tutam verin! İşte o bir tutam beyaz toz, Sevimin bü- tün ömrünü zehirliyor. - Sevim o beyaz enfiyeden zevk duyuyor ve düştükçe düşüyor. Bu yeni âlem ona nihayet bir karın şişkinliği kazandırıyor ve Sevim Haseki hastanesine yatıyor. Hâstaneden çıkınca çocuğunu kucağı- na alarak kendisini çağıran bir kadının evine yollanıyor. Bu evin nasıl bir ev, bu kadının nasıl bir kadın olduğunu söyle- miye lüzum yok... Gel zaman git zaman, Çocuk iki aylık ölüyor. Sevim bir gece yarısı eve bir gezintiden dönüyor. Sar- hoştur. Bermutad bir gram eroini çek- miştir; Ev sahibi kadın ona, ısmarlama bir mükaddemeden sonra, yavrusunun ölümünü haber veriyor. Yatak- odasına çıkıyor. Son uykusunu uyuyan yavrusunun beşiğini oraya taşı- muşlardır. Onun üstüne kapanıyor. Fa- kat, başına dikilen ev sahibinin sesi ona ağlamak imkânını vermiyor: — Sevim... Bu halde kimseye - çıka- mazsın amma.. Beş dakikalık bır zah- Sevimde | e Louis şampiyonluğu TommyFarra verecek mi? Dünya ağır siklet boks Dünya' boks âlemi ve boksu sevenler *|derin bir heyecan içindeler. Bugün A- merikada yapılacak Tommy Farr - Joe Louis maçında acaba kim kazanacak ye dünya ağır sıklet şampiyonu kim olacak?. İngiliz- spor mubarrirlerinin en meş- burlarından biri bakın ne diyor: <Acaba kim kazanacak?.. Ortada baş- kâ boksörler olmuş olsaydı, belki de kuv- vetli bir tahminle bu maçın galibini ön- ceden söyliyebilirdik. Halbuki, kara be- lânın yumruklarını, İngiliz -şampiyonu Farr'ın o müthiş mukavemetini düşünü- yorum da, bu hususta bir katar veremi- yorum, Bununla beraber küçük bir tah- lile girişebilirim: Sinemalarda zvrdukleıim'ndm. oku- duğumuz ve duyduklarımızdan şu neti- ceye varıyoruz ki, zenci boksör güçlü kuvvetli bir delikanlıdır, Vuruşları gayet sür'atlidir ve bu vu- ruşların teessürü de yıkıcı, harab edici- dir. Louis, dövüşürken gayet soğuk kan- hdır. Mantıkını asşla kaybetmez.. Nef- sine karşı olan hâkimiyeti, hasımlarının bir çaklarını ürkütmüş, kuvvei manevi- yelerini kırmış bulunmaktadır. Bütün bu lehteki noktalar, Şmeling- den dayak yemesine rağmen — Louis'in Tunneydenberi, dünyanın en iyi ve for- munda bir ağır sıklet şampiyonu oldu- ğunu isbat etmektedir. Louisin ne gibi kusurları vardır? Lou- Lis, hasmının ilkönceleri, kendisine faik mete katlanıver... Herif sarhoş... Sevim | diye tutturdu. Her fenalığı yapan bir a- damdır... Damarına basarsak yarın he- pimizi kaldırımlarda süründürebilir... Hepimizi kurtar yavrum!.., Sevim hiç ağzını açmıyor. Yavrusunun üstünü örtüyor. Sadece: — Gelsin! diyor. Ve sarhoş geliyor. Bir aralık beşiği gö- rüyor; — Bu da ne? diyor. Beşiğe doğru yü- rüyor. Sevim önüne geçiyor; — Onu ellemeyin! Sarhoş, Sevimi itiyor: — Dur... Yiyecek değilim,.. Sevim yığıldığı kanapeden — doğrulu- yor. Dili gibi, her tarafı tutulmuştur. Dehşetin verdiği Muvakkat bir cinnetin büyüttüğü gözlerini müşteriye dikiyor: Kıpırdanmadan bakıyor. Sarhoş beşiğin Örtüsünü atıyor. Kuçgğüı kucaklayıp ö- püyor: — Yahu... diyör, Kalın bir örtün yok muydu? Donmuş bu zavallı burada! Sevim dalgın: — Var... diyor... Çok kaun bir örtü var... Sabahleyin örteceğim üzerine! Sarhoş Sevime sokulüyor. Sevim ken- dinden geçmiştir. Sarhoş küfrederek merdivenlerden iniyor ve ev sahibesine hiddetle bağırıyor: — Amohyak şişesini “kap ta yukarı koş... Sevim, Sevim dedikleri bu muy- du? Haydi beşiğindeki çocuğuna ağız aç- mıyalım. Fakat şak diye bayılmasına no diyelim? Eğlenmiye mi geldik, hasta ba- kıcılığa mı? Sevimin kirpiklerine inci dizilmiş gibi. O kupkuru bir pınardan zor süzülen bu damlaları elinin tersile siliyor: Bir gün, bu arkadaşının bir arkadaşile| — Sonrası,.. diyor... Oradan Galataya fzineinin tekniğine boyun dövüşmesini hazırlar. Sonra hücuma ge- çerek, onu kat'i darbelerle hırpalar, yo- rar, Şmelingin, bu- oyuna kapılmaması, eğmemesidir ki, galibiyeti ona kazandırmış oldu. Şampiyon Louisin ring tecrübesi de azdır. Üç sene bir boks kurdu için kâfi bir deneme müddeti sayılmaz. İngiliz şampiyonu (Farc) a gelince: Farr gayet gençtir. Kabiliyetlerine, isti- dadına müthiş surette itimadı. vardır ve günden güne artan muvaflakiyetllerle de boks ihtirası fazlalaşmıştır. Oyumların- da, herhangi bir ağır sıklet şampiyonuna lâzım olacak kadar sür'atlidir. Müessır bir'sol yumruk indirmenin ne suretle o- lacağını pek iyi bilir. Nefesi bol, dayanıklıdır. Muhit değiştirmesi de kendi aleyhine bir netice vermiyeceklir. Zira Farr ken- disini etrafa sevdirmiş, gazetecileri elde tutmasını bilmiş, hakkında beslenen yan- hş zehabları silmiş bulunmaktadır. Farr'ın muhakkak surcite muvaffak ol- ması için, İngiliz boksörünün, zincinin döndüm. Fakat hiç bir- bildiğin yanına gitmedim. O evlere uğramadım. Artist kahvesindeki simsarlardan bi- rile konuştum. Düğünlerde göbek ata- rak geçinmiye çalıştım. Kurtulamadığım bir tek şey vardı: Eroin... Ona ne kesem, ne canım dayanıyordu... Ne kendimi satabildim, ne ondan vazge- çebildim... Nihayet karakolâ sığındım. Ben ayağa kalkıyorum. O yere kapanı- yor. Ellerile adım atmama mâni oluyor, hıçkıriyor: «— Kurtarın beni! Ondan kurtulsam, başımın çaresine bakarım beh... Yalnız ercinden kurtarın beni) şampiyonu bugün karşılaşıyorlar şan;pıyonu ile İngiltere malüm ve möşhur taktiğine kapılmama« sı, asıl onu yorduktan sonra hücuma Beçmmesi icab eder. Zafer, zincinin çenesini hedef ittihaz ederek. yumruklarını ona göre idare et mek sol yumruğu ile oyalıyarak hücum- larını sağ yümruğu ile yapıp, basmını sarsmak, ondan bazı okkalı ve batırı sa- yılır yumrukları yemekle beraber gene ayakta durabilmek ile elde edebilir. Bu - taktiği - kullanabildiği — takdirde, mağlübiyete uğramasa bile, hiç olmazsa sayı hesabile zenciye galib gelebilir. Ak- si takdirde, ringi öpmesi onun için mu- kadder bir akibet olacaktır.» iktısat Vekili ve deniz sporları İzmir 24 (Hususi) — Tabiaten denizci hir millet olduğumuz için gençliğin E - gede ve Karadenizde su sporlarma büyük Alâka göstermesi için tertibat alımacak « tır. Bir deniz sporcusu olan İktisat Ve » kilimizin İzmirde bulunmalarından istifa. de edilerek pazar günü büyük bir «deniz sporları günü» yaşanmıştır. Pazar günü Karşiyaka sahilinde müsabakâalara ba - zarlanan denizciler, İktisat Vekili Ray Celâl Bayarın kotrasile Karşıyakaya gel- meleri üzerine müsabakalara başlamış « lardır. Yüzme birinellikleri büyük — bir intizam içinde başarılmış, bunu şatpi müsabakaları takip etmiştir. Şarpi müsabakalarına başlanacağı sı- rada İpar kotrası istikametinde bır çok şarpiler toplanmıştı. Genç şarpiciler bırer birer kotranın yanından geçerek âdeta bir geçit resmi yapmışlar ve kotrayı se- lâmlamışlardır. Geniş bir saha üzerin - de, akıntıya rağmen çetin bir karşılaşma olmuş, altı şarpi arasında sabık Türkiye şampiyonu Refik birinciliği kazanmış - tır. Müsabakalardan sonra vekil sporcu « ları İpar kotrasına alarak İnciraltına gö- türmüş, Beyazkum gazinosunda deniz şampiyonları şerefine mükellef bir ziya- fet vermiştir. Ziyafette vali, belediye Tet. si, liman umum müdürü ve daha bir çok zevat bulunmuştur. Kır ziyaleti cidden - neş'eli-geçmiştir. Deniz sporcuları namına şarpi birinci. si Bay Refiğin sözlerine mukabele eden İktisat Vekilimiz, İzmirde yeni liman in- şa edilince şimdiki limanın şarp ve kot- ralarla diğer deniz yarışlarına tahsiş edil diğini söylemiş ve şunları ilâve etmişlir: — «Gençler, İzmir öyle bir merkez - dir ki her hangi bir meselede memleke - timizin diğer bir mahallinden geri kal- ması acıklı olur. İzmir her işte, siyasi ol- sun, içtimal olsun, iktisadi olsum, her sa- hada memlekete- bağlılığını göstermiştir. Bu itibarla deniz sporlarınlla ilerleme - si, hamle yapması lâzımdır, Ben sizin bir arkadaşınız sıfatile elinizden tutmağa hazırım.Asıl mesele, aramızda bulunan valinize ve belediye reisinize terettüp e- diyor. Kendileri size müzaharet edecek- lerdir.. Vekilin bu sözleri lqthrirlule kar « “Naci Sâdüllak - İşilanmıştır. N ; ) ğ | | ! | | |