c — . İttihat ve Terakkide on sene 17 inci kasım Na. 39 Azerbaycanda son ittihatçı Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Azerbaycan her şeye rağmen Türktür. Inkılâp bunu böyle kabul edip ona hürmet ve riayet gösterdiği gün Azerbaycanı hakiki manasile fetetmeğe başlamış sayılır Daha sonra, Türkiyede ve Azerbay- canda Lâtin harfleri hareketi aynı 72- manda çıktığı halde Azerbaycanda elif- beyi Türkiyedeki elifbeden hayli kuv- vetle ayıran unsurlar bulunmasına dik. kat edildi. Gene meselâ, bütün dünyanın «mil- det» lerini kapitalizm ve emperyalizm aleyhinde ayaklandırmıya - çalışan in- kılâb, Azerbaycanda sade siyasi' milli- yetsevelriği değil, belki de bizzat «mil. liyet» mefhumunu inkâr eden bir siya- set tutmuş göründü: İnkılâbı Azerbay- cana kendi dili ile sokmıya çalışacak yerde bilâkis Azerbaycanın dilinin «İn- kılâb Dili» yani rusca olmasını istedi ve daima bu dili türkceye hâkim kılan bir yoldan gitti. Gene meselâ, Rusyadaki nüfus kesa- feti Azerbaycandakinden fazla olmadı- ği halde inkılâb, Azerbaycana mütema- diyen Rus muhaciri gönderdi, Bunlar ve bunlara benziyen daha bir takım hareketler, Azerbaycana inkılâbı iki muhtelif çehre ile gösterdi ve Azer. baycan, biri diğerinin zıddı olan bu çehrelerin her ikisinden de birden so- ğudu, Bugün, maalesef, Azerbaycan ile Rus: rasında tam bir imtizac yoktur. Azeriler, on yedi senelik bir inkılâb tec- rübesinden sonra, bugün Rusyaya kar- Şı çarlık devrindekinden daha soğuk bir çehre gösteriyorlar ve hattâ çarlık devrinde tanımamış oldukları bir takım faaliyetlere girişmiş bulunuyorlar, Bü- tün bunlar, inkılâbı Azerbaycana sok- miya memur unsurun hatalarıdır. Bu unsur, o inkılâbın sanki hakikatte düş- manları imiş gibi hareket etti ve sanki bugünkü vaziyetin meydana gelmesi i- şin çalışmış oldu. Maalesef, bütün bunlar, inkılâb na- mina onü anlamamış insanların yaptık- bu hataların bugün neti- üyor. şİ ve bu tasvir ettiğimin aksi olan bir siyaset büsbütün başka tarzda neticeler verir, Azerbaycanı in- kılâb'ın en hâlıs ve hattâ en minnettar dostları yapabilirdi. SON SÖZLERİM Bir kaç gündenberi söylediklerimi hülâsa etmek üzere şu aşağıdaki son mülâhazalarım: kaydedeyim: Evvelâ, ne Türkiyede, bir gün gelip Azerbaycanı ne de Azerbaycan- da iltihak fikrti vardır. Bunun aksini söyliyenler, ya kendilerine iş mevzuu çıkarmak isteyen ve hasis menfaat ga- yeleri güden imsanlardır ki bunlara in- kılâb ıstılahında provokatör derler; ya- hud da, hiç bir şeyden haberi olmryan cahil, gafil, vehim ve vesveseye zebun insanlardır ki bunlar inkılâba karşı ne kadar hâlis hisler taşırlarsa taşısınlar; ellerinden ona karşı düşmanlıktan baş- ka bir şey gelmiyor. demektir. Bu hakikati bu suretle ifade ettikten sonra i mı, bir tetkikçi ve bir içilmaiyaterı gö- zile gördüğüm gayet objektif bir haki- kat vardır: Azerbaycan, her şeye rağ- men Türktür. Onu başka bir şey yap- manın artık imkânı yoktur. Realiteleri iyi anlamak esası üzerine kurulmuş ol- duğunu iddia eden inkılâb bu realiteyi de böylece kabul edip ona hürmet ve İayot gösterdiği gün Azerbaycanı ha- kiki manasile fethetmeğe başlamış sa | yılır. Aksi siyaset, Azerbaycanı inkılâb- tan tedridi surette soğutacak ve uzak. 'acak bir siyaset olur. amak iddiasile hâreket eden cılâb, dünyay: yalnız bir merke- oskovanım- ve yalnız bir dilin in- hâk eti ile idare etmek isteyemez, Bunu inkılâbcılar pek güzel anlarlar, eBlil! ler vardır ve dün- yanın iktısadi ancak muhtelif küçük iktısadi birliklerin bir arada top- lanması üzerine kurulabilir. Bunun i- çin, inkılâb Azerbaycanda ve umumi- mci derecede şunu söyliyeyim | ki, benim bir Türk ve bir cemiyet ada. | [ye(le Kafkasyada evvelâ dile ve sani. yen de <mahalli birliğe» hürmet ve ria- yet göstermeğe mecburdur. İnkılâb bu işi bu tarzda anlarsa her şeyi halletmşi sayılır; aksi tarzda bir anlayış, meyda- na ancak gaile ve mesele çıkarabilir. Türkiyeli bir Türk sıfatile benim cn samimi düşüncem ve arzum da şudur: Bu hakikatleri benden daha iyi anladı- ğından şüphe etmediğim inkılâb, ken- di namına ve fakat kendisine ruhan ya- bancı olan insanlar elile şimdiye kadar takib edilmiş olan maküs siyaseti A-| zerbaycanda inkılâbın kuvvetini artı. racak makül bir siyasetle değiştirme- | ğe muvaffak olmalıdır. Azerbaycanda- ki her hangi bir imtizaçsızlık, rahatsız- hk ve huzursuzluk günün birinde tür- lü türlü rahatsızıklar çıkarabilir, Şimdiye kadar çıkmış olan rahatsız- lıklar -ki bir araık, Azerbaycanın muh- telif mıntakalarını muharebe meydan- larına çeviren kanlı vukuat bile 'Myde-ı dilmişti- Azerbaycandan harice doğru siyasi muhacirlerin mikdarını artırmış- tır. Bugün Türkiyede pek çok gayri fa- fal, fakat Lehistan ve Almanyada faal siyasi muhacirler vardır. Bunlar Azer. baycandaki huzursuzluğun artmasılı mucib olacak hâdiselerdir. Ben bu hâ- diselere baktıkca, Azerbaycanı çok iyi tanıyan bir Türk sıfatile derin bir te- essüf hissederim. Azerbaycanda Türk milletine karşı biraz daha iazla hürmet gösterilmesi ve Türklere mahalli şartlar dahilinde Türk olarak inkişaf imkân-| ları verilmesi Azerbaycan ile Rusya a- rasında günden güne artan ihtilâf un- surlarının azalmasını ve hattâ büsbü- tün ortadan kalkmasın: temine kâfi. dir. (Arkası var) Bir Doktorun Günlük SALI Notlarından — (*) Müzmin Romatizmalılarda Gizli verem Müzmin seyreden bazı romatizmalar var- dır. Şiddetli ateş yapmaz. Fakat anteş de halitabtide değildir. 915.38 e kadar yük- selen vö sabahları düşen nöbetler gelir Hastanın ahvali umumiyesi düşer. Kan- SON POSTA SON Posnw nın TARİHİ | TEFRİKASI | Ü aLE ı Yazan: M. Resim Örgen Yalnız, derebeyinin kızının bu genç, güzel kadınlar arasında bulunmadığı- na kanaat getirdi. Cariyeler, saraya avde! ettikleri za - man Rüdabeye, bire on katarak hava. |dis verdiler. Acem tüccarının gençliği- ni, endamını, zarafet ve asaletini.. ku - Tulmuş süslü çadırların arasındaki o - nun çadırının göz alıcılığını.. altın kak- malı yayını, ok atışındaki maharetini anlata anlata bitiremediler. Kızın gön. lünü de Zâle karşı çelip çektiler. Rüdabe.. günler geçtikçe, — giyabi meclübiyetinin artuğını duymı - ya başladı. Müphem bir hayal gözleri- nin önünden Aayrılmıyordu. Gündüz, odasının kırlara bakan balkonunda ©- turuyor.. delikanlı geçecek diye bekli- yordu, Bu bekleme saatlerinde derin heyecanlar içinde kıvranıyordu. Sırda- şı olan cariyeleri ile hep genç Arem tüccarını konuşuyordu. Geceleri, göz- lerine dolan hayalin önünde güç uyu- yabiliyordu. Uyuduğu zaman bile rü- yasında, cariyelerimin anlattığı şeylere benzer manzaralar: Süslü çadırlar.. sü- lün gibi küheylanlar.. kuşlara ok atan dev yapılı delikanlılar görüyordu. Rudabe.. sırdaşı bulunan üç carive. sini bir defa daha, Zâlın çadırlarını kur- duğu «Gül vadisisne gönderdi. Onlara delikanlı ile*temas etmelerini.. kendi- sinden bahsederse ona ümit verecek yolda sözler söylemelerini tenbih etti. Zâl, cariyelerin gene yül toplamıya geldiklerini görünce, bu gelişi hayre yordu. Gene bir bahane bularak yan'a- rına sokuldu. Onlara, Zabulistanın, İ- ranın gül bahçelerinden, güllerinin gü- zelliğinden bahsetti. Kendinin kim ol. duğunu söylemeden seyahatlerine ait meraklı hatıralarını anlattı. Nihayet sözünü, derebeyinin kızına «Saray - cisi»ne getirdi. Onun hakkında işittik- lerinden ne kadar mütehassıs olduğu- nu.. onu görmeden giderse çok üzüle- ceğini anlattı: Cariyeler.. han:mlazının - güzelliğini, zarifliğini, açık fikirliliğini anlallılar. Öyle imalı cevaplar verdiler, ki Zâlın, cariyelerin derebeyinin kızı tarafından inde şüphesi kalmadı. » ayrılırken, kopar- Bız ve zayıf bir hei alır. Malsallarda dö- formasyonller başlar. Hasta dalmı muz- taribtir. Bu gibilerde daima romatizma- nn vereme fntisabını nazarı dikkate almak lâzımdır. Bu gibilerde ro- matizmâ tedavisi kifayet etmez. Doğru- dan doğruya verem tedavileri tatbiki - cab eder. Güneş banyosu, açık hava, bil- hassa (altın) tedavlal tatbik etmekte ih- mal etmemelidir. Hastanın kilo kazan. masina, derecel hararetlerin düşmesine, ağrıların gügide azalmasına çalışmalı- tır. Bu şekil romatizan tüberkülülerde sıcak kaplıcalardan edilecek istifade pek mah- duddur. Böyle hastalarda veremi düşün- miyerek yapılan sırf romatizma tedavisi asla iyi netice vermez bilâkis hasta daha || ziyade düşer. () Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir dokter gibi Imdadınıza yetişebilir. F SAD R Çi e R N Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler şanlardır: İstanbul cihelindekiler: Aksarayda: (Baçım). Alemdarda: (Ab- dülkadir). Beyazıdda: (Cemll). Samat- yada: (Rıdvan). Eminönünde: (Aminas- ya). Eyüpte: (Arif Beşir). Fenerde: (Vi- tall). Şehremininde: (Nâzımı. Şehrade- başında: — (Ünlversite). ragümrükte: (Suad). Küçükpazarda' (Necati Ahmet). Bakırköyünde: (İstepam. Beyoğtu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellâsuda). Galata- da: (Hüseyin Hüsnü). Taksimde: (Li- moncdiyan), Pangaltıda: (Nargileciyan). Beşiktaşta: (Süleyman Roccb). Barıyer- de: (Osman). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: za). Heybelide; (Halk), yetle söz söyüyen cariyeye verdi: — İsmetli sulitana, bunu, benim ta - rafımdan bir tebcil ve hayranlık hatı- rası olarak veriniz! Dedi. Cariye, Zâlın bu derece cür'eti önün- de bir an şaşırdı. Gülü alrp almamakta tereddüt etti. Arkadaşlarına baktı. on- lar da ne diyeceklerin: bilmiyorlardı. Zâl, cariyelerin bu kararsızlıkları- nt görünce mahzun bir tavır takındı. Onlara ricakâr bakışlarla bakarak: — Bu takdim ettiğim gül, en sâf his. lerimin remzıdir. Bunun genç bir İran tüccarının Rüdabe sultara, memleke - tinden geçişini hatırlatan temiz bir ha- tıradan başka hir manası olamaz. Bü- tün istediğim, «Saray İncisi> nin bu gülde güzel gözlerinin bir an dinlendi- ğini bilmekten alacağım ve bütün ha- yatımca gönlümün en temiz yerinde saklıyacağım bir teselli ve zevktir. Ri- ca ederim, beni bu cihan değer teselli ve zevkimden mahrum etmeyiniz. Döyince, üç cariyenin de delikanlı « nın cerbezesi karşısında hayranlıkları arttı. Üçü de, onu dinlerken büyük bir heyecana kapıldılar. Sesleri titriyerek teşekkür ettiler ve gülü alarak çekilip gittiler, Zâl. gülün «Saray İncisis dilber Rü- dabe üzerinde yapacağı t düşüne- rek iki gün heyecanlar, üzüntüler için- de yandı. Kâh, cariyelerin bir daha gelmiyecekleri ihtimali ile derin ıztı- raplarla yanıp kavruldu. Kâh, kızın a- lâkasız kalamıyacağına, mutlaka bir mukabelede bulunacağanıa dair uya - nan emniyet hislerinin verdiği tatlı saadet anları yaşadı. Zâl. uyanık bulunduğu saatlerde bin türlü hülyalarla, uykusunda baygın — Arkamdan geli niz, asilzadem rüyalarla geçirdiği iki geceyi.. sabahla- rı erkenden çadırının önüne serdiği ha- lısının üzerinde kâh oturarak, kâh uza- narak intizar saatlerinin helecanları i- ie kıvrandı. Zâl, üçüncü sabah, çadırının önünde halısının üzerinde yan yatmış.. gözleri. ni vâdiyi kaplıyan gül fidanlarının ü- zerlerinde gezdiriyordu. Ilık ılık esen hafif bir rüzgârın savurduğu gül ko- kularını koklaya koklaya ümitle ümit- sizlik arasında yanıp sönen hülyalar ar- kasında sürükleniyordu, Bu sabah, «Gül Vadisi» ne gelenler çoktu. Küme küme genç kızlar, uzun saç örgülerini dalgalandırarak güller arasında cıvıl- daşıyorlardı. Genç, ihtiyar kadınlar, Hind ipeklisinden baş örtülerini dalga- landırarak güller arasında geziniyorlar. dı. Delikanlılar, başlarında Acem ku- maşlarından biçimli külâhlar.. üstlerin- de kişmir şallarından kaftanlar.. ayak- larında sarı, kırmızı pabuçlar.. beile- rinde süslü hançerler dolaşıyarlardı. Kızlar, işvekâr bakışlarla delikanlılara bakıyorlar. Delikanlılar, ihtiras kaynı- yan gözlerile kızları, genç kadınları sü. züyorlardı. Zâl, uzaktan, mesirenin bu zevkli kaynaşmasına gözleri kaydıkça, içinde acı hislerin kabardığını duyuyordu. Kendi kandine: — Bu kadar güzel kızın, dilber kadı- nın güzellikleri üstüne çıkan.. «Saray İncisi» diye şöhret alan derebeyinin kı- zı, kim bilir ne âfettir? Ah! Onu bir görebilsem! Diyarıbekir — (Husu- s) — İzmir ve havali- &i karpuzları cihan pa- zarlarında bir yer alır ve mütemadiyen tren ve vapurlarla sevkedi. Ürken Diyarıbekirin S0 ve daha ziyade sikle- tinde ve kabukları bir ve iki santimetre ka- holığında bulunan ve Ççok da Jlezzetli olan karpuzları rağbet bu- lamıyor, tüç şüphe yoktur ki Diyarıbekire trenin ge- Hşi bura mahsullerinin kadar gitmesine sebe& teşkil edecektir. Diyarıbekirde karpozculuk işi hemen be- men bir zirast haline gelmekte en büyük ve dezzelli kârpuzları da Dicle kumları yetiştir- Devlet Demiryolları ve e Muhammen bedeli Ağustas 24 Diyarıbekir karpuzlarına ;azar aranıy0' ha v5 Her biri 50 kilo gelen Diyarıbekir karpuzları Diye söyleniyordu. Zâl, hülyalarına büsbütü!: düşünceleri arasında kendinden gğ mişti. Yanında kimse yoktu. Kım"d ler, arkadaki çadırlarında.. atların geliklerinde - işleri ile uğrworllfa Arkadaşları şehre gitmişlerdi. Delil l, önüne düşen bir şeyle birdenbire İf kildi. Dalgınlıktan kurtulan gö açarak önüne düşen şeye baktı. Bu. © güzel güllerden, sünbüllerden, k: lerden ve yaseminlerden örülmüş gü) demeti idi. Demedi alırken çe ni kaldırıp baktı. Baş örtüsünü yi de sıkan bir kadın, durmadan önün geçti. İpek baş örtüsünün arasından B0 | rünen gözlerinde tebessümler yanıyö” | Diyen kadını tanıdı. fa görüştüğü.. iki gün evvel de dert? yinin kızına gül gönderdiği cariye Delikanlı, çılgın bir sevinçle '.ıu kalktı. Gül demetini derin bir iıll)'d’. kokladıktan sonra çadırının kapısı?' yatağının üstüne attı. Sonra, cari! (© biraz uzaklaşmasını bekledikten son yürüdü. â Cariye, .vıdinmsıkığaçhblr)â daldı. Zâl de onu takib etti. Bü kimseler yoktu, Büyük çinar, ıufç dişbudak ağaçlarının serdiği koyu b gelikte yaprak hışırtısından başkâ seda yoktu. vat) W y mektedir. Bir yıl kadar d"“”_ıbd' a mülü olan bu mahtuldon Adana, diğer bazı memleketlere K 46400 lira olan 800 ton katran Şğı 1/10/1937 Cu o saat 15 de kapalı zarf usulü ile Ankarada Nafıa Vekâleti binasında SAati caktır. yin ettiği vesikeları ve Nafıa müteahhitlik vesikasını ve - tekliflerini saat 14 de kadar Devlet Demiryolları Malzeme dairesindeki merkez reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler (232) kuruşa Ankara ve yan Bu işe girmek isteyenlerin (3480) liralık muvakkat teminat ile kanlP” gy Cayti Gi mğa) Haydarpaşa veznelerinde sali