ı:M;,;*“ | ',a*'_îxv_'â, uul Ç SON POSTA Denizlerin Makyaveli Kaptan Bum Bum Rusların en güzel Patlayışla berhava Rahat rahat mevkiimizi aldık, Düş- ah gemisinde İşin farkında bile de - Üller; güvertesinde hiç bir hareket Yok. Herkes uyuyor. Anlaşılan Ruslar &ta sözü olan: — Su uyur, düşman uyumaz!.. Ha - bak, tini unutmuşlar; kekâ keyiflerinc tyorlar. hı'Y“MÇugı a üç yüz metre kadar s0 - İduk ve ilk torpidomuz Fogaya dirlandık. Tam bu sırada düşman ge- hî'“i"dl? bir canlıl:ık, bir hareket belir- i.ı_; €frat top başına seğirtmeğe başla - 5- Ateşi. )R“Ğan;ndıın çılgın bir atılışla fırlı- âh torpido düşman gemisine koşü - aru. Sonra korkuaç bir infilâk yerleri aç İ sarsan bir gümbürtü. Torpido. .;*'l: infilâkile beraber Ruslar da ilk Vlarını bize gönderdiler. Lâkin h ler başlarımızın üzerinden vız- ,Blmı Beçip gittiler. "d_d'm bir ateş açtılar. Yapı 'den» mihveri üzerinde Dir devir W;r ve düşmana diğer bordasını a ederek ikinci torpidomuzu fo - ediyoruz. lögı Ct torpidomuz düşman kruva - ; Dün cephaneliği hizasına isabet et- W"L'*_"k ki zavallı «Yemçug» kor - * Dir patlayışla berhava oluyor; ge- Mi::,._ başı havaya dikilidir ve göz açıp Yincıya kadar İlimanın sularına B.“l“'yor. de :'sz ki «Yemçüg» su üzerin - direğinin bir kısım görünü: Yon Ncak — Hani o güzel kruvazör?.. Rus do- _h“'hm.: Sifün en sür'atli ve en cici ge - Karışış Ttde?.. «Yemçuge artık tarihe bor Tiştir. Tnf ! ml“n_—_ı—ı.yn a örtülü Olduğunu görüyoruz. B Ve kü Yıkları bunları kurtarmak için kir, “ek vak'a mahalline yaklaşıyor- ..u'ııandı * '"“I'—l'rın «D'lberville» € muhripleri... Lâkin bu ge - iki harp gemisi daha vardı: topçekerile keğüy iştim kaldırmış bir halde değil < ge * öralık birisi: K“_'y'ln methalinde büyük bir kru- Yar!. diye seslendi. Tek Yöni * provasını methale çevire - & P_î':' düşmana saklırmıya hazırlan- Ten pit biraz sonra gördük ki koya gi- Yük bir kruvazör değil, koca « Misin, © kablo gemisidir. Bu kablo ge- lnmm:“ a «Glanturret» vapuru da Defiş bi Yaklaşmış ve bu vapur cidden u ya Parça, güzel bir av idi. %“'P“"l durdurduk ve sintine .mıe' Ni açıp batırmak için Fon &. y.h':zh!lşi «Glanturret» e gönder- '%ıyı filikam daha bu gemiye ya- 'lhı,.,k Vakit bulmadan - <«Emden» e Allah için emir aldım. Ne < Allah ne oluyordu? Tözün d:huk. koya girerken medhalin ber ça bordaladığımız muhrib şimdi Yözgi ”'den habersiz «Penang» a dönü- tepl ki b p, Pi idi, « ' da Fransızların «Muske» İ »'bi::.îlı Müuhribi yavuzca davrandı iki torpido attıktan sonra dönüp Blap gptedi. Pakat <Emden> in top- .hq;h_dı:nm bahriyesinde ün almış ni. ,h"hrlbı B Ekinı:î salvomuz Fransız b %p:;" Üzerinde gümlendi. Muh. Kü v:“ fırnağa —kadar sarsılarak ı.,.ui bir mErmımm daha yiyince pilen mdwrııenx sulara gömüldü. (,:m,zm&lhr:mm manya ettik ve V ta uhribinin zabit ve efradından humıaunırm,y:ı muvaffak olduk u“ş_. N bir kaçı çok ağır yaralı BN n q_“ı .g:'ddel içinde telsiz memuru- TÜlmi, ""hıl o]::"g' istasyonu tarafından ve- ' &’nd şu felsizi almıştı: % yi> isimil Alman kruvazörü İ ıYe:nçugı Rus kruvazö: Birdi Ney *Müske» Fransız mühribini ' 'Ğ lan t K F Tühg,, “Ürret> de TMmuhi z boş dürmamiş, biz Çeviren kuruvazörü olan Yemçu korkunç bir limanın sularına gömülüyor oluyor ve * Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Ertesi gün Nevburu Mmukabil «Emden> in - topları | yun iç kıvrıntıları arasında kaybolmuş. tu, Biz de artık bu vapurun peşine düş- memeğe karar verdik, «Penang» da bir bayli müddet kalmış, bir çok işler gör- müştük ve bu is daha fazla dur- mak bizim için tehlikeli o! irdi, Bi- naenaftyh tam yolla uzaklaşmıya baş- ladık. Biz «Penang> dan uzaklaşırken, istim kaldırıp peşimize düşmi lan Fransız. ların cesur «Pistelete muhribi dümen sularımıza sokulmıya uğraşıyordu. Ev- velâ onu da, arkadaşı gibi haklamak istedik, lâkin hava yağmurlu olduğun- dan onu batırmak için vakit kaybet- mektense, bir an evvel sıvışmayı mü- reccah bularak Fransız muhribini ek- tik. İki saat düz bir rota takib ettikten sonra, belki bir vapura tesadüf etmek ümidile cenuba döndük. Maksadımız «Emden» de bulunan yaralı Fransız ne. ferlerini bu vapurla en yakıri Felemenk Hindistanı limanlarından birisine gön- dermekti, Aksi olacak ya! O gün hiç bir vapura rastgelmedik. Ertesi günü «Nevburn» vapurile karşilaşlık, Ben bu geminin kaptanile görüştüm ve yaralı düşman zabit ve neferlerini sağ ve salim «Sabange a götürmek şar- tile gemisini bağışlıyacağımız: kendisi- ne vüdettim, Herif tabif bu teklifi neş'esinden zıp- hyarak kabul etti. Fransız yaralılarını ihtiyatla İngiliz vapuruna naklettik ve o akşam «Sabang» telsiz istasyonundan aldığımız bir telsizden İngiliz vapuru: nun bu limana salimen girmiş olduğunu öğrendik. Kömür gemimiz «Buresk» le buluşup kömür aldıktan sonra «Somatra> ve «Cava> adaları arasındaki «Sonde» bo- Razına girdik ve tamam iki gün av pe- şinde koştuk. Lâkin denizler bomboş- vapurile karşılaştık tu. «Emden» in faaliyeti düşman vapur larının gözünü yıldırmış, kumandan Fon «Müller» bu vaziyet karşısında da. ha cenuba dümen kırmıya, «Kokoss a- dalarına yol vermeğe karar verdi. «Emden» in (Kokos) adalarına git- Mmesi için iki sebeb vardı: Evvelâ kömür gemimiz <Eksfodi> ile buluşacaktık, mra Afrikayı Hindistana ve Avustral- yaya bağlıyan kablo şebekesini tahrib edecektik. Filvaki (Kokos? adaları kab- |loları Büyük Britanyanın en ehemmi- yetli muhabere vasıtalarından birisi i- di. O gece telsiz memurumuz, İngiliz ti. caret gemileri ile harb gemiler: arasın- da bir çok telsiz muhaberesi yapılmak- ta olduğunu haber verdi. Yalnız bu muhabereler şifreli yapıldığından bizim için bir takım anlaşılmaz cümle ve ke- limelerden ibaret kalıyordu. Ah! Şu şif- relerin bir müftahını elde etmiş olsay- dık ne iyi olacaktı?... Maamafih bu mu. haberelerden mühim bir gemi kafilesi- nin bir yerden diğer bir yere gitmekte olduğu manasını çıkardık. Muhakkak olan bir şey varsa bu kalilenin pek u- zaklarda bulunmadığı idi. Şitrelerde gemi isimlerile şehir adlarının açık ya- zılması mutaddır, Fon «Müllers in e- linde duran telsizlerde ise ancak bir kelimenin manasını anlıyabiliyorduk: «Niyu Kastl». Başta süvarimiz Fon «Müller» . bulunmak üzere zabitlerin büyük bir kısmı bu kelimenin «Niyu Kastl »sisimli küçük İngiliz kruvazö: rüne aid bulunduğu, mütaleasını ileri. ye sürdüler. Ben ise bununla Avustral- yada bu isimdeki limanın kastedildiği mMütaleasında idim. Meğer haklı olan ben imişim ve İn- giliz kruvazörlerinin himayesi altında Avustralyada «Niyu Kasil> limanından hareket eden bir gemi kafilesi Fransaya asker naklediyormuş. — (Arkası var) Taşköprülüler bir kendir fabrikası istiyorlar 'Taşköprü (Hususi) — Taşköprü, kondir sanaylinin hayli inkişaf ettiği bir yerdir. Ya. ralığda, Elekdağı ve Baraycık yaylâları, yil- da, etyaf balinde, bir milyon kırk iki küsur bin kilo kendir İhraç etmektedir. Diş piya - salarda, Avrupada, Taşköprü kendiri çok tu- tulmaktadır. Telleri uzun, ince ve parlaktır, Kendir sanayitnin bir eksiği vardır: Kendir ıslama ve soyma fabrikası... Kazaya on da- kika mesafede Sulukese namile bir göl var- Tibini batırırken o da ko- |dır. Bu gölün suyu kükürtlüdür. Bu suyun da Taşköprü kendirefleri ;kendir mahsulünün kalitesi üzerinde müs - İbet tesiri olduğu söylenmektedir. Bu gölde fennl şeralti ve âasri mükremme- Hyeti halz olarak kurulacak bir fabrika, 'Taşköprü kendir sanaylinin daha ziyade in- kişaf etmesi için mühim rol oynayabilir. Zi- raat Vekâleti mühendisleri gelerek — burada keşif yapmışlardır. Halk, böyle bir febrika - nin kurulmasını — dürt gözle ve gabırsızlıkla beklemektedir. Sayfa 13 “Son Posta,,nın Hikâyeleri ELİF.. Yazan: F. Bercmen — Hani Alilerin hamal Recep var ya... — Uğurla bey!. Uğurla! de Elifi gene bizim mahallede gördüm. Her tabah işime giderken o arkamdan| Çok zayıflamış ve kara yüzü koyu yeşil buğırırdı. Hafifçe başımı arkaya çevir- | bir hal almıştı. diğfm zaman, gülümsemeğe çalışan koyu yüzünü görürdüm. Siyah ve kuru ayak- larını sürükliyerek yürüyerek Elif, böyle her gün mahalle - den meçhül bir semte giderdi. Kimsesizdi. Yangın yerlerinde, mağa- raya benzer yerlerde otururdu. Fakat ca- nı dardı. Bir yerde çok durmaz hemen orasını değiştirirdi. Mahallemizde, Bizans devrinden kal - ma Katakomb şeklinde mezarlar vardı. Bunlar kubbemsi ve içleri odalardı. Elif, burasını bulunca, yangın yerlerinden Bgöç etmiş ve bir katakomba yerleşmişti. Çok zaman onu eve çağırır, yemek verir ve çiçekleri sulatırdım. Onu uğursuz sa- yarak nedense kimse evine sokmak iste- mezdi. Sıtması tuttukça yanıma gelir ve: — Kuzum bey, bana ilâç ver, gene be- denlerim titriyor.. derdi. Sıtma mücadelesine bir türlü gitmezdi. Kanını kendim âlır muayene ettirir ve kininlerini getirirdim. * O yıl yazı geçirmek üzere yaylâya çık- mıştık, yaz sonunda, yaylâdan indiğimiz- bererenereme e nann reree eee raren ea l TErzurumda şeker Ve iplik fabrikaları Kurulacak Erzurum (Hususi) — Bugün Erzuruma verilen ehemmiyet ve buradaki imar faa- Hiyeti şunu anlatıyor ki, Etzurum, çok yakın zamanda, doğunun nur ve mede - niyet merkezi olacaktır. Her husustaki kalkınma başlangıcı bunu teyit etmek - tedir. Umumi müfettiş Tahsin Uzerin Halkevi salonundaki sözlerini dinliyen- ler, buna tamamen inanmış bulunmak - tadır. Tahsin Uzerin söylediğine göre, şehirdeki tarihf ve mimari kıymeti haiz olan eserlerle âbideler korunacakur. Çif- te minareli cami müze yapılacak, can'ı ve âlemşümul eserler burada teşhir edi- lecektir. &i yıl sonra şimendifer Erzuruma gi- recek, şeker ve iplik fabrikaları kurula- cak ve yeni muşllim mektebi de doğu - nun Üniversitesi tlacaktır. Amasyalı iki Katil yakalandı Amasya (Hususi) — Bundan beş sene evvel burada bir cinayet olmuş, tatar Mehmet Ali isminde bir adam nişanlan- dığı bir kızı nişanı bozulduktan sonra kendisine nişanlıyan gene Ali isminde birisini öldürmüş ve kaçmıştı. Beş sene- dir hali firarda olan Tatar Mehmet Ali Keskinde yakalanmış, Amasyaya gön - derilmiştir. İki buçuk sene evvel de Bağlıca kö - yünden Ömerle Tokatlı Şükrü sözbirliği ederek muhtar Mahmudu Şükrünün evi- ne götürmüşler, orada boğup öldürmüş- lerdi. Şükrü yakalanmış, muhakeme ne- ticesinde 24 yıl hapse mahküm olmuş, fa- Kat Ömer kaçmıştı. Ömer Bersimin Ova- cık kazasında yakalanımış ve Amasyaya gönderilmiştir. Her iki katilin de yaka- lanışı Armmasyada büyük alâka ve mem- nuniyetle karşılanmıştır. R Bir gün çiçekleri sularken sordum: — Nen var senin be Elif, ne oldu sana ve kısa adımlarla | büyle! - — Ah! sorma bey.. başıma neler gel di, Sözünü bitiremedi. Gözlerinden ir: irl yaşlar dökülmeğe başladı. — Ağlama da anlat! — Bir iş oldu işte.. Biraz durakladık - tan sonra söylemeğe karar vermiş gibi devam etti: — Hani Alilerin hamal Recep var ya. — E ne olmuş! — İşte o bir gün benim kulübeme gel- diydi.. O gece kaldı.. Seviştik han... — Evlensenize.. — Evlendik demek gâri!.. Kiğıtları » mizi yaptıramıyoruz.. Para yok bey.. Çocuğumuz da olacak.. Elif hem bunları “söylüyor, hem de hıçkıriyordu.. Az sonra onun gebe olduğunu gören mahalleli, büsbütün ona düşman kesil - mişlerdi. Artık her yerden kovuluyor, karnını kuru “ekmekle bile doyuramı - yordu. Hamal Recebe gelince o da - fakirdi. Günde on beş yirmi kuruş zor kazanıyor- du. Bununla da ikisinin karnı doyamaz- dı. Şimdi beraber oturuyorlardı. Mağara- nin kapısına bir bez asmışlardı; içerisini de samanla ve eski çuval parçalarile dö- şemiştiler. * Elifi, artık göremiyordum. Karnı çok büyümüş olmalıydı. Bir gün, hasta ol « duğunu işittim. Yuvasından çıkamıyor » du, kimse de ona yaklaşmıyordu. İhtimal açtı zavallıcık.. Bir sabah; gene işime giderken hamal Recebin telâşlı telâşlı yukarı- çıktığını gördüm: — Hey, Recep!.. diye seslendim. Elif nasıl? Adamcağız yanıma yaklaşmıştı. Yüzü, gözü şişmişti. Ve göz pınarlarında Bir kaç damla yaş birikmişti. — Beyciğim sorma! diye titrek bir ses- le cevap verdi. Elif sizlere ömür bu ge- ce.. kurtulamadı fıkaracık.. şimdi onu kaldırmak için uğraşıyorum. Bir saat sonra, mezarcı ve Reeebin ar- kadaşlarından - bir kaç hamal cenazeyi götürürlerken, mahallenin çoluk çocu « ğu arkalarına takılmış bağırıp çağırıyor- lardı!.. Mahalleli kadınlar da pencerelerden cenazeye bakarak yere tükürüyor ve bir- birlerine doğru eğilip: — Cezasını buldu kahpe!.. diye homur- danıyorlardı.. Şimdi ne vakit işe gitsem sanki gene onun sesi kulağıma çarpar; ve şiş kar- nı, çıplak siyah ayaklarile sağla sola vah- şi bakışlarını gezdiren Elifi arkamda gö- Tür gibi olurum.. Yarınki nushamızda : Onu bekçi öldürdü Yazan : İsmet Hulüsi