p . ( ee T — GEr T çç “Ben bu ceketi çalmadım, hediye ettiler,, Ceket hırsızlığı ile itham edilen küfeci hâkime hırsız olmadığını söylüyordu, fakat suç delili elinde yakalanmıştı, tevkif olundu Dün, Sultanahmet | inci Sulh ceza mahkemesinde bir ceket hırsızının sor- gü duruşması yapılmıştır. Suçlu İbrahim oğlu Sadettin ismin - de bir küfecidir. Sadettin, biraz anor « mal bir adamdır. Olur olmaz işler yap- makta, sokakta halkın dikkatini celbet- mektedir. Evvelki gün de, Meyvahoşta karpuz sergilerinin arasında gezer - ken, birdenbire sırtında küfesiyle çif . te telli oynamıya başlamış; ahalinin merakla etrafına toplandığı ve kalaba- İLıklaştığı sırada, fırsattan istifade ede- rek, bir karpuz yığını üstündeki cekeli alıp, savuşmuştur. Bundan sonra, Saraçhaneye giden 200 bin 1liralık bir kereste davası İnebolu (Hususi) — Ağuüstosun on '_ üçünde Kastamonu ağır ceza mahke - mesinde şehrimizi alâkadar eden mü - him bir hazine davası rüyet olunacak. tır. Şehrimizin kereste ve ihracat ta - cirleri olan Çolak oğlu Refik, Altıkulaç; oğlu Ahmet ve Nabi, Kaya Ali oğlu Hamdi ve Hasan, Âli Yazıcı oğlu bira- derler ve Hecümen oğlu Âhmet, Kü . çük İbrahim oğlu Recep vesaireye da - vetiyeler gelmiştir. İddia edildiğine göre hâlen Kasta - monuda mevkuf olarak bulunan orman | muamelât memurluğundan açığa çıka- rılan İnebolulu Baş oğullarından Hak- kı oğlu Bay Şakirin zamanı memüri. yetinde ormandan kesilen ağaçların şekli sarfında kanünen muvahazayı mu cip bir nokta vardır, ve bu hal hazine - nin (200) bin liralık zararını mucip ol- muştur. Üçüncü bileti ıla ikincide gitmek istiyen yolcular mahküm oldular Bundan bir müddet evvel, bir Flor- ya dönüşünde üçüncü mevki biletle i- kinciye oturan, sonra da kondüktör Mustafa ile trende hâdise çıkaran ve karakolda komiser Cavitle, polis Zeki - ye hakaret eden iki suçlunun, Asliye 4üncü cezada yapılan duruşmaları, dün nihayetlenmiştir. Bunlar Mehmet isminde biriyle, ar- kadaşı berber Naziftir. Duruşma neti - cesinde, suçu sabit olduğundan Meh - met 2,5 ay hapse ve 586 lira ağır para cezasına mahküm edilmiş, Nazif de | lira para cezasile cezalandamlmıştır. Sadettin, orada ceketin ceplerini yok - lamış, nüfus kâğıdı v. s. gibi lüzumsuz şeyleri ortadan kaldıracağı esnada ya- kayı ele vermiştir.. Dün adliyeye sevkedilen suçlu hâ - diseyi şöyle anlatmıştır: — Ben, perişan bir adamım.. ne di- ye palto çalayım., O gün şevke gelerek, biraz çifte telli oynamıştım. Beni sey - reden bir çocuk, halime mi acıdı, ne « dir.. Bu ceketi bana verdi, ben de se - vine sevine aldım.. yoksa, çalmış deği- bit görülüyordu. Sorgu neticesinde, hâ- kim suçlunun derhal tevkifia€ karar verdi. Polise rüşvet teklif * eden bir suçlu Gemlik (Hususi) — Cideli Raşit oğ- lu Hasan, ameleden Mehmet oğlu Ra - simi bıçakla yaralamış, kendisini yaka- Jamağa gelen polis memurlarına da bı- rakmaları için rüşvet teklif etmiş, ya- kalanarak mahkemeye verilmiştir. Ya. pılan muhakemesi sonunda 3 ay 25 gün hapse ve 50 lira para cezasına mahküm ve derhal tevkif edilmiştir. İktısat Vekili Akdeniz seyahatine çıktı İktisat Vekili Celâl Bayar, şehrimiz- deki tetkiklerini bitirmiş ve dün akşam üzeri Moda Deniz klübünden İpar kat- geyahatine çıkmıştır. Celâl Bayar, ha - ,reket ederken dostları ve klüp âzası ta- rafından uğurlanmıştır. İktısat Vekili, kotra ile Akdenize çı- kacak, Fethiyeye kadar gidecektir. Se- ,yahati on beş gün sürecektir. Hamamda bir adam öldü Kadıköyünde Kurbağalıderede bak- | kallık eden 65 yaşlarında Hüseyin, dün, Cibalide Küçük Mustafapaşa cadde - sinde damadı bakkal Recebe . misafir gitmiş, bir müddet orada oturup ko - nuştuktan sonra oradan çıkıp yıkan - mak üzere Küçük Mustafapaşa hama- ,mına gitmiştir. Hüseyin hamamda yı - ar“ | kanırken üzerine bir fenalık gelmiş ve düşüp ölmüştür. Muayene eden bele - diye doktoru sıcaktan müteessir ola - rak kalb sektesinden öldüğünü tesbit etmiş, cesedin defnine ruhsat vermiş. tir. GÖNÜL İS Gene evlenmede Kan ayrılığı Meselesi Bir okuyucum, Bay İ. M. ırkan Türk, dinen de müslüman olmiyan bir genç kızla sevişmektedir . Evlenmeyi düşünüyor, fakat mahzur meydanda, meseleyi kızla münakaşa ediyorlar. Kızın cevabı şu: — Ne olur? Ben de Türk olurdum. Bu cümle bana mevzuu bahsolan genç kızın biraz.. basit düşünenler - den olduğu kanaatini verdi. Irk ile di- ni yekdiğerine karıştırmaktadır. Fil » hakika: — Bu genç kız ismen müslüman ola- bilir, hâkimin önüne giderek söyleme- si ve adını değiştirmesi mümkündür. Fakat Türk olamaz, damarlarında a- kan kanı değiştirmesi kabil değildir. Çocuğu ve torunu, bu sıfatı bir dere. ceye kadar ihraz edebilirler. İki ayrı ırka mensup olanların ev - eT N, Ce B ğ,&m&g&ı J..nsu..! ei ÜN li el LERİ lenmeleri bahsine gelince, lehte fikir beyan edemem. Fakat umümi kaide- nin üstüne çıkarak istisna teşkil eden- lerin bulunduğuna inandığımı karile-. rim de bilirler. * Balıkesirden 'T imzalı, kısacık bır mektup, o kadar kısacık ki aynen bu- raya geçirebilirim. İşte: — Yaşım otuzuna-geldi, henüz be- kârım. Şimdiki halde bir genç kızla sevişmekteyim, ne dersiniz meseleyi kendisine açayım mı?>» * İşte bir mektup ki, yazanın hiç de- ğilse fiilde bir sığa hatası yapmış ol- duğuna hükmedebilirsiniz. Öyle ya madem ki kızla sevişmektedir, mesele- yi kendisi ne kadar biliyorsa kız da o kadar biliyor demektir. Neyi açacak; olsa olsa evlenme niyeti olabilir, Fa- kat bu da kayıtlı değil, O halde? O halde tavzih etmeşsini bekliyelim. : TEYZE Bununla beraber, Sadettinin suçu sa | | sefer memurları - KARŞlSINDA . Bir fıkra ve bir hakikat Vapurda eski bir arkadaşıma tesadüf ettim. İşsizmiş, iş arıyor, bulamıyormuş.. Nereye gitse, hangi büyük kapıya baş vursa: — İş yok! Diyorlar, atlatıyorlarmış. — Vah vah.. Deyip, bu tadsız bahsi kestim. Biraz da dağdan, tepeden, bahsettik.. Bu arada aklıma bir fıkra geldi. Ona anlattım: «İki kişi konuşuyorlarmış. Birinin üs- tü başı eski, ötekinin ise pek yeni ve çok şıkmış. Üstü başı eski olan, Üüstü başı | yepyeni olana: — Maşallah, demış, herhalde iyi bir işdesin! — Ticaret yapıyorum. — Ne ticareti? : — Kurd köpeği satıyorum. — Bari kârlı bir iş mi? — Çok kârlı bir iş! — Şimdiye kadar çok köpek yetiştir- din mi, koç tanesini sattın? — Ancak bir tane yetiştirdim, ve onu sattım. — Bu nasıl iş anlamadım. Bir tek kö- pek yetiştirip satmakla insan ticaret ya- elde edilecek kazanç ne kadar çok olsa gene neye kâfi gelir ki.. Öteki gülmüş: — Kazin ayağı senin anladığın gibi değil, demiş, bir tek köpek yetiştirdim.. Sattım. Fakat köpek sattığım yerden kaçtı, gene bana geldi, tekrar sattım, tekrar geri geldi, tekrar sattım. Bu hep böyle devam etti ve devam ediyor. Ben de bu sayede bol para kazanıyorum. * Vapurda tesadüf edip bu fıkrayı an- lattığım eski arkadaşımı birkaç ay göre- medim, Birkâç ay sonra tekrar karşı karşıya geldik. Elimi hararetle sıktı: — Sana ne kadar teşekkür edeceğimi bilmiyorum, dedi, beni işsizlikten kur- tardın; hattâ senin sayende pek yakında servet sahibi olacağım! — Benim sayemde mi servet: sahibi ©- luyorsun.. Ne münasebet? — Hani seni vapurda görmüştüm ya! — Evet, — Bir fıkra anlatmıştın; bir adam köpeğini satıyormuş, köpek geri geliyor- muş, gene satıyormuş. Kahkahayı bastım: — Yahu o nihayet hikâye.. Kabiliyeti tatbikiyesi olan bir şey değil ki.. — Ben de sana onun gibi köpek tica- retine başladım, demedim ya, o hikâye- den ilham aldım, — E sonra! — Bir hizmetçi idarehan&si açtım. Üç lira verenlere birer hizmetçi buluyorum. — Bununla benim anlattığım fıkra a- rasındaki münasebet! — Önuü da söyliyeyim.. Hızmetçıler tenbihli. On beş güh içinde gittikleri yerden kaçıyor, bana geliyarlar. Ayni |hizmetçileri başka başka yerlere yerleş- tiriyor.. Gene üç İiracıkları alıyorum. Bu böyle devam ediyor ve edecek te. İMSET - Dün seyyah geldi Roma Transatlantik vapuru 300 sey- yahla dün, Markopulo vapuru da 200 İtalyan seyyahı ile bu sabah limanımı- za gelmiştir, Amerikan Seyrüsefer Memurlarının Işıklı yelckleri Amerikada, mik tarı gittikçe ar * Ü tan otomobil, mo- : tosiklet kazaları - | nı önlemek için, Amerikan seyrü « 'na resmini gör - düğünüz, projek - törlü yelekler da. Bıtılmıştır. Bu ye- — leklerden intişar eden ve polisin ©€ cebindeki küçü - & cük bir manivela £ ile renk renk ya- nan ışıklar saye « sinde şoförler, a - rabalarını — daha emniyetle sürü « yorlarmış!. pıyor sayılır mı? Sonra bir tek könekten |- Bedbine göre TRAMVAY Yazan : Salâhattin Enis Kanbur sırtlı şeklile kaplumbağayı, raylar üzerinden etrafa ölüm saçarak göz döndürücü hazile geçmesi itibarile yılanı hatırlatan; insanın ilk arkadaşı ©- lan, Mesihin tasvirlerinde yer alan ve insana kablettarihtenberi hizmet eden ve hâlâ da hizmet etmekte bulunan eşek neslini inkıraza uğratan tramvay adlı bu medeni nakil vasıtası, harici şekli iti- barile bana daima bol allıklara düşkün kadınların intibamı verir. Eğer pırıl pı- ril boyaları gözlerinizi kamaştırırsa bu- na aldanmayıhız. Onun dışı sizi nasıl t yakmışsa içi de beni her vakit öyle yak- mıştır. * Bir sabah saatinde şehrin, tramvay durağında, sürü sürü insanlar gibi ben de onuü bekliyorum. Benim gibi onu hek- liyenler ve sabırsızlananlar asabi asabi, o daracık durak üzerinde aşağı yukarı yürüyorlar. Bunlar içinde üstleri başları temiz o- lanlar kadar mühmel elbiseli işçiler de var. Bu itibarla şu daracık durak yeri- nin ahretten farkı yok. Nasıl o âlemde zengin ile (geda) ayni saffı teşkil ede- ceklerse bu tramvay durağında da yan- yana ve omuz omuza. t Bu arada bir genç dikkatimi celbetti. Uzun boylu idi. Yüzünde derin bir ele- min intibaları vardı. Onun macerasını yakınen bildiğim için mümkün olduğu kadar kendimi ona belli etmemeğe çalı- şıyordum. Bu genç İstanbulu ateş ve â- fete veren ve ismi dillerde muazzam bir destan teşkil etmiş olan meşhur bir ka- dının bahtsiz âşıkı idi. O, tramvaya önden atladı. Ben arka sahanlıktan müşkülâtla binerek ite ka- ka içeride bir yer bülmağa uğraştım. Tranivay bir durağa gelince açılan ye- re oturdum. Yanını işgal ettiğim ak sa- kallı ve ak saçlı bir adam, başını göğsü- ne mütevekkilâne indirmiş, dudakları mütemadi kıpırdayarak deruni bir iba- detle meşguldü. İki sıra ileride iki genç kız vardı. Yük- selen sesle Greta Garbodan, Marlen Ditrihten ve daha bilmediğim bir sürü ginema artistlerinden hararetle, heye- canla, hattâ tramvayı dolduran insanla- rın sükün hislerine hürmet etmeği istih- faf ederek küstah ve kaba gülüşlerie bahsediyorlardı. Dikkat ettim: Önümde oldukları için yüzlerini göremedim. Fa- 'kat enseleri kalın bir kir tabakası içinde idi, Havanm sıcaklığile saçlarından akan terler, enselerindeki bu kir tabakalarını kazıyarak, tıpkı haritalardaki nehir gü- zergâhlarını gösteren birer iz hâsıl et- Bir.an düşündüm: Bunlar Greta Gar- 'bonun ve Marlen Ditrihin hayatını tet- kik ve tetebbü edeceklerine hiç olmaz- sa yüzlerini ve biraz da kirli enselerini yıkamağı öğrenseydiler. Kendi kendime: — Geç! dedim... Fakat benim «geç!» dememle etrafım- daki manzara, renk ve şeklini değiştir- miyordu: Yanımdaki tek kanapede oturan yaşlı bir adam, ikide bir, gözlerine toplanan yaşları siliyor ve hıçkıra hıçkıra ağla- |maktan çekinerek zaman zaman gözle- rini tramvayın tavanına kaldırıp gözle- (Devamı 8 inci sayfada) |ka sahanlıktan ihmesem de, ön Nikbine gnrs TRAMVAY Yazan : İsmet Hulüsi “Tramvaya bindim, tâbire dikkât | Bindim, diyorum.. Atladım demiy”) Şimdi tramvayın sahanlığındayım * ç pı bir ilerideki mevkife kadar bir * açılmamak üzere kapandı. Derin * bir: — Ah! Çektim.. — Ah o eski tramvaylar.. Eski tramvaylar, demekle atlı vayları kasdetmiyorum. Şu az * evvelki tramvaylar için ah çektim: | Onlara atlamak yüz iki kuruş *| bilinde değildi ve basamakta dü” serbestti. Ah o basamak, yazık ki " nün çocuğu onun zevkini tadamadaf yüyecek ve yazık ki yarının büyü$ — Basamak safası nasıldı? —— Derseniz, cevab veremiyecek. * vv KÜ MW bi | b KA 6 -- Tramvay basamağı deyip te ! meli, on kişi, belki daha fazla da a alırdı. Tramvayın basamağı, heft içinden daha iyi idi. İçi sıcak, bas? serindi.. İçeride itilip kakılma 0?? basamakta olmazdı. İnsan basam? sokakta olup biteni rahat rahat © derdi. Hattâ şöyle biraz eğilince "? vayın içinde olup biteni de görürd” Hattâ arka sırada gazetesini açil" kuyan adamın gazetesine göz atal | nün havadislerini de okurdu. Geç$ mideinin tablâsından smid çalmat | keklik hafifliğile seke seke yürüy? küçük bayanın başından şapkasıni * mak basamak seyyahlarının daim” lencelerindendi, dahası da var ve ” maktakiler bilet parası ve muaf tutulurlardı. Ah o günler... Bir de şimdiki hale bakın! * Söz sırası gelmişken şunu bir kef': ha söyliyeyim: Ben tramvaya dai ka sahanlıktan binerim ve daimâ Of sahanlıktan inerim. Arka sahaP bindim mi? Oturanlara bir bakarım | zekker kişilere değil ha, müennes £ lere.. Meselâ bir sarışm oturuyor. p lüle sarı saçları beyaz ensesine “ | müştür.. Yarı açık kollarında golı yuran bir beyazlık ve tombulluk Ben bu sarışının yüzünü derhal —' | limde çiziyorum. Çizdiğim yüz yalnız benim değlı' kesin görür görmez âşık olacağı Pİ' dür. Arkadan gördüğüm kadının * limde yarattığım yüzünü gene b? , de seyrede ede varacağım yere ”' ğf Ni ada ae W yj . ao w —c N , e! * —. — — ww yar üd Bf Ve tramvaydan indiğim zaman bu hatıranın bir izi kalır. ü Arka sahanlıktan indim, de ; lıktan insem kazaen belki onun bakiveririm.. Belki, belki değll j kak yüzü benim tahayyül et ,'.ş dına çirkindir ve bütün zevkiın mahvolacaktır. Niçin arka sahanlıktan binip çin arka sahanlıktan indiğimin * şimdi anladınız ya! u * — Karaköy var mı inecek? — - Birdenbire toparlandım, hâ: — dağılıverdiler.. Ben talebe ikef' — — 129 İsmet! Ç, (Devamı 8 inci sayfada)